İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ile birlikte bir kez daha ‘halkın iradesi’ meselesi gündeme geldi. Bir kez daha diyorum çünkü aslında Kürt illerinde 2016 yılından bu yana belediyelere kayyumlar atanıyor, HDP’nin birçok seçilmişi halen cezaevinde ve halkın seçtiği belediye eş başkanları tarafından değil kayyumlarla yönetiliyor. Ancak İmamoğlu için gösterilen reaksiyon HDP’li belediyeler, seçilmişler için gösterilmedi. Hal böyle olunca da Türkiye’de ilk kez böyle bir hukuksuzluk yaşanmış gibi tepki veren kesimlere bir soru hasıl oluyor: Kürt’lerin iradesinin gasp edilmesi neden “meşru” görülüyor?
HDP, bugün İmamoğlu’na yapılanı yine hukuksuzluk ve irade gaspı olarak yorumladı ve dayanışma gösterdi. HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da kararı eleştirdi ama muhalefete de bir mesajı vardı; “Üzgünüm ama sarı öküzü vermeyecektiniz” dedi. Ardından da hala geç olmadığını belirterek birlikte bir mücadeleye işaret etti.
Yerine kayyum atanan Silvan Belediye Eş Başkanı Abbas Azizoğlu, bizzat tanıklık ettiği bu süreci son gelişmeler etrafında Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
Halen HDP Demokratik Yerel Yönetimler Komisyonu Üyesi olan Azizoğlu, “Bugün gelinen nokta, bizim yıllardır söylediklerimizin teyididir” diyor. Yani Kürtlere yapılanlara susanların başlarına da bugün aynı şeyin geldiğini söylüyor ve “Bugün İmamoğlu’na yapılan ‘iyi oldu’ demiyoruz ama iğne kendimize battığında değil başkası acı çekerken de ses çıkarmamız gerekiyor” diyor.
Siz Silvan Belediye Eş Başkanıydınız ancak kayyumla birlikte görevinize son verildi. Silvan’a kayyum atanma gerekçesi neydi?
Silvan’a ilk olarak 2016’da kayyum atanmıştı. Sonra yapılan 31 Mart seçimlerinde biz yeniden ezici bir çoğunlukla seçimi kazanmıştık. Yani halk kayyuma karşı tepkisini ortaya koymuştu. Fakat kayyumlardan sonra her yerde olduğu gibi Silvan’da da belediye büyük bir borç yükü altına sokulmuş, hem ekonomik hem de yapısal tahribatlara uğratılmıştı. Zaten seçimi kazanamayacaklarını biliyorlardı ve ne kadar zarar verebiliriz mantığı ile hareket ettiler. Bu nedenle biz seçimi kazandığımızda yüklü bir borçla karşı karşıya kaldık. Yapısal tahribat da ciddi boyuttaydı. Nitelikli personel ihraç edilmişti. Belediyeyi kendi yandaşları, liyakatsiz insanlarla doldurmuşlardı. Kendilerinden sonra HDP’nin yeniden kazanacağını çok iyi biliyorlardı ve seçilecek HDP’li başkanları iş yapamaz hale getirecek bir çalışma yürüttüler. Ancak bu planları tutmadı.
Biz belediyeyi alır almaz halkla birlikte hummalı bir çalışma içine girdik. Belediyemizin 5 yıllık strateji planını hazırlayarak o plan çerçevesinde kısa, orta ve uzun vadeli projeler ürettik. Buna göre de bütçelendirme yaptık. Halkla beraber çalışmaya başladığımız için ‘Hiçbir şey yapamaz’ dedikleri belediye tıkır tıkır çalışmaya başladı. Bizi borçlandırarak halkla karşı karşıya getirme çabaları sonuçsuz kalınca da yeniden kayyum atama yoluna başvurdular.
Peki kayyum atanmadan önce nasıl bir süreç işletildi?
Belediyemize seçimden 11 ay sonra, 23 Mart 2020’de kayyum atandı. Belediye Eş Başkanımız Naşide Toprak gözaltına alındı ve 4 günlük bir gözaltı süresinden sonra ev hapsi kararı verilerek bırakıldı. Kendisine yöneltilen suçların belediye çalışmalarıyla alakası yoktu. Ayrıca da absürt suçlamalardı. Mesela partimizin kongresine katılması, aday tanıtım toplantısına katılması suç delili olarak gösteriliyordu. Aslında belediyeye kayyum atamak için bahaneler uydurularak bir dosya hazırlanmıştı. Daha belediye eş başkanımız gözaltındayken de kayyum atandı, zira dosya zaten hazırlanmıştı.
Aynı gün akşam saatlerinde gelip bizi belediyeden attılar. Birkaç gün önce Meclis’te vekilimiz Mehmet Rüştü Tiryaki de raporlarla açıkladı, bizim belediyelerimize yönelik kayyum atamaları hep bu hukuksuz dosyalar bahane edilerek yapıldı. Biz bir usulsüzlük yapmış olmaydık ya da gerçekten başkaca suçlarımız olsaydı bunu şimdiye kadar boy boy afişe ederlerdi ama yok. Yani daha açık söylemek gerekirse tamamen siyasi saiklerle belediyelerimiz gasp edildi.
Tüm belediyelerinize kayyum atanmış olması da bu görüşünüzü güçlendiriyor…
Kesinlikle, mesela 2016 yılındaki ilk kayyumlar zamanında yani 11 Eylül itibariyle 12 tane belediyeye kayyum atanmıştı. O dönemde 8’i HDP’li, 4’ü de farklı partilerden belediyeye kayyum atamışlardı. O belediyelere de ‘FETÖ ile bağlantılı oldukları’ iddiasıyla kayyum atanmıştı. O 4 belediyeye atanan kayyumlar, kendi meclisleri içerisinde kendi başkanlarını tekrar seçtiler. Ama HDP’li belediyelerin hiçbir tanesinde böyle bir işlem yapılmadı. Bu da şunu gösteriyor; kayyum atayarak hem belediye eş başkanlarının yetkilerine el koyuyorlar hem de fiiliyatta belediye meclisini feshediyorlar. Ki belediyenin 5393 sayılı yasasının 31. maddesinde belediyelerin hangi durumlarda feshedilebileceği nettir. Fakat sarayın kendisinin dile getirmiş olduğu “Bu darbe girişimi bize Allah’ın bir lütfudur” sözüyle fırsata çevirirler. O dönemki OHAL kararnamesiyle, aynı sayılı yasanın 45. ve 46. maddelerine ek maddeler koymak suretiyle belediye meclislerini feshetmenin önünü açtılar.
Akabinde OHAL kalktıktan sonra yine bu kez Cumhurbaşkanı kararnamesiyle bunu gerçekleştirdiler. Komisyon açık ve net belirtti, OHAL dönemindeki Kanun Hükmünde Kararnameler ve OHAL döneminde alınan geçici kanun ve kararnameler OHAL kalktıktan sonra yasallaştırılamaz diye. Evrensel hukuk kurallarına bakıyoruz, yerel hukuk kurallarına bakıyoruz, ahlaken bakıyoruz, vicdanen bakıyoruz, hukuki ve yasal yönden bakıyoruz, hiçbir şekilde geçerliliği olmayan bir durum. Dolayısıyla tamamen kendi iktidarlarını pekiştirmek, kendi rant alanlarını genişletmek, kendi yandaşlarına rant sağlamak amacıyla gerçekleştirmiş oldukları bir sistem söz konusu.
Silvan’da halkla ilişkileriniz devam ediyor mu? Kayyum yönetimiyle ilgili ne tür sıkıntılar yaşıyorlar? Bu konuda size aktardıkları şeyler var mı?
Biz kayyum atandıktan sonra da 2 yıl boyunca Silvan’a gitmeye devam ettik. Ben şu an daha merkezi bir çalışmada olduğum için eskisi kadar sık gidemiyorum ama eş başkanımız hala Silvan’da ikamet ediyor. Orada bütün engellemelere rağmen elimizden geldiğince halkın sorunlarına çözüm bulma konusunda çalışıyoruz. En son 19 Ağustos kayyum darbesi vesilesiyle bir dizi bir eylemlilik yaptık. Silvan’da bildiri dağıtmamıza bile izin vermediler. Esnaf ziyaretlerimizi abluka altında yaptık. Halkın direnişi sayesinde geri çekilmek zorunda kaldılar. Evet bildiri dağıtamadık ama esnafla görüştük. Esnaf kayyumun hiçbir çalışma yapmadığını, hizmet üretmediğini, makyajlama çalışmalarıyla, bir şeyler yapılıyormuş havası estirdiğini söylüyor. 23 Mart 2020’den bu yana Silvan’da 4 kayyum değişti.
