Akademisyen Joel Moffat, Security Distillery’de 21 Mart’ta yayımlanan makalesinde, Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak seçimleri ve olası sonuçlarını ele aldı. Makalede Türkiye seçimleri sürecini ve sonucunu etkileyecek siyasilere ve olaylara değinildi. Bunların yanı sıra mevcut siyasi konjonktür, ekonomik durum ve 6 Şubat’ta gerçekleşen depremlerin sonuçlarının da yer aldığı makalesinin tamamını paylaşıyoruz.
Başkan Erdoğan’ın pozisyonu
Erken anketler baş başa bir sonuca işaret ederken, Erdoğan’ın 20 yıllık sarsılmaz iktidarı artık tartışılır bir hale geldi. Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) fiili lideri ve AKP 2002’den bu yana Türkiye siyasetinde baskın güç olarak yer almakta. AKP kendisini merkez sağ partisi olarak tanımlıyor ve çağdaş Türkiye siyasi alanının kışkırtıcı İslamcı eğilimleriyle yoğun bir şekilde ilişkilendiriliyor. 2016 askeri darbesinin ardından, anayasa referandumları Başbakanlık pozisyonunu iptal etti ve Cumhurbaşkanı’nı hem devlet hem de hükümet başkanı haline getirdi. Bu durum ise Türkiye’yi parlamenter demokrasi yönetiminden başkanlık demokrasisine dönüştürdü. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı pozisyonunun tarafsız olması gerekirken, Erdoğan partisi adına kesintisiz propaganda yapıp kampanya yürüttü.
Muhalefet
6 partiden oluşan “Millet İttifakı”, Erdoğan’ın devam eden iktidarına karşı en önemli muhalefet gücü durumunda. Grup, Erdoğan’ın yarattığı Cumhurbaşkanlığı makamında reform yapılması için kampanya yürütüyor. Millet İttifakı, yetkilerini yedi yıllık bir süre sınırı ile sınırlamayı ve Başbakanlık pozisyonunu yeniden getirmeyi hedefliyor. Aynı zamanda geleneksel kurumlardaki, en önemlisi medyadaki yolsuzluğu ve zayıflığı da gündeminde üst sıralara alıyor.
Koalisyonlar, özellikle küçük partiler için sert olan Türkiye siyasi sistemi içinde gereklidir. Partilerin parlamentoda temsil edilebilmesi için oyların en az yüzde 10 barajını geçmesi gerekir. Bu nedenle, irili ufaklı tüm partilerin AKP’nin parlamentodaki koltuklarını alabilmesi için ittifak dahilinde hareket etmesi gerekir.
Kürt yanlısı bir parti olarak bilinen Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu ittifak tarafından dışarıda bırakıldı. HDP, Türkiye’de, Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) sonra ikinci en büyük muhalefet partisi. HDP’nin Millet İttifakı’yla beraber hareket etmesi belirleyici olabilir, ancak bu durum parti üzerindeki yargı sopasını da tetikleyebilir. Bu anlamda en çok kullanılan gerekçe, partinin Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile ilişkilendirilmesi oluyor. HDP’nin tutuklu lideri Selahattin Demirtaş, Millet İttifakı’nı partisiyle iş birliği yapmaya çağırdı, ancak HDP’nin Millet İttifakı’na katılması da parti üzerindeki yasal baskıyı tetikleyebilir ve bu durum da onları önemli ölçüde caydırabilir.
Muhalefetin gücü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yasal tehditlerle daha da zayıflatılıyor. Bu anlamda İmamoğlu’nun AKP’nin bir parçası olmadığını ve İstanbul’da beş kişiden bir kişinin oyunu aldığını belirtmek gerekiyor. Bu nedenle İmamoğlu’nun Türkiye’nin en kalabalık kenti İstanbul’daki belediye başkanı koltuğunu korumasının AKP için büyük tehlike olduğunu söyleyebiliriz. 2022 yılının Kasım ayında İmamoğlu’na devlet görevlilerine hakaret ettiği gerekçesiyle iki yıl yedi ay hapis cezası verildi ve siyasetten men edildi. İmamoğlu’nu geçici olarak siyasetin dışında bırakmak Türkiye’nin en büyük şehrinin kontrolünü Erdoğan’a geri kazandırmaya neden olabilir.
