Anadilinden kopuk büyümek zorunda kalan 17 yaşındaki Sarya Baran Kılıç, kendisi için en büyük şansı Zarok TV ile yollarının kesişmiş olması olarak görüyor. Kürtçe animasyonlar yapan Sarya, böyle bir imkanı yakalamış olmayı çok kıymetli buluyor ve ekliyor: “Zarok TV ile bir proje yapmak benim için çok anlamlı. Animasyonumu izleyen bir çocuk iki kelime bile öğrense benim için önemli bir şey.” Biz sorduk, o cevapladı. Sarya’yla yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.
Lise öğrencisisin ve animasyonla uğraşıyorsun. Peki ‘Sarya Baran Kılıç kimdir?’ diye sorsak, kendini nasıl anlatır ya da tanımlarsın? Nelere ilgin var? En çok zevk aldığın konular? Hedeflerin ne?
17 yaşındayım, şu anda Robert Koleji’nde okuyorum, 11. sınıftayım. Okulun film kulübündeyim. Film izlemeyi ve film yapmayı da severim. Çok geniş bir film kataloğum yok ama iyi bir eleştirmen ve izleyici olduğumu düşünüyorum. Fakat uzun filmleri izlerken sıkılıyorum, tek oturuşta izleyemiyorum. Bir filim maksimum iki saat uzunlukta olmalı ama benim de iki saatin üzerinde olan çok sevdiğim filmler var mesela Godfather, Lord of the Rings. Ama onları da tek oturuşta izleyemedim. En çok Charlie Chaplin filmlerini izlemeyi severim.
Boş vakitlerimde dijital sanatla ilgileniyorum. Animasyon, film, dijital sanat, 3D modellemeyle uğraşıyorum. Kariyer olarak mimarlık, endüstriyel tasarım gibi alanları düşünüyorum. 3D, modellemenin merkezinde olduğu iş yapmak istiyorum ileriki hayatımda. Animasyonun hayatımın bir parçası olacağını biliyorum. Kariyer olarak yapmasam bile hayatımın bir parçası olacak.
Animasyonun hayatının bir parçası olduğundan bahsettin. Animasyon nedir?
Animasyon sabit objelerin fotoğraflarının bir araya getirilip hareket eden bir obje oluşturulmasıdır. Ama benim için kamerayla yapamadığım şeylerin dijital ortamda yapılabilmesi tanımının daha iyi bir tanım olduğunu düşünüyorum. Bir film kamerayla çekildiğinde siz sadece gerçek dünyanın size verdikleriyle sınırlısınız. Mesela animasyonda renkleri çok rahat kullanabilirsiniz. Sadece mavi renklerden oluşan bir animasyonla bunun üzüntüyü anlattığını gösterebilirim ve normal bir kamera ile çektiğim görüntüden daha etkili olabilir. Kullanacağım her stille hikayenin anlamını değiştirebilirsin. Animasyon çok daha özgür bir medya, çünkü bir sınırı yok. İstediğim her şeyi yapabilirim. Animasyon yeni ve ulaşılabilir bir medya türü, akıllı telefonu olan herkes bir stop-motion yapabilir. Bedava uygulamalar var ve telefonumuzun fotoğraf çekmesi de bedava. Ben şanslıydım, iyi bir de bilgisayara sahip olduğum için.
Ne zaman animasyon yapmaya başladın?
Küçüklüğümden beri animasyon çizgi filmleri izlemeyi, lego oyuncaklarını çok severdim herhangi bir çocuk gibi. Ama elime bir iPad geçmesiyle beraber iMovie ve stop-motion’ı keşfettim. YouTube’da legoların animasyonlarını izliyordum ve bunlar stop-motion tekniği ile çekilmiş kısa animasyonlar oluyordu. Ben neden yapmayayım dedim ve denedim. Ve çok erken yaşta stop-motion animasyon yapmaya başladım. Sekizinci sınıfa geçmem ve liseye başlamamla birlikte animasyona ayırdığım zaman azaldı.
Pandemi karantinasının başlamasıyla beraber eve kapandık. Pandemide zamanım çok oldu. Mesela şimdi okuldan eve dönmek en az bir-bir buçuk saatimi alıyor, eve vardığımda kendimde olmuyorum, dinlenmek için bir 40 dakikaya daha ihtiyacım oluyor.
Okula gidiş dönüş, dinlenme derken günümün en az üç saati çöp oluyor. Toplu taşımada ödev yaptığım oluyor. Pandemide İstanbul ulaşımından kaçma fırsatım olunca oldukça fazla boş vaktim oldu ve sık sık film izledim ve hobiler edinmeye başladım. İlk başta bilgisayar oyunları yapmak istedim, bilgisayar oyunları hep merakımdı. Zaten oyun tasarım kulübünün danışmanıyım. Oyun tasarım kulübünden diğer danışman arkadaşım bana blender uygulamasını öğretti. Blender uygulamasına aslında 3D modelleme platformu denilebilir. Birçok animasyonu yapabileceğimiz açık kaynak bir uygulama. Bedava bir uygulama, herkesin rahatça kullanabileceği bir uygulama. Ben Blender’ı YouTube’dan öğrendim.
İlk animasyonlarımı legolarla yaptım. Animasyonla ilgili bir kere kurs aldım iki haftalık bir yaz okuluydu ama oradan bir şey öğrendiğimi söyleyemem. Kendi kendime yaparak öğrendim. Yaptığım bir animasyona 15 saat harcıyorsan bunun 10 saatini hatalarını düzeltmek için harcıyorsun ve bundan daha öğretici bir şey yok. Bakın bu animasyonu ben yaptım demek çok güzel bir şey. İnsanlara “bakın ben sadece bilgisayarım ve you-tube kullanarak bir şey ürettim” demek çok güzel şey. Pandeminin bana hayatımın fırsatını verdiğini düşünüyorum. Çünkü daha çok zamanım oldu. Ben de bu fırsatı sanırım iyi kullandım.
