Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birine az bir zaman kaldı. Seçimleri kritik kılan yönü sadece iktidarın el değiştirmesiyle sınırlı olmamasıdır. Elbette ülkenin içinde bulunduğu siyasal, toplumsal ve ekonomik atmosfere, krizlere bakıldığında iktidarın el değiştirmesi de oldukça önemli. Daha hayati yanıysa bu seçimlerin aynı zamanda 2017 yılındaki referandumla ilk adımı atılan sistem değişikliğinin bundan sonra ne yöne evrileceğini belirleyecek olmasıdır. Türkiye’nin gelecekte hangi sistemle yönetileceği sorusu siyasal aktörlük rolüne soyunan her parti, yapı ve kesim için hayati bir önem taşıyor, taşımalı. Bu basit gerçekliği ıskalayan her seçim stratejisi başarısızlığa mahkumdur. Sadece iktidar değişimine odaklı bir seçim stratejisi mevcut iktidarın boğucu politikalarına karşı topluma kısa süreli nefes aldırtarak bir rahatlama yaratabilir. Ancak uzun orta ve vadede aynı sorunların nüksüne de zemin sunacaktır. Zira esas olan süreli iktidarlar değil sürekli sistemlerdir.
Türkiye’de şu an üç temel siyasal dinamik bulunuyor. Birincisi, AKP-MHP iktidarında somutlaşan dinci milliyetçi sağ çizgi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla formüle ettiği ya da etmeye çalıştığı sistem dört başı mamur diktatörlüktür. Son birkaç yıllık pratiğinde dahi halkları nasıl bir felaketle yüz yüze bıraktığı tüm çıplaklığıyla görüldü. Devletin olanaklarını elinde bulundurduğu için önümüzdeki seçimlerde iktidarı elinde bulundurmak istiyor ve maalesef belli bir oranda şansı da var. İktidarda kalması diktatörlüğün tahkim edilmesi ve uzun yıllar halkların başına bela olması anlamına geliyor. İkincisi, 6’lı Masa olarak bilinen ulusalcı, milliyetçi neoliberal çizgi. Önerdiği siyasal form ise “temsili demokrasi” olarak tanımlanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem. Her ne kadar başına güçlendirilmiş lafı getirilse de aslında Türkiye’nin çok partili sisteme geçişinden beri uygulanan ve mevcut kötülükleri yaratan sistem.
Üçüncü ise, yukarıdaki iki sistemden ısrarla ve itinayla dışlanan, ötekileştirilen Kürtler başta olmak üzere Türkiye halkları, emekçileri, kadınlar, gençler ve tüm ezilenlerin temsil ettiği siyasal çizgi. HDP ve daha geniş anlamıyla Emek ve Özgürlük İttifakı’nda somutlaşan bu çizginin önerdiği ise radikal demokrasi ya da daha bilinen adıyla doğrudan temsil sistemi. Biçimde kimi değişiklikler olsa da özünde bir olan diğer iki çizginin tüm yetkilerin bir kişi ya da grupta toplandığı merkeziyetçi sisteme karşı yetkilerin yerellere devredildiği ve halkın siyasette irade olduğu yeni sistem ve yönetim biçimi vaat ediyor. HDP ve fikriyatının diğer iki çizgiyle yaşadığı antagonist çelişki bu. Sistem değişikliğinin önemli bir argüman ve kavga alanı olacağı bir seçim sürecine giderken HDP ve ittifakına çok bilinçli bir şekilde pozisyon biçilmeye çalışılıyor. Pasif, edilgen ve destekleyici bir pozisyon bu.
Bu Cumhur ve Millet İttifakı’nın anlayış olarak ortaklaştığı temel noktalardan biridir. İdeolojik bir yaklaşımdır. Yanılgılı okunmaması gereken temel hususlardan biridir. Millet İttifakı’nın HDP’ye mevcut yaklaşımı görünürde “AKP-MHP kullanır” kaygı ve argümanıyla ifade edilse de gerçek tam olarak bu değildir. Bir faktör olarak ele alınabilir ancak Millet İttifakı’nın HDP ve ittifakını dışlayan yaklaşımı esas olarak üçüncü dinamiği temsil eden kesimlerin önümüzdeki dönemde şekillenecek sistemin içinde yer alıp almayacağı, ne kadar nüfuz edip etmeyeceğiyle ilgilidir. Unutmayalım ki CHP ve İYİP başta olmak üzere ittifakta yer alan partilerin zihniyet kodları ulusalcı, milliyetçi ve devletçidir. Yani cumhuriyetin farklılıklara karşı tekçi, dışlayıcı, asimile ve entegreci resmi ideolojisinin kurucu ve asıl sahipleridir. Millet İttifakı da en az Cumhur İttifakı kadar HDP’nin temsil ettiği ittifakın ve kesimlerin yeni sistemin dışında tutulmasına dönük ideolojik yaklaşıma sahiptir.
Dikkat edilirse 6’lı Masa’nın temele yoğunlaşma alanı iktidar değişimi değil, sistem değişikliğine dönüktür. Şimdiye kadar açıkladıkları metinlerin ekseriyeti sistemin nasıl değiştirileceğini önceliyor. 6 Ocak’ta açıklanan mutabakat metinleri iktidar değişiminden çok sistemin nasıl olacağı tahayyülüdür. Cumhur İttifakı zaten tekçi zihniyet ve sistemiyle varlığını farklılıkların yokluğu üzerine kuruyor. Sürekli ısıtılan, “beka sorunu” özü itibarıyla oluşturulmak istenen Türkçü ve dinci sistemin varlığını ifade ediyor. İki ittifak da HDP’yi sistemin dışında tutarak yedeklemek istiyor. Böylece üçünçü yol ve siyaset diskalifiye edilerek halklar da bu iki çözümsüz sisteme mahkum edilmiş oluyor.
Böylesi bir denklemde HDP’nin önünde büyük zorluklar ve büyük fırsatlar var. Zorluğu devlet olanaklarını elinde tutan Cumhur İttifakı ile resmi ideolojiyi temsil eden Millet İttifakı’nın aynı noktada buluşması. Devletin zor gücüyle bastırılmak, bitirilmek isteniyor. Örgütsel faaliyet yürütme yasaklarından tutalım, gözaltı, tutuklama ve kapatmaya kadar zor araçlarının her türüyle karşı karşıya. HDP ve ittifakının kitle gücü ve diğer tamamlayıcı faktörlerine bakıldığında hali hazırda ne iktidarı ne de sistemi tek başına değiştirecek bir güce sahip değil. Uğradığı devlet baskısı ve medya ambargosu nedeniyle ne örgütleme faaliyetlerini istediği gibi yürütebiliyor ne de medya yoluyla öngördüğü sistemi geniş kitlelere duyurabiliyor. Bunlar HDP ve ittifakının işini zorlaştıran faktörler.
Dezavantajlarına rağmen Türkiye’de oluşan denklem itibarıyla HDP birçok avantaja sahip. En önemli avantajı Cumhur ve Millet ittifakının önerdiği sistemlerin denenmiş ve iflas etmiş olmasıdır. Halkların, defalarca iktidara gelen, denenen ve çözümsüzlük dışında bir sonuç vermeyen bu sistemlere itimadı yoktur. HDP’nin vaat ettiği sistem ise henüz denenmemiş ve umut vaat etmektedir. Şu an diğer iki çizgi hiçbir şekilde kendi başına iktidarı kazanamıyor. Kazanmak için HDP’nin desteğine mutlak anlamda ihtiyaç var. Bu hem iktidarın el değiştirmesi hem de sistemsel değişiklik demek. Kitlesinin politizasyon düzeyi HDP ve ittifakı için çok büyük bir avantaj. Devletin çıplak zoru ve diğer şiddet uygulamalarından hemen etkilenen bir kitle değil. Süreçler karşısında hızla konsolide olan ve harekete geçen bir karaktere sahip. Bu da Cumhur İttifakı’nın geliştirebileceği baskılara ve parti kapatmaya karşı adeta bir sigorta görevi görüyor. Partili ya da partisiz kitlesi işaret edilen hedefe kitleniyor.
HDP tabanının politik düzeyi partiye stratejik hedefleri doğrultusunda kısa süreli taktik adımları atma esnekliği ve şansı veriyor. Seçime kısa süre kalana kadar iki blok arasında stratejik hedefleri doğrultusunda taktik adımlar atabilir. HDP dezavantajlarının farkında. Hem geleneği itibarıyla hem de son sekiz yıl içinde yoğun pratiğini yaşayarak yeniden deneyimledi. Aynı zamanda avantajlarını da iyi okuyabilecek politik öngörüye ve tüm baskılara rağmen hayata geçirebilecek örgütsel deneyim ve kapasiteye sahip. Her iki ittifakın da ideolojik ve politik hamlelerini, stratejilerini görerek siyaset sanatını icra etmek mecburiyetindedir. Güncel gelişmelere, acil kimi ihtiyaçların yarattığı duygusal baskılamalara bakmadan kılı kırk yararak hakikate en yakın gerçekçi kararlar almalı ve adımlar atmalıdır. Bu anlamda Cumhur İttifakı’nın devlet zoruyla uyguladığı baskının yarattığı zorlanma, kızgınlık ve öfkeye kapılarak stratejik hedeflerini ıskalamamalıdır. Böylesi koşullarda çoğu zaman esas ve talinin karışmasına açık zeminler oluyor. Acil ihtiyaçlar temelinde taktik adımlar ve hamleler esasın kaçırılmasına neden olabiliyor.
AKP-MHP iktidarının toplumu baskılama düzeyi hemen her kesimde böyle bir duygunun oluşmasına neden oldu. “AKP-MHP gitsin de ne olursa olsun” duygusu oldukça baskın. Bir anlamıyla, “ölümü görüp sıtmaya razı” olma hali. Oysa HDP’nin tüm dezavantajlarına rağmen avantajları bu denklemi aşmaya ziyadesiyle yeterdir. Ne Cumhur İttifakı’nın saldırılarına öfkelenip Millet İttifakı’na angaje olmak ne de Millet İttifakı’nın politikalarına öfkelenip Cumhur İttifakı’nın fayda sağlayabileceği açıklar bırakmamak önemlidir. HDP’nin süreci iyi yönetmesi ve Türkiye halklarının içinde bulunduğu kaotik ortamdan çıkması için stratejik hedeflerini öncelemesi gerekir. Halkları iki benzer siyaset anlayışı karşısında alternatifsiz bırakmamalı. Bu da üçüncü yol siyasetinin hem iktidar değişimi bağlamında hem de Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını şekillendirecek sistemsel değişimi topluma anlatılmasıdır.
HDP 2019 Yerel seçimlerinde “Kürdistan’da kazanmak Türkiye’de kaybettirmek” stratejisini izledi ve önemli bir başarı elde etti. Önümüzdeki seçimler iktidar ve sistem değişikliği yönleri gözetildiğinden çok daha önemli ve hayati. Hem cumhurbaşkanı hem de parlamento seçilecek. Bu yönüyle HDP’nin eli ve pozisyonu çok daha güçlü. Parlementoda sistem değişikliğine nüfuz edebilecek düzeyde güçlü girmek, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise halkların çıkarlarını kabul eden adaya kazandırma anahtarını elinde bulunduruyor. Bu defa “kazanıp-kaybettirme” değil, “kazanma ve kazandırma” stratejisi izlemesi gibi muazzam bir fırsata sahip. HDP’nin tüm avantajlarını halklar ve ezilenlerin daha fazla hak elde etmesi ve bu haklarının korunabileceği bir sistemin şekillenmesi için kullanması siyasetin doğası gereğidir. Bu aynı zamanda tarihsel bir şans ve sorumluluktur. Ne Cumhur İttifakı’nın saldırılarının oluşturduğu baskının yarattığı öfkeyle ne de Millet İttifakı’nın ölümü gösterip sıtmaya razı etme uyanıklığına gelerek heba edilebilecek bir fırsat değil.
HDP’nin bileşenleri, ittifakları, halklar, kadınlar ve ezilenlerin yakaladağı bu momemtum ve denklemden maksimum düzeyde faydalanacaktır. Gerekli stratejik aklı göstermeli ve taktik adımları atmalıdır. HDP’nin sistem önerisini, siyasi tahayyülünü, çözüm önerilerini üçüncü bir yol olarak anlatması, belirgin hale getirmesi ve iki dinci, milliyetçi, ulusalcı sağ siyasete karşı halklara sunması için adayını duyurması oldukça önemliydi. HDP kitlesinin tamamı adayın açıklanmasını büyük bir çoşkuyla karşıladı. Elbette farklı kesimlerden farklı tepkiler geldi. Bu hamlenin Cumhur İtitfakı’na ya da Millet İttifakı’na yarayabileceği değerlendirmeleri oldu. Ancak HDP için önemli olan hamlesinin öncelikle kendi üçüncü yol siyasetine ne kadar hizmet ettiğidir. Başkalarına ne kadar fayda sağladığı ve dolaylı yansımaları ikincil önemdedir. HDP ezilenleri temsil eden bir partidir. Adımları öncelikli olarak ezilenlere fayda sağladığı sürece herhangi bir handikapa kapılmadan tereddütsüz atmalıdır.
