insan hakları - Gazete Karınca https://gazetekarinca.com Sözün yükünü taşır Sat, 04 Feb 2023 18:39:59 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.1.1 https://gazetekarinca.com/wp-content/uploads/2020/07/cropped-karincalogo-512x512-1-32x32.jpg insan hakları - Gazete Karınca https://gazetekarinca.com 32 32 Altılı Masa’nın ‘mutabakat metnine’ eleştiriler | ‘Devletin güvenlikçi yaklaşımını barındırıyor’ https://gazetekarinca.com/altili-masanin-mutabakat-metnine-elestiriler-devletin-guvenlikci-yaklasimini-barindiriyor/ Sat, 04 Feb 2023 13:01:05 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=241394 Millet İttifakı’nın ‘Ortak Mutabakat Metni’nin içeriğine dair eleştiriler sürüyor. İHD Hapishaneler Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Çevirmen, cezaevlerinde yaşanan ağır hak ihlallerinin ve hasta tutukluların metinde yer almamasını eleştirdi. DAD Ankara Şubesi Eş Başkanı Mustafa Karabudak, metnin Alevilere dönük ayrımcılığın devamı olarak yorumladı. HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü ise metinde Kürt sorununa değinilmediğine dikkat […]

The post Altılı Masa’nın ‘mutabakat metnine’ eleştiriler | ‘Devletin güvenlikçi yaklaşımını barındırıyor’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Millet İttifakı’nın ‘Ortak Mutabakat Metni’nin içeriğine dair eleştiriler sürüyor. İHD Hapishaneler Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Çevirmen, cezaevlerinde yaşanan ağır hak ihlallerinin ve hasta tutukluların metinde yer almamasını eleştirdi. DAD Ankara Şubesi Eş Başkanı Mustafa Karabudak, metnin Alevilere dönük ayrımcılığın devamı olarak yorumladı. HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü ise metinde Kürt sorununa değinilmediğine dikkat çekti: Bir daha Roboski’lerin yaşanmaması için gerçekle yüzleşmek gerekiyor.

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti liderlerinin oluşturduğu Altılı Masa, bir süredir üzerinde çalışılan ‘Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni 30 Ocak’ta açıkladı.

9 ana başlık altındaki 75 alt başlıkta, 2 bin 300’den fazla hedef, politika ve projeler ortaya konuldu. Hazırlanan ‘Mutabakat Metni’ne yönelik de eleştiriler sürüyor.

‘Geçen yıl 22 hapishane açıldı ve 2023 yılı içinde de 20 hapishane daha açılacak’

İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishaneler Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Çevirmen, Mutabakat Metni’nin, devletin güvenlikçi yaklaşımını olduğu gibi barındırdığını belirterek, insan hakları temelli çözümlerin mutlaka üretilmesi gerektiğini söyledi.

Cezaevlerinde hak ihlallerinin artarak devam ettiğine, tutuklular üzerinde ağırlaşan bir tecrit söz konusu olduğuna dikkat çeken Çevirmen, şu bilgileri paylaştı:

En önemli ihlal, sağlık hakkına erişimde yaşanan sorunlar ve yaşam hakkı ihlali oluyor. Sorun sadece Adli Tıp Kurumları (ATK) değil, bu sorunlardan yalnızca bir tanesi. Mahpuslar insan onuruna aykırı uygulamalar nedeniyle hastanelere gidemiyor. Hasta mahpuslar yaşamlarını kaybediyor, intihar vakaları ve şüpheli ölümler var. Şu anda 399 hapishanede 341 bin 497 tutuklu ve hükümlü var. Sürekli artan mahpus sayısı mevcut. Geçen yıl 22 hapishane açıldı ve 2023 yılı içinde de 20 hapishane daha açılacak. Avrupa’da en çok mahpus bulunduran ülke duruma geldik. Bu kadar devasa sorun metinde görünür halde değil. Ayrıca Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında insanlar sürekli olarak tutuklanıyor. Hapishanelerde siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, sendikacılar, insan hakları savunucuları ve itiraz haklarını kullananlar var. Haklarında iddianame olmayan insanlar tutuklu. Oysa tutukluluk istisnai olmalı. Hapishanelerde bu kadar insanın tutulması ve sürekli devam eden sirkülasyonla hapsetme sistemi toplumun ortak sorunu olmasına rağmen, metinde maalesef bir çözüm ortaya konulmamış.

Çevirmen, insan hakları temelli Anayasa düzenlemesinin mümkün olduğunu ancak bunun insan haklarını, eşitliğini ve özgürlüğünü önceleyen planlama ve çalışmalarla mümkün olabileceğini söyledi.

Mutabakat, barış politikalarıyla sağlanabilir

Altılı Masa’nın, Emek ve Özgürlük İttifakı ile ortaklaşmamasıyla, doğal olarak ortak bir mutabakat sağlanmadığını belirten Çevirmen, toplumun tüm kesimlerinin sorunlarına eğilecek, barış politikalarını ortaya koyacak bir planlama yapılırsa samimiyetin sağlanabileceğini ifade etti.

‘Ulusalcı kanadı kaybetme kaygısıyla Aleviler, Kürtler, diğer kimlikler ve inançlar yok sayıldı’

Paylaşılan metinde, Alevilerle ilgili hiçbir değerlendirme ya da çalışma olmadığını belirten Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Başkanı Mustafa Karabudak da ‘Mutabakat Metni’ni eleştirerek, şunları ifade etti:

Geçmişte olduğu gibi toplumsallığımızı yok sayan bir zihniyet var. Altılı masanın tezahürü de budur. AKP’den kopup gelen bileşenlerin olması, CHP’nin de bunu denge unsuru olarak görmesi bazı şeyleri yok saymıştır. Düşünceleri şudur; ‘Aleviler yok sayılsa bile CHP’ye oy verir. Kürtler de zaten oy vermeyecek şimdi onlara dair söz kurulduğunda ulusalcı kanadı kaybederiz’ bu kaygılarla Aleviler, Kürtler, diğer kimlikler ve inançlar yok sayılmıştır. Doğru bulmuyoruz.

Altılı Masa’dan beklentileri olmadığını ifade eden Karabudak, “Altılı Masa bileşenleri, geçmişte sorun yaşadığımız bileşenlerdir” dedi.

Altılı Masa’nın Alevilere dönük bir düzenlemesi olsa dahi samimi olmayacaklarını vurgulayan Karabudak, seçim sürecinde Alevilerin lehine dönük söylemlerin olabileceğini ancak pratikte gerçekleşmeyeceğini ifade etti. Karabudak, sözlerini şöyle sürdürdü:

Alevi katliamlarında ya da çalışmalarına bu insanlar yoklardı. CHP’nin hiçbir genel başkanı, Madımak Oteli’nin ne önüne, ne de mahkemesine gelmiştir. Bunların ötesinde de Kürtleri ve Alevileri egale ederek çalışma yapıyorlar.  Bugün iktidarda olsalar AKP’nin bir muadili olacaklar, pek bir şey fark etmeyecek sadece isim değişecek. Emekçilere ve diğer kimliklere pek faydası olacağını sanmıyorum.

‘İnancın devlet tarafından yönetilmesini kabul etmiyoruz’

Alevilerin demokratik bir anayasayla eşit yurttaşlık istediğini belirten Karabudak, devletin, halklara ve inançlara eşit mesafede yaklaşması gerektiğini vurguladı. “Laiklik kavramı yeniden yazılmalı” diyen Karabudak, “Alevi toplumsallığı anayasal güvence altına alınmalı. 65 tane alevi dedesine kadro, 11 tane de personel verilmesiyle ilgili Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yayınlandı.  İnancın, devlet tarafından maaşa bağlanmasını, yönetilmesini ve devlet tarafından verilen direktifler çerçevesinde hareket etmesini hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Bu inanç kalu beladan bu yana günümüze gelmiş, kendi toplumsallığıyla, yol yürüten insanların lokmalarıyla ayakta durmuş, bundan sonra da böyle olmalıdır” diye konuştu.

‘Yüzyıllık mevcut kurgu yeniden hayata geçiriliyor’

Türkiye’nin en can alıcı sorunu olan ve toplumsal barış açışından ilk önce ele alınması gerekilen Kürt meselesinin, metinde yer almamasıyla toplumsal bir hakikatin yok sayıldığına dikkat çeken HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü, şunları vurguladı:

Kürt meselesinin, demokratik yol ve yöntemlerle nasıl çözülmesi gerektiğinin görmezden gelinmesi bizler açısından bir eleştiri konusudur. Altılı Masa’nın bu uzun mutabakat metninde, Kürtlere dair herhangi bir emarenin bulunmaması, Kürt sözünün dahi geçirilmemesi ileriki süreçte nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya kalacağımızı ve yine aynı sorunların gündemde tutulacağını gösteriyor. Savaş, çatışma, yok sayma, inkar politikası üzerinden işleyen yüzyıllık mevcut kurgunun yeniden hayata geçirilmesi ve bunun üzerinden siyaset geliştirmesine yönelik bir metindir.

Bu ülkenin demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere kavuşmasının ancak toplumsal barışla mümkün olacağını ifade eden Encü, metnin yalnızca Kürt meselesi için değil, inanç özgürlüğü açısından da problemli olduğunu dile getirdi. Encü,  “Toplumda belli bir kesimin beklentileri var, bu beklentilerin karşılanması gerekiyor. Yüzyıllık bir acı ortadadır. Bu acılarla yüzleşilmediği takdirde, ifade ettiğimiz bütün hukuksuzluklar ve krizler yaşanmaya devam edecektir” dedi.

‘Altılı Masa, AKP-MHP iktidarının çizdiği sınırların dışına çıkmıyor’

Encü, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Sözde iktidarla mücadele eden ancak AKP-MHP iktidarının çizmiş olduğu sınırların dışına pek fazla çıkmak istemeyen bir Altılı Masa görmekteyiz. Bu konuda ciddi endişelerimiz ve kaygılarımız var. HDP olarak biz, toplumsal gerçeği esas alarak, toplumsal barışın sağlanması için yoğun bir mücadele veriyoruz. Dolayısıyla toplumun hakikatini görmezden gelenlere karşı da hakikati her zeminde ifade etmeye çalışıyoruz.

‘Bir daha Roboski’lerin yaşanmaması için gerçekle yüzleşmek gerekiyor’

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Roboski ailelerini ziyaret etmesini hatırlatarak, şunları söyledi:

Roboski neden yaşandı? Bununla yüzleşilmesi gerekiyor. Orada, sadece sınırı geçtikleri için insanların üzerine bomba yağdırılmadı. 100 yıldır inkar edilen imha politikalarının sonucu olarak ortaya çıktı. Kürt sorununu; savaş ortamıyla, diliyle çözmeye çalışan bir anlayışın sonucuyla katliam gerçekleşti. Mesele sadece Roboski’nin üzerine bomba yağdıran isimlerin yargı önüne çıkarılıp cezalandırılması değildir. Şüphesiz bu önemlidir ancak nihayetinde bir daha Roboski’lerin yaşanmaması hayati önem taşıyan bir konudur. Dolayısıyla gerçekle yüzleşmeden, ne yaparsanız yapın söylemde kalıyor. Toplumun bazı hassasiyetlerine vurgu yaparak, değişim dönüşüm beklentisini yaratma ve bunun üzerinden rant sağlama anlayışını maalesef gözlemliyoruz, umarım yanılıyoruz.

Restorasyonu esas alan anlayışa karşı, üçüncü yol

HDP’nin öncülük ettiği Emek ve Özgürlük İttifakının, toplumun bütün sorunlarına çözüm olacağı perspektifiyle umut taşıdığına değinen Encü, şu çağrıda bulundu:

Gelin, Emek ve Özgürlük ittifakının çizmiş olduğu değer ve ilkeler etrafında birleşelim. Restorasyonu esas alan anlayışlara karşı, gerçekten değişim ve dönüşümü, barışı, demokrasiyi, adaleti tesis etmeyi esas alan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın oluşturduğu mücadeleye destek ve katkı sunalım.

 

 

The post Altılı Masa’nın ‘mutabakat metnine’ eleştiriler | ‘Devletin güvenlikçi yaklaşımını barındırıyor’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HRW’nin 2023 raporu: Türkiye’de seçim öncesi hükümet medya ve yargıda güçlü denetim uyguluyor https://gazetekarinca.com/hrwnin-2023-raporu-turkiyede-secim-oncesi-hukumet-medya-ve-yargida-guclu-denetim-uyguluyor/ Thu, 12 Jan 2023 07:46:58 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=238089 Merkezi New York’ta bulunan ve dünyadaki insan hakları ihlallerini araştıran İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2023 raporunu açıkladı: “Erdoğan’ın otoriter hükümeti, 2023’te yapılacak seçimler öncesinde hükümeti eleştirenleri ve siyasi muhalifleri sistematik olarak hedef aldı ve medya ile yargıyı güçlü bir şekilde nüfuzu altında tuttu.” İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bu yılki raporunda, Türkiye’deki durumu ifade özgürlüğü, […]

The post HRW’nin 2023 raporu: Türkiye’de seçim öncesi hükümet medya ve yargıda güçlü denetim uyguluyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Merkezi New York’ta bulunan ve dünyadaki insan hakları ihlallerini araştıran İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2023 raporunu açıkladı: “Erdoğan’ın otoriter hükümeti, 2023’te yapılacak seçimler öncesinde hükümeti eleştirenleri ve siyasi muhalifleri sistematik olarak hedef aldı ve medya ile yargıyı güçlü bir şekilde nüfuzu altında tuttu.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bu yılki raporunda, Türkiye’deki durumu ifade özgürlüğü, kadın hakları, muhalefete baskı ve LGBTİ+ hakları gibi başlıklar altında inceledi.

Raporun Türkiye bölümünün giriş kısmında, ülkede 2023’ün ilk yarısında yapılması planlanan seçimlere değinildi.

Seçimlerden önce AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “otoriter hükümeti, 2023 yılının ilk yarısında yapılacak olan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde hükümeti eleştirenleri ve siyasi muhalifleri sistematik olarak hedef aldı ve medya ile yargıyı güçlü bir şekilde nüfuzu altında tuttu” tespitine yer verildi.

İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü

VOA Türkçe’nin aktardığı raporda Türkiye’de yazılı basın ve özel televizyon kanallarının hükümetle yakın ilişkileri bulunan şirketlerde olduğu ve bu durumun haber ve yayın içeriklerine de yansıdığı belirtildi.

Türkiye’de bağımsız medyanın daha çok dijital platformlar aracılığıyla faaliyet gösterdiği, ancak yetkililerin düzenli olarak eleştirel içeriğin kaldırılması talebinde bulunduğu kaydedildi.

‘Terörle mücadele yasası’ kapsamında gazetecilere kovuşturma

Türkiye’de yürürlükte olan ‘Terörle Mücadele Kanunu’ kapsamında gazeteciler hakkında kovuşturma açıldığı belirtildi.

Rapor hazırlandığı sırada Türkiye’de en az 65 gazetecinin ve medya çalışanının yargılama öncesi gözaltında olduğu ve yaptıkları gazetecilik ya da medya bağlantısı sebebiyle örgüt suçlarından hapis cezası aldıkları aktarıldı.

