Diyarbakır caddelerinde uzunca bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın posterleri asılı. Son iki haftada bu posterlere kimi pankartlar da eşlik ediyor. Tüm billboardlar Cumhurbaşkanının kente gelişini haber vermiyor, adeta göze sokuyor.
Göze sokma işlemi sadece cadde ve sokaklardaki pankart ve posterlerle de sınırlı değil. Pek çok Diyarbakırlı valilik, kayyımlı belediye ve AKP teşkilatınca da adeta mesaj yağmuruna tutuldu. İnsanların telefon numaralarının nasıl bulunduğu ve devlet erkanını temsil edenlerin partili bir Cumhurbaşkanının şehre ziyaretini neden ve hangi kaynakla yurttaşa duyurma gayretine girdiğini henüz bilmiyoruz. Ama Diyarbakırlılara deyim yerinde ise gece, sabah, öğle gözetmeksizin yağan bu mesajlardan “gına geldi”.
Peki bu telaşın nedeni ne? Cumhurbaşkanı Diyarbakır’a neden geliyor? Ne umuyor? Diyarbakırlılar bu ziyarete özel bir anlam yüklüyor mu? Her şeyden önemlisi bu ziyaret heyecan uyandırdı mı kentte?
Sondan başlarsak; açıkçası “hayır”. Kentte “Cumhurbaşkanı ağırlamaya hazır” bir Diyarbakır heyecanı bulunmuyor. Ekseriyeti kentte trafiğin ve hayatın normale dönmesini iple çekiyor. Gün boyu pek çok kentten taşınan güvenlik personeli ve sıkı tedbirler yüzünden kentliler merkezden çepere taşınmış durumda. Adeta “Gelip açılışını yapsa da gitse” sabrı var.
Açılışı yapılacağı duyurulan 140 adresle de pek ilgilendikleri söylenemez. Çünkü açılışı yapılacağı duyurulan yolların, parkların, okulların, tesislerin önemli bir kısmı zaten daha önce yapılan, tadilatı yeni gerçekleşen alanlar. Üstelik önemli kısmı belediyeye ait ve belediye kaynakları ile yani yurttaşın parası ile gerçekleşti. Diyarbakırlılar işin bu kısmı ile de ilgili değil doğrusu.
Şimdi diyeceksiniz ki 1980 darbesinin vahşet temsili Diyarbakır zindanın bir kültür merkezine dönüştüreceğine dair ilanda mı heyecan yaratmıyor? Doğrusu hayır! Çünkü kentliler Diyarbakır zindanının bir kültür merkezi/Müze olmasını değil bir hakikatlerle yüzleşme mekanı olarak düzenlenmesini, dolayısı ile Kürt meselesinin çözümüne giden yolda bir mekanizmanın kurulmasına kaynaklık etmesini bekliyor!
Peki Diyarbakırlılar ne olsa idi ilgili olurdu? Elbette bambaşka bir siyasal iklim olsaydı, gelen kişi güvenlikçi politikaların ortaya çıkardığı baskı, korku ve kaygı ikliminin mimarı olarak okunmasaydı; Kürt sorununun çözümünde kat edilmiş yollar ve kat edilecek yollara duyulan güven olsa idi, ekonomik kriz ve işsizliğin derinleştirdiği yoksulluğu giderecek ciddi adımlar atılsa idi, güçlü ve güvenilir bir adalet, barış ve özgürlük vaadi olsa idi eminim Diyarbakırlılar inanılmaz ilgili olurdu. Hatta bu durumda gece yarılarına değin atılmış sayısız mesajlara, öncelikle memurları bağlayan zorunlu katılım çağrılarına, taşınmış bunca güvenlik personeline, billboard kuşatmalarına emin olun hiç gerek olmazdı. Hatta başka kentlerden insanların taşınmasına bile gerek olmaz; Diyarbakırlılar değil İstasyon meydanını, devasa Newroz meydanını bile doldurabilirdi. Ama ne yazık ki buralarda Pazar güneşine rağmen iklim Akdeniz değil! Bu tren AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için epeydir kaçmış görünüyor. Yakalayana aşk olsun!
Peki bunu Cumhurbaşkanı ve AKP bilmiyor mu? Biliyor! Hatta kaçan tren metaforuna uygun olarak mitingin İstasyon da olmasını bu farkındalığın kadersel ilanı saymakta mümkün! O halde neden bunca tantanalı bir ziyaret gerçekleşiyor?
Diyarbakır elbette sıradan bir kent değil ve hiçbir zaman siyasal aktörler için öylesine uğranılacak bir yer olmadı. Zira Diyarbakır Kürtlerin taleplerinin ve ortaya çıkan tarihsel sorun bağlamının en önemli temsil kenti. Burada sarf edilen her söz siyasetçinin Kürtlere verdiği mesaj olarak okunur, kentin duruşu ise bu mesaja Kürtlerin verdiği yanıta, desteğe işaret eder. Son ziyarete gösterilen ilginin rengi bu bağlamıyla kuşkusuz Kürtlerin AKP’ye yükledikleri veya yükleyemediği anlamı içeriyor.
AKP ve liderliği bu ziyarete kentin yukarıda bahsettiğimiz anlam ve ihtiyacına uyarlı mesajlar vermeyecekti ise neden geldi? Seçim sathı mailinde bu ziyaretin önemi değeri ne olabilir?
Kamuoyu yoklamaları birkaç yıldır AKP’nin düzenli olarak oy kaybettiğini, en önemli ve ilk yoğun oy kaybının Kürt seçmenden geldiğini açıkça gösteriyor. Özellikle 2015’ten itibaren AKP’nin Kürt sorununda güvenlikçi politikalara yönelmesi, MHP ile kurulan ittifakın bir sonucu olarak hızla milliyetçileşmesi, inkâr ve terör söyleminin yeniden tedavüle sokulması, seçilmiş belediyelere kayyım atamaları, AKP’ye oy veren veya oy verebilecek durumda olan Kürt seçmeni uzaklaştırdı.
Ortaya çıkan sonucu MHP ile kurulan ittifakın bir sonucu olarak gören, pragmatist ihtiyaçlarla dahi olsa AKP’nin yakın bir tarihte yeniden Kürt sorununun çözümü politikasına yöneleceğini düşünen oldukça geniş bir AKP’li Kürt seçmen grubu başka siyasetlere epey bir vakit yönelmedi. Ancak geçen 7 yılda güvenlikçi politikalar derinleştirilerek sürdü ve AKP nerede ise MHP ile yarışacak denli MHP’lileşti. Üstüne bir de derin ekonomik kriz ve işsizlik eklenince, mevcut iktidar partisinin bu durumu aşabileceğine dair inanç zayıfladı. AKP’ye oy veren Kürt seçmen aslında son tahlilde hem iç barış beklentilerini, hem de Sosyo-ekonomik statü beklentilerini karşılayabilecek bir siyaset adresini yitirdi.
Bu iki beklentiyi karşılayabilecek yeni siyasal adres arayışları ise muhalefetin duruşu nedeni ile henüz bulunabilmiş değil. AKP işte tam olarak bu ziyaretle, öncelikli olarak, bu adressiz Kürde hitap etmek istiyor. Kendisini adres olarak belirlemese de ana muhalefeti de belirlemesin istiyor. Neden? Çünkü Kürt seçmen aynı zamanda önümüzdeