Yüksel Genç
Altı muhalefet partisinin bir araya geldiği yemekli yuvarlak masa toplantısı kuşkusuz şu hali ile bir millet ittifakı buluşması değildir. Ve kuşkusuz ilgili masa, bu muhalefet partilerinin yeni Türkiye tahayyüllerini ağırladı. Olası seçimde mevcut iktidarın değişimini öngörenler o masa etrafında muhalefetin, çoklu krizin gölgesinde oldukça tahrip olmuş eski Türkiye yapısını yeniden restore hatta yeniden inşa etme olanağını hangi biçimde kullanacaklarını planladı. En azından meram o.
Peki muhalefet partileri yuvarlak masa etrafında toplanarak Türkiye’nin yeniden restorasyonunda söz ve inisiyatif kazanmaya çalışarak kötü bir şey mi yaptılar? Temsil ettikleri açısından hayır! Ama temsil edemedikleri açısından sıkıntılı bir duruma imza atıldığı kesin. Çünkü bu kesimler için Türkiye de sistem yeniden kurulurken, yüzyıl önce yapılan hatayı düzeltme, kurucu eşit özneler olarak yer alma olanakları muhalefetin geliştirdiği masa buluşmaları ile zayıflatılmış durumda.
Hakikaten de AKP iktidarının bugün Türkiye’yi getirdiği eşik, Türkiye’nin devlet ve toplum yapısının yeniden kurgulanmasına veya restorasyonuna olanak tanıyor. Ülkenin bu duruma gelmesinde AKP’nin otoriter ve ayrıştırıcı politikaları belirleyici olsa da, AKP’nin bu uygulama ve politikalarını kolaylaştıranın yüz yıllık cumhuriyet kurgusundaki sorunlu ayrıştırıcı kimi esaslar olduğu açıktır.
Özellikle Osmanlıdan devralınan çok kültürlü çok kimlikli yapısıyla barışık, bu çoğulculuğu tanıyan, eşitleyen, toplum odaklı bir demokratik cumhuriyet yerine, merkezi tek uluslu devlet formunu içeren cumhuriyet aklı; günümüze kadar çok ciddi problemler, gerilimler biriktirdi ve gelinen noktada işlemeyen bir sisteme olanak tanıdı. Yıllar içinde aktörlerin adı değişse de, başta kabul buyurulan temsil halleri, iktidar paylaşım mantalitesi nerede ise pek değişmedi. O yıllarda kabul ve inşa olunan müesses nizam nerede ise hiç aşılmadı. Hatta her şey müesses nizama uygun ve onun onayıyla ancak vücut bulabildi.
AKP ile ortaya çıkan yeni krizli durum ise kuruluş sürecini de sorgulayabilecek, dönüştürebilecek, demokratik bir toplum idaresini mümkün kılabilecek oldukça sağlam sahici olanaklar ortaya çıkardı. Bu bağlamıyla seçim arifesinde muhalefetin çoğullaşmasının da ittifaklarla güç birlikleri kurma arayışlarının da esas nedenlerinden biri iktidar olabilmek iken, diğeri ortaya çıkan olanaklarla Türkiye sistemini restore etme, hatta yeniden inşa etme isteğidir.
Yuvarlak masa etrafında toplanan milliyetçi -ulusalcı-muhafazakar duyarlılığı baskın altı siyasi parti de bu isteğin temsilcisi; bu masaya dahil edilmeyen HDP, TİP, EMEP gibi siyasi partilerde bu isteğin temsilcisi. Sorun şu ki; son saydığımız siyasetlerin bugün temsil ettikleri, yüzyıl önce de yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurgulanışına dahil edilmemiş, renklerini sisteme katamamıştı, demokrasiye duyarlı çoğulcu bir sistem olabilme şansı heba edilmişti. Şimdide aynı risk kapıda.
TİP, HDP ve HDP’de temsil bulan çevrelerden gelen tepkilerin temel nedeni de bu! Burada mesele muhalefet partilerinin iktidar olanağına olası ortak talipliği değil, ülkede sistemin yeniden restorasyonuna veya inşasına dair ortaya çıkan olanağın, tıpkı yüzyıl öncesinde olduğu gibi Kürtleri, sosyalistleri, emekçileri hatta kadınları dışlama eğilimini güncellemiş olması. Müesses nizamın aşılamamış olması, yüzyıl önce dışlananlara bugün de yeniden kurucu eşit özneler olarak masa da yer verilmemiş olmasınadır tepki. Yüzyıllık hatanın tekrarlanması olasılığı buradaki mesele.
Masaya bakıldığında görülen o ki; O dönemin makbulleri ile bu dönemin makbulleri arasında nerede ise pek fark yok!. Üstelik yuvarlak masa sakinleri, demokratik çoğulcu yeni bir Türkiye’den ziyade eski Türkiye’nin restorasyonundan, müesses nizamın güçlendirilmesinden yana fırsatı kullanmış görünüyor.
Bu durumda 6 partinin uzlaştıkları ana noktanın içinde; demokratik bir cumhuriyete gidişi sağlayacak yepyeni güçlendirilmiş bir parlamenter sistem olduğunu söylemek yerine AKP öncesine atıfla tariflenen parlamenter sisteme dönüş ve bu süreç de kısmen yıpranan müesses nizamın güncellenip güçlendirilmesi olduğunu söylemek pek ala mümkün.
Buradan bakınca kimilerimiz “Böyle işlevi olacak bir sürece HDP, Kürtler, sosyalistler, kadınlar iyi ki de ortak kılınmamış, bu yapıların burada işi olamaz” diyecektir. İlk başta haklı gibi görünen bu kabulleniş ve itiraz; toplumun ve ülkenin yeniden, ortak irade ve demokratik değerlerle kurulma olanaklarının yine geleneksel bir egemen yapıya tahvil edilme bağlamını gözden kaçırmış olmaz mı? Bu kabulleniş ve itiraz; Geleneksel devlet aklından beslenen daha çok sağda tariflenen bakış açısının resmen AKP sonrası Türkiye kurgusunun temeli olmasını kolaylaştırmaz mı? Daha doğrusu mevcut güç dengeleri içinde ortaya çıkan birlikte eşit rol ve sorumlulukla Türkiye’yi toplum lehine inşa etme ve aslında geçmiş egemen alışkanlıklara sahip siyasetleri dönüştürme şansını da zayıflatmaz mı? Tartışmaya değer.
Elbette Kürtlerin sosyalistlerin, kadınların dışlandığı yer de demokrasinin boy vermesi güç. Elbette “Kürtleri de, kadınları da, emekçileri de sosyalistleri de biz temsil edebiliriz”, yada “onları da kapsayacak ilkeler belirleyeceğiz kimse merak etmesin” demek “İhtiyaç duyarsak görüşürüz” demek oldukça üstenci bir tavır ve egemenin irade vesayetçiliğine başka bir örnek.
Oysa gerçek bir demokrasi için her grup, her kimlik hiç değilse temsil edildikleri aracılığıyla ülkenin yeniden yapılanmasında etkin birer aktör olmayı hak ediyor. Bunun için ise aslına bakarsanız müesses nizamın makbullerinin çağrısına, davetine, onayına da elbette ihtiyacı yok.
Ortaya çıkan konjonktür restorasyon heveslisi yuvarlak masa sakinlerini zaten Kürtlere, işçilere, emekçilere, kadınlara mecbur kılmış durumda. Ancak burada “Boşverin zaten bize mecburlar, biz olmasak iktidar olamıyorlar” hesabıyla, hesaba katılmayı bekleyenlerde yanılırlar. Çünkü Örgütlenmemiş ve çoğalmamış mecburiyetler çoğu kez güçlü/egemen olan tarafından aşılma yada daha güçlünün yolunu düzlemek için güçlü lehine bir fırsata da dönebilir! Bu nedenle restorasyon planını yeniden demokratik, çoğulcu, eşit yaşanacak bir ülke sistemine dönüştürecek şey; başta HDP olmak üzere kalan muhalefet için bu mecburiyetleri örgütleyerek çoğaltmaktan geçecektir. Egemen yapıların egemen olmayanlarla münasebetini belirleyen şeylerin çıkarlar ve mecburiyetler olduğu unutulmamalıdır. Hele hele dinamik, efektif, örgütlenmiş mecburiyetler bu münasebeti ezilen lehine güçlendirecektir.
Şu koşullarda bile muhalefetinin müesses nizamca makbul bir egemenlik icra etmeye heveslendiği yerde elbette HDP’liler; Kürtler, Emekçiler, sosyalistler, aleviler, demokratlar, kadınlar… vb. devletin olamasa da bu toplumun esas özneleri olabilenler 3. Yolu geliştirerek güçlendirerek ortaya çıkan olanaklarına sahiplenebilir, bu biçimde “mecburiyetleri” çoğaltabilirler.
İki egemen blok içerisinde halklara nefes aldıracak, toplumun siyaset yapma olanaklarını arttırarak egemen blokları zayıflatacak yada dönüştürecek bir 3. Yol siyaseti ortaya çıkan olanakları ve fırsatları demokrasiye tahvil edebilecektir.
Ancak burada da çok ciddi bir sorun var; o da söz konusu çevreleri temsil eden yapıların henüz etkili bir 3. Yol siyasetini kuramamış olmaları ya da bunun önemine yeterince ikna olmamış olmalarıdır. Arayışların ve girişimlerin varlığı, etkili bir üçüncü yolun kurulabildiğini maalesef henüz bize söylemiyor.
Son olarak masa sakinlerine ve o masadan çözüm, demokrasi bekleyenlere şu tecrübe ile sabit şu klişe hatırlatma anlamlı olabilir; aynı yollardan gidenler sadece aynı köylere varırlar…