HDP adayını açıklama kararı olmasaydı Türkiye’de siyaseti belirleyen üç temel dinamikten biri olmaktan çıkacaktı. Türkiye, aynı ideolojik kodlara sahip iki ittifaka mahkum olacaktı. İki partili bir denklemin olduğu ve ezilenlerin peşinen iddiasız hale geldiği, denklemin dışına itildiği bir sürece girilecektir. Siyasal bir iradeden ziyade destekleyici, tamamlayıcı ve tabiri caizse dolgu malzemesi halini alırdı. Elbette HDP’nin adayını çıkaracak olması diğer ittifaklarla müzakere yürütmeyeceği ve bazı noktalarda anlaşmayacağı, uzlaşmayacağı anlamına gelmiyor. Ama öncelikle üçüncü ititfak ve yol siyasetini belirgin hale getirmesi gerekirdi. Bu politikaları topluma anlatma sürecine girmesi ve esas aktörlük pozisyonunu hem güçlendirmesi hem de teyit etmesi gerekirdi. Siyasi parti ve ittifaklar pozisyonları, avantajları ve güçleri oranında siyaset yapabilirler. Bunları kullanmamak iddiasızlık ve aynı anlama gelmek üzere siyasetsizlik olurdu.
Bu bağlamda HDP yaşanan süreçte iki ittifak arasında nötr bir pozisyonda değil, olamaz da. Bir yandan varlığını HDP’nin yokluğu üzerine inşa eden bir Cumhur İttifakı, öte yandan kendisini sistem ve iktidar denklemi dışında bırakan bir Millet İttifakı var. HDP’nin elinde de kendisinin nasıl kazanacağını ve kimin nasıl kazanabileceğinin anahtarı var. Bu anahtarla her iki ittifakı da kadınların, halkların ve ezilenlerin çıkarları doğrultusunda büyümeye çalışacaktır. Yaklaşımı da hangi ittifakın halklar lehine ne kadar büküleceğine göre şekillenecektir. Var olan dengeleri son ana kadar ezilenlerin lehine kullanacaktır. Hangi güç eşit ilişkiye açıksa, iktidar ve sistemsel değişimi ezilenlerin lehine şekillendirmeyi kabul ediyorsa onunla ortaklaşır ya da uzlaşabilir. Stratejik hedeflerinin gerçekleşme düzeyine göre birinci turda ya da ikinci turda gerekli adımı atar. Kendi adayıyla katılma, başka bir adayı destekleme ve boykot etmek de dahil hiçbir seçeneği son ana kadar peşinen dışlamak siyaseten faydalı olmayacaktır.
HDP adayı ve siyaseti seçim denkleminin dışında Türkiye’de siyasete demokratik bir muhteva ve standart kazandıracaktır. Bu adım aynı zamanda kendi arasında birçok anlaşmazlık yaşayan, aday çıkarmada zorlanan, muhalefet tabanını umutsuzluğa sürükleyen Altılı Masa’ya da realiteyi göstererek doğrultu kazandıracaktır. Cumhur İttifakı’nın tek adama odakladığı siyaset anlayışını müzakereye, tartışmaya ve uzlaşama arayışına zorlayacak. HDP’nin kendi adayıyla kendi siyasi çizgisini yaşama geçirmesi aynı zamanda gücü elinde bulunduran ve kaybetme paniğine kapılan AKP-MHP iktidarının seçim dışı arayışlara kaymasına karşı da bir tampon görevi görecektir. Üçüncü yol siyasetinin ortaya koyduğu radikal demokrasi çizgisi; birbiriyle milliyetçilikte yarışan diğer siyasi çizgilere demokratik standartlar dayatacaktır.
Türkiye siyasi tarihinin en önemli seçimini yapacağı açıktır. HDP’de temsilini bulan ezilenler ilk defa bu düzeyde güçlü bir pozisyonda bulunuyor. Aday çıkarma açıklaması HDP’nin elindeki koz ve avantajlardan sadece biriydi. Var olan denklemleri yeni baştan yazmaya yetti. Elinde sadece denklemi değiştirmeye değil şekillendirmeye ziyadesiyle yeterli birçok koz var. Daha seçime dört beş ay var. Var olan denklem kadınlar, halklar ve ezilenlerin lehine değildi. Onun için bozulması isabetli bir adım oldu. Bundan sonra da ezilenleri gözetmeyen denklemi bozacak adımları atma şansı HDP’nin elinde bulunuyor. Kitlesini konsolide ettiği sürece de bu şansını koruyacak gibi görünüyor. Öyle görünüyor ki tüm baskılara, tutuklamalara ve saldırılara rağmen HDP siyaseti iyi okuyor ve gerekli stratejik adımları yerinde atıyor. Adayını açıklama kararıyla yeni sistemin şekillenmesinde temel aktörlerden biri olduğunu ortaya koydu. Aynı isabette taktik adımlarını da atarsa hem kazanacak hem de istediğine kazandıracaktır.
Yani HDP son ana kadar iktidar ve sistem değişiminin tayin edici gücü olacak. Seçimin birinci turda mı biteceğine yoksa ikinci tura mı kalacağına HDP karar verecektir.
Abdulmelik Ş.Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.