“Depremden sonra yaptıkları kapımıza bir kilit daha vurmak oldu.” Deprem bölgesindeki Elazığ’da tutuklu olan annem Leyla Güven depremden sonraki durumu kendileri açısından böyle özetledi.
6 Şubat’taki depremlerden sonra cezaevlerinden çok sayıda ihlal haberi geldi. Bazı cezaevlerinde isyan çıktığı belirtildi, söz konusu olaylarda hayatını kaybedenlerin olduğu açıklandı. Hemen ardından da avukatların “sürgün” olarak niteledikleri yoğun sevkler yaşandı. Tutuklu ve hükümlüler bu sevk işlemleri sırasında işkence gördüklerini açıkladılar.
Cezaevlerindeki son durumu Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez Hapishane Komisyonu Eş Sözcüleri Av. Ekin Yeter ve Av. Yusuf Çakas Gazete Karınca’ya anlattı.
ÖHD’li avukatlar cezaevlerine, kamuoyuna yansıyan işkence görüntülerinden sonra gidebilmiş. Avukat Ekin Yeter, ÖHD Mersin Şubesi’nin hem Türkoğlu Cezaevi’ni hem de Hatay T Tipi Cezaevi’ni ziyaret ettiğini söylüyor. Ancak Türkoğlu ve Hatay cezaevlerini ziyaretlerinde bilgi alabilecekleri hiçbir yetkiliyi bulamamışlar.
Yeter, “Özellikle Türkoğlu hapishanesinde hiçbir yetkili yoktu. Zaten avukat görüş kısımları dahil olmak üzere cezaevi kısmi barınma alanı haline getirilmişti. Hiçbir muhatap bulamadığımız gibi mahpuslarla da görüşme gerçekleştiremedik” diyor.
ÖHD cezaevlerinde muhatap bulamadı
Hatay’daki cezaevi ziyaretlerinde de muhatap bulamadıklarını belirten Avukat Ekin Yeter, burada jandarma komutanıyla görüşebildiklerini ifade ediyor.
Yeter’in anlattığına göre komutan kendilerine cezaevinde isyan çıktığını ve bu isyanı “orantılı” bir şekilde bastırdıklarını söylemiş. Ancak ölü ve yaralı sayısı konusunda bir bilgi paylaşmamış.
Ekin Yeter, daha sonra kamuoyuna bu isyanda 3 kişinin hayatını kaybettiğinin açıklandığını anımsatarak, ÖHD olarak ellerinde bunun dışında bir veri olmadığını aktarıyor.
‘Devlet cezaevlerindeki deprem krizini çok kötü yönetti’
Yeter, Malatya Cezaevi’ne ise hapishanenin boşaltıldığıyla ilgili haberler üzerine gitmediklerini söylüyor. Tutuklu ve hükümlü yakınlarından Malatya Cezaevi’ndeki yakınlarının Erzincan hapishanesine sevk edildiğine ilişkin bilgi aldıklarını anlatan Av. Ekin Yeter, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Orada da adli mahpusların isyan ettiği bilgisi var. Resmi ağızdan yapılan açıklamalara baktığımızda, bütün kriz dönemlerinde hapishaneler bakımından hep aynı dil ve üslupla açıklamalar yapıldığını görüyoruz. İnfaz koruma memurlarını ya da jandarmaları koruyucu bir dil tercih ediliyor. Deprem nedeniyle cezaevlerinde yaşanan olaylardan sonra da böyle oldu. Tıpkı pandemi sürecindeki, ekonomik kriz sürecindeki gibi devlet deprem krizini de özellikle hapishanelerde çok kötü yönetti.
Deprem bölgelerindeki cezaevlerinde infaz koruma memurları ve diğer personelin de mağdur olduğunu belirten ÖHD Genel Merkez Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü Yeter, “Fakat devletin, hem kendi mevzuatı hem taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereğince hapishanedeki mahpusların sağlık haklarını, yaşam haklarını koruma yükümlülüğü söz konusu. Oradaki personel deprem nedeniyle yetersizse, eksikse hemen başka kentlerden bir takviyenin yapılması gerekirdi” diyor.
‘Mahpuslar bilgilendirilmediği için isyan etti’
Ekin Yeter, deprem bölgesindeki cezaevlerinde adli tutukluların isyan etmesi ile ilgili ise şunları ifade ediyor:
Adli tutuklulara insan muamelesi yapılmıyor. Bir deprem hali söz konusu. Tutuklu ve hükümlüler ailelerinden haber almak istiyorlar, avukatlarıyla görüşmek istiyorlar. Ama hapishanelere yönelik yetkililerce herhangi bir bilgilendirme yapılmıyor. Biz gidiyoruz, muhatap yok. Dolayısıyla böyle bir kaos halinde ailesini merak eden ve dört duvar arasında hiçbir bilgi alamayan mahpuslar isyan ediyor. Yani kimse bize yardım edin, gıda verin diye böyle bir şeye kalkışmış değil. Kendi can güvenliklerinden, ailelerinin can güvenliğinden endişe ettikleri için böyle bir şeye kalkışıyorlar. Ve karşılaştıkları müdahale hiçbir şekilde orantılı olarak kabul edilemez.
‘Siyasi mahpuslar isyan iddiasını doğrulamadı’
Hatay Cezaevi’ndeki isyanda 3 kişinin hayatını kaybettiği yönündeki açıklamayı inandırıcı bulmadıklarını söyleyen Ekin Yeter, bu sayının daha fazla olduğunu düşündüklerini belirtiyor. Yeter, görüştükleri siyasi tutukluların Türkoğlu Cezaevi’ndeki isyan iddialarını doğrulamadığını da anlatıyor:
Türkoğlu’ndan sevk edilen birkaç mahpusla üyelerimizin görüşmeleri oldu. Kırıkkale’ye, Kırşehir’e götürülen mahpuslar var. Onlar bir isyan durumunu doğrulamıyorlar. Yine Elbistan’dan Yozgat’a sürgün edilen bir siyasi mahpusla görüştük o da Elbistan’da bir isyan durumunun olmadığını ama bir kargaşa halinin olduğunu söyledi.
‘Deprem sürgünlerin bahanesi yapıldı’
ÖHD Genel Merkez Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü Ekin Yeter, deprem bölgesindeki cezaevlerinde herhangi bir yıkım söz konusu değilken tutukluların farklı cezaevlerine sevk edilmesine ilişkin de şunları söylüyor:
İktidar bu tür krizleri fırsata çeviriyor. Pandemi sürecinde olduğu gibi. Dikkat ederseniz mahpuslar hep yeni yapılan yüksek güvenlikli cezaevlerine sevk edildi. Özellikle de S tipi hapishanelere. Ki bu hapishaneler genellikle tekli ya da üçlü odaların olduğu tamamen izolasyona dayalı hapishaneler. Mahpuslar deprem bahanesiyle S tiplerine nakil edilerek kaldıkları cezaevlerinde kendi mücadeleleriyle ya da diyalog kanalıyla kazanmış oldukları haklarından da mahrum edilmiş oldu.
‘Tutuklular eşyalarını bile alamadı’
ÖHD Genel Merkez Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü ve MED-TUHAD-FED Yöneticisi Yusuf Çakas da depremde zarar görmeyen cezaevlerinden başka cezaevlerine yapılan nakilleri “sürgün” olarak gördüklerini söylüyor.
Çakas, ortada somut bir gerekçe yokken yapılan her nakil işleminin sürgün olduğunu ifade ediyor. Türkiye’de iktidarın yarattığı bir cezaevi gerçekliği olduğunu söyleyen Çakas, “İktidarın bir tahakküm alanı var ve bu tahakküm alanı içerisinde cezaevlerini kontrol etmeye, cezaevleri üzerinden bir politika yaratmaya çalışıyor” diyor.
