Yenilik, yenileşme ve diyelim ki yeni bir toplumsal düzenin nüveleri en azından fikri zemini yıkıntılar arasından da fışkırabilir. “Kaos”un doğurganlığından pek çok kez isyanlar, devrimler vücut bulmuştur. Fakat kurulu düzen çoğu kez varlığını sürdürür. Tabii tavizler vererek.
Şubat Güney Anadolu depremi bir bakıma kaostu. Devlet aygıtı felç olmuş haldeydi. Sarsıntının duyulardaki korkunç etkisi, içgüdüsel can telaşı ve çimento ile betonun en pespaye bileşimlerinden biri olan binaların enkazına bizatihi tanık olmak küçük bir kıyamete benziyordu.
Kitlelerin çaresizlik duygusu, devlet aygıtının felç olmuş haliyle iyiden iyiye artmıştı. Fakat kitleler ve metropollerden yardıma gelen ahali, kaosun içinden yeni bir enerji yaratmıştı. Organize oluyor, kendi kendini yönetmeye doğru adımlar atıyorlardı. Devlet aygıtının işlevini üstlenmeye koşullar henüz izin vermiyordu.
Taşra çok büyük alt üst oluşlara sahne olsa da ülkenin tümünü peşinden sürükleyen sosyal bir merkez olması belli bir süre için mümkündür. Kapitalizmin eşitsiz gelişmesi maalesef taşranın öncülük yapmasını daha baştan sınırlar ve sakatlar. Fakat metropollere pekala ilham kaynağı olabilir.
Tabii ki yurttaşların, yani homojen bir kitlenin tutumundan söz etmiyorum. Kast ettiğim, yurttaşın temelini oluşturan, çalışanlar veya ücretliler sınıfı ve bunun da altındaki sanayi proleter tabakası. Daha da derine doğru ilerlersem, bu tabakanın doğal önderi konumundaki öncü işçiler…
Depremin insani felaketinin, sosyal bir canlanmaya diyelim ki kitlesel mitinglere, genel grevlere, öğrenci boykotlarına, başka bir talebin etrafındaki mesela pahalılığa karşı gösterilere, hatta isyanlara yol verebilmesi metropoldeki işçi sınıfının tavrına bağlıydı. Üstelik İstanbul ve İzmir’de kesinlikle beklenen depremin bunaltıcı tehdidi, kitlelerin harekete geçmesi için elverişli bir kışkırtıcıydı.
Basit gözlemler, muhalif basında yer alan haberler, sendika bürokratlarının açıklamaları, emekçi sınıfın öfkesinin kabardığını ortaya koyuyor. Fakat kabarmanın bir dalgaya dönüşmüş olduğunu sanmam. Üstelik öfke, AKP hükümetine yönelmiş gibi görünüyor. Devlet keskin biçimde sorgulanıyor mu? Emin değilim.
Sonuç… Öyle anlaşılıyor ki metropollerde işçi sınıfı henüz aktif bir rol üstlenmiş değil. Deprem felaketinin sarsıntıları duygularını muhakkak allak bullak etmiştir. Fakat akıl dünyasında, diyelim ki bilincinde nasıl bir depreme yol açtı? “Devlet-hükümet-sınıflar-kapitalist ekonomi” denkleminin iyi kötü kurulmasına evrildi mi acaba?
Belki… Yine de yeni kuşak işçi öncülerin bilincinde bir sıçrama olmaması imkansız gibi görünüyor. Kendiliğinden bilinç devletin sorgulanması mertebesine kadar sıçramayabilir. Bununla birlikte kurulu düzenin değişmesi gerektiğini zihinlere yerleştirmiş olmalı.
Şüphesiz, Güney Anadolu depreminin insani yıkımının hatıraları, beton enkazın arkasında gün geçtikçe kaybolacak. Hele inşaat aşkı canlanıp, kentler şantiyeye döndüğünde, insani yıkım günlük geçim derdinin zahmeti altında iyiden iyiye şahsi hafızaların sınırlarına hapsedilmiş olacak. Hatta bir süre sonra sahici konut ihtiyacının yakıcı baskısı altında deprem güvenliği endişesi bile solup zayıflayacak.
Türk Devlet aygıtı, depremi, seli, kasırgayı, fırtınayı hatta tsunamiyi dert edinmez, tedbir alma gayretsizliğinden de pek gocunmaz. Fakat bu türden olayların yığınları hele işçi sınıfını harekete geçirecek işaret fişeği olma ihtimaline karşı bilinci aşırı biçimde uyanıktır ve hazırlıkları kesintisizdir.
Deprem felaketine karşı kitlelerin öfkesinin de bilincinde olduğu da muhakkak. O halde, önümüzdeki dönemde bir yanda mevcut burjuva devletinin ve hükümetlerinin Güney Anadolu depremine karşı alacağı tedbirlerle ki bunlar yaraların sarılması yeteneğinden, muhtemel depremlere karşı tedbir alma ve kitleleri susturmak için şiddet kullanmaya kadar uzanır… Öbür yanda işçi sınıfının deprem itkisiyle kurulu düzeni zayıf da olsa sorgulamışlığının bilincindeki değişim… İşte bu ikisi çatışacaktır.
Erhan Bilgin kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Çalışma hayatının büyük kısmında iktisatçı olarak işçi sendikaları ile kamu kurum ve işletmelerinde görev aldı. Gazeteler, dijital haber siteleri ve bazı politik dergilere iktisadi sorunlara dair makaleler yazdı. ‘İktisatçıların İktisadı’ isimli bir kitabı bulunuyor.