Türkiye’deki gazeteciler yargı baskısı altında’

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bu yılki raporunda Türkiye’de 2019 yılında yürürlüğe giren ve internette faaliyet gösteren medya şirketlerinin ve platformların hükümet çizgisindeki Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan (RTÜK) lisans almalarını öngören yasa hatırlatıldı.

RTÜK’ün sık sık, hükümeti eleştiren az sayıdaki televizyon kanallarının yayınlarına keyfi cezalar verdiği ve bu kanalların yayınlarının zaman zaman geçici olarak durdurulduğu kaydedildi.

Voice of America ve Deutsche Welle’nin de buna benzer orantısız cezalar ve sansürle karşı karşıya kalabilecekleri gerekçesiyle RTÜK lisansına başvurmadıkları ve bu nedenle her iki medya kuruluşunun Türkçe yayın yapan sitelerine mahkeme kararıyla erişim yasağı getirildiği anımsatıldı.

Raporda, ekim ayında yapılan yasa değişiklikleriyle devreye giren ve tartışma yaratan dezenformasyon yasasının 2023 seçimlerinden önce özellikle endişe yarattığı belirtildi.

Yerel yetkililerin sık sık hükümeti eleştiren toplulukların gösterilerini ve toplanmalarını yasakladığı kaydedildi.

Raporda, toplanma özgürlüğü başlığı altında da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın hakları yürüyüşünün yasaklandığı belirtildi.

İstanbul Sözleşmesi

Raporun kadın hakları bölümünde Türkiye’nin 2021 yılında, İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Avrupa Konseyi Kadınlara Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Yasası’ndan çekildiği hatırlatıldı.

Kadın hakları örgütleri ve muhalif siyasi partilerinin yaptıkları itirazın ardından da Türkiye’de yüksek mahkemenin sözleşmeden çekilme kararının kanun çerçevesinde olduğuna hükmederek tartışmalı bir karar aldığı belirtildi.

Birleşmiş Milletler’in kadınlara yönelik şiddet konusundaki özel raportörünün Türkiye’ye ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının kadına şiddet faillerini güçlendirdiğini ve şiddet riskini arttırdığını söylediği vurgulandı.

Türkiye’de kadınlara etkili koruma sağlama konusunda yaşanan zorlukların aile içi şiddet verilerine de yansıdığı kaydedildi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2021 yılında 307 kadının öldürüldüğü belirtildi.

Osman Kavala davası

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporunda, iş insanı Osman Kavala davasına da yer verildi.

Osman Kavala’nın 2017 yılından bu yana keyfi şekilde gözaltında tutulduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kavala aleyhinde çok sayıda kamuoyuna yönelik konuşma yaptığı ve davanın Türkiye’deki mahkemeler üzerindeki “yüksek düzeyde siyasi denetimin olduğunu gösterdiği” tespitine yer verildi.

Kavala ve Gezi davasında yargılanan diğer kişilerle ilgili kararlarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararının uygulanmaması sonucu Türkiye hakkında Avrupa Konseyi’nin ihlal prosedürü başlatmasının hiçe sayıldığı vurgulandı.

HDP’ye kapatma davası

Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda TSK ve PKK arasındaki çatışmalar önemli ölçüde azalsa da Türkiye’nin askeri operasyonlarını Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde yoğunlaştırdığı belirtildi.

13 Kasım 2022’de altı kişinin hayatını kaybettiği İstanbul’daki bombalı saldırıdan hükümetin PKK’yi sorumlu tuttuğu, ancak örgütün bunu yalanladığı hatırlatıldı.

Raporda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı bir askeri operasyon daha düzenleyeceği yönündeki açıklamalarına yer verildi.

Rapor hazırlandığı sırada böyle bir operasyonun henüz gerçekleşmediği ancak Türkiye’nin bölgede hava harekatını yoğunlaştırdığı belirtildi.

Meclis’te 56 sandalyeye sahip HDP’nin eski milletvekillerinin ve belediye eş başkanlarının cezaevinde olmaya devam ettiği ve bu kişilerin konuşma ve sosyal medya paylaşımı gibi şiddet içermeyen meşru siyasi faaliyetleri sebebiyle terör suçlarıyla suçlanarak hapis cezası aldıkları belirtildi.

HDP’nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bu kapsamda değerlendirildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin derhal serbest bırakılmasına ilişkin kararı olmasına rağmen Demirtaş’ın hala cezaevinde olduğu kaydedildi.

HDP hakkındaki kapatma davasının da Anayasa Mahkemesi’nde olduğu vurgulandı.

LGBTİ+ karşıtı nefret söylemleri

Erdoğan hükümetinin 2023 seçimleri öncesinde gittikçe artan bir dozda ve toplumu da kutuplaştıracak şekilde LGBTİ+ karşıtı nefret söylemini desteklemeye hazır olduğunu gösterdiği görüşü raporda yer aldı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun en az beş kez doğrudan LGBTİ+ karşıtı içeriğe sahip konuşmalar yaptığı belirtildi.

İstanbul Onur Haftası etkinliklerinin sekizinci kez üst üste yasaklandığı hatırlatıldı. Eylül ayında RTÜK’ün LGBTİ+ karşıtı bir platformun İstanbul’daki etkinliğinin reklamını yapmak üzere yapılan kamu spotunun yayınlanmasına onay verdiği de anımsatıldı. Söz konusu kamu spotunda, LGBTİ+’lar aile kurumuna zarar veren birer virüs olarak hedef gösteriliyordu.

Göçmen karşıtlığı

Raporun Suriye bölümünde ise Türkiye ile bilgilere de yer verildi. Suriye’deki güvensiz ortama karşın Türkiye ve Lübnan’daki Suriyeli göçmenlerin 2022 yılında ülkelerine dönmeye çalıştığına dikkat çekildi.

Türkiye’de yaklaşık 4 milyon Suriyelinin bulunduğunun anımsatıldığı raporda, geçen yıl içerisinde özellikle göçmen karşıtı ve göçmenlerin ülkelerine gönderilmesi yönünde söylemlerin arttığı kaydedildi.

Raporda, “Göçmen karşıtlığının bu denli arttığı bir ortamda Türkiye, yüzlerce Suriyeliyi hukuka aykırı bir şekilde sınır dışı ediyor” denildi.

DIŞ HABERLER

The post HRW’nin 2023 raporu: Türkiye’de seçim öncesi hükümet medya ve yargıda güçlü denetim uyguluyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
10 Aralık İnsan Hakları Günü | CHP’li Karaca: Türkiye hak mezarlığına döndürüldü https://gazetekarinca.com/chpli-karaca-turkiye-hak-mezarligina-donduruldu/ Sat, 10 Dec 2022 12:06:16 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=232826 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde yaptığı konuşmada “Otoriter politikalarla Türkiye hak mezarlığına döndürüldü” diyen CHP’li Karaca, Türkiye’nin diğer ülkeler ile karşılaştırmalarını aktardı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, 10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesi ile CHP Genel Merkezi’nde basın açıklaması yaptı. Açıklamasında yoksulluktan, basın özgürlüğüne, ifade […]

The post 10 Aralık İnsan Hakları Günü | CHP’li Karaca: Türkiye hak mezarlığına döndürüldü first appeared on Gazete Karınca.

]]>
10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde yaptığı konuşmada “Otoriter politikalarla Türkiye hak mezarlığına döndürüldü” diyen CHP’li Karaca, Türkiye’nin diğer ülkeler ile karşılaştırmalarını aktardı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, 10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesi ile CHP Genel Merkezi’nde basın açıklaması yaptı.

Açıklamasında yoksulluktan, basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğünden, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne yer veren Karaca; yapılan bazı uluslararası ve ulusal araştırmalardan da örnekler verdi.

“Otoriter politikalarla Türkiye hak mezarlığına döndürüldü” diyen Karaca, “Peki hak mezarlığına döndürülen ülkemiz ile ilgili istatistikler, veriler araştırmalar ve haberler bize neyi söylüyor?” diyerek Türkiye’nin diğer ülkeler ile karşılaştırmalarını aktardı:

  • Dünya Adalet Projesi (WJP) 2022 yılında Türkiye hukukun üstünlüğü endeksinde 140 ülke arasında 116’ncı sırada! Temel haklar üzerinden baktığımızda 134. Fikir ve ifade özgürlüğü etkili bir şekilde güvence altında olduğu ülkeler arasında 136. Sırada
  • Freedom House tarafından yayınlanan, 2022 yılı Dünya Özgürlük Raporu’na göre; 210 ülke arasında 32 puanla Türkiye hala özgür olmayan ülkeler kategorisinde! Afganistan ile aynı katagoride.
  • 2021 sonu rakamlarına göre; AİHM’e en fazla dava başvurusu yapılan ülkeler sıralamasında Rusya’dan sonra 15 bin 251 başvuru ile 2.sıradayız.
  • Enflasyon ve işsizliğin toplamından oluşan Sefalet Endeksi’nde Türkiye 93.3 puanla en yakın takipçisi 89.9 puandaki Arjantin’e fark atarak birinci
  • OECD verilerine göre çocuklarda yoksulluğun en fazla görüldüğü ülke %27,4 ile Kosta Rika. Türkiye ise %22,4 ile bu ülkeyi takip ediyor. Türkiye, OECD ülkelerine kıyasla çocuklar için çok daha az oranlarda harcama yapıyor. Bu harcama eksikliğinin telafisi zor sonuçlarına bakıldığında; Türkiye’de okul öncesi eğitime katılım oranı %39 iken OECD ortalaması %87 olarak karşımıza çıkıyor.

‘Yoksulluk bitirilmiyor, yönetiliyor’

Türkiye’de derinleşen yoksulluğa da konuşmasında yer veren CHP’li Karaca, AKP’nin yoksulluğu bitirmek istemediğini aksine yöneterek devam ettirmek istediğini belirtti. Karaca, derinleşen yoksullukla ilgili olarak açıklamasında şunları kaydetti:

İnsan hakkı ihlali olarak yoksulluk derinleşiyor, kronikleşiyor, gelecek kuşaklara devrediliyor. Yoksulluk AKP tarafından bitirilmek istenmiyor, yönetiliyor. Çünkü sosyal devletin en temel görevlerini yoksullaştırdığı vatandaşlara oy karşılığı kendi sadakası gibi gösteriyor.

  • OECD verilerine göre çocuklarda yoksulluğun en fazla görüldüğü ülke %27,4 ile Kosta Rika. Türkiye ise %22,4 ile bu ülkeyi takip ediyor. Türkiye, OECD ülkelerine kıyasla çocuklar için çok daha az oranlarda harcama yapıyor. Bu harcama eksikliğinin telafisi zor sonuçlarına bakıldığında; Türkiye’de okul öncesi eğitime katılım oranı %39 iken OECD ortalaması %87 olarak karşımıza çıkıyor.
  • TÜİK, Gelir Ve Yaşam Koşulları Araştırması 2012-2020 verilerine göre Türkiye’deki çocukların %33,7’si ısınma, temizlik ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekiyor.
  10 Aralık İnsan Hakları Günü | ‘2015’ten beri 16 bin HDP’li gözaltına alındı, 5 bini tutuklandı’
  10 Aralık İnsan Hakları Günü | 'Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik'
HABER MERKEZİ

The post 10 Aralık İnsan Hakları Günü | CHP’li Karaca: Türkiye hak mezarlığına döndürüldü first appeared on Gazete Karınca.

]]>
10 Aralık İnsan Hakları Günü | ‘Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik’ https://gazetekarinca.com/10-aralik-insan-haklari-gunu-hakkin-oznesi-degil-nesnesi-haline-geldik/ Sat, 10 Dec 2022 06:32:16 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=232713 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan, hak ihlallerinin geldiği boyutun hiç de iyi olmadığını ve Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını söyledi. Türkdoğan’a göre “Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum.” İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler […]

The post 10 Aralık İnsan Hakları Günü | ‘Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan, hak ihlallerinin geldiği boyutun hiç de iyi olmadığını ve Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını söyledi. Türkdoğan’a göre “Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum.”

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edildi.

O tarihten bu yana her 10 Aralık’ta İnsan Hakları Günü kutlanıyor.

İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), dünyanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 74’üncü yılında “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporunu açıkladı.

Rapora göre, yıl içinde resmi gözaltı merkezlerinde TİHV’e işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam bin 130 kişi başvurdu.

İHD’nin verilerine göre ise resmi gözaltı yerlerinde en az 980 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.

Cezaevlerinde 310 tutuklu işkence ve kötü muamele gördüğüne dair şikayette bulundu.

63 gazeteci gözaltına alındı 30 gazeteci tutuklandı

TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin raporunda yılın ilk 11 ayında, 63 gazeteci gözaltına alındı, 30 gazeteci tutuklandı.

Saldırılar sonucu 1 gazeteci yaşamını yitirdi, 15 gazeteci haber takibi sırasında kolluk kuvvetlerinin fiziksel şiddetine maruz kaldı.

1 Aralık 2022 itibariyle Türkiye’de en az 64 gazeteci/basın çalışanı cezaevinde.

Türkiye’de insan hakları ihlallerinin geldiği boyutu İHD’nin Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Gazete Karınca’ya değerlendirdi.

‘Yargı, insan hakları savunucularından soruşturma ve davaları eksik etmemektedir’

Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını ifade eden Türkdoğan, “Yani hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum” dedi.

Türkdoğan, “O nedenle bu yıl yeniden insan onurunu hatırlatıp haklarımız olduğunu bir kez daha vurgulamak istedik” diye konuştu.

Türkiye’deki insan hakları durumun hiç de iyi olmadığını dile getiren Türkdoğan, İHD ve TİHV’in ortak açıklaması olan “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporuna işaret etti.

Türkdoğan, Türkiye’de uzun zamandan beri yargı yolu ile baskı politikası izlendiğini vurgulayarak şunları kaydetti:

2017 Anayasa değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde cumhurbaşkanının yargı ile ilgili yetkileri neredeyse kuvvetler birliğini çağrıştırmaktadır. Dolayısıyla bu dönem yargı yolu ile baskı politikası daha rahat uygulanmaktadır. Yargı kurumu insan hakları savunucuları üzerinde soruşturma ve davaları eksik etmemektedir. Adalet bir şekilde uzun zamana yayılarak sağlanmaya çalışılmaktadır.

‘Adalet iktidarda bulunanlara tesir etmemektedir’

İktidarın kanunları kullanarak sürekli olarak insan hakları örgütlerini ve özelde İHD’yi denetlediğini ifade eden Türkdoğan, “Bu denetimler sonucu oluşturduğu denetim raporlarını adliyeye intikal ettirerek hakkımızda sürekli soruşturma ve dava açılmasına sebep olmakta. Geçmiş dönem ile kıyasladığımızda bu tarz baskı politikasının yeni geliştirildiğini görmekteyiz” dedi.

