‘Başörtüsü’ tartışmalarının dünü ve bugününe değinen Müslüman feminist Berrin Sönmez, “Bizim devleti affedip affetmememiz söz konusu bile değil. Devletin kadınlara bir özür borcu var” dedi. Başörtüsü özgürlüğü ile ifade özgürlüğü arasındaki bağa işaret eden Rümeysa Çamdereli ise “Bu yasağı sadece şekli olarak çekip düzeltmek yeterli değil ifade özgürlükleri açısından ciddi bir tahayyüle ihtiyaç var” diye konuştu.
CHP, başörtüsü ile ilgili üç maddelik kanun teklifini Meclis Başkanlığı’na sundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği ‘başörtüsü’ çıkışı ve meclise sunulan yasa teklifinin ardından da AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Başörtüsü özgürlüğünü anayasa güvencesi altına alalım’ açıklamasıyla yükseltilen tartışmalar sürüyor.
Başörtüsü için hazırlanan anayasa değişikliği taslağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunuldu. Erdoğan, incelemenin ardından Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı sunum için davet edecek.
AKP ve CHP arasında tartışma konusuna dönüşen başörtüsüyle ilgili farklı kesimlerden tepkiler gelmeye devam ediyor.
Gazete Karınca’ya konuşan Müslüman Feminist kadınlardan Berrin Sönmez ve Rümeysa Çamlıdere ‘başörtüsü’ tartışmalarını değerlendirdi.
‘Başörtüsü bir güvenceye kavuşturulmadı’
Başörtülü kadınların geçmişte yaşanan yasaklar sebebiyle uğradıkları hak ihlalleri ve hak kayıplarının olduğunu dile getiren Berrin Sönmez, AKP iktidarının başörtüsü sorununu yasayla değil 2006’dan 2014’e ara düzenlemelerle kısmi olarak çözdüğünü belirterek, “Fakat herhangi bir şekilde hukuksal, toplumsal, siyasal bir güvenceye kavuşturmadı birinci sorun bu “ dedi. Sönmez sözlerini şöyle sürdürdü:
İkinci sorun yaşanan hak ihlalleri sonrası oluşan hak kayıplarını hiçbir şekilde telafi etmedi. Üniversiteden atılan öğrencileri düşünelim, atıldıkları üniversitenin, atıldıkları bölümüne hak etmiş oldukları bölümlere doğrudan kayıtlarının yenilenmesi durumuna girilmedi tekrar sınava girmeleri istendi. AKP bu sorunu da hiçbir şekilde görmedi. 2013’te milletvekillerinin meclise başörtülü katılmalarını sağlamak suretiyle yazılı olmayan bu kararı yazılı olmayan şekilde kaldırdılar. Çalışan kadınlar için 2006, 2008, 2012 ve 2013’te farklı farklı yasalar yapıldı. Birbiriyle çelişen yasalar da yapıldı bu arada ve yeni mağduriyetlerde oluşturuldu.
Örneğin işten atılan kadınlara emekliliğe esas olmak üzere pirim ödeme imkanı tanındı. Fakat 2008’de bunu da değiştirdiler, dediler ki ’pirim ödemenize gerek yok, sizin primlerinizi devlet ödeyecek’ ama o arada ödemiş olanların primleri iade edilmedi. Sonra en son atıldıkları iş yerlerine başvurma imkanı tanındı, yaş sınırı da kaldırıldı. Arada geçen çalışmadıkları sürede kıdem kayıpları yaşadılar. Bunları da telafi etmediler. Kadınların en çok rahatsız olduğu şey, kadınlar disiplin cezalarıyla atılmışlardı ya ‘disiplin cezalarınız affedildi’ dediler. Bu affedilme konusu kadınları çok yaralıyor. Bizim devleti affedip affetmememiz söz konusu bile değil. Oysa devletin bu kadınlara bir özür borcu var. Resmi özür dilenmesi gerekiyor.