Neden 2 sene içinde 4 kayyum değişti Silvan’da?
Kendi kayyumlarına bile güvenmiyorlar. Kendi kayyumları bile bireysel hareket etmekten kendilerini alamıyorlar. Çünkü belediye bir rant kapısı onlar için. Yolsuzluktan, hırsızlıktan, soruşturmalar devam ediyor. Merkeze çekilenler var. Gelen gideni aratıyor. Her gelen kendine göre bir ekip oluşturuyor. Biz şu anda bir şey yapamıyoruz maalesef. Ama hepsi kayıtlı ve vakti geldiğinde hesabını soracağız.
Son Ekrem İmamoğlu kararıyla birlikte yeniden ‘halkın iradesi’ meselesi gündeme geldi. Aslında garip olan şu ki iktidardaki AKP de dahil olmak siyasi partilerin hepsi ‘halkın iradesi’ diyor ama yıllardır iradesi gasp edilen HDP’li seçmen bahsettikleri bu halk değil sanki. Bütün bunlar ilk kez olmuş gibi tepki verilmesini siz nasıl karşılıyorsunuz?
Ankara’da İletişim Başkanlığı’nın 50 katlı bir binası var. Konuşuluyor, söyleniyor, gördük de. Peki bu İletişim Başkanlığı ne yapıyor dersiniz? 2. Dünya Savaşı’ndaki Hitler Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’ın yaptıklarını yapmaya çalışıyor. Kamuoyunu manipüle etmek için kara propagandanın bütün yöntemlerini değiştiriyor. Eskiden halka ulaşmak ve kamuoyunu yönlendirmek için gazeteler, televizyonlar, radyolar vardı sadece. Bugün sosyal medya var. Paralı troller oluşturulmuş durumda. Bu troller eliyle öyle bir manipülasyon yapıyorlar ki, var olan şey yok oluyor, yok olan şey de var oluyor adeta. Bu şekilde insanlar manipüle edilerek duyarsız hale getirilmeye çalışılıyor.
Kürt illerinde, HDP seçmeninde ve Kürtlerin kendilerini yönetme iradesine karşı da müthiş bir kara propaganda başladı. “Dağa para gönderiyorlar” gibi uyduruk iddialarla kendilerini meşrulaştırıcak yöntemler buldular. Maalesef insanlar inanıyor. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Aktif belediyelerimizden Silopi Belediyesi ulaşıma 50 kuruş zam yaptı; kadınlar ve öğrenciler için de bunu 25 beş kuruş olarak belirledi. Bu önemli bir hizmet. Bununla ilgili bir tweet atıldı. Altındaki yorumları görseniz inanamazsınız. “Tabii siz kaçak mazot alırsanız böyle olur”, “Kaçak elektrik kullanırsanız böyle olur” gibi üretilen hizmeti şaibeli hale getirmeye çalışan paylaşımlar yapıldı.
Bu biraz önce bahsettiğim troller eliyle ve işte bu İletişim Başkanlığı tarafından yapılıyor. Ancak işte bütün bunlar Kürtlere yapıldığı zaman maalesef yaratılan algıdan dolayı insanlar bunu kanıksıyor ve “Ya hak etmişlerdir, olmuştur” deniyor.
2016’da 95, 2019 ve sonrasında da 48 belediyemize kayyum atanırken insanlar nasıl tepkisiz kaldıysa işte bugün de onların başlarına geldi. Bugün olan ‘çok iyi oldu’ demiyorum. Haksızlığa karşı gelmek gerekiyor. Çünkü karşı çıkılmayan bütün bu haksızlıklar gün geliyor sizi de buluyor.