Adalet talebiyle yapılan eylemlere de değinen Türkdoğan, “Adalet Nöbetleri deyince akla Emine Şenyaşar gelmektedir. Şenyaşar Ailesinin adalet nöbeti adaletin iktidarda bulunanlar ve onların yandaşlarına tesir etmediğini göstermektedir. Bu durum adalete olan güveni tamamen sarsmış durumdadır. Yeni tip başkanlık modelinde kuvvetler birliğinin varacağı nokta da burasıdır” ifadelerini kullandı.

‘Hafızalarımızda 7 Haziran – 1 Kasım dönemi canlanmaktadır’

Seçimler yaklaştıkça yaratılan gerilimin daha da artabileceğini dile getiren Türkdoğan, şunları söyledi:

Siyasi iktidar seçimi kaybetmemek için her türlü yasal altyapıyı oluşturmuş durumda. İktidar kendi tabanını konsolide etmek için yaratacağı gerilim ortamını kullanmak isteyecektir. Biz de bu konuda kaygılıyız. Hafızamızda 7 Haziran-1 Kasım 2015 dönemi canlanmaktadır.

Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için başta Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söyleyen Türkdoğan, “Türkiye’nin en temel sorun olan Kürt sorununu çözmesi ve bu bağlamda resmi ideolojiden kurtulması gerekir. Türkiye’de farklı etnik inanç ve dil grupları kabul edilip tanındığı taktirde sorunlar daha rahat çözülebilir. Tabii ki bu süreç geçmişle yüzleşme olmadan da mümkün olmaz” dedi.

The post 10 Aralık İnsan Hakları Günü | ‘Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
‘Engelliler özgürleşmedikçe toplum özgürleşemez’ https://gazetekarinca.com/engelliler-ozgurlesmedikce-toplum-ozgurlesemez/ Fri, 02 Dec 2022 14:46:30 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=231654 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla Türkiye’deki milyonlarca engellinin sorunları ve talepleri ile muhalefetin gündeme taşıdığı söylemleri derledik. Türkiye’de engelli nüfusu konusunda net bir sayı olmamakla birlikte TÜİK’in 20 yıl önce yayımladığı veriler, engelli nüfusunun toplam nüfusa oranının yüzde 12’den fazla olduğunu söylüyor. Bu orana göre, engelli sayısı 8.5 milyonun üzerinde. Yine TÜİK’in rakamlarına göre […]

The post ‘Engelliler özgürleşmedikçe toplum özgürleşemez’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla Türkiye’deki milyonlarca engellinin sorunları ve talepleri ile muhalefetin gündeme taşıdığı söylemleri derledik.

Türkiye’de engelli nüfusu konusunda net bir sayı olmamakla birlikte TÜİK’in 20 yıl önce yayımladığı veriler, engelli nüfusunun toplam nüfusa oranının yüzde 12’den fazla olduğunu söylüyor. Bu orana göre, engelli sayısı 8.5 milyonun üzerinde.

Yine TÜİK’in rakamlarına göre Temmuz 2020’de çalışabilen engellilerin işgücüne katılım oranı ancak yüzde 22. Yasal zorunluluktan dolayı ‘engelli işçi çalıştırma kotası’nda kamu kurumlarındaki personel açığının ise 8 binden fazla olduğu belirtiliyor.

2020 yılındaki engelli kamu personel sınavına 100 bine yakın engellinin katıldığını belirten Engelliler Konfederasyonu, kendi işini kurmak isteyen engellilere verilen hibelere erişimin ise yönetmelikte yapılan ‘küçük oynamalar’ ile fiilen engellediğine dikkat çekiyor.

Geçen yıl 225 bin 959 kişinin engelli aylığı kesildi 

Engeliler için bir diğer temel konu ise engelli ödenekleri.

Haziran ayında 40-69 oranlarında engellilik için aylık bin 124 lira, yüzde 70 ve üzerinde engellilik için bin 687 lira olarak tayin edilen engelli aylığı, yakını için de bin 124 lira olarak belirlendi.

CHP Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver, saha çalışmalarında maaşının kesilmesinden yakınan çok sayıda yurttaşla karşılaşması üzerine ödeneği kesilen engelli sayısını öğrenmek için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na soru önergesi verdi.

Ünver “Yönetmelik ile binlerce engelli mağdur edildi fakat Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gerçekler bilinsin istemiyor. Verileri gizleyerek AKP’nin sosyal yardım sömürüsünü sürdürebileceğini zannediyor” derken, Bakanlık tarafından soru önergesine verilen yanıtta 2021 yılında 225 bin 959 kişinin engelli aylığının, 54 bin 249 kişinin ise engelli yakını aylığının iptal edildiği kaydedildi.

Kendisi de görme engelli bir danışmanla çalışan CHP Milletvekili Veli Ağbaba, önceki yıllarda yaptığı açıklamalarda hükümetin engellilere yaklaşımını şöyle özetlemişti:

2002 yılından bu yana engellilerle ilgili mevzuatta sürekli değişiklik yapılıyor. Ancak engellilerin yaşamları mevzuatlardaki gibi değişmiyor. AKP engellilere söz vermekten öteye gitmiyor. Ortada engelliler için oluşturulmuş, ayakları yere basan bir devlet politikası maalesef yok. AKP kendi çıkardığı yasayı uygulamakta bile aciz. Devlet bu konuda taşın altına elini koymalı, kendi kurumlarını geliştirerek özellikle engellilerin eğitimi ve istihdamı konusunda bir devlet politikası oluşturmalıdır.

‘Lütuf değil, devletin görevi’ 

Musa Piroğlu

HDP Milletvekili Musa Piroğlu da Meclis’te yaptığı konuşmada engellilerin sorunlarına ve taleplerine dikkat çekerken, engelliler için yapılanların lütuf değil, görev olduğunu vurguladı. Piroğlu, “Devlet bu görevin binde birini bile yapmıyor” dedi.

Engellilerin tüm medikal ve ihtiyaç malzemelerinin kamu tarafından ücretsiz karşılanmasını istediklerini dile getiren Piroğlu, kamudaki engelli çalıştırma kotasının yüzde 10’a, engelli ödeneklerinin de asgari ücret seviyesine çıkarılmasını talep etti.

Piroğlu, yoksulluk ve hastalıkla mücadele eden engellilerin önündeki engellerin de kaldırılmasını istedi.

Engelliler, önlerindeki engellerin kaldırılmasın istiyor. Bugün engellilerin çok büyük bir bölümü yoksullukla mücadele ediyor. Alım güçleri düştükçe hayata tutunma imkanları ortadan kalkıyor. Gündelik ihtiyaçlarını sürdürmek için alt bezi almakta, sonda almakta bile zorlanıyorlar. Hatta çoğu alamıyor. Yoksullukla ve hastalıklarla boğuşuyorlar.

Yapılan EKPP sınavının sonuçlarının uygulanmasını ve atamaların yürürlüğe girmesini istiyorlar. Engelliler hayata girmek, çalışmak istiyorlar.

Asgari ücretin bile dibinde olan, açlık sınırının bile en dibinde olan engelli ödeneklerinin en azından asgari ücret seviyesine çıkarılmasını istiyorlar. Engelli anneleri sigortalı olmak ve emeklilik hakkı istiyorlar.

Engelliler, otomobil ÖTV’sinin düzenlenmesini ve alınabilecek bir seviyeye getirilmesini istiyorlar.

Engelliler; ayrımcılığın sona erdirilmesini, devletin üstüne düşenleri yapmasını bekliyorlar. Yani sözün özü engelliler toplumsal hayata eşit yurttaşlar alarak katılmak istiyor. Engelliler; bunun önündeki engellerin kaldırılmasını, devletin sosyal devlet olmasını istiyorlar

HDP Engelliler Komisyonu ise 3 Aralık Engelliler Günü kapsamında “Engelliler İçin Yeni Bir Yaşam Mümkün” başlıklı bir panel düzenledi.

Panelde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, engellilerin yaşadığı sorunlara rağmen bütçede engellilere ayrılan payın yüzde 2’nin altında olduğunu söyledi.

Toplumun dörtte birine tekabül eden engellilerin temel meselesinin eşit yurttaşlık olduğunu vurgulayan Sancar, şunları dile getirdi:

Engelliler politikası için talep ettiklerimiz de eşit yurttaşlık temelinde bir özgürleşmedir. Toplumun bu kadar büyük bir kesimini oluşturan bir kesimi olan engelliler özgürleşmedikçe toplum özgürleşemez. Ezilen, dışlanan, baskı altında tutulan inanç ve etnik kimlikler özgürleşmedikçe hiçbir toplum kesimi özgürleşemez. Kürtler özgürleşmedikçe Türkler ve diğer halklar da özgürleşemez. Aleviler özgürleşmedikçe diğer inanç grupları özgürleşemez. Engelliler özgürleşmedikçe, kendini sağlamcı ideolojinin güzel örnekleri olarak gören diğer insanlar, bizler de özgürleşemeyiz. O nedenle özgürleşme ancak bir bütün olarak toplumun bütün ezilenlerinin ve dışlananlarının ortak hedefi ve mücadelesiyle gerçekleşebilir. Bunu en çok gündeme taşıması gerekenler yine bizatihi bu baskıların ve sömürünün mağduru olanlardır. Bütün bu toplum kesimlerini bir siyasal özneye dönüştürecek birlikteliği yaratabilirsek bu iktidarı politikaları ile birlikte göndeririz. Ama aynı zamanda sistemi değiştirmenin de yollarını açarız.

HABER MERKEZİ

The post ‘Engelliler özgürleşmedikçe toplum özgürleşemez’ first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Türkiye’de Z kuşağının yüzde 73’ü yurt dışına gitmek istiyor, iktidara güvenleri yok https://gazetekarinca.com/turkiyede-z-kusaginin-yuzde-73u-yurt-disina-gitmek-istiyor-iktidara-guvenleri-yok/ Tue, 15 Feb 2022 08:40:43 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=198167 Almanya merkezli bir araştırma merkezinin Türkiye’de yaptığı çalışmaya göre gençlerin dörtte üçü politikacılara ve siyasi partilere güvenmiyor, yurt dışında yaşamak isteyen gençlerin oranı ise yüzde 73. Almanya merkezli ve Ankara’da temsilciliği olan Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği, Mayıs-Eylül 2021 tarihleri arasında 28 ilde ve 3 bin 243 kişiyle yüz yüze gerçekleştirdiği “Türkiye Gençlik Araştırması 2021” çalışmasını bugün […]

The post Türkiye’de Z kuşağının yüzde 73’ü yurt dışına gitmek istiyor, iktidara güvenleri yok first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Almanya merkezli bir araştırma merkezinin Türkiye’de yaptığı çalışmaya göre gençlerin dörtte üçü politikacılara ve siyasi partilere güvenmiyor, yurt dışında yaşamak isteyen gençlerin oranı ise yüzde 73.

Almanya merkezli ve Ankara’da temsilciliği olan Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği, Mayıs-Eylül 2021 tarihleri arasında 28 ilde ve 3 bin 243 kişiyle yüz yüze gerçekleştirdiği “Türkiye Gençlik Araştırması 2021” çalışmasını bugün açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 18-25 yaş grubunda yaklaşık 7 milyon kişi bulunduğu; bunların büyük çoğunluğunun yaşamlarında ilk kez oy kullanacaklarının anımsatıldığı çalışmada, gençlere göre, ülkenin bugün ve gelecekteki en temel sorunları arasında ekonomik çöküntü, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı başta geliyor.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre 18-25 yaş kuşağındaki gençlerin dörtte üçünün politikacılara ve siyasi partilere güvenmediklerini, Cumhurbaşkanı makamına güvenmeyen genç oranının yüzde 58 olduğunu gösteren araştırmada, imkan olması durumunda yurt dışında yaşamak isteyen gençlerin oranı yüzde 73 olarak kayda geçti.

Gençlerin yüzde 82,9’u “Türkiye’de gelir dağılımının dengesiz olduğunu, eşit olmadığını” söyledi. Türkiye’de gelir dağılımının dengeli ve eşit olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 1,8.

Yüzde 87’nin cevabı: İşsizlik var

İşsizlik konusunda araştırmaya katılanların yüzde 87,3’ü “Türkiye’de çok fazla işsizlik var” dedi. Araştırmada, “Bu bulgu da, gençliğin, Türkiye ile ilgili geneldeki umutsuz ve olumsuz bakış açısı ile paralel bir görüş sergilediğini göstermiştir. Ayrıca, üniversite mezunu olup da iş bulamamış ve/veya atanamamış kişilerin de varlığı, meslekler sorusuna verilen yanıtlarda görülmüştür” yorumuna yer verildi.

Gençler, işsizliğin birinci nedeni olarak “torpili” gösterirken, yüzde 64,1’i de “kamuya işe alımlarda ehliyet ve liyakate göre davranılmadığını düşündüğünü” belirtti.

Gençlere memnuniyet ve mutluluk durumları sorulduğunda yüzde 55,2’sinin “şimdiki yaşamından ne tam olarak mutlu ne de mutsuz olduğu” yanıtını verdiği kaydedildi.

Katılımcıların yüzde 25,8’i ise, şimdiki hayatından hiç memnun olmadığını, aksine mutsuz olduğunu vurguladı.

Araştırma, gençliğin yarısından fazlasını oluşturan yüzde 56,1’lik kesiminin politikacılara “hiç güvenmediğini” ve bu oranın “güvenmem” diyenlerle birlikte yüzde 76,7’ye çıktığını gösterdi.

Yine partilere de “Hiç güvenmem” ve “güvenmem” diyenlerin toplamı yüzde 75,9.

Verilere göre, yüzde 48 oranında gençlerin Cumhurbaşkanına “hiç güvenmediğini” ve bu oranın “güvenmem” diyenlerle birlikte yüzde 58,8.

Verilere göre gençlerin yüzde 48’i Cumhurbaşkanına “hiç güvenmediğini” belirtti.

Yüzde 8,9’luk bir grup Cumhurbaşkanına “çok güvendiğini,” yüzde 10,5’lik diğer bir kesim ise “güvendiğini” kaydetti.

Gençler, yüzde 56,7 oranında din insanlarına da güvenmiyor. Bilim insanlarına duydukları güven düzeyi ise yüzde 70,3.

Rapora göre, Birleşmiş Milletler’e (BM) duyulan güvensizlik yüzde 48,1, Avrupa Birliği’ne (AB) duyulan güvensizlik yüzde 50,6 ve NATO’ya ise yüzde 52,5.

Gençler: İnsan haklarına önem verilmiyor

Verilere göre, gençlerin yüzde 62,5’i “Ülkenin bugünkü yönetiminden hiç memnun değilim, Türkiye kötü yönetiliyor” diye görüş belirtti. Bu soruya “yönetimden çok memnunum” diyenlerin oranı yüzde 5,9. Katılımcıların dörtte biri ise bugünkü yönetim durumunu orta halli -ne iyi ne de kötü yönetiliyor- olarak değerlendirdi.

İnsan haklarına önem verildiğini, çok saygı gösterildiğini düşünenlerin oranının sadece yüzde 3,7 olması, “insan haklarına hiç saygı veya pek saygı gösterilmiyor” diyenlerin yüzde 65,9 olarak çıkması gençlerin bu konuda da memnun olmadığını gösterdi.