‘CHP adına yapılmış bir özeleştiri’
Bu sorunların yeniden bir başka iktidar yönetiminde yaşanma ihtimalinin ortadan kalkmış olduğunun altını çizen Sönmez, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yasal güvence öneresini çok yerinde bulduğunu belirterek sözlerine şunları ekledi:
Kemal Kılıçdaroğlu yasa teklif etmek yerine dürüst bir şekilde biz iktidara geldiğimizde resmi bir özür dileyeceğiz ve kadınların hiçbir şekilde kıyafetlerine karışılmayacak gibi bir açıklama yapabilirdi. Yasa düzenlemeyi önermiş bunun da bir sakıncası yok. CHP’nin 132 milletvekilinin imzaladığı bir yasa tasarısı CHP adına yapılmış bir özeleştiri var orada bu özeleştiri çok kıymetli. Neden kıymetli çünkü bizim siyasi tarihimizde ilk defa gerçekleşiyor. Ama o teklif verildikten sonra şunu anladık o siyasi irade beyanını başörtülü kesimin güvenini kazanmak için güvence olarak vermekten daha çok muhtemelen kendi partisini ve kendi partisine yakın olanları başörtüsü yasaklarına dair akıllarında fikirlerinde yer etmiş olan rövanşist arzuları önlemek için vermiş galiba. Sonuç ona geldi. En çok itiraz o kesimden geldi ‘başörtüsü sorunu yok’ diye. Böyle bir sorun vardı. Bugün AKP iktidarı ‘Kürt Sorunu’ yoktur çözdük onu diyor ya kim buna ne kadar inanıyor? Başörtüsü sorunu da bu durumda. ‘Biz çözdük’ diyor AKP ama çözmedi. Her an yasaklar geri gelebilir ayrımcılık yasağı ve eşitlik sistemi kurulmadı bu ülkede.
Ekonomik krizin ülkenin en büyük sorunu olduğu bir dönemde ‘başörtüsü sorunu’ tartışılmasını eleştirenleri de eleştiren Sönmez, “Ben 28 Şubat dönemi akademiden atıldığımda şimdiki kadar olmasa da çok ciddi bir ekonomik kriz vardı, kimse dönüp ekonomik kriz varken işten atılır mı demedi şimdi ekonomik kriz ortasında bu konu konuşulur mu diyorlar” dedi.
‘Haklar arasında hiyerarşi olmaz’
Sönmez, “Jina Mahsa Amini gündeminin, İran’daki olayların, Türkiye’de AKP’nin toplumu dinileştirmesi, Diyanet İşleri’ni bir propaganda aygıtı olarak kullanması ve aile hukukunu dinileştirme eğlimlerinin” başörtüsü yasa teklifine karşı çıkışların altında yatan temel nedenler olduğunu söyledi.
Müslüman feministler de feminist olmayan kadın hakları savunucusu dindar kadınlar da, hiç kadın hakları savunmayan dindar kadınların da çok çok büyük bir kısmı aile hukukunun dinileştirilmesine karşı çıkar. Bu toplumda bunu kimse istemez. Kadınların medeni yasadan vazgeçmeye hiç niyetleri yok bu nedenle seküler arkadaşlarımızın yaşadığı endişeler bizimde başörtüsü teklifini savunurken yaşadığımız endişelerdir. Haklar arasında hiyerarşi olmaz örtülü ya da açık olarak haklarımızın korunmasında ortak mücadele etmemiz gerekir. İranlı kadınlar biz zorla örttürülmeye karşıyız diyorlar, biz de zorla örttürülmeye de zorla açtırılmaya da karşıyız.
Devletlerin ve siyasi ve dini otoritelerin kadın bedeninden elini çekmesini istiyoruz. Aile adı altında LGBTİ+’ların hak gaspına uğramasına tahammülümüz yok bunu da belirtelim. Bunun için de bütün siyasi partilerin bu anayasa teklifi meclise gelecek olursa çok güçlü muhalefet edip onu durdurmaları gerekiyor hatta meclise gelmeden seslerini yükseltmeleri ve meclise gelmesini önlemeleri gerekiyor. Bir milletvekili borsası kurulmuş gibi duruyor burada 26 milletvekilini AKP transfer edecek olursa bunu referanduma götürebilir.