Kürtlere yapılanlara sessiz kalınmasının, “Kürt yaptıysa hak etmiştir” denilmesinin uzun vadeli sonuçlarını mı yaşıyoruz şu anda?
Gezi eylemleri sırasında İstanbul’daydım. Mecidiyeköy’de bizim Karadenizli bir aile dostumuz var. Eşimle beraber oradaydık. Olaylar bulunduğumuz yere kadar sirayet etti ve pencereler açık olduğu için atılan gazdan oturduğumuz yerde etkilendik. Ev sahipleri hemen panikle pencereleri kapatmaya çalışırken eşim, “Bırakın biraz memleket havası alalım” dedi. Şaşırdılar. Evet, biz her gün gaz yiyoruz. Her gün gözaltına alınıyoruz, işkence görüyoruz, öldürülüyoruz. Gezi eylemleri sırasında işte Kürtlere yapılanları kanıksayan, bunlara şaşırmayanlar aslında bazı gerçekleri görmüş oldu. “Devlet halkına bu muameleyi yapmaz” diyenler yaşadı ve gördü. Kürt illerindeki bizim 2016’da 95, 2019 ve sonrasında da 48 belediyemize kayyum atanırken insanlar nasıl tepkisiz kaldıysa işte bugün de onların başlarına geldi. Bugün olan ‘çok iyi oldu’ demiyorum. Haksızlığa karşı gelmek gerekiyor. Çünkü karşı çıkılmayan bütün bu haksızlıklar gün geliyor sizi de buluyor.
Siz İmamoğlu’nun ceza almasını nasıl yorumluyorsunuz?
AKP-MHP iktidarı içinde yara olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni elindeki yargı vasıtasıyla geri almak istiyor. İntikamcı yaklaşıyor. Nasıl ki dün, Sayın Selahattin Demirtaş’a, “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği gibi intikamcı yaklaştılarsa bugün de İmamoğlu’na aynı şekilde yaklaşılıyor. Biz intikamcı yaklaşamayız. İntikamcı yaklaşan saraydaki tek adamdır. Ona benzemeyeceğiz. Yapacağımız şey, ortak mücadele hattını bir an önce oluşturmaktır. Demokrasiyi kurumsallaştırabilmek için ortak bir mücadele hattının oluşturulması gerekiyor. Bu da iğne bize battığı zaman değil, başkası acı çekerken de ses çıkarmakla olur. Dolayısıyla bugün İmamoğlu’na yapılanı doğru bulmuyoruz ve buna karşı mücadele etmek gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz dün ne diyorsak bugün de aynısını söylüyoruz.
Bu son durumla birlikte seçime doğru giderken siz nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Altılı Masa’nın anayasa taslağı ortaya çıktı. Kürtler adına bir şey yok. Kayyumlarla meselesi bir cümleyle geçiştirilmiş ve bu cümle de maalesef kayyumların geliş amacını içermeyen bir cümle. Yani sanki gerçekten de eş başkanlarımız büyük bir suç işlemiş gibi. Dolayısıyla aslında Altılı Masa’nın hala olayların gerçek mahiyetini idrak edemediği ortada. Mesele şu anda bir kişinin bir yerde olması, o bir kişinin gidip başka bir kişinin gelmesi değildir. Sistemin değişmesi gerekiyor. Tam da bu noktada 3’üncü yol tercihini seçen HDP’nin, bu mücadele hattını genişletip, aslında muhalefet için de yarın iktidara gelecek olanlar için de bu noktanın önemli olduğunu vurgulaması ve tarihsel misyonunu oynaması gerektiğini düşünüyoruz. İmamoğlu hamlesi tamamen siyasi bir hamledir. Evet, Erdoğan intikamcı yaklaşıyor ama günübirlik düşünmediğini de biliyoruz.
İmamoğlu’na yapılanı doğru bulmuyoruz ve buna karşı mücadele etmek gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz dün ne diyorsak bugün de aynısını söylüyoruz.
Yani basit, kişisel bir ‘intikam’ değil diyorsunuz değil mi?
Böyle ele almak yetersiz kalır. Muhtemelen, Erdoğan’ın bu hamleyle çok uzun vadeli değil, ama kısa ve orta vadeli düşünceleri var. Bir taraftan Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayını açıklamamasının verdiği hırçınlık var. Çünkü karşısındaki aday belli olmadan istediği gibi at koşturamıyor şu anda. Erdoğan Altılı Masa içerisinde bazı karışıklıklar yaratmaya çalışarak aslında masayı adayını açıklamaya zorluyor. Ben İmamoğlu’nun aday gösterilmesini istediklerini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmamoğlu’nun aday olmasını mı istiyor diyorsunuz?
Bence öyle düşünüyor. Yani benim öngörüm bu.
Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İmamoğlu’nun aday olmasını istemediği ve bu hamleyle Kılıçdaroğlu’nu aday olmaya zorladığını düşünenler var…
Şu anda iktidarın HDP’ye yönelik bir çalışması var. Peki niye HDP’nin kapanıp kapanmaması konusu habire erteleniyor. Çünkü bir handikap içerisinde bırakmak istiyor. Ocak, Şubat gibi kapatılıp kapatılmayacağı ortaya çıkacak, dolayısıyla Kürtleri alternatifsiz bırakmaya çalışıyor. Bu hesaplar içerisindeler. HDP bu çerçevede B planı, C planı üzerine düşünüyor. Peki acaba Altılı Masa’nın alternatifi var mı? Onu düşünmek lazım. Şimdi İmamoğlu üzerinden böyle bir durum gerçekleştirdi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da “Daha bunun İstinafı var, Yargıtayı var” diyerek aslında henüz İmamoğlu’nun adaylığını etkileyecek bir durumun olmadığını söylemiş oldu. Şimdi İmamoğlu’nu mağdur duruma düşürerek aday olmasını sağlayıp seçimi birinci turda almayı planlıyorlar.
İmamoğlu güçlü bir aday değil mi diyorsunuz?
Hayır, diyorum ki tıpkı HDP’nin kapatma davasının son anda karara bağlanacağını düşündüğüm gibi İmamoğlu’nun da aday olmasını sağlayarak son anda ceza verip ekarte edebilirler. Yaptırdıkları anketlerle, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş üzerinden bir tartışma yaratarak Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması için çalışmalar yürütüyorlar. Dolayısıyla bu mağduriyet edebiyatı üzerinden İmamoğlu’nu parçalamak ve sonrasında da cezası onanarak boşa düşürme söz konusu olabilir. İmamoğlu’nun ceza almasının kime yararı olduğu ortada.
Tıpkı HDP’nin kapatma davasının son anda karara bağlanacağını düşündüğüm gibi İmamoğlu’nun da aday olmasını sağlayarak son anda ceza verip ekarte edebilirler.
Kime yararı var?
Bence yaratılan bu kaos ortamında Erdoğan’a yararı var. Çünkü Erdoğan’ın haberi olmadan yargıdan böyle bir karar çıkamaz. Düşünün yangın söndürme talimatını bile Cumhurbaşkanı’ndan alıyorlar. O nedenle İmamoğlu kararını da elbette bağımsız yargı vermedi. Eğer böyle bir ihtimal varsa zaten Erdoğan gitmiştir. Derin devlet işin içine girmiştir. Hatta bu karar Erdoğan’ın bilgisi dışında gelişmişse bu Erdoğan’ı bitirme projesidir. Dolayısıyla bu işin Erdoğan’a yaradığını düşünüyorum.
Gelinen aşamada muhalefet nasıl bir yol izlemeli?
Bugün gelinen nokta bizim söylediklerimizin teyididir. Biz HDP olarak yıllardır mahkemeler bağımsız değil, siyasi kararlar veriliyor dedik. Yüzlerce, binlerce arkadaşımız bu siyasi kararlar nedeniyle şu anda cezaevlerinde rehin tutuluyorlar. İşte tam da bu nedenle, başta Altılı Masa olmak üzere Türkiye’deki bütün muhalif kesimler belki de bu vesileyle bizim yıllardır söylemiş olduğumuz noktaya gelir. Umuyorum ki bu son gelişmeler güçlü demokrasi cephesi oluşturabilmemiz ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir mücadele hattı örer.