Cuma Daş
Senaryo ve profesyonel oyuncular olmadan gerçek olay ve durumlara odaklanan televizyonculuğa ya da programlara ‘reality show’ deniyor.
Bu programlar televizyonculuk noktasında dünyanın en popüler ve karlı türlerinden biri. Reality show’ların tamamı başarılı olmasa bile, özellikle günümüzde hatırı sayılır bir kültürel etkisi var. Türkiye’deki bu programların çokluğu düşünüldüğünde günün herhangi bir saatinde istemeseniz de maruz kalacağınız bir durum. Dünyanın dijitalleşmesiyle beraber izleyicisinin azaldığı söylense bile televizyon hala toplumu şekillendirmede önemli bir kale. Asıl merak edilen ve cevabı aranan soru; televizyonlar neden bu kadar çok reality show yayımlıyor?
Sorunun teknik cevabı oldukça basit aslında, reality showların bir televizyon için haberlere, dizilere ya da başkaca programlara nazaran gayet makul bir maliyeti var. Bu yüzden de çok tercih ediliyor. Toplumsal kültürün değer ve davranış kalıplarının içselleştirilmesinde ve mevcut toplumsal yargıların yeniden üretilmesinde önemli bir yönlendirici güç olan, artık adına geleneksel diyebileceğimiz medya; gittikçe yaygınlaşan niteliksiz, vasıfsız ve içi boş yayınlarla, bahsi geçen etkisini Türkiye gibi ülkelerde hala önemli ölçüde koruyor. Bu geleneğin en hızlı koşanı televizyonlar ise kitleleri yönlendirme konusunda sahip olduğu gücü daha etkili bir şekilde kullanmayı hala iyi yapıyor. Yukarıda sorduğumuz ve teknik cevabı basit olan ancak ideolojik sayılabilecek cevabı bir hayli zor soruya gelelim.
Devletler ya da iktidarlar, teknolojinin baş döndüren hızına ayak uydurmaya, kontrolü elinde tutmaya çalışsalar da hala özellikle iktidarların temel geçim kaynağı televizyonlardır. Mesela Türkiye klasmanında ülkelerde sadece bir gün televizyon izleyin o ülkede hangi partinin, hangi ideolojinin iktidarda olduğunu anlarsınız. Türkiye’de kamu yayıncılığı yaptığını iddia eden TRT’ye bakın mesela şıp diye anlarsınız. Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran özelliği özel kanalların rengini gereğinden faza belli etmesi. Söz konusu zor soruya ideolojik dememin nedeni, bugünün Türkiye’sinde televizyonlarda yayınlanan hiçbir programın masumane ve kontrol dışı bir yayın olmadığı gerçeğidir. Tekrar reality showlara gelecek olursak, dikkatinizi çekmiştir mutlaka, bu programların büyük bir bölümü kadın temalıdır. Aynı zamanda kadın üzerinden aile temalıdır. Kadın cinayetlerinin, kadına dönük şiddetin her geçen gün arttığı bir dönemde bu programlarla iki şey tetikleniyor. Birincisi cinayet ve şiddet olguları sıradanlaştırılıyor, ikincisi aynı olgular dolaylı ya da doğrudan perdeleniyor.
Büyük çoğunlukla aile içi şiddet, kadına şiddet, boşanma, tecavüz, aldatma, evlenme gibi konular işleniyor. Bu programlar sunucuların adının eklendiği, edebi bir sos döküldüğü isimlerle yayınlanır. Sunucular bu şekilde medyatik olurlar ya da zaten medyatik olan kişilerdir. Mesela daha önce, bir haber kanalında ABD’nin Ortadoğu planlarını anlatan bir sunucu bir bakmışsınız bu tür programlarda boy gösteriyor. Temel amaç başka insanların hayatlarını sansasyonelleştirme, duygusallaştırma, kişiselleştirme, gizemlileştirme, kurbanlaştırma vb. gibi öğelerle mahremiyet adına hiçbir ilke hesaba katılmayarak, izleyici eğlendirmek, uyutmak, oyalamak, televizyon sahibini ve kendini zenginleştirmektir. Bu tür programlarla kodlanan popüler kültür, egemen söylem aracılığı ile çoğu kez ırkçı ve ayrıştırıcı dili de inşa ediyor. Medya
aracılığı ile oluşturulan algı, tüketim kültürü bağlamında aktif bir rol oluşturmaktadır. Tamamı yargının olması gereken konular, saatlerce özel hayatın gizliliği ilkesinin ayaklar altına alındığı parlak stüdyolarda yayınlanıyor. Şık giyimli popüler sunucuların tek görevi kendilerine ayrılan saatler dahilinde, gerçek kişileri ve hayatları sanal bir dünyada tutmak. Kendilerine ayrılan süre sona erdiğinde, sanal dünyanın içine çektikleri gerçek hayatların nasıl çöktüğünü, bu çöküntüden nasıl bir enkaz kaldığını pek düşünmezler.
İşin bir diğer boyutu olan, söz konusu programlarda bahsi geçen kişilerin ve haytaların kurmaca olduğu iddiası. Durum böyle de olsa akis de olsa karşımızdaki tablo oldukça vahim. Her iki durumda da temel bazı öğeler eve amaçlar yerini korur. Toplumsal değerlerin yozlaştırılması, kadın, aile, kültürel kodlar, ideolojik enjeksiyon… Bütün bu kavramlar her iki durumda da kullanılmış oluyor.