Araştırmada gençlere, “Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?” sorusu da yöneltildi. Yüzde 35,2’lik bir kesim “Türkiye’nin geleceğini çok iyi görmüyorum, geleceğinden umutsuzum” yanıtını verirken, yüzde 27,6’lık bir kesim ise “Türkiye’nin geleceğini çok iyi görmüyor olmasına karşın, Türkiye’nin geleceğinden umutlu olduğunu” söyledi.

Yüzde 19,4’lük bir grup ise Türkiye’nin durumunun hep aynı olduğunu ve bir değişiklik olacağını düşünmediğini ifade ediyor. Türkiye’nin geleceğini çok iyi gören ve gelecekten umutlu kesim ise sadece yüzde 10.

Araştırmaya katılanların dörtte üçü yakın gelecekte Türkiye’yi bekleyen birinci öncelikli sorun olarak ilk sırada ekonomik çöküntü, enflasyon yüksekliği ve hayat pahalılığını gündeme getirdi.

Gençlerin yaklaşık yüzde 72’9’u fırsat verilse veya imkânı olsa Türkiye dışındaki bir ülkede yaşamak istediğini belirtti.

Bugünkü sorunlardan kimlerin sorumlu olduğuna ilişkin soruya gençlerin yüzde 38,9’u “iktidar ve muhalefet tüm siyasetçiler” yanıtını verdi.

“Yarın seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunun yer aldığı araştırmada, “AKP’ye oy veririm” diyenler yüzde 10, onun müttefiki ‘MHP’ye veririm’ diyenlerin oranı da yüzde 4,4 oldu.

Araştırmaya göre, CHP’ye oy vereceğini ileten gençlerin oranı yüzde 23,9, İYİ Parti’ye yüzde 4,9, HDP’ye yüzde 4,7 olarak çıktı.

Araştırma, “Bununla birlikte, “Kararsızım (% 16,8)”, “Oy kullanmayacağım (% 12,4)” ve “Cevap vermek istemiyorum (% 15,5)” seçenekleri de toplamda katılımcıların neredeyse yarısına yakın bir oran (% 44,7) oluşturdu.

 

HABER MERKEZİ

The post Türkiye’de Z kuşağının yüzde 73’ü yurt dışına gitmek istiyor, iktidara güvenleri yok first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Osman Kavala’dan ilk açıklama https://gazetekarinca.com/osman-kavaladan-ilk-aciklama/ Wed, 02 Feb 2022 15:58:18 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=196879 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararını değerlendiren Osman Kavala, “AİHM’in kararının ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum” dedi. Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi, Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararını uygulamayan Türkiye için ihlal prosedürünü resmen başlattı. Dışişleri’nden yapılan ilk açıklamada karar için ‘iyi niyetten uzak’ ifadesi kullanıldı. […]

The post Osman Kavala’dan ilk açıklama first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararını değerlendiren Osman Kavala, “AİHM’in kararının ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum” dedi.

Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi, Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararını uygulamayan Türkiye için ihlal prosedürünü resmen başlattı. Dışişleri’nden yapılan ilk açıklamada karar için ‘iyi niyetten uzak’ ifadesi kullanıldı. Osman Kavala ise avukatları aracılığıyla açıklama yaptı.

Osman Kavala, şunları söyledi:

“AİHM’in derhal serbest bırakılmam gerektiğini belirten kararından ve Gezi davasının beraatle sonuçlanmasından sonra tutukluluğumu devam ettirmek için gerçekleştirilen yargı uygulamalarının tarafsız bir gözle incelenmesini önemli buluyorum. AİHM’in yapacağı değerlendirmenin ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum.”

HABER MERKEZİ

The post Osman Kavala’dan ilk açıklama first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Bir yılı daha geride bırakırken… https://gazetekarinca.com/bir-yili-daha-geride-birakirken/ Fri, 31 Dec 2021 14:16:22 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=193390 2021’de Türkiye’nin gündeminde öne çıkan bazı başlıkları derledik.

The post Bir yılı daha geride bırakırken… first appeared on Gazete Karınca.

]]>
2021’de Türkiye’nin gündeminde öne çıkan bazı başlıkları derledik.

The post Bir yılı daha geride bırakırken… first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Politik bir ufuk olarak insan hakları mücadelesi ve konuşabilmek https://gazetekarinca.com/politik-bir-ufuk-olarak-insan-haklari-mucadelesi-ve-konusabilmek/ Sat, 11 Dec 2021 09:25:34 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=191051 Mehmet Nuri Özdemir İnsan hakları haftasındayız ve dün iki Kürt kadın katledildi; biri hapishaneye kapatılan bir siyasetçiydi, diğeri KHK ile işinden ihraç edilen ve sivil ölüme mahkum edilen bir sağlık emekçisiydi. İkisine yaşatılan çirkin şiddet onların şahsında tüm onurlu insanlara uygulandı ama en çok ailelerine ve Kürtlere. Kalem oynatılamayacak meselelerin artması insanı çok yoruyor; lakin […]

The post Politik bir ufuk olarak insan hakları mücadelesi ve konuşabilmek first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Mehmet Nuri Özdemir

İnsan hakları haftasındayız ve dün iki Kürt kadın katledildi; biri hapishaneye kapatılan bir siyasetçiydi, diğeri KHK ile işinden ihraç edilen ve sivil ölüme mahkum edilen bir sağlık emekçisiydi. İkisine yaşatılan çirkin şiddet onların şahsında tüm onurlu insanlara uygulandı ama en çok ailelerine ve Kürtlere. Kalem oynatılamayacak meselelerin artması insanı çok yoruyor; lakin bu yorgunluk bizlere dayatılan zulmü kabullenmek anlamına da gelmiyor.

İnsan hakları deyince Kürtlerin aklına ilk gelen isim Vedat Aydın’dır. Vedat Aydın insan hakları mücadelesinden gelen bir Kürt siyasetçisiydi; yazıya onun şahsında bu mücadeleye omuz verip katledilen veya yaşamını yitiren insanları anmadan başlamak olmazdı. Bundan sonra insan hakları haftasında katledilen Garibe ve Evin de Vedat Aydın ile birlikte anılacak. Nasıl da büyüyoruz ama! Kuşkusuz toplumun aydınlanmasında her türlü riski göze alan ve bunu canıyla ödeyen insanlar sadece bir gün değil her gün anılmayı hak ediyor.

İnsan hakları mücadelesinde çarpıtılan hakikatin peşinden giden ve hakikati düzeltmeye çalışan bir avuç onurlu insanın mücadelesi, bugün, hem kolektif haklar hem de bireysel haklar bağlamında mücadele edenlere önemli bir hafıza, devasa bir miras bıraktı. Elbette tüm zorluklara rağmen hala bu mücadeleyi sürdürmek için insanüstü bir direnç gösteren insan hakları savunucuları, Vedat’ın dostları ve yoldaşları, bu mirası omuzlamaya devam ediyor.

Bugün insan hakları mücadelesine baktığımızda eskiye oranla hem teorisine hem pratiğine hakim olan bir çok insanın olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda hafıza üzerine yapılan çalışmalar ve üçüncü kuşak insan hakları konusundaki gelişmelerle birlikte insan hakları meselesi akademi çalışmalarında da eskiye oranla daha fazla görünür olmaya başladı. İnsan hakları mücadele alanı, hem büyüdü ve hem de büyürken kurumsallaşmayı da başardı. Muhtemelen bizim bilmediğimiz onlarca deneyim, okuyamadığımız yüzlerce kaynak ve bolca rapor vardır. Bu yüzden bu yazı insan hakları bağlamında irdeleyeceği mikro mesellerde bazı esikliklere düşebilir.

Temel insani değerlerin ayaklar altına alındığı bugünlerde insan hakları mücadelesi birçok boyutuyla yeniden değerlendirilmeyi hak ediyor. Özellikle insan hakları odaklı mücadele yöntemlerini, mücadelenin dilini ve odaklanacağı sorun biçimlerini, hikayenin başındaki amaç ve ilkeler refakatinde ara ara hatırlamakta fayda var.

İnsan hakları mücadelesi, batı merkezli bir patente sahip olsa da sadece burayla sınırlı bir hak kümesi değil; her toplum tarihin başından bu yana kendine has insani değerlere sahiptir ve bu değerler ihlal edildiğinde kendi hukuku içerisinde faile belli bir yaptırım uygular. Toplumların yerel ahlakı, vicdanı ve insana biçilen haysiyet ile evrensel insan hakları arasındaki ilişki niteliğinin bu anlamda önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan hakları mücadelesi statik bir mücadele değildir; dolayısıyla değişen çağın koşullarına göre kendini her yenilediğinde yerelin toplumsal vicdanını da referans alabilmelidir. Bunu yapmadığında güçlünün hegemonyasına dönüşebilir.

İnsan hakları mücadelesi bilinçli yurttaş yaratma mücadelesidir.

İnsan hakları mücadelesi hem toplumsal bir mücadele hem de sağlıklı sonuçlar alınabilmesi ve ihlallerin azami düzeye indirilebilmesi için de bir yurttaşlık mücadelesi olarak tanımlanabilir. Haklara yönelik güçlü bir kültürün varlığı toplumun politikleşmesi ve demokratikleşmesinin ön koşuludur. Onun için kamusal ve toplumsal yaşamın her alanında insan haklarına ve hak ihlallerine yönelik yurttaş bilincinin oluşması çok kıymetlidir, hatta bu “bilinç oluşumu” zorunludur diyebiliriz.

İnsan hakları konusundaki bilinçlendirme zorunluluğu, politik mücadele ile insan hakları mücadelesinin ne kadar iç içe olduğunu da gösteriyor. Kuşkusuz gelişen bir toplum, kendine değer veren ve haklarını bilen bilinçli yurttaşlarla mümkün olabilir. Dolayısıyla insan hakları mücadelesi sadece derneklerin veya belli insanların sırtına bırakılacak kadar basit bir uğraş değildir.

İnsan hakları mücadelesi nereye doğru?

İnsan hakları mücadelesinde değişen bazı durumlara dikkat çekmek gerekirse, mücadelenin doksanlı yıllara oranla sahayla daha mesafeli, yapılan başvurularla hazırlanan “raporlara” indirgendiğini görebiliyoruz. Bir diğer sorun, insan hakları mücadelesinin son zamanlarda politika ile arasına mesafe koymaya başlamasıdır. Sahadan ve politikadan uzaklaşarak raporlara indirgenen çalışmalar, insan hakları mücadelesinin içini boşaltıyor; ruhsuz ve tepkisiz bir faaliyete dönüştürüyor. Oysa her insan hakkı ihlali kuşku bırakmayacak şekilde politiktir; çünkü ihlali gerçekleştiren her fail (kurum, şirket, devlet ve erkek) sırtını bir güce dayayarak ihlali gerçekleştiriyor. Dolayısıyla her ihlal genel bir hiyerarşinin uzantısıdır.

İnsanlık tarihi boyunca güçlü olan her zaman zayıf olanın hakkını ihlal etmiştir. Tarihte bir kölenin efendinin haklarını ihlal ettiği görülmemiştir; bu yüzden efendinin varlığı insanın köle olarak kalmasına bağlıdır. Bu nedenle ihlallerin tümünün arkasında bir efendi vardır; ve efendilerin içinde olduğu her denklem politiktir. İnsan hakları mücadelesi bu yönüyle ezilenin yaşadığı politik hikayeyle bir yakınlık göstermek zorundadır. Egemen ile ezilen arasında muhteşem bir eşitlik varmış gibi çalışmaların sürdürülmesi ihalelerin maniple edilmesine aracılık eder. Bu gerçeklikten hareketle insan hakları mücadelesinin ezilenden yana ve ezilenin gasp edilen politik haklarıyla daha çok bağını kurarak yapılması gerektiğini söylemek gerekiyor.

Negatif yönlü bu değişimler, Avrupa’daki insan hakları merkezinin liberal karakterinin yerellere yansımasının sonuçları olarak okunabilir. Yığınla insan hakkı ihlalinin olduğu bir dönemde böyle bir değişimin yaşanması bir çok ihlalin gözardı edilmesine neden olurken belki de en tehlikelisi toplumun insan hakları mücadelesine olan inancının zayıflamaya başlamasıdır. Bu bölümle ilgili son olarak ekleyebileceğimiz büyük eksiklik, siyaset kurumunun eskiye oranla insan hakları mücadelesinde toplanan verileri yeterince politika haline getirmemesidir. Eğer insan hakları mücadelesi politik bir mücadele ise politikanın acil görevi insan hakları ihlallerini durdurabilecek acil politikalar icra etmek olmalı.

Uluslararası insan hakları kurum ve heyetlerin objektiflik zırvalığı, sahada çalışma yapan kesimleri tarafsız olma kaygısı doğrultusunda şekillendiriyor olabilir; bu da ihlallerin politik kısmının kırpılmasına ve raporlara indirgenmesine neden oluyor. Oysa hak ihlali mücadelesi veren dinamikler uluslararası heyetlerin belirlediği istikametin dışına çıkarak, sahaya yaptıkları çalışmaları halka ve kamuoyuna sunacakları raporlarla toplumsal bilincin oluşmasını hedeflemeleri daha objektif ve daha ahlaki bir çalışma olacaktır. Çünkü birçok meselede olduğu gibi yerinden ve yerelden buluşmalarla toplumsal öz bilincin güçlenmesinin hedeflenmesi, ihlallerin önünü alabilecek en güçlü bariyerdir.

İnsan hakları mücadelesini eksiklikleri ve aksaklıklarına rağmen muazzam bir dirençle yürütenlerin dışında maalesef sulandıran bir zihniyet de zaman içinde gelişti. Buraya girmeyeceğim ama yazının kalan bu kısmında büyük bir risk olarak gördüğüm ve “insan hakları mücadelesinde mahalle baskısı” olarak tanımlanabilecek, içerden gelişen bir duruma dikkat çekmek istiyorum.

İnsan hakları mücadelesinde mahalle baskısı

Bu bölümde konforlu yerlerden konuştuklarına inandığım belli bir kesimin, insan hakları ihlallerinin pik yaptığı dönemlerde insanların yaşadıkları mağduriyeti direniş ile bağlantısını kurarken düştükleri eksikliğe dikkat çekmeye çalışacağım. Bu kesimler direnişi ve mağduriyeti birbirinin karşısına konumlandırarak sanki birbirine zıt şeylermiş gibi bir algıya neden oldular; bir taraftan direnişi överken diğer taraftan mağduriyeti itibarsızlaştıran analizleri pompaladılar. Böylece direniş ile mağduriyetin iç içe geçen ve birbirini besleyen bağlantıları, bu kesimin analizlerinin hegemonlaşmasıyla koparılmaya çalışıldı. İnsanların yaşadıkları mağduriyetleri anlatma biçimlerine , içeriğine, diline, zamanına ve yerine müdahale edilerek mağdurun sözünü kurmasının önüne geçildi; haliyle bu soğuk ve toplum dışı yöntemle mağdurun konuşmasını engellendi; haliyle bu müdahale mağduru egemenin kimi yöntemlerine benzer şekilde susturarak direnişten uzaklaşmasına, içine kapanmasına; ve belki de en trajik olanı bilinçli-bilinçsiz mağduru egemenden merhamet dilemesine kadar giden bir yola aracılık etmiş oldu.

