Ana SayfaYazı / AnalizElend AydınAynalar ve binlerce kez ‘Hayır’ dedirten yüzleriniz

Aynalar ve binlerce kez ‘Hayır’ dedirten yüzleriniz

Yüzleriniz beyler; hiç gereği yokken sırıtıp diş göstererek şaşırtıp korku salarak esir almak isteyen bu yüzleriniz, hiçbir “evet” bırakmıyor hayatın heybesinde, binlerce kez “hayır” dedirtiyor.


ELEND AYDIN


Üzerinde “çalışılmış” pozlar, jest, söz ve mimikler nasıl da sırıtıyor her yerde. Üstelik aynalar yalan söylemiş, besbelli. Şaklabanlığı “karizma” diye yutturmuş, papağanlığı “nüktedanlık” ya da “ironi”…

Gözleri belerte belerte konuşmalar, bayat replikleri tazecik zeka şavkımasıymış gibi fışkırtmalar… Durup dururken dişleri göstermeler, tuhaf tuhaf sırıtmalar…

Hanımlar, beyler! Size yalan söylemişler, ne karizmatik ne de heybetli. İkide bir parlayan dişlerin şiirlere esin olan gülüş ve tebessümler kalitesinde olduğunu kim söyledi?

“Bana yalan söylediler” şarkısı eşliğinde yüzünüze maskesizce bir bakın, belki bu kez aynalar size “yalan” söylemez, çarpık ve anlamsız suratlarınızı görür, kendinize gelirsiniz. Ama sakın ha, kırmayın aynaları, gerçeği söyledikleri için. Zira Gogol, “Gözleriniz şaşıysa suç aynaların değildir” der. Şu da var: belki bu kez de aynaların mağdur ve mazlumu olur, muktedir “masumiyetinizi” bir de böyle ilan edersiniz. Neden olmasın?

Olmuyor beyler! Ne Gobbels’i dirilten sözleriniz etki ediyor ne kükreyişleriniz korkutuyor. Üstelik aynalar ve uzmanlar/danışmanlar külliyen yalan söylüyor, hiç de azametli ve şirin görünmüyorsunuz.

Tamam, anlaşıldı. Hep kandırıldınız, tüm filmlerin mağduru sizsiniz. Ama bakın, kandırılalı çok oldu, mağdurluk da feyiz vermiyor artık, dahası kürk ve asâ ile çok uygunsuz kalıyor. Rahatlayıp sadede gelin iyisi mi.

Tam, çıldırmış gibi parlayan akşam yıldızına dalacaktı ki gözler; o yüzler çıktı yine, yüzleriniz. Put yutmuş ya da kalbinde “aslanlar gibi” heykeller taşıyan… Bu “taşıma” o kadar sahici ki, Mısır fresklerinden bile daha taştandır esasen yüzleriniz.

Size yalan söylemişler yine, yalan söylemişler! Bu küf bürümüş pozların etkileyici ve asaletli olduğunu da nereden çıkarmışlar? Bu bakışların, dayanılmaz “şahin bakışlar” olduğunu; bu, sahibini bile zar zor sırıttıran esprilerin çok zekice ve muktedirce olduğunu… Külliyen yanlış; muktedir olmak bir yana, asla eşiti bile olamazsınız ortalama sosyolojik kriterlerle.

Kurbağalar da gülüp kaçıyor bu “sultani” kasılmalarınızdan baylar. Akşam akşam yalnızlık ayda ışık oluyor; yokluğunuz ya da “böyle olmanız” sayesinde kavuştuğumuz yalnızlık.

Kurbağalar kaçıyor ya, demek prenses öpücüğü de kurtaramaz sizi. Çünkü masaldaki kurbağanın aksine bir zamanlar prens değildiniz. Siz hep böyle, ganimeti çoğalttıkça daha da oburlaşan, oburlaştıkça asla doymayanlardansınız. Hep böyle huzursuz, böyle çelik yelek misali nefreti çağıran ölümler gösterip sıtmaya razı etmek isteyen…

“Yine mi ya, yine mi?” diye gaklıyor alakarga. O da kızgın size belli ki. Papatyalar fallarında size “parlak istikbal” muştulamıyor. Yaprakçıklarını feda etmeden aralarında muzipçe söyleşerek söylüyorlar bunu üstelik. Ah bu arsız ve had bilmez papatyalar ah! Tüm suç onlarda! Masumiyet böyle sular seller gibi büyük olunca, papatya ve alakargalar bile mağdur ediyor demek ki, aynalar da…

Soğuk hava, kötüye giden her şey ve fazlasıyla pudralanmış, pompalanmış, fazlasıyla şımartılmış (ah bu geç şımarmalar, şımartmalar!) ve “üzerinde çalışılmış” mutlu mesut yüzleriniz; talihsiz bir klip gibi eksik olmuyor hiçbir yerden.

Lenin usta, delikanlılık defterinden şöyle mırıldanıyor: “Bizi yokluğunuzla mutlu edin. Bizi, yokluğunuzla mutlu edin…” Biliyoruz, bu konuda da birileri kandırmıştır ama bu gidiş gidiş değil; mutlu mesut, muzaffer yüz ve nutuklarınız değil de yokluğunuz mutlu ediyorsa, bir durun ve sakın ayna, karga, kurbağa ve papatyalara savaş açmayın! Maazallah, Bab gibi olur da neler olup bittiğini anlayamaz ve anlatamayız. Üstelik Cizre’nin yanık çocuk hayaletleri bile minicik elleriyle fırtına koparabiliyorken, dikkatli olmak lazım.

Yüzleriniz beyler; hiç gereği yokken sırıtıp diş göstererek şaşırtıp korku salarak esir almak isteyen bu yüzleriniz, hiçbir “evet” bırakmıyor hayatın heybesinde, binlerce kez “hayır” dedirtiyor. Gerçek gülüşler, çocuk kahkahaları, maskesiz öyküler, gül yüzler, hakiki simalar için “hayır”, binlerce kez “hayır”! Böyle üzerimize gelerek binlerce mavi kuşu uçuruyor kalbimizin hüznünden, “hayır” diyen binlerce mavi kuşu.

Sözün özü; bir suçlu aranacaksa; “yüzünüzün yüzünden, hep yüzünüzün yüzünden!” diyebilir alakargalar…

Sonuç olarak: aynalarla hakiki bir ilişki kurun ve yine yalan söylerlerse asla inanmayın. Papatyaların, iktidara tenezzül etmez anarşist falcılar olduğunu unutmayın, alakarganın fena halde akıllı olduğunu da…

Biz mi? Yüzümüzle de bir serüven halindeyiz. Seyyidhan Kömürcü’nün “Herkes en çok kendine diğeri, kendi kendine surat” diyen dizesini aynalarımızdan eksik etmez, papatyalarla yoldaş oluruz.