Ana SayfaGüncelNewroz’u bantlasak da mı saklasak?

Newroz’u bantlasak da mı saklasak?

Diyarbakır’da Newroz mitingini organize eden Tertip Komitesi birkaç gün önce caddelere, mitinge çağrı niyetine bez pankartlar astı. Ancak organizasyonun sahipleri olan DBP, HDP ve DTK’nin isimleri bant gibi birşeyle kapatılmıştı. Fakat bez beyaz ve ince olunca, arkadan bakıldığında HDP’nin ağacı da DBP’nin başak tutan kadını da ayan beyan görünüyordu. Sanki o isimler bantla kapatılsa Diyarbakırlı, “bu yıl Newroz mitingi yapılmayacak herhal” diyecek. Newroz o bantla saklanacak, vatandaş işine gücüne bakacak.


NURHAK YILMAZ


Başlık Newroz’dan birkaç gün öncesinin meselesi ama ruhu bugün de aramızdaydı. Bu yıl herkesin bildiği üzere “farklı” karşıladı Newroz’u Diyarbakır.

Aslında buralarda her yıl Mart ayı çok “civcivli”dir. 1 Mart’ta başlar heyecan, hareket, bereket. Belediyeler her yeri donatır sarı kırmızı yeşil renklerle. Newroz çağrıları süsler duvarları, caddeleri. Dükkanlardan Newroz türküleri sokağa taşar.

Her yıl 21 Mart’tan bir hafta önce sarı saçlı mavi gözlü İngilizce konuşan insan popülasyonu artar kentte. Diyarbakırlı onlara “şehrin misafiri” muamelesi yapar. Çünkü Newroz için gelmişlerdir. Gergin zamanlarda bu misafirler “hak ihlallerini gözlemek için” buradadırlar. O sebeple kaza yerine koşarak yaklaşan “ben doktorum” diyen kişi muamelesi görürler. Daha özel davranılır onlara. Gerginliğin az olduğu dönemlerde ise, “dostlardır” onlar uzak yerlerden gelen.

Diyarbakır Newrozu siyasette dönem açar kapatır

Siyasette dönem açar, dönem kapatır Newrozlar Diyarbakır’da. Buralarda yılın 11 ayı vardır, bir de Mart ayı vardır. Newroz havası sardı mı şehri, bir garip neşe sarar insanı. Bir sebebi vardır elbet bunun, bir hafızaya dayanır. Kentte yaşayan her kim olursa, yılda bir kez “Özgürlüğünü isteyen Kürt olur.” Newroz alanına gitmek, orada sadece durup etrafa bakmak bile bir “varlık ilanıdır”. Dünyaya, belki evrene, “ben buradayım, gücün varsa yok say” haykırışıdır.

Alandakiler milyonlarca farklı kimlikten sıyırılır

O alandaki milyonlar, sadece o meydanda milyonlarca farklı kimliklerinden sıyrılır. Zengin, yoksul, erkek, kadın, çocuk, yaşlı, köylü, kentli yoktur, Newroz ateşi etrafında toplanan Kürtlerdir oradakiler. Newroz, özetin özeti böyle bir ruhtur. Bir hayale en doğru yer ve zamanda niyet etmektir…

Newroz o bantla saklanamadı

Bu özete neden ihtiyaç vardı derseniz, Newroz’u hala bilmeyenler var aramızda. Aslında “aramızda” lafı yetmez, sağımızda solumuzda, tepemizde, hayatımızın her yerinde. Şöyle ki; Diyarbakır’da Newroz mitingini organize eden Tertip Komitesi birkaç gün önce caddelere, mitinge çağrı niyetine bez pankartlar astı. Ancak organizasyonun sahipleri olan DBP, HDP ve DTK’nin isimleri bant gibi birşeyle kapatılmıştı. Fakat bez beyaz ve ince olunca, arkadan bakıldığında HDP’nin ağacı da DBP’nin başak tutan kadını da ayan beyan görünüyordu. Sanki o isimler bantla kapatılsa Diyarbakırlı, “bu yıl Newroz mitingi yapılmayacak herhal” diyecek. Newroz o bantla saklanacak, vatandaş işine gücüne bakacak.

Bir Newroz klasiği: Kent aynı yere yürüdü

Gelelim bugüne… Sabah erken uyanıp mitinge gitmek için yollara düştüğümüzde, bir aklımıza geldi ki, belediye otobüsleri Newroz alanına bedava yolcu taşımıyor. Çünkü seçtiğimiz belediye eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı aylardır cezaevinde. Onların koltuğunda, atanmış bir kişi var ve bu kişi Newroz’u bizim gibi sevmiyor. Acaba yarın alan nasıl olacak diye gece heyecandan uykuları kaçmamış. “Şehrin yoksulu var, yaşlısı var, çocuğu var, o alana gidecek 3 kuruşu olmayan var” dememiş. Otobüsler her zamanki güzergahtan aynı ritimle gidip geliyor. Ama belediye otobüslerinin şoförlerinin gözleri dışarıda. Çünkü Newroz alanına doğru yürüyen binlerce, on binlerce insanın içinden geçip gidiyorlar.

Bedava otobüs yokmuş gam değil. Yürüyor insanlar. Bir Newroz klasiği yaşanıyor, kent yürüyor aynı yöne… Sağdan soldan geçen otomobillerden “Diren ha Diyarbekir” şarkısı yükseliyor.

Ve alanın girişindeyiz… Alanın çevresi bir gün önce, polis demir bariyerleriyle çevrilmiş. Üstelik bariyerler, kayyum atanmış belediyede çalışan işçilere dizdirilmiş. Gam değil. Devasa alana girilen bir kapıdayız. Erkekler için 3, kadınlar için bir giriş var. Erkekler yanımızdan hızla geçip gidiyor. Biz kadınlar yığıldıkça yığılıyoruz kapıya. Biriktikçe geriliyor özellikle genç kadınlar. İçeri girmek istiyorlar, bekledikçe slogan ve zılgıtlarla durumu protesto ediyorlar. Her sloganda polisler, zaten bir tane olan o kapıyı da kapatıyor. Slogan kesilene kadar da kapıyı açmıyorlar. Kadınların yorumu, “8 Mart çok kitlesel geçti, kadınları cezalandırıyor bunlar” oluyor. Sonra ortam geriliyor. Yaşlı anneler, yanlarındaki kızlarını ve diğer genç kadınları sakinleştiriyor. Önümde duran iki anne konuşuyor. Biri diğerine, “her anne yanına bir genci alsın, sakinleştirsin. Alana girelim kim ne yapıyorsa ondan sonra yapsın” diyor. Ayak üstü durum değerlendirirken çok ciddiler. Ama maalesef gençlere sözlerini dinlettiremiyorlar. Zılgıt, slogan ve ısrarın ardından erkeklerin geçtiği bir kapı kadınlara açılıyor.

Ve bir saattir beklediğimiz kapıya ilerliyoruz. Kadın polisler sırayla bekliyor karşımızda. “Gel buraya, aç kollarını, kaldır gömleğini, geç şuraya, bekle arkada” komutlarıyla bir eşyayı evirip çevirir gibi arıyorlar bizi.

Ve o renkler içeri girdi

Bir kadın direniyor, başındaki sarı kırmızı yeşil eşarbı çıkarmak istemiyor. Diğer kadınlar hemcinsleri polisi ikna etmeye çalışıyor. Kadın polis, “Ben sizinle fikir tartışmıyorum, girmeyecek o renkler içeriii” diye çatlatarak boğazını bağırıyor. Kadının başka renk eşarp takmasını istiyor. Eşarplı kadın, “ben senin önünde açmam eşarbımı” diyor ve kadın polise “namahrem muamelesi” yaparak, geri dönüp çıkıyor alandan. Geriden gelen kadınlar ise duruma göre pozisyon alıyor. Boyunlardaki, başlardaki eşarplar kaşla göz arası kat kat elbiselerin altındaki bacaklara sarılıyor. Genç kadınların üzerinde bulunan ve askeri üniforma muamelesi gören kıyafetlere bir anda “toz oluyor”. Tabi alana girene kadar. Küçük bir el çabukluğu ile “giriyor o renkler içeriiii.”