Bu kişilere göre mağdurun anlatım biçimi kişiyi bir direnişçi olmaktan uzaklaştırıyor ve direnişi zayıflatıyor. Direnişin zayıf olmasının en ağır yükünü mağdurun omuzuna bırakan bu müdahalenin sahipleri, muhtemelen oportünizmle aralarındaki mesafenin nasıl daraldığını farkında değiller. Öyle ki çocuğunu kaybeden bir annenin feryadına bile müdahale ederek yer yer bu feryadı “güçsüzlük” olarak nitelendirecek kadar cüretkar davrananları gördük. Bir annenin feryadının toplumsal vicdana temas etmesiyle onlarca direnişin nasıl ortaya çıktığından bihaber olan bu ithal akıl, başka toplumlardan devşirdiği sosyolojik retoriği kendi toplumuna uyarlamaya çalışırken topluma nasıl yabancılaştığının farkında değil.

Salon devrimciliğinden kopup geldiğini düşündüğüm bu perspektifin sahipleri, mağdurların yaşadığı mağduriyetleri gündemleştirmenin makro hak ihlallerinin önünü tıkadığını savundular, onun için insanların yaşadıkları mağduriyetleri dillendirmeleri bir direniş değil direnişe ayak bağı olarak tanımladılar. Maalesef böyle bir algı yaratmayı da başardılar. Bireyler şahsında aslında bir grubu veya bir toplumu silikleştiren ve çok riskli bulduğum bu perspektifin hem Kürtlerin hem de solcuların içinde alıcısı çok fazla.

Bu perspektif hak ihlali yaşayan insanların üzerinde adeta bir “mahalle baskısına” dönüştü. Özellikle son beş yılda hak ihlaline uğrayan binlerce insanın susmasına neden oldu; ve hak ihlaline uğrayan insanların mağduriyetini ve yaşadığı hak ihlallerini anlatmasını engelledi. Bu insanların üzerinde devletin yarattığı engellerden daha büyük engeller yarattı ve mağdurları ikiye böldü. Buna en çok Sur’da evleri yıkılan insanların barınma hakkı odaklı hak arayışı mücadelesinde tanık olmuştum. Bir kesim evlerini bırakıp gitmişken diğer kesim sanki normal bir kentsel dönüşüme karşıymış gibi hakkını arıyordu. Evlerini bırakanlar orada yaşanan çatışmaların yarattığı makro denklemin içinden çıkamadıkları gibi evlerini savunmayı daha basit ve anlamsız bir mücadele olarak görüyorlardı. Diğer kesim ise yıkılan evleri dışında hiçbir şey umurlarında değildi. Evini politikadan bağımsız değerlendiren akıl ile insanların barınma hakkını tamamen makro politikanın içinde eriten akıl birbirine çok benziyordu. Ve bu iki farklı perspektif hakikati parçalayarak görünmez kılıyordu.

Son zamanlarda siyasal alanda HDP’ de aynı zihniyetin kıskacına alınmış durumda. HDP’ye de yaşadığı mağduriyetleri saklama ve bu konuda söz kurmama siyasetsizliği dayatılıyor. On binlerce üyesi tutuklanacak, yargılanacak, sürgün edilecek ve katledilecek; milletvekilliklerinin dokunulmazlığı kaldırılacak, belediyeye kayyımlar atanacak, tüm basın ve medya kuruluşları ambargo uygulayacak; ama HDP mağduriyetinden bahsetmeyecek…. Hadi ordan! demekten başka aklıma bir şey gelmiyor. Bu akıl içerden beslendikçe dışardan da bir başkası “hiçbir şey olmamış gibi” HDP’yi normal koşullar içinde değerlendirecek ve diğer partilerle kıyaslayacak. Bundan daha büyük bir tuzak olamaz.

Sonuç

Hak ihlaline uğrayan ve mağdur edilen kişinin kendisine yapılanın bir suç olduğunu bilmesi, buna itiraz etmesi ve sonuç ne olursa olsun hukuki yollara başvuruyor olması, sıradanlaştırılmaya çalışılan özneyi yeniden irade haline getiren bir aurayı içinde barındırıyor. İhlalin niteliğinden bağımsız olarak söylersek; insanın kişiliğini herhangi bir ihlale karşı koruması, ihlalin yarattığı haysiyetsizliği ve talep ettiği itaati red ederek haklarının peşinden gitmesi evrensel bir öz savunma biçimidir. Her ne adına ve ne için yapılıyorsa yapılsın mağdur olduğunu düşünen bir insanı susturmak; dahası mağduriyetini dillendirdiği için onu ahlaki olarak yıpratmak, yaşanan hak ihlalini daha büyük bir hak ihlaliyle kıyaslayarak kişiyi utanacak pozisyonlara sürüklemek, o kişinin haklarını yeniden ihlal etmektir. İnsanlar ihlalleri anlatırken bile arkadaşları, yakınları tarafından yargılanıyorsa veya olumsuz etiketlerle itham ediliyorsa oradan bir insan hakkı savunusu da doğru bir mücadele hattı da çıkamaz. Böyle bir politik mücadele de yoktur. Çünkü politik mücadeleler hele hele demokratik toplum mücadelesi savaşta ve barışta, çoklu sömürüye karşı farklı mağdurların, hak ihlaline uğrayan farklı insanların sesini kıyaslayarak, birini susturup diğerinin volümünü artırarak değil farklı çıkan sesleri demokratik bir çatı altında örgütleyebildiği oranda demokratik olabilir, politik olabilir, başarıya ulaşabilir.

İnsanların çıkıp hüngür hüngür ağlayarak dertlerini anlatmalarından bahsetmiyorum, ki bu onların en doğal hakları ve kimse bu haklara dokunamaz. Ama hiçbir şey yaşanmamış gibi normalleştiren ve direniş-miş gibi gösterilen ama aslında hakikati maniple eden aklın, insanları hak mücadelesinden ve politikadan soğuttuğunu artık görmek gerekiyor. Bunda ısrar etmek ne politik ne de ahlakidir.

Bu ülkenin başındaki lider bir şiirden dolayı yargılandı diye hala mağduriyetini anlatıp duruyor; bu mağduriyetten bir kahramanlık çıkardı ve hala buradan oy devşirmeye devam ediyor. Ben bundan da bahsetmiyorum. Hakikatin bu tarzla karanlığa mahkum edilmesine itiraz ediyorum. Zira karanlığa sürüklenen hakikate kör kalan her türlü girişim başarısız olacaktır.

Mağduriyetin şekline, biçimine, diline müdahale ederek mağduriyeti şekillendirmek, mağduriyeti standartlaştırılmış bir forma sokmak, mağduriyetin kaynağı olan insan hakkı ihlalini bloke eden bir tutumdur. Hak ihlaline uğradığını düşünen bir insan yaşadığı ihlali, ister sokakta, ister bir kurumda, ister yargı önünde; istediği dilde, istediği kavramlarla, istediği ses tonuyla anlatma hakkına sahiptir; zira kişinin mağduriyetini ve yaşadığı hak ihlalini anlatabilmesinin kendisi bir insan hakkıdır ve bu hakkı engellemek bir insan hakkı ihlalidir.

İnsanlar yaşadıkları hak ihlallerini derneklere, basına ve siyasi partilere anlatma hakkına sahiptir: kurumlar, insan hakları mücadelesini sürdüren kişiler ise mağdurlar üzerinde bu hakkı yargılamak ve mağduru aşağılamakla değil hangi düzeyde olursa olsun o hakları savunmak ve mağduriyetini ortadan kaldırmakla mükelleftir. Eğer işler böyle yürürse insan hakları mücadelesi daha güçlü olabilir, ihlaller de böylece azalabilir.

The post Politik bir ufuk olarak insan hakları mücadelesi ve konuşabilmek first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Haftanın öne çıkanları https://gazetekarinca.com/haftanin-one-cikanlari/ Fri, 10 Dec 2021 15:05:04 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=190982 Önemli gelişmelerin yaşandığı bir haftayı daha geride bırakırken, haftanın öne çıkanlarını sizler için derledik.  

The post Haftanın öne çıkanları first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Önemli gelişmelerin yaşandığı bir haftayı daha geride bırakırken, haftanın öne çıkanlarını sizler için derledik.

 

The post Haftanın öne çıkanları first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Corona virüsü: İnsan hakları örgütlerinden cezaevleri için acil çağrı https://gazetekarinca.com/corona-virusu-insan-haklari-orgutlerinden-cezaevleri-icin-acil-cagri/ Sat, 21 Mar 2020 07:56:34 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=178982 HABER MERKEZİ – Corona virüsü riski nedeniyle cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin durumuna dikkat çeken insan hakları örgütleri, yaptıkları açıklamada acilen başvurulması gerekli tedbirleri sıraladı. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye ve ​​​Yurttaşlık Derneği ortak açıklama yaparak, Corona virüsü salgını nedeniyle risk altındaki […]

The post Corona virüsü: İnsan hakları örgütlerinden cezaevleri için acil çağrı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – Corona virüsü riski nedeniyle cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin durumuna dikkat çeken insan hakları örgütleri, yaptıkları açıklamada acilen başvurulması gerekli tedbirleri sıraladı.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye ve ​​​Yurttaşlık Derneği ortak açıklama yaparak, Corona virüsü salgını nedeniyle risk altındaki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler için gerekli tedbirlerin alınmasını istedi.

Türkiye’deki cezaevlerinde 300 bin civarında insanın tutulduğu hatırlatıldığı açıklamada, “Aşırı doluluk sorunu, bulaşıcı hastalıkları yaygınlaştırıcı nedenlerin başında gelmektedir. Oysa bu sorun, çözülmesi en kolay sorunlardan biridir” denildi ve acilen başvurulması gerekli tedbirler sıralandı:

  • Sadece ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları için hapishanelerde bulunan tüm tutuklu ve hükümlüler şartsız şekilde serbest bırakılmalıdır,
  • Hakkında hüküm verilmemiş tüm tutuklular adli kontrol mekanizması uygulanarak serbest bırakılmalıdır,
  • Virüsten daha kolay etkilendiği bilimsel olarak da kabul edilen 60 yaş üstü tüm mahkûmların, kronik hastalıklar nedeniyle bağışıklık sistemi yetersizliği bulunan tüm mahkûmların ve çocuklarıyla birlikte hapishanelerde bulunan mahkûm annelerin denetimli serbestlik mekanizması uygulanarak serbest bırakılması ciddi şekilde değerlendirilmelidir.

“Hapishanelerde kalanlar bakımından dış dünya ile temasın kısıtlanmasından ziyade günlük yaşantılarının daha sağlıklı hale gelmesini sağlayacak özel tedbirlerin alınması elzemdir” denilen açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:

“Örneğin, mahpusların virüs hakkında bilgilendirilmesi, temizlik malzemelerine erişimlerinin kolaylaştırılması, açık hava egzersizlerinin çoğaltılması, havalandırma sistemlerinin güçlendirilmesi, temiz su sağlanması ve düzenli sağlık kontrollerinin kayıt altına alınması da bu tedbirler arasındadır.
“Elbette hapishaneler için alınacak önlemler bunlarla sınırlı kalmamalıdır. Hapishanelerde kalacak olan her insanın sağlık bakımı ve sağlıklı koşullara sahip olma hakkının tesisi ve başta tutuklu aileleri ve yakınları olmak üzere, ilgili sivil kurumları ve toplumu sürekli olarak bilgilendirecek şeffaf bir yönetim anlayışının etkili olacağı bir yönetim mekanizmasının acilen hayata geçirilmesi gereklidir.”


Açıklamanın tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.

The post Corona virüsü: İnsan hakları örgütlerinden cezaevleri için acil çağrı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Kayyum, işkence ve fazlası: Cenevre’de Türkiye’ye insan hakları eleştirisi https://gazetekarinca.com/kayyum-iskence-ve-fazlasi-cenevrede-turkiyeye-insan-haklari-elestirisi/ Tue, 28 Jan 2020 12:55:54 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=170704 HABER MERKEZİ – Türkiye’nin insan hakları karnesinin BM üyesi ülkelerce değerlendirildiği Evrensel Periyodik İnceleme’de birçok ülke ifade özgürlüğüne saygı duyması yönünde Türkiye’ye çağrılar yaptı. Sivil ölümlerden tutuklama ve kayyumlara, sosyal güvence yoksunluğundan mülteci kadın ve çocukların durumuna dek bir dizi ihlalin sıralandığı oturumlarda sert bir dille eleştirilen Türkiye’nin savunması ise “insan hakları alanında çok önemli […]

The post Kayyum, işkence ve fazlası: Cenevre’de Türkiye’ye insan hakları eleştirisi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – Türkiye’nin insan hakları karnesinin BM üyesi ülkelerce değerlendirildiği Evrensel Periyodik İnceleme’de birçok ülke ifade özgürlüğüne saygı duyması yönünde Türkiye’ye çağrılar yaptı. Sivil ölümlerden tutuklama ve kayyumlara, sosyal güvence yoksunluğundan mülteci kadın ve çocukların durumuna dek bir dizi ihlalin sıralandığı oturumlarda sert bir dille eleştirilen Türkiye’nin savunması ise “insan hakları alanında çok önemli çalışmalara imza atıldığı” yönünde oldu.


Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi Evrensel Periyodik İnceleme Çalışma Grubu’nda (Universal Periodic Review/UPR) Türkiye’de insan haklarının durumu ele alındı.
Grupta, Türkiye ile ilgili daha önce BM’nin çeşitli organları tarafından hazırlanmış raporlar ve yine daha önceki Periyodik İnceleme çalışma sürecinde yapılan öneriler ışığında hazırlanmış bir rapor okundu.
Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, Türkiye’ye sert eleştirilerin getirildiği raporlarda sokağa çıkma yasakları dönemindeki sivil ölümlerden muhaliflere dönük baskılara dek bir dizi ihlal sıralandı.

Sivil ölümlerden tutuklama ve kayyumlara

2015 ve 2016 yıllarında uygulamada olan sokağa çıkma yasakları sürecinde Cizre bodrumlarında yaşanan sivil ölümlere dikkat çekilen raporda Türkiye’nin, İnsan Hakları Komiseri ve heyetinin bölgeye gidip yerinde inceleme yapmasına izin vermediği belirtildi.
Komiserliğin bölgedeki durumu uzaktan takip ettiği ve konuyla ilgili raporları bu şekilde hazırladığı ifade edildi.