Zarok TV’ye de animasyonlar yapıyorsun. Biraz yaptığın çalışmalardan da konuşalım..
Aslında Zarok TV’ye yaptığım işi geçen sene yaptım ama yeni yayın dönemine yetişebildi. 10 yaşımdan beridir Zarok TV’ye gidip geliyordum. Zaten bir noktada animasyon dünyasına dair ilk bilgilerim oradan. Nasıl yapıyorlar, hangi uygulamaları kullanıyorlar orada gördüm. Yaptığım çalışmaları paylaştığım bir Instagram hesabım vardı ve Zarok TV’nin koordinatörü o sayfayı görmüş bana bir teklifle geldiler. “Bizim için sıfırdan bir klip yapar mısın?” diye. Bir şarkı yolladılar ben onun animasyonunu yaptım. Senaryosunu da bana bıraktılar. Animasyonu yaparken bana bir doküman attılar bir tarafında şarkının Kürtçe sözleri, bir tarafta Türkçe sözlerinin olduğu. Şarkının Kürtçe olması bir yabancılık hissi yaratmadı ama çeviriye bakarak yapmak zorunda kalmak animasyonu beni biraz kırdı. Sadece Kürtçesini okuyarak yapmayı çok daha fazla isterdim.
Zarok TV’ye bir animasyon yapmak sana kendini nasıl hissettirdi?
Zarok TV’ye bir animasyon yapabilme imkanı benim için çok kıymetliydi. Çünkü belki de ben küçükken Zarok TV olsaydı ben de anadilimde çizgi film izleyebilecektim ve belki de daha iyi bir temelim olacaktı. Ben İstanbul’da büyüdüm annem Zaza, babam Kurmanç. Aile içinde farklı Kürtçeler konuşuluyordu, dışarıda Kürtçe konuşulmuyordu ne yazık ki kendi anadilime kopuk büyüdüm. Çok az Kürtçe biliyorum, arada insanlar konuşurken anlıyorum ama o kadar. Kürtçe öğrenmek için de çabam oldu ama hep yarım kaldı çünkü çok iyi kaynaklar yok. Türkçe ve Kürtçe birbirine benzer değiller ve Türkçe üzerinden öğrenmektense İngilizce üzerinden öğrenmeyi denedim ama İngilizce kaynak da çok az bu yüzden Zarok TV çok kıymetli. Küçük çocuklara kendi anadillerinde eğlenme fırsatı vermeleri çok değerli ve özel bir şey. Zarok TV ile bir proje yapmak benim için çok anlamlı. Mesela benim animasyonumu izleyen bir çocuk iki kelime bile öğrense benim için önemli bir şey.
Zarok TV de çok kötü dönemlerden geçti ama hala inatla devam ediyor olmaları ve Kürt çocuklarına böyle bir fırsat sunmaları çok önemli bir şey. Zarok TV’deki arkadaşlar sayesinde kendi kültürümü daha da yakından tanıma fırsatım oldu. Özellikle Zarok TV’nin animasyon süpervizörü Mamoste Erdal’ın bana öğrettikleri ve önerileriyle animasyona ilgim daha da arttı.
Zarok TV dışında derslerimden zaman yarattıkça özellikle Diyarbakır’da çocuklarla ilgili çalışma yürüten sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına da katılıyorum. Mesela Önce Çocuklar Derneği’nin yaptığı projelere katılıyorum. Derneğin çocuklarla birlikte yürüttüğü animasyon, senaryo yazım atölyeleri var. Bunlara katılmak bildiklerimi başkalarıyla paylaşmak beni çok mutlu ediyor.
Sen de Z kuşağı dediğimiz gruba dahilsin, Z kuşağı nasıl bakıyor dünyaya?
Evet ben de Z kuşağı denilen gruba dahilim. Şimdi dünya çok hızlı gelişiyor, yeni icatlar, yeni buluşlar oluyor ve Z kuşağı bu değişimin içinde büyüdü. Biz teknoloji sayesinde birçok bilgiye çok rahat ulaşabiliyoruz. Z kuşağının Türkiye’de, Avrupa’da Asya’da ya da Amerika’da yaşayanları bu teknoloji çağında aynı olması gerekirken bölgesel yaşam şartları açısından farklılıklar yaşıyoruz. İnternet sayesinde dünyanın herhangi bir yerinden bir arkadaş edinip onunla ortak konularda konuşabiliyorum ama mesela yaz okulu için Hollanda’ya gitmiştim ve orada tanıştığım arkadaşlarım telefonum da Twitter olduğunu görünce buna çok şaşırmışlardı. Benim yaşımda birinin Twitter kullanması onları çok şaşırttı çünkü bizim yaş grubumuzun gündeminin siyasi konular olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Ben onlara neden Twitter’ım olduğunu açıklarken Türkiye’nin sorunlarını anlatmak zorunda kaldım. Bizim derdimiz sınıfsal eşitlik ya da küresel ısınma olmamalıydı aslında. Biz aslında kendi aramızda çok konuşmasak bile Türkiye’de ve Dünya’da olanları yakından takip ediyoruz. Ama her haberlere baktığımızda bir kadın öldürüldüğünü, birilerinin işten çıkarıldığını, yeni bir yasak geldiğini okuyoruz. Bu kadar kötü şeye maruz kaldıktan sonra yoruluyoruz ve konuşmak dahi istemiyoruz. Yani bu sıkıntılar aslında Türkiye de yaşayan her gencin problemi.