Sarı kırmızı yeşil tülbentin üstünü başka tülbentle örtmeye çabası boşa çıkıyor. Anneler 1990’lı yıllardan alışık oldukları ve bir süredir rafa kaldırdıkları eski “hünerlerini” bir bir döküyor ortaya. 90’larda kalmış kafayı, 2000’lerin tecrübesi ile aşmak kolay oluyor.

Demirci Kawa siluetine bant

Ancak “örtme, kapatma, gizleme” çabası dolu dizgin devam ediyor. Bu kez kurban, gazetecilerin akreditasyon kartlarında yer alan ve Newroz’un simgesi sayılan Demirci Kawa silueti oluyor. Kartların o kısmı beyaz bir bantla kapatıldıktan sonra gazetecilerin alana girmesine izin veriliyor.

Fakat hikayenin bundan sonrasını yeryüzünde kapatacak bant, el ve dil bulunmuyor. Çünkü saçındaki eşarbı ve üstündeki kıyafeti çok acemice örtülmek istenen o kadınlar alanda milyonlarca birikiyorlar. Son bir hamleyle, alandaki kalabalığı “az” göstermek isteyen “bazı” gazeteler devreye giriyorlar. Burada da boyunlarındaki kartlarının “Kawa’sı bantlanmış” gazeteciler devreye giriyor. Basıyorlar fotoğraf makinasının deklanşörüne. Alanın “milyonlarını” belgeliyorlar.

O kareye yansıyan birkaç notla bitirelim:

Sahneye Kürtçe ve Türkçe “Yaşasın Newroz” yazıları dışında, hiçbir pankart ve sloganın asılmasına izin verilmedi.

Kutlamanın emektar sunucuları sık sık, “Tertip komitesinin belirlediği sloganların dışında slogan atmayın” uyarasında bulundu. “Elimizde değil, programı sürdüremiyoruz” dediler defalarca. Program ve sahneye çok yoğun bir müdahale olduğunun işaretlerini verdiler.

Geçmiş yıllara oranla daha fazla orta yaş üstü Diyarbakırlı Newroz mitingine katılmıştı. Bu görüntü, “toplum HDP’nin yanında” yorumuna neden oldu.

Alanda, HDP’nin bastırdığı ve her dilde “Hayır” yazan bayraklar hakimdi.

Hava uzun süre güneşli ve güzeldi ama yaklaşık bir buçuk saat soğudu, yağmur yağdı. Ancak kitlenin büyük kısmı mitingi terk etmedi.

Newroz öncesi yaşanan gergin atmosfere rağmen, alanda çok sayıda bebek ve çocuk vardı. Rengarenk giydirilmişlerdi, alanda keyifle koşup eğlendiler.

Programın ortalarına doğru bir grup, Cizre’de geçen yıl sokağa çıkma yasakları döneminde hayatını kaybeden Mehmet Tunç ve Sur’da yaşamını yitiren “Çiyager” kod isimli Cihad Türkan’ın dev posterlerini astı.Posterlerin indirilmesi için sahneden sık sık uyarı yapıldı.

Her yıl tıka basa dolu olan protokol tribününün yarısı boştu. Çünkü geçen yıl o koltuklarda oturan siyasetçilerin büyük kısmı bu yıl Newroz’u cezaevinde karşıladı.

  Yüz binlerin buluştuğu Diyarbakır Newrozu'nda 'Hayır' çağrısı ve barış mesajı