Türkiye’de özellikle 2016 yılından itibaren işkence olaylarında artışların yaşandığına dikkat çekilen raporda, yargı mensupları, akademisyenler, gazeteciler ve siyasi muhalefete yönelik baskıların arttığı kaydedildi.
177 tane medya kuruluşunun kapandığı ve medya kuruluşlarının çeşitli birimlerinde çalışan 10 bine yakın insanın işten atıldığı notunun aktarıldığı raporda, mesleklerini icra eden gazetecilerin “terörle mücadele yasaları” kapsamında yargılandığına dikkat çekildi.
“Terörle mücadele” yasalarının muhalefeti susturma aracı halene getirildiğinin kaydedildiği raporda, ayrıca seçimle seçilmiş belediyelere yönelik kayyum uygulanmasının bir insan hakkı ihlali olduğu hatırlatıldı.
Farklı etnik ve dini azınlıklara yönelik ayrımcı uygulamalara da dikkat çekilen raporda, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin son bulması için de Türkiye sorumlu davranmaya çağrıldı.
Çocuk evlilikleri ile çok eşliliğin de ele alındığını raporda, Türkiye’nin her türlü şiddet biçiminin önlenmesi ve ayrımcılığın son bulması konusunda gerekli yasal ve pratik adımlar atması gerektiğine yer verildi.

Sosyal güvence yok

Çalışma yaşamı alanında da Türkiye’deki ihlallere dikkat çekilen raporda, özellikle 2016 yılından itibaren on binlerce kişinin işten atıldığı belirtildi.
Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hakları konusunda Türkiye’nin sorumluluklarının hatırlatıldığı raporda, Türkiye’nin birçok uluslararası yasayı ihlal ettiği ifade edildi.

Mülteci kadın ve çocukların durumu

Raporda Türkiye’nin milyonlarca Suriyeli mülteciye kapılarını açtığı ifade edilse de özellikle çok sayıda Suriyeli kadın mültecinin fuhuşa zorlandığı, çocukların da zorla çalıştırılıp insan ticaretine kurban gittiğine dikkat çekildi.
Türkiye’ye, her türlü kölelik formunun uluslararası hukuka ve temel insan haklarına aykırı olduğu hatırlatıldı.

Kıbrıs uyarısı

Kıbrıs konusunda da Türkiye’ye eleştirilerin yapıldığı raporda, Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmesi çağrısında bulunuldu.

Türkiye’nin savunması

Resim
Daha sonra Türkiye heyeti adına söz alan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Büyükelçi Faruk Kaymakcı, bu raporlara karşı savunma yaptı.
Kaymakcı, Türkiye’nin insan hakları alanında çok önemli çalışmalara imza attığını savundu.
“Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü alanında uluslararası standartlardan faydalanan aktif ve çoğulcu bir medya topluluğu bulunmaktadır” diyen Kaymakcı, öte taraftan Türkiye’de herkesin barışçıl toplantı ve örgütlenme hakkına sahip olduğunu ve bunun da Anayasa ile güvenceye alındığını söyledi.
Mevzuata aykırı olmadığı sürece herhangi bir müdahalenin olmadığını kaydeden Kaymakcı, 2018 tarihinden itibaren yapılan yaklaşık 90 bini aşkın gösteriden sadece yüzde birine yakınına mevzuat uygun olmadığı gerekçesiyle müdahalenin olduğunu ifade etti.
Raporda eleştiri konusu olan kayyumları “Belediye başkanları hakkında terör örgütüne yardım ve yataklık hakkında açılan davalar ve yargılamalar var” diyerek savunan Kaymakcı, KHK kapsamında insanların işten atılması eleştirilerine ise “Bu konuda bağımsız hukuk kurumlarının var olduğunu, yapılan itirazların ele alan bir komisyonun kuruldu” şeklinde cevap verdi.

Eleştiri ve öneriler

Daha sonra üye 133 ülke sırasıyla söz hakkı alarak Türkiye’nin raporunu değerlendirdi.
Katar, Yemen, Afganistan, Azerbaycan dışında hemen hemen bütün ülkeler Türkiye’yi sert dille eleştirdi.
Başta ABD ve AB üyesi ülkeler olmak üzere söz alan devlet sözcülerinin büyük bir kısmı Türkiye’yi basın ve ifade özgürlüğü konusunda saygı göstermeye çağırdı.
Halkın oylarıyla seçilmiş insanların görevden alınmasına ve tutuklanmasına son verilmesi çağrısı yapan sözcüler, tutuklama ve gözaltı furyasına son verilmesini istedi.
Kadına yönelik şiddet ve çocuk evlilikleri konusunda da Türkiye’yi eleştiren neredeyse bütün üye devletler, Türkiye’nin ayrımcılığa son vermesi çağrısı yaptı.
Oturumlarda söz alan Suriye ise Türkiye’nin ülkenin kuzeyinde demografik yapıyı değiştirdiğini söyledi.
Suriye temsilcisi “Türkiye’nin işgale derhal son vermesini” isterken, ABD de Kuzey Suriye konusunda Türkiye’ye bağlı grupların işlediği suçlara dikkat çekti.
Resim
Eleştiri ve önerilerin ardından tekrar söz alan Türkiye heyeti başkanı Faruk Kaymakcı, kadına yönelik eleştirilere, “Buraya gelen heyetimizin çoğu kadın, neredeyse tek erkek benim. Öte yandan Türkiye’ye kadınlara seçme ve seçilme birçok ülkeden önce, 1934 yılında verdi. Türkiye kadın hakları konusunda çok önemli çalışmalar yapmıştır. Çocuk evliliklere karşı da önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır” şeklinde yanıt verdi.
Türkiye’nin komşularının toprak bütünlüğüne saygı gösterdiğini savunan Kaymakcı, “Burayı birçok devlet kendi politik emelleri için politize etmeye çalışıyor. UPR’yi politize etmeye kalkmayın” dedi.

Hak örgütleri ne diyor?

img
İnsan Hakları Platformu (İHOP) Genel Koordinatörü Feray Salman, Türkiye oturumunda İHOP’un raporu bakımından toplumsal cinsiyet eşitliğine yapılan vurgunun önemli olduğunu belirtti. Salman BM ve Türkiye’nin raporları ile tavsiyeleri şöyle değerlendirdi:
“Akademik özgürlükler ve üniversitelerin özerkliği ile ilgili tavsiyeler aldı. Bunların yerini bulmuş olmasını önemsiyorum. İyi ki OHAL’i raporlamışız, bu çok önemliydi. Orası gerçek anlamda pek çok zemin tanıyor.
“Devletin raporu problem tanımından son derece uzaktı. Tanımlamadığı problemleri ‘çözeceğim’ dediği bir zemin üzerinde hazırlanmış. Zorla kaybedilme bugüne ait olarak kullanıldı. Bu önemliydi. Paris Prensipleri meselesi çok vurgulandı.”
Türkiye’nin insan hakları sicilinin ele alındığı oturumu değerlendiren İnsan Hakları Derneği’nden (İHD) Barış Karacasu ise barış süreci, hapishaneler, Kürt meselesi, insan hakları savunucularına dair bir tavsiye olmadığını ifade ederek, “Cezaevini hiç duymadık. Pek çok düz tavsiyeler vardı” eleştirisinde bulundu.

The post Kayyum, işkence ve fazlası: Cenevre’de Türkiye’ye insan hakları eleştirisi first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HRW’den Birleşmiş Milletler’e Türkiye çağrısı https://gazetekarinca.com/hrwden-birlesmis-milletlere-turkiye-cagrisi/ Tue, 28 Jan 2020 06:34:00 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=170628 HABER MERKEZİ – İnsan Hakları İzleme Örgütü, BM İnsan Hakları Konseyi’nde Türkiye’deki insan hakları krizinin görüşüleceği toplantı öncesi katılımcı ülkelere çağrı yaparak, Ankara’ya baskı yapmalarını istedi. Türkiye’deki insan haklarının durumu, bugün Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi Evrensel Periyodik İnceleme Çalışma Grubu’nun gündemine geliyor. İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılacak toplantıda üçüncü kez Türkiye’deki mevcut durum incelenecek. […]

The post HRW’den Birleşmiş Milletler’e Türkiye çağrısı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – İnsan Hakları İzleme Örgütü, BM İnsan Hakları Konseyi’nde Türkiye’deki insan hakları krizinin görüşüleceği toplantı öncesi katılımcı ülkelere çağrı yaparak, Ankara’ya baskı yapmalarını istedi.


Türkiye’deki insan haklarının durumu, bugün Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi Evrensel Periyodik İnceleme Çalışma Grubu’nun gündemine geliyor.
İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılacak toplantıda üçüncü kez Türkiye’deki mevcut durum incelenecek.
İnternet üzerinden canlı yayınlanacak toplantı öncesi İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden (HRW) konuya ilişkin bir açıklama yapıldı.
DW Türkçe’nin aktardığına göre HRW, internet sayfası üzerinden paylaştığı metinde Türkiye’nin üçüncü kez incelemeye alınmasının önemli olduğunu belirterek katılımcı ülkelerden Ankara’ya baskı yapmalarını istedi.
HRW’nin açıklamasında gözden geçirme toplantısının “Türkiye’deki insan hakları krizi ve hukukun üstünlüğü konusunda yaşanan dramatik aşınmanın kabul edilmesi ve bu sorunun ele alınması için bir fırsat sunduğu” ifade edildi.
Açıklamada “Türkiye’de son dört yılda ifade özgürlüklerini barışçıl şekilde kullanan gazeteciler, aktivistler, insan hakları savunucuları ve hükümete muhalif olarak algılanan kişilerin bu faaliyetleri nedeniyle tutuklandıklarına” dikkat çekildi.

‘Amaçtan sapıldı’

HRW’den BM İnsan Hakları Konseyi’ne yapılan çağrıda, “ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin 15 Temmuz’daki darbe girişiminden bu yana aldıkları baskıcı önlemlerin çoğunun darbeye verilmiş meşru yanıtlar olduğunu öne sürerek bunları haklı göstermeye uğraştıkları” da ifade edildi.
Açıklamasında darbe girişiminin sorumlularının adaletin önüne çıkartılmasının önemli olduğunu vurgulayan HRW, ancak hükümeti eleştirenlere ve muhaliflere uygulanan baskıların bu amaca hizmet etmediğini, aksine bu amaçtan sapılmasına yol açtığını savundu.

HRW’den hak ihlallerine örnekler

Darbe girişimi sonrası Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kamudan ihraç edilen 130 binin üzerinde kişiye de dikkat çeken HRW, söz konusu kişilerin geleceğinin belirsizliğini korumasını, HDP’nin seçilmiş belediye eşbaşkanlarının görevden alınmalarını, Osman Kavala’nın hala tutuklu olmasını, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancığlu’na sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapis cezası verilmesini hak ihlallerine örnek olarak sıraladı.
Açıklamada ülkedeki işkence iddialarının da soruşturulmadığı ifade edildi.
Son olarak açıklamada, “darbe girişimi sonrası dönemde kontrol ve denge mekanizmalarını ortadan kaldıran bir başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkilerinin arttığına” da işaret edildi.

The post HRW’den Birleşmiş Milletler’e Türkiye çağrısı first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HRW: Demokraside erozyon sürüyor, özellikle Kürtler ve LGBTİ+’lar hedefte https://gazetekarinca.com/hrw-demokraside-erozyon-suruyor-ozellikle-kurtler-ve-lgbtilar-hedefte/ Wed, 15 Jan 2020 10:43:24 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=168513 HABER MERKEZİ – İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün son raporuna göre Türkiye’de son dört yıldır hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında ciddi bir erozyon yaşanıyor. Kürtler ve LGBTİ+’ların hedefte olduğu vurgulanan raporda, 100’ü aşkın gazetecinin hapiste olduğu, gözaltında işkence uygulandığı ve HDP’li belediyelere kayyum atandığı belirtiliyor. Dünyada insan haklarının durumunu mercek altına alan İnsan Hakları İzleme Örgütü […]

The post HRW: Demokraside erozyon sürüyor, özellikle Kürtler ve LGBTİ+’lar hedefte first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün son raporuna göre Türkiye’de son dört yıldır hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında ciddi bir erozyon yaşanıyor. Kürtler ve LGBTİ+’ların hedefte olduğu vurgulanan raporda, 100’ü aşkın gazetecinin hapiste olduğu, gözaltında işkence uygulandığı ve HDP’li belediyelere kayyum atandığı belirtiliyor.


Dünyada insan haklarının durumunu mercek altına alan İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), 2019’un Dünya Raporu’nu yayınladı.
Rapor Türkiye hakkında da geniş kapsamlı bir değerlendirme içeriyor.
HRW’nin raporuna göre, Türkiye’de son 4 yıldır hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında ciddi bir erozyon yaşandı.
Raporda yürütmenin ve siyasetin yargı üzerindeki kontrol ve etkisinin artmasıyla mahkemelerin sistematik olarak asılsız suçlamaları kabul ettiği, ikna edici kanıtlar olmadan hükümetin siyasi muhalif olarak kabul ettiği gazeteci, siyasetçi, aktivist ve insan hakları savunucuları hakkında hüküm verdiği belirtiliyor.

Kürtler ve LGBTİ+’lar hedefte

Amerika’nın Sesi’nin aktardığına göre raporda, 2018 yılı Temmuz ayında sona eren Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının, Türkiye’nin insan hakları sicilini gerilettiği kaydediliyor.
Raporda, “Adalet Bakanlığı verilerine göre 2019 yılı Temmuz ayı itibarıyla Gülen hareketiyle ilişkili oldukları gerekçesiyle haklarında dava açılanların sayısı 69 bin 259, kriminal soruşturma altında olanların sayısıysa 155 bin 560” diye belirtiliyor.
Rapor, 2018 yılı Temmuz ayında valilere güvenlik ve kamu düzenini gözetme gerekçesiyle daha fazla yetki tanınmasıyla birlikte toplanma hakkına ciddi kısıtlamalar getirildiğini, uygulamanın Kürt nüfusu ve ülke genelindeki LGBTİ+ toplumunu orantısız ölçüde hedef aldığını kaydediyor.
‘Yargı reformu’nun geçtiğimiz Ekim ayında TBMM tarafından kabul edildiği ancak reform önerisindeki bazı muğlaklıkların yargı sistemindeki derin noksanlıkları gidermek için somut önlemler almayı engellediği bilgisi de raporda yer alıyor.

119 gazeteci hapiste


Rapor, Türkiye’de 119 gazetecinin “örgüt propagandası yaymak” ve ”örgüt üyesi olmak” gibi suçlamalar nedeniyle hapiste olduğunu, televizyon kanalları dahil medyanın büyük çoğunluğunun AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi çizgisini izlediğini kaydediyor.
Kürt basınında faaliyet gösteren gazetecilerin orantısız şekilde hedef alındığını da belirten rapor, Kürt illerinde yapılan haberciliğin ağır kısıtlama altında olduğuna dikkat çekiyor.
Raporda basın üzerindeki baskılara ilişkin şu görüşe de yer veriyor:
“Ağustos ayında alınan kararla internet yayıncılığının RTÜK denetimi altına girmesiyle birlikte YouTube üzerinden yapılan haber yayınlarının, Netflix gibi platformların, Periscope üzerinden yapılan sosyal medya yayıncılığının RTÜK yaptırımlarına maruz kalabileceği tehdidi ve internet yayıncılarına getirilen ruhsat zorunluluğu, online haber ve diğer içeriklerin daha fazla sansür altına girme riskini beraberinde getiriyor.”

