AKP-MHP ittifakının Kürt halkına karşı başlattığı topyekün saldırı konsepti çok yönlü devam ediyor. Saldırılar kapsamlı bir plan dahilinde yürüyor. Şimdiye kadar yansıyan verilere bakıldığında KDP ve Barzani ailesi planın aktif bir unsuru olarak hareket ediyor. 17 Nisan’daki saldırılarla yeni bir merhaleye geçen savaş, yoğun ve kapsamlı bir şekilde devam ediyor. Üç haftayı geride bırakan savaş alanından gelen bilgilere bakıldığında önemli gelişmelerin yaşandığı görülüyor. Detaylara geçmeden önce KDP’nin işbirliğiyle hazırlanan planın amacı, gelişimi ve yaşanan gelişmeler ışığında doğuracağı sonuçlara bakalım.
AKP-MHP iktidarının Kürtlere karşı yedi yıldır sürdürdüğü kesintisiz savaş politikalarının siyasal, sosyolojik ve özellikle ekonomik sonuçları toplumsal kesimler tarafından giderek daha derinden yaşanıyor ve görülüyor. Çoklu krizlere gark olan iktidar bloku, yönetme kabiliyetini tamamıyla kaybetti. İçine girdiği çöküş sürecini durduramıyor. Geçen süre içinde halklara karşı işledikleri suçların hesabını vermenin korkusuyla hareket ediyor. Kaçınılmaz sondan kaçmak için savaşı derinleştirerek bunun üzerinden ayakta kalmayı umut ediyor.
Savaşı derinleştirirken de bir yandan kendisi gibi zor durumda olan güçlerle adeta zayıflar koalisyonunu kuruyor, öte yandan hegemon güçlere tavizler vererek plana destek devşiriyor. Bu yönüyle Kürt halkına karşı çok yönlü ve aktörlü bir plan hazırlanmıştır. Birinci ayağı savaşa aktif olarak katılan güçlerdir. Başını AKP-MHP iktidarının çektiği savaşın diğer tarafları KDP/Barzani ailesi, Saddam’dan bozma Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi ve kliğidir. İsrail ve İngiltere’nin akli mimarlığında yürüyen plan, eski ABD Ortadoğu ve Suriye Özel Temsilcisi James Jaffrey’den yadigar kalma. Plan, Trump yönetiminin seçimi kaybetmesiyle akamete uğradı.
AKP-MHP iktidarı İsrail ve Körfez ülkelerine karşı geri adım atınca plan yenilenerek masaya sürüldü. Plan kapsamında KDP, Şii Sadr Hareketi ve Sünni Araplar ile Başbakan Kazımi kliği yeni hükümeti kuracak diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı YNK’den alınarak KDP’ye, hükümet ise Sadr Hareketi ve Sünniler arasında pay edilecekti. ABD’nin onayına mazhar olan planın yürümesi halinde herkes oldukça karlı çıkacaktı. Buna göre; AKP-MHP iktidarı Kürtlere karşı kazanacağı ‘zaferle’ milliyetçi kitleleri konsolide edecek ve iktidarını sürdürecekti. AKP-MHP iktidarı gibi hırsızlığa, rüşvete, talana bulaşarak ekonomik, ahlaki ve politik çöküntü yaşayan, Kürt halkının desteğini kaybeden KDP de Türkiye’nin kanatları altına sığınarak iktidarının ayakta kalmasına yetecek kadar “güvenlik” satın alacaktı. Seçimi kaybeden ve yeni hükümet kurulmadığı için başbakanlık sıfatını taşıyan Saddam’dan bozma Kazimi de bir dönem daha başbakanlık yapacaktı.
İşin dış cephesinde İsrail uzun süreden sonra Türkiye ve Körfez ülkelerini İran’a karşı hizalayacaktı. Son dönemlerde Erdoğan’ın düne kadar hakaret ettiği Körfez ülkelerine ziyaretlerini bu bağlamda okumak gerekir. Irak ve Kürdistan petrolü Türkiye üzerinden Avrupa’ya akıtılacak ve böylece İngiltere Rusya ile girdiği örtülü savaşta petrol ve gaz sorununu çözerek büyük avantaj elde edecekti. ABD ise eski müttefiklerinin çıkar ortaklığında bir araya gelmesine dayanarak Rusya ve Çin’e karşı Ortadoğu’daki gücünü konsolide edecekti.
Yukarıda kısaca ifade edilen çok aktörlü ve çok kazançlı plan elbette evde yapılmıştı. Çarşıya uyup uymayacağı meçhuldü. Nitekim ilk adım olan Irak’ta cumhurbaşkanı seçimi ve hükümetin kurulması üç-dört defa denenmesine rağmen başarısızlığa uğradı. Ancak güçsüzler ittifakının başka çaresi olmadığından İngiltere ve İsrail’in acil ihtiyacından dolayı yine de planın Kürtlere karşı olan savaş ayağı Irak güçleri dahil olmadan Türkiye ve KDP’nin askeri gücüyle devreye konuldu. Umut edilen, kısa sürede PKK’nin denetimindeki alanların ele geçirilmesiydi. Bunun için yoğun hava desteği ve KDP’nin özel güçleriyle Türkiye’nin seçkin birlikleri karadan saldırıya geçti.
Şaşaalı bir medya kampanyasıyla başlatılan operasyon beklemedikleri bir direnişle karşılaştı. Savaş alanından gelen haberlere göre kısa sürede alan kontrolünü sağlamak bir yana hedeflenen birçok alana yaklaşılamadı dahi. Burada yaşanan zorlanma ile Kazimi faktörü kullanılarak Şengal’e saldırı başlatıldı. Özellikle 2014 yılında tek mermi sıkmadan Ezidi halkını DAİŞ çetelerine teslim eden KDP’nin çağrı ve zorlamasıyla Kazimi, Şengal’e binlerce asker, kara ve hava muharebe araçları yığdı. Şengal kontrol edilerek Rojava, Kuzey ve Doğu Suriye ablukaya alınacak ve buralara da hem Kuzey’den hem de Şengal tarafından saldırı başlatılacaktı.
Ancak yine evdeki hesap çarşıya uymadı. Can havliyle başlatılan saldırılar teker teker Kürt halkının direnişine çarptı. Hırsız herkesi kendisi gibi hırsız zannedermiş. Her yerden kaçmaya alışık KDP ve Kazimi kliği, Şengal savunma güçlerinin de kendileri gibi kaçacağını ya da teslim olacağını zannetti. Elbette öyle olmadı. Ezidi halkı ve savunma güçleri yeni bir “ferman”a geçit yok diyerek direndi ve şer ittifakının planını boşa çıkardı. Irak merkezi hükümeti yetkilileri ve Demokratik Özerk Meclisi arasında yapılan görüşmelerde anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Yapılan anlaşma sonucu YBŞ (Şengal Asayiş Birlikleri) Şengal, Sinûne, Xenasor’da görevlerine devam edecek, Irak polis gücü ise geri çekilecek.
Yirmi gün önce devreye sokulan şer planında şimdiye kadar ciddi gedikler açıldı. Çaresizlik, panik ve can havliyle atılan adımlar, Kürt siyasal hareketinin soğukkanlı ve özgüvenli hamleleri karşısında teker teker boşa çıkarılıyor. AKP-MHP iktidarının son umutları da Kürt halkının direnişi karşısında hızla solmaktadır. Yaşanan çaresizlik, iç politikada sert bir saldırganlığa dönüşüyor. Dün HDP Genel Merkezi’ne karşı geliştirilen provokasyon bunun ilk işareti. Dışarıya bağlanan umutlar kursakta kaldıkça da içerde yeni provokasyonların artması muhakkaktır. Bu anlamda HDP başta olmak üzere tüm demokratik çevreler, dışarıda kevgire dönen planı içerde de boşa çıkarmalı. Elbette bu da halkların, ezilenlerin, kadınların ve gençlerin ortak mücadele ekseninde karşı koyması ve direnişi yükseltmesiyle mümkündür.
Kürt halkı açısından açığa çıkan diğer bir gerçeklik var. O da KDP’nin Kürt halkının kazanımları, mücadelesi ve varlığı için en büyük tehlike haline geldiğidir. KDP’ye açık tutum almayan, buna karşı çıkmayan her Kürt, ulusal varlığına zarar verdiğini görmeli ve buna göre tutum almalıdır. Kürt halkının desteğini kaybeden ve girdiği yol nedeniyle nefret nesnesi haline gelen KDP’ye iyilik yapmak isteyenler varsa dahi bu yoldan dönmesi için tepki göstermelidir.