Ekonomik durum
AKP 2000’lerin başından ortalarına kadar Türkiye ekonomisinin özellikle sanayinin hızlı büyümesinde etkin oldu. Parti, aynı zamanda Türkiye’de orta sınıf yaratılmasındaki etkisiyle gündeme geliyor. Bu anlamda AKP, özellikle Erdoğan 21’inci yüzyılda Türkiye’nin yükselişinin sembolü haline geldi. Ancak yine Erdoğan’ın alışılmışın dışında ve kötü yönetilen ekonomi politikaları, kendi yarattığı orta sınıfı yok etti. Erdoğan, bu tür politikaların üretimi teşvik ederek ve ihracatın cazibesini artırarak ekonomik büyümeyi desteklediğini iddia ediyor. Ancak bu iddia şu ana kadar hiç gerçekleşmedi. Gerçekte olan ise Türk Lirası’nın son iki yılda değerinin 3’te 2’sini kaybetmesi oldu. Enflasyon Kasım 2022’de yüzde 85 ile zirve yaptı ve G20’de Arjantin’den sonra ikinci sırada yer aldı. Bu durum, Türkiye’yi para biriminin çöküşünü yavaşlatmak için giderek daha fazla döviz rezervine dalmaya zorladı.
Erdoğan şu anda etrafa para saçarak oy toplamaya çabalıyor. Bu mali kampanya, enflasyonist baskılardan en çok etkilenen alanları hedef aldı. Aralık 2022’den bu yana Erdoğan asgari ücreti yüzde 55, memur maaşlarını yüzde 30 artırdı ve emeklilik ikramiyelerini yükseltti. Ancak yine de bu aşırı harcama dalgası enflasyonu daha da şiddetlendirebilir ve seçim sonrası ekonomik çöküşle sonuçlanarak AKP’nin kazanması durumunda bu kazanıma çok büyük zarar verebilir. Erdoğan’ın giderek şiddetlenen otoriter tavrı ise bu çöküşün temelini oluşturuyor. Cumhurbaşkanı’nın Türkiye Merkez Bankası üzerindeki hakimiyeti, büyük ölçüde önde gelen iktisatçıların ve uluslararası kuruluşların tavsiyelerine aykırı politikaların teşvik edilmesini kolaylaştırıyor. Bu tür eğilimler ve AKP’nin tekrar kazanması durumunda bunların artacağı algısı, ülkeyi uluslararası yatırımcılar için daha az çekici hale getirdi. Dolayısıyla seçimin sonucu Türkiye’nin ekonomik geleceğini de etkileyecektir.
Deprem
Erdoğan’ın seçim sürecindeki konumu şubat ayının başında Türkiye ve Suriye’de gerçekleşen yıkıcı depremle çok daha büyük bir baskı altına girdi. Sınırın Türkiye tarafında kaydedilen resmi rakamlara göre 40 binden fazla ölüm sonucunda Erdoğan’ın ulus için bir baba figürü olarak imajı tartışmalı hale geldi. Bu tip durumlar, hükümetin tepkisine bağlı olarak seçimi bir anda muhalefetten yana döndürebilir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı olacağı kesin olan depreme 20 yıldır ülkeyi hazırlamamış olmakla suçladı. Genel bir bakış açısıyla depremin Erdoğan’ın seçimdeki pozisyonuna zarar verdiğini söyleyebiliriz. Bu durum aynı zamanda daha önceki bir depremin ardından 1997’de çıkarılan inşaat mevzuatının gerektiği gibi uygulanmamasından ve 1999 depreminden bu yana toplanan verginin nereye gittiğinin belli olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu durum özellikle AKP tarafından yönetilmekte olan deprem bölgeleri için geçerlidir. Bölgede yaşayanlar, devletin bu bölgedeki kentsel gelişimi yeterince yönetememesi nedeniyle büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradı. Bu, Türkiye’nin en fakir ve en güvensiz bölgelerini vurduğu için özellikle doğrudur. Bölge, zaman zaman Kuzey Suriye’den gelen mülteci akınından daha fazla etkilenen, isyancı gruplara karşı tekrarlayan şiddetli çatışmaların kurbanı oldu.
Sonuç
Nijerya 2023 yılının en büyük seçimini gerçekleştirirken, Türkiye’deki seçim küresel güvenlik açısından 2023’ün en dikkat çeken seçimi olacak. Avrupa’nın kapısının önünde genişleyen otoriter yönetim ve derinleşen ekonomik kırılganlık, Rusya’nın saldırganlığı, COVID ve Türkiye’ye hakim bölücü siyasetin de katkısıyla ciddi bir stres altında. Ekonomik ve siyasi açıdan istikrarsız bir Türkiye, yalnızca iç istikrarsızlığı değil, aynı zamanda NATO ve Batı’nın daha geniş güvenlik çıkarlarını da tetikliyor. Sonuç ne olursa olsun, bu seçimlerin yerel, bölgesel ve küresel sonuçları olacaktır.