Hak savunucuları hedef alınıyor

Rapor, Osman Kavala’nın Gezi Parkı protestolarına mali destek sağladığı iddiasıyla 2017 yılı Kasım ayından bu yana tutuklu olduğuna dikkat çekiyor.
Aralarında insan hakları avukatlarının da olduğu hukukçuların cezalandırılmaya devam edilmesini “terör suçlamalarının suistimali” olarak niteleyen rapor, Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı’nın ‘örgüte üye olmak’ suçlamasıyla 11 yıl hapis cezasına çarptırılması buna örnek gösteriyor.
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015’te vurularak öldürülmesiyle ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediğini de vurgulayan rapor, İstanbul Onur Yürüyüşü’nün beşinci kez yasaklandığını, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadın hakları savunucularına müdahale edildiğini de hatırlatıyor.

Gözaltında işkence ve kötü muamele

Rapor, gözaltına alınanlar ile cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin kötü muamele ve işkenceye maruz bırakılmasıyla ilgili iddiaların Türkiye’nin bu alanda kaydettiği kazanımları geri çevirdiğini yazıyor.
Rapora göre bu tür muamelelere en çok maruz kalanlar Kürtler, solcular ve Gülen hareketi üyesi olduğu iddia edilenler.

Kayyumlar


İçişleri Bakanlığı’nın 2019 Ağustos’ta Diyarbakır, Van ve Mardin’in HDP’li belediye eşbaşkanlarını görevden alıp yerlerine kayyum atadığını hatırlatan rapor, uygulamanın bölgedeki diğer HDP’li belediyelerle devam ettiğini, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın ise halen hapiste olduğunu kaydediyor.
Türkiye’nin, HDP’nin eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) çıkan tahliye kararına uymaması ise rapora göre kriminal soruşturma ve gözaltı uygulamasının siyasi amaçla kullanıldığının en net örneği.
Diğer yandan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yönelik “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlaması ve 2012-2017 yılları arasındaki sosyal medya paylaşımları nedeniyle 9 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılması da raporda muhalif siyasetçilerin maruz kaldığı uygulamalara örnek gösteriliyor.

Mülteciler

Fotoğraf: Bülent Kılıç /AFP

Türkiye’nin dünyada en büyük mülteci nüfusa ev sahipliği yaptığına dikkat çeken rapor, Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci sayısını 3 milyon 700 bin olarak veriyor.
Ayrıca Türkiye’de Afganistan, Irak ve diğer ülkelerden de çok sayıda mülteci bulunduğu kaydediliyor.
Yetkililerin İstanbul ve diğer bazı kentlerdeki Suriyeli mültecileri sınır dışı ederek hukuksuz şekilde Suriye’ye gönderdiği, hatta bazı mültecilere karşı şiddet ve sözlü tehdit kullandığı iddiaları da raporun ayrıntıları arasında.
Rapor ayrıca Suriye sınırının yeni mültecilere kapalı olduğu hatırlatması da yapıyor.

The post HRW: Demokraside erozyon sürüyor, özellikle Kürtler ve LGBTİ+’lar hedefte first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Demirtaş’a ‘İnsan Hakları ve Barış Ödülü’: Aydınlık, mavi günler yakındır https://gazetekarinca.com/demirtasa-insan-haklari-ve-baris-odulu-aydinlik-mavi-gunler-yakindir/ Sat, 11 Jan 2020 09:17:15 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=167902 HABER MERKEZİ – SODEV’in “İnsan Hakları Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verildi. Törene mektup gönderen Demirtaş, “Aydınlık, mavi günler yakındır” dedi. Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından 2001 yılından beri verdiği “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” bu yıl Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik […]

The post Demirtaş’a ‘İnsan Hakları ve Barış Ödülü’: Aydınlık, mavi günler yakındır first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – SODEV’in “İnsan Hakları Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verildi. Törene mektup gönderen Demirtaş, “Aydınlık, mavi günler yakındır” dedi.

Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından 2001 yılından beri verdiği “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü” bu yıl Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verildi.
İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Taksim Hill Otel’de düzenlenen törene, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP ve CHP milletvekilleri, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri’nin yanı sıra birçok parti, sendika ve dernek temsilcileri ile çok sayıda kişi katıldı.
Tören, ödülün önceki yıllarda sahiplerinin hatırlatıldığı sinevizyon gösterimi ile başladı.
Törende ilk olarak konuşan SODEV Başkanı Ertan Aksoy, ödülü Selahattin Demirtaş’a vermiş olmanın mutluluğunu yaşadığını ifade etti.

“Ülkedeki barış ve demokrasinin gelişmesi için bedel ödeyen Demirtaş’a bu ödülü vermiş olmaktan mutluluk duyuyoruz. Demirtaş, ‘Seni başkan yapmayacağız’ dedi. Mücadele çağrısı yaptığı o günden bu yana tüm zorluklara karşı geldi ve gelmeye devam ediyor. 3 yılı aşkın bir süredir cezaevinde alıkonuluyor. AİHM kararı ihlal edilerek içeride tutuluyor. Bu ödülü yanımızda olmaması nedeniyle kendisine veremiyoruz. Vekaletten eşi Başak Demirtaş’a vereceğiz.”

“Aydınlık, mavi günler yakındır”

Ardından Başak Demirtaş sahneye çağrılarak, ödül takdim edildi.
Ödülü alan Demirtaş, eşinin cezaevinden ödül törenine gönderdiği mesajını okudu.
Selahattin Demirtaş, gönderdiği mesajda ödül ilgili özetle şunları söyledi:

“…Umudu büyütmeye, birlikte yaşamaya, birlikte mücadele etmeye, birlikte yönetmeye dair güçlü bir mesajdır bu ödül. Demokrasi, insan hakları ve barış alanında çok değerli çalışmalara imza atmış saygın bir kuruluştan ödül almanın onuru yanında bu duyguları da taşıdığımı bilmenizi isterim.
“Bu ödül aynı zamanda benim sorumluluklarımı da arttırmıştır. Bunun bilincinde olarak demokrasi ve insan hakları mücadelesini daha bir şevkle ve moralle sürdüreceğim. Hele hele iktidar sözcülerinin yandaş medya eliyle beni ve arkadaşlarımı yalanlarla, iftiralarla karalamaya, linç etmeye devam ettiği bu dönemde dostlarımızdan gelen bu dayanışma çok çok kıymetlidir. Tüm yıpratma, yok etme, itibarsızlaştırma kampanyalarına rağmen tek bir geri adım atmadan mücadeleme devam edeceğimden kimsenin kuşkusu olmasın. Shakspeare’in Hamlet’te Polonius’un ağzından söylediği gibi ‘Kavgaya girmekten sakın. Fakat kavgaya girmişsen karşı taraf senden sakınsın’
“…Şundan emin olun ki aydınlık, mavi günler yakındır. Sadi Şirazi’nin dediği gibi, ‘Sarayına çürük temeller atanlar, onu henüz yaparken yıkmış olurlar.’ Güzel bir geleceğin çok yakın olduğuna inanıyorum. Sarayla saltanatlar çökecek elbet.”

Selahattin Demirtaş’ın mektubunun tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.

The post Demirtaş’a ‘İnsan Hakları ve Barış Ödülü’: Aydınlık, mavi günler yakındır first appeared on Gazete Karınca.

]]>
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı kuruldu https://gazetekarinca.com/insan-haklari-savunuculari-dayanisma-agi-kuruldu/ Tue, 17 Dec 2019 12:18:35 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=164380 HABER MERKEZİ – Başta ifade özgürlüğü olmak üzere pek çok alana yönelik baskının giderek arttığına dikkat çeken hak savunucuları, İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı’nı kurdu. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube binasında bir araya gelen hak savunucuları, son zamanlarda giderek artan hak ihlallerine ilişkin bir deklarasyon açıkladı. Açıklamaya Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi […]

The post İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı kuruldu first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – Başta ifade özgürlüğü olmak üzere pek çok alana yönelik baskının giderek arttığına dikkat çeken hak savunucuları, İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı’nı kurdu.


İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube binasında bir araya gelen hak savunucuları, son zamanlarda giderek artan hak ihlallerine ilişkin bir deklarasyon açıkladı.
Açıklamaya Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe, Müzisyen Şanar Yurdatapan, Gazeteci Tuğrul Eryılmaz ve Murat Çelikkan ile çok sayıda insan hakları örgütü temsilcisi katıldı.
Toplantıda ilk olarak söz alan Hafıza Merkezi Direktörü Murat Çelikkan, bugünün İnsan Hakları Haftası’nın son günü olduğunu hatırlatarak, 2019 Türkiye’sinde insan haklarının manzarasının hiç iyi olmadığını söyledi.

“Biz Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalarından ve anayasasından doğan haklardan dolayı insan hakları savunucularının mücadelesinin engellenmek istenmesinden dolayı buradayız. Bugün, insan hakları mücadelesinde, yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bu da insan hakları savunucularının doğrudan hedef alınması.”
İnsan hakları savunucuları Terörle Mücadele Kanunu’nun çok geniş kullanılmasıyla baskı altına alınıyor ve faaliyetleri engellenmek isteniyor. Sadece 2017’de terörle suçlanarak soruşturulanların sayısının 500 bin olduğunu söylersem bunun hakkında fikir elde edebiliriz.”

Son dönemde ise insan hakları savunucularının toplu davalarla susturulmak istendiğini söyleyen Çelikkan, bu davalara, Büyükada Davası ve Gezi Davası’nı örnek olarak gösterdi.
Tüm bu baskılara karşı ortak mücadele kararı aldıklarını belirten Çelikkan, “Bugüne kadar yaptığımız gibi mücadelemizi ortaklaştırmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

“‘Hukukun üstünlüğü’ prensibi süratle eriyor”

Ardından konuşan İHD İstanbul Şubesi’nden Leman Yurtsever, Dayanışma Ağı’nın deklarasyonunu okudu.
“Türkiye, zaten sorunlu olan ‘hukuk devleti’ olma pratiğinin son dayanaklarını da hızla yitirirken ‘hukukun üstünlüğü’ prensibi de süratle eriyor” diyen Yurtsever, şunları söyledi:

“Bu bağlamda biz insan haklarını savunmanın evrensel bir hak olduğunun altını tekrar çizerek; insan hakları savunucularına yönelik tüm baskıları en güçlü biçimde kınıyor ve tacizlere derhal son verilmesini talep ediyoruz. Bu talebimizin takipçisi olacağımızı ve bu amaçla İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı’nı (Solidarity Network for Human Rights Defenders – Turkey) oluşturduğumuzu ilan ediyoruz.”

Çağrıcı kurumlar

Dayanışma Ağı’nın Çağrıcı Kurumlar ise şunlar:
Af Örgütü Türkiye Şubesi, Civil Rights Defenderş, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kaos GL, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği, Yurttaşlık Derneği.


Bu haberi bianet ve MA‘dan derledik.

The post İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı kuruldu first appeared on Gazete Karınca.

]]>
AİHM’den Osman Kavala kararı: Derhal serbest bırakılsın https://gazetekarinca.com/aihmden-osman-kavala-karari-derhal-serbest-birakilsin/ Tue, 10 Dec 2019 09:33:11 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=163268 HABER MERKEZİ – AİHM, 2 yılı aşkın bir süredir tutuklu olan Osman Kavala’nın başvurusuna ilişkin hak ihlali kararı verdi ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetti. Kararın ardından açıklama yapan Kavala’nın avukatları, “AİHM kararını haklı ancak geç kalmış bir hukuki kazanım olarak değerlendiriyoruz” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 770 gündür tutuklu bulunan iş insanı […]

The post AİHM’den Osman Kavala kararı: Derhal serbest bırakılsın first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – AİHM, 2 yılı aşkın bir süredir tutuklu olan Osman Kavala’nın başvurusuna ilişkin hak ihlali kararı verdi ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetti. Kararın ardından açıklama yapan Kavala’nın avukatları, “AİHM kararını haklı ancak geç kalmış bir hukuki kazanım olarak değerlendiriyoruz” dedi.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 770 gündür tutuklu bulunan iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala’nın başvurusuna ilişkin kararını açıkladı.
AİHM, Osman Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklanması ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) başvuruyu makul bir sürede incelememesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesinin 1. ve 4. fıkraları ile 18. maddenin ihlal edildiğine karar verdi.
1’e karşı 6 oyla alınan kararda mahkeme, Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına da hükmetti.
Kararı Twitter üzerinden duyuran avukat Benan Molu, şunları kaydetti:

Kavala’nın avukatları: Haklı ancak geç kalmış bir kazanım

Kararının ardından Kavala’nın avukatları Köksal Bayraktar, Deniz Tolga Aytöre ve İlkhan Koyuncu yazılı bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Mahkeme, ‘Osman Kavala’nın şiddete başvurmaya niyeti olduğu yönünde herhangi bir makul şüphenin bulunmadığı, Kavala’nın yalnızca sözleşmenin güvence altına aldığı hakları kullandığı ve bu eylemlerin bir insan hakları savunucusunun olağan fiil ve faaliyetlerinden ibaret olduğu, başvurucunun uzun tutukluluk halinin hak savunucusunu sessizleştirmek art niyeti taşıdığı’ gerekçeleriyle ihlal kararı vermiş ve derhal serbest bırakılması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
“Biz, Osman Kavala avukatları olarak, AİHM kararını haklı ancak geç kalmış bir hukuki kazanım olarak değerlendiriyoruz.
“Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nin bir organı olan AİHM kararının yerindeliği ve bağlayıcılığı tartışma konusu yapılamayacak kadar net ve açıktır.
“Bununla beraber, söz konusu karar içeriğinin yargı sistemimizde ilk kez yer aldığı şeklindeki yaklaşımlar gerçeği yansıtmamaktadır. Zira, Anayasa Mahkemesi’nin değerli başkan ve üyeleriyle, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev değişikliği uygulamasından önceki sayın başkanının AİHM ile aynı doğrultuda tespit ve kararlara imza attıkları halde, çoğunluk sağlanamadığı için, bu karar ve tespitler yargı sistemimizde hak ettiği yeri alamamıştır.
“10 Aralık İnsan Hakları Günü gibi anlamlı bir tarihte açıklanan bu önemli kararın hukuk sistemimizde oluşturulmaya çalışılan yargı reformu uygulamalarına katkı sağlamasını diliyoruz. Müvekkilimiz Osman Kavala’nın bu karar uyarınca, özgürlüğüne bir an önce kavuşmasını sağlayacak adımların vakit kaybetmeden atılmasını önemle vurguluyoruz.”

Kavala’nın AİHM başvurusu

Osman Kavala’nın 8 Haziran 2018 tarihinde AİHM’e yaptığı başvurusunda, hakkındaki geçici tutukluluk kararının ve bu kararın uzatılmasının AİHS’in emniyet ve güvenlik haklarıyla ilgili 5’inci maddesine aykırı olduğu savunulmuştu.
“Çıkarılan zorluklar” nedeniyle hakkındaki geçici tutukluluk ve tutukluluğun devamı kararlarına itiraz edememiş olması ve AYM önündeki sürecin uzunluğunun da AİHS’nin aynı maddesine aykırı olduğu belirtilen başvuruda, ayrıca Kavala hakkındaki tutukluluk kararının siyasi nedenlerden ötürü verildiğini, bu durumun AİHS’nin 18’inci maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştü.