‘Hem aktivizm yaptım hem önemli bir mağduriyetin içindeydim’
12 yaşından beri başörtülü olduğunu dile getiren Rümeysa Çamdereli ise “Hayatımın yarısından fazlası başörtülü bir şekilde geçti. Uzun yıllar bu konuda hem aktivizm yaptım hem de önemli bir mağduriyet içerisindeydim. AKP iktidarıyla bu konuyla ilgili konuşamaz hale geldik” dedi ve sözlerini şu şekilde sürdürdü:
‘Henüz özgür olmadık’ diye bir metin vardı zamanında. Başörtüsü yasağının ilk kalktığı söylendiği dönemdeki ki tamamen kalkmamıştı o zaman cemevleri de ibadethane olsun, Kürtlere anadil serbestliği olsun gibi temel sorunların altını çizdiğimiz bir metin vardı. Ben üniversitedeyken o ekibin içerisindeydim ve hala aynı şeyi söylemeye devam ediyorum.
‘Helalleşmenin yaşanmadığı ifadesi önemli’
28 Şubat etrafında örgütlenen ‘mağduriyet hikayesinin’ kendi hikayesi olmadığını, bu yüzden de bu konuya mesafeli durduğunu belirten Çamdereli sözlerini şu şekilde sürdürdü:
Son zamanlarda bu meselenin tekrar gündeme gelmesi ve yeterli helalleşmenin yaşanmadığı ifadesi benim için açıkçası mutluluk verici bir şey. Zamanlaması çok gecikmiş bir zamanlama ama önemli olan toplumsal hayatta hala ayrımcılıklar devam ederken oldu bitti yaklaşımının olamayacağı bir mesele olması. Üstüne üstlük son dönemde iktidarın yüklenmek zorunda olduğu şeylerin hepsini bizlerin yüklenmek zorunda kaldığımız bir mesele. Başörtüsü meselesi yılların meselesi ve dönüşüm göstererek hala tecrübe ettiğimiz bir mesele. Bunu görmezden gelmenin bize bir faydası olacağını düşünmüyorum
‘Başörtüsünü ifade özgürlükleri içinde değerlendiriyorum”
Başörtü meselesine dair adım atılması gerektiğini ama bunun yasal bir adım mı olması gerektiği ihtiyaç olan şeyin yasal adım mı olduğu konusunda çok emin olmadığını vurgulayan Çamdereli şunları kaydetti:
Yasa değil ondan eminim ama yasal adım hiç değil çünkü zaten bir YÖK mevzuatına referansla başörtüsü yasağı uygulanıyordu. O da zaten siyaset yapmakla ilişkili. Temelde başörtüsü yasağının kendisi ifade özgürlüklerinin kendisiyle çok alakalı bir şey. İfade özgürlüğünden konuşamadığınız bir ülkede başörtü yasaklarının kalkacağı ve bunun anayasal değişiklikle olacağı iddiası zaten daha da garip hale geliyor. Hele bir de mesele aile gündemiyle karma hale getirilip ahlakçı ve sekter bir yandan tartışıldığında hiçbir zaman içinde kendimi hissetmediğim bir gündem.
Meselenin bir mesele olarak ele alındığı bir aktivist düzleme ihtiyaç var. Ama mesele ifade özgürlükleri. Zaten öğrencilerin siyaseten bir görünürlüğünün olması gibi meselelere de kısıtlama olmazsa, öğrenciler akademik hayatlarında var olan siyasi görüşlerini yansıtacakları, ifade özgürlüklerini kullanabilecekleri akademik ortamları olursa, genel anlamda da böyle bir ülke olursa başörtüsü yasağına dair bir şey yapmak zorunda da kalmayız. Başörtüsü yasağını sadece şekli olarak çekip düzeltmek yeterli değil, ifade özgürlükleri açısından ciddi bir tahayyüle ihtiyaç var. İfade özgürlüklerinin içinde başörtüsünü değerlendiriyorum.
Türkiye’de bütün gündemlerin seçim ekseninde konuşulduğunu dile getiren Çamlıdere, “Zamanlamasına çok takılmaktansa bu gündemin gündeme gelmesinden faydalanmak ve çözüm için atılabilecek adımları atmak taraftarı olurum” dedi.