Yusuf Çakas, depremin ardından bölgedeki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin apar topar ring araçlarına bindirilerek sürgün edildiklerini belirtiyor:
İçeride bir güvenlik sorunu yok. Bunu biliyoruz. Ama buna rağmen eşyalarını bile alamamışlar. Mahpuslara sadece bir poşet eşya alma hakkı tanınmış. Bu kişiler gittikleri yerlerde televizyon, buzdolabı gibi ihtiyaçlarını yeniden karşılamak zorunda. ‘Eşyalarınızı getireceğiz’ diyorlar ama aslında götürmeyecekler. Yeniden para karşılığında o eşyaları temin etmek zorunda kalacaklar. Sonuçta cezaevlerinde bir yaşam alanı var ve insanların yaşam alanı bir anda yerle bir ediliyor.
‘İsyanların sevk sürecinde olduğunu duyduk’
Türkoğlu Cezaevi kampüsünün cezaevi personeli ve yakınları için barınma merkezine dönüştürüldüğünü tahmin ettiklerini söyleyen Çakas, “Tutsakları çıkardılar ve orayı kendi personelleri için güvenlikli bir alana çevirdiler diye düşünüyoruz. Çünkü cezaevinin avukat giriş kısmına kadar ailelerle doldurulduğunu gördük. Çizik dahi olmayan bir binayı niye boşaltırsınız? Bunun cevabı yok” diye belirtiyor.
Avukat Yusuf Çakas, isyanlarla ilgili de önemli bir iddiayı da gündeme getiriyor. Bütün isyanların aslında sevk sürecinde oluştuğunu duyduklarını aktaran Çakas, adli tutuklulara kendilerine ulaşmaları için çağrı yaptıklarını belirterek, “Bizim anladığımız kadarıyla sevkler sırasında yaşanan kaos isyana dönüşüyor ve bu durumu fırsat bilen bazı adli tutuklular firar etmeye çalışıyor” diyor.
‘Adalet Bakanlığı kendi işini yapmalı’
Yusuf Çakas deprem bölgesinde yaşayan her mahpusun ailesini düzenli olarak araması gerektiğini ve bunun için özel bir düzenleme yapılması için talepte bulunduklarını söylüyor. Siyasi tutuklular için görüntülü arama hakkının da bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Aileleri deprem bölgesinde yaşayan bazı tutuklu ve hükümlülerin hala ailelerinden haber alamadıklarını anlatan Çakas, şunları ifade ediyor:
Adalet Bakanlığı bilgilendirme noktasında her zaman bunu yapıyor. Hasta tutsaklar konusunda bilgi vermez. Yaşamı yitirenler konusunda bilgi vermez. Bir konu olur aleyhte bir açıklama yaparız cevap ya da bilgi vermez. Aydınlatma yükümlülüğünü, toplumu bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmez.
Avukat Yusuf Çakas, Adalet Bakanlığı’nın asıl işini unutmaması gerektiğini belirterek, şu çağrıyı yapıyor:
Herkes kendi işini yapsın. AFAD kendi işini yapsın. Adalet Bakanlığı kendi işini yapsın. Adalet Bakanlığı’nın görevi tutuklu ve hükümlerin başta yaşam hakkı olmak üzere diğer tüm koşullarının iyileştirilmesini sağlayabilmesidir. Eğer bunları sağlayamıyorsa ceza infaz sistemi tümden değiştirilmelidir.
ÖHD Cezaevi Komisyonu Eş Sözcülerinin çizdiği tablo ciddi açıklamalara gebe. Deprem sonrasında oluşan tablo cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin can güvenliğinden önce firar gibi “güvenlik” meselesine odaklanmış gözüküyor. Sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamalara bakılırsa hak ihlalleri de bir süre daha gündemde olacak gibi gözüküyor.