Kavala’nın tutuklanması ve Gezi Davası

Türkiye’de uzun yıllardır sürdürdüğü sivil toplum girişimleri ile tanınan Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde Goethe Enstitüsü ile birlikte gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin toplantısından döndüğü sırada İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınmıştı.
Kavala, “Gezi eylemlerinin yöneticisi olmak” ve “15 Temmuz darbe girişimine katılmak” suçlamalarıyla 1 Kasım 2017’de tutuklanmıştı.
Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Kavala, Gezi Davası’nda 15 hak savunucusuyla beraber yargılanıyor.
Gezi Parkı’nda başlayan protestoları “örgütlemek ve finanse etmek” ile suçlanan Kavala ve diğer hak savunucuları hakkında “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
Yiğit Aksakoğlu’nun tahliye edilmesiyle tutuklu sanık olarak sadece Kavala’nın kaldığı Gezi Davası’nın bir sonraki duruşması 24 Aralık’ta görülecek.

The post AİHM’den Osman Kavala kararı: Derhal serbest bırakılsın first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Türkiye’de her beş kişiden dördü ‘insan hakları ihlal ediliyor’ diyor https://gazetekarinca.com/turkiyede-her-bes-kisiden-dordu-insan-haklari-ihlal-ediliyor-diyor/ Tue, 10 Dec 2019 08:51:15 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=163258 HABER MERKEZİ – Af Örgütü ile MetroPOLL’ün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’de her beş kişiden dördü temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini düşünüyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi ile MetroPOLL araştırma şirketinin 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı ‘İnsan Hakları Algısı’ araştırmasının sonuçları açıklandı. Türkiye’nin 28 […]

The post Türkiye’de her beş kişiden dördü ‘insan hakları ihlal ediliyor’ diyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – Af Örgütü ile MetroPOLL’ün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’de her beş kişiden dördü temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini düşünüyor.


Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi ile MetroPOLL araştırma şirketinin 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı ‘İnsan Hakları Algısı’ araştırmasının sonuçları açıklandı.
Türkiye’nin 28 kentinde 2 bin 651 kişi ile yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen araştırmada katılımcılara birçok soru yöneltildi.
Araştırmanın sonuçlarına göre toplumun yüzde 82,3’i temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini düşünüyor. Bu, Türkiye’de her beş kişiden dördünün ‘insan hakları ihlal ediliyor’ dediği anlamına geliyor.
T24’ün haberine göre ‘Sizce Türkiye’de insan hakları ihlali var mı?’ sorusuna yanıt verenlerin yüzde 82,3’i ‘Evet’ derken, yüzde 9,8’i ‘Hayır’ dedi.

Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığını düşünenlerin oranı gençlerde yüzde 72 seviyesinde, yaş arttıkça ise bu oranın düştüğü tespitler arasında.

Ancak Türkiye’de temel insan haklarının yasalar tarafından güvence altına alındığını söyleyenlerin oranı yüzde 53,3.
‘İnsanlar düşüncelerini özgürce ifade edemiyor’ diyenlerin oranı da yüzde 52,4.
Ayrıca katılımcıların yüzde 75,3’ü, yani dörtte üçü “Kendisinden farklı düşünen insanların yaptığı barışçıl protestolarda polisin şiddet uygulamasına karşı çıkacağını” ifade etti.

‘İnsan hakları’ denildiğinde…

‘İnsan hakları denildiğinde akıllarına gelen ilk üç alan?’ sorusuna cevap veren katılımcıların yüzde 65,2’si ‘yaşam hakkı‘, yüzde 33,5’i ‘ifade özgürlüğü‘ ve yüzde 22,1’i ‘adil yargılanma hakkı‘ dedi.
‘Türkiye’de insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda geleceğe iyimser’ baktığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 45,2.


İnsan Hakları Günü: “OHAL sürüyor, cezasızlık kural haline geldi”

The post Türkiye’de her beş kişiden dördü ‘insan hakları ihlal ediliyor’ diyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
Mültecilikten iklim krizine: “Hangi İnsan Hakları?” festivali başlıyor https://gazetekarinca.com/multecilikten-iklim-krizine-hangi-insan-haklari-festivali-basliyor/ Wed, 04 Dec 2019 06:32:40 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=162315 HABER MERKEZİ – 10. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, 7-11 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival, mültecilikten iklim krizine, kadın haklarından zorla kaybetmeye ve Türkiye’de yakın dönemde yaşananlara kadar birçok konuya dair 35’e yakın filmi seyirciyle buluşturacak. Bu yıl 10’uncu kez düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, 7 Aralık’ta başlıyor. Kanada, Hindistan, Lübnan, Mısır, Filistin, Hollanda, […]

The post Mültecilikten iklim krizine: “Hangi İnsan Hakları?” festivali başlıyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – 10. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, 7-11 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival, mültecilikten iklim krizine, kadın haklarından zorla kaybetmeye ve Türkiye’de yakın dönemde yaşananlara kadar birçok konuya dair 35’e yakın filmi seyirciyle buluşturacak.


Bu yıl 10’uncu kez düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, 7 Aralık’ta başlıyor.
Kanada, Hindistan, Lübnan, Mısır, Filistin, Hollanda, ABD, Avusturya, Almanya, İsveç gibi ülkelerden önemli filmler ve Türkiye’den geniş bir seçki sunan festival programında kısa ve uzun metraj olmak üzere 35’e yakın film yer alıyor.
11 Aralık’a dek sürecek festival kapsamında atölye, forum, panel ve söyleşi gibi yan etkinlikler de gerçekleşecek.
İstanbul’un iki yakasındaki mekanlarda düzenlenecek gösterim ve etkinliklerin yanı sıra, festival programından bir seçki eş zamanlı olarak Diyarbakır (7-11 Aralık) ve Batman’da da (7-9 Aralık) olacak.

Gösterimler ücretsiz

Tamamı ücretsiz olan gösterimler Avrupa yakasında Aynalı Geçit ve Asya yakasında TAK Kadıköy’de, yan etkinlikler ise Cezayir Salonu, Altyazı Sinema Derneği, SGDD-ASAM ve Tütün Deposu’nda gerçekleşecek.

Evimiz neresi?

Festivalin sürekli bölümlerinden Evimiz Neresi? bu sene de geniş bir seçkiyi ağırlıyor.
Bölümde yer alan belgesellerden “Müstesna Mekânlar” (Spaces of Exception / Matt Peterson-Malek Rasamny), yönetmenlerden Matt Peterson’ın katılımıyla Türkiye’de ilk kez gösterilecek.
Film, ABD’deki rezervasyon adı verilen ‘yerli toplama kampları’ ile Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını paralel şekilde ele alıyor.

“Müstesna Mekânlar”

Bölümün diğer filmleri arasında “Kalanlar – Yolculuktan Sonra” (The Remains – After the Odyssey / Nathalie Borgers), “Uzak Diyarlardan Geldiniz” (You Come From Far Away / Amal Ramsis), “Sen Benim Arkadaşımsın” (You are My Friend / Petra Lataster Czisch – Peter Lataster) ve “Amina” (Kıvılcım Akay) adlı belgeseller yer alıyor.
Bu sene Documentarist’te FIPRESCI Ödülü kazanan “Rüzgârın Götürdüğü” (What the Wind Took Away / Helin Çelik) ile İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel seçilen “Tanrı Göçmen Çocukları Sever mi Anne?” (Rena Lusin Bitmez) yine bu bölümde seyirciyle buluşacak.
“Amina”

Türkiye nereye?

Türkiye Nereye? başlıklı bölümde, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilenlerle ilgili “Buluştuğumuz Yer: Hakikat Bahçeleri” (Eylem Şen) ve “Tebeşir” (Özge Astan); yakın dönemde yaşanmış üç katliama dair “Ölüm Ne Yana Düşer Usta” (Gül Büyükbeşe); iş cinayetlerini ele alan “Kaza Değil Cinayet” (Fatih Pınar); Türkiye’de bir gazetecinin mahkemelerle imtihanını ele alan “Orta Oyunu-Aydın Engin’le Bir Yeniden Canlandırma” (Rabelle Erian) gibi yepyeni belgeseller gösterilecek.

Festivalin yeni bölümleri: “Zorla Kaybedilme” ve “Yok Oluş İsyanı”

Bu yılki festivale özel Zorla Kaybedilme başlıklı bölümde Türkiye ve Lübnan’dan iki film var: “Kuyu” (Bîr / Veysi Altay) ve “Silinmiş,_Görünmezin Yükselişi” (Erased,_Ascent of the Invisible / Ghassan Halwani).
Festivalin bir başka yeni bölümü, ekolojik tahribat ve buna karşı direnişi ele alan belgesellerin buluştuğu Yok Oluş İsyanı‘nda, okyanusun ortasında bir ada halkının suların yükselmesi karşısında yaşadıklarını anlatan “Anote’nin Gemisi” (Anote’s Ark / Matthieu Rytz), endüstriyel tarıma karşı tohum çeşitliliğini koruma mücadelesi verenlerin hikayesi “Kökler Arasında” (Gamze Terra) ve Hasankeyf’te binlerce yıllık tarihin yok edilişine tanıklık eden “Aether” (Rüken Tekeş) gibi filmler yer alıyor.

“Anote’nin Gemisi”

Belgeseller dışında kurmaca filmlerin de yer aldığı programda Ceylan Özgün Özçelik’in “Cadı Üçlemesi 13+” ile Ümit Kıvanç tarafından Selahattin Demirtaş’ın bir öyküsünden uyarlanan “Ah, Asuman!” ekiplerin katılacağı söyleşiler eşliğinde sunulacak.
Festival kapsamında Dönemi Belgelemek: Bir Engelli Koşu-2019 ve Ana Dilde Kültür ve Sanata Erişim Hakkı adıyla düzenlenen iki açık forumun yanı sıra, İran’da halen devam eden süreç hakkında İran’da Neler Oluyor? başlıklı aydınlatıcı bir panel de gerçekleşecek.
Altyazı Sinema Derneği işbirliğiyle düzenlenen Fatih Pınar ile Video Atölyesi ve SGDD-ASAM işbirliğiyle yapılan Çocuklar için Felsefe Atölyesi de festivalin yan etkinlikleri arasında.


Festivalle ilgili ayrıntılı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz.

The post Mültecilikten iklim krizine: “Hangi İnsan Hakları?” festivali başlıyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
2 yıl geçti: Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan 265 cenaze ailelerine verilmiyor https://gazetekarinca.com/2-yil-gecti-garzan-mezarligindan-cikarilan-265-cenaze-ailelerine-verilmiyor/ Sun, 08 Sep 2019 14:38:47 +0000 https://gazetekarinca.com/?p=149566 HABER MERKEZİ – Garzan Mezarlığı’ndan habersiz bir şekilde çıkarılan 267 cenazeden 265’i aradan iki yıl geçmesine rağmen hala ailelerine teslim edilmedi. Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere uymadığını hatırlatan hak örgütleri, “Bu yapılanlar hiçbir şeye sığmıyor. Ne hukuka, ne dine, ne de vicdana. Bu ahlaksızlıktır” denildi. Bitlis merkeze bağlı Yukarı Ölek köyü kırsalında bulunan ve farklı dönemlerde yaşamını […]

The post 2 yıl geçti: Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan 265 cenaze ailelerine verilmiyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>
HABER MERKEZİ – Garzan Mezarlığı’ndan habersiz bir şekilde çıkarılan 267 cenazeden 265’i aradan iki yıl geçmesine rağmen hala ailelerine teslim edilmedi. Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere uymadığını hatırlatan hak örgütleri, “Bu yapılanlar hiçbir şeye sığmıyor. Ne hukuka, ne dine, ne de vicdana. Bu ahlaksızlıktır” denildi.


Bitlis merkeze bağlı Yukarı Ölek köyü kırsalında bulunan ve farklı dönemlerde yaşamını yitirmiş 267 PKK’linin mezarının bulunduğu Garzan Mezarlığı iş makineleriyle yıkılıp, mezarlar açılarak cenazeler İstanbul Adli Tıp Kurumu’na (ATK) gönderilmişti.
Ailelerin başvurusu üzerine Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı cenazelerin en kısa sürede teslim edileceğini bildirmişti ancak 19 Aralık 2017’de çıkarılan 267 cenazeden 265’i hala ATK’de bekletiliyor.
Bu durumun hak ve hukuk ihlali olduğuna dikkat çeken İnsan Hakları Derneği (İHD), Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Anadolu Yakınları Kaybolan Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER) ve Barış Vakfı Derneği, Beyoğlu’nda bulunan bir otelde basın toplantısı düzenledi.
img
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, cenazelerin çıkartılmasının devletin ölü bedenlere dahi saygısının olmadığının göstergesi olduğunu söyledi.
Kurumlar adına hazırlanan ortak basın açıklamasını okuyan İHD İstanbul Başkanı Gülseren Yoleri ise Türkiye’nin bağlı bulunduğu Cenevre Sözleşmesi ve Minnesota Protokolü’nü ihlal ettiğini vurguladı.
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını da hiçe saydığını belirten Yoleri, yetkililere seslenerek cenazelerin bir an önce ailelere teslim edilmesini istedi.

‘Dosyada gizlilik kararı var’

265 cenazenin hukuki olmayan bir yolla mezarlarından çıkarıldığını ifade eden Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer de “Savcılığın yürüttüğü dosyada gizlilik kararı bulunmaktadır. Dosya şuan sürüncemede. Süreç uzadıkça ailelerin psikolojisi giderek bozulmaya başladı” dedi.
Yakınının cenazesi teslim edilmeyen ailelerden Rawşan Döner de 2 yıldır ailelere işkence yapıldığını belirterek, mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.

“Bayramlarda dua okuyacak bir mezarımızın olmasını istiyoruz. Biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız. Bu topraklarda eşit bir şekilde yaşamak istiyoruz. Bir an önce zaman kaybedilmeden cenazelerimizi bize teslim edilsin. Yüzyıl da geçse bu mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.”

‘Devletin ölüye saygısı yok’

Elinde tahrip edilmiş Garzan Mezarlığı fotoğrafını gösteren Cumartesi insanlarından Hasan Karakoç da insanlık dışı bir yöntemle mezarların tahrip edildiğini dile getirdi.
Mezarları tahrip etmenin hukukla hiçbir izahı olmadığını söyleyen Karakoç, “Devletin ölüye saygısı yoktur. Söz konusu Kürt evladının cenazesi olunca devlet vahşileşiyor. Bunun hesabı elbet sorulacak” diye konuştu.
Ardından söz alan HDK Eşsözcüsü Sedat Şenoğlu ise vahşice bir uygulamayla karşı karşıya kaldıklarını belirterek, “Bu yapılanlar hiçbir şeye sığmıyor. Ne hukuka, ne dine, ne de vicdana. Bu ahlaksızlıktır” dedi.

The post 2 yıl geçti: Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan 265 cenaze ailelerine verilmiyor first appeared on Gazete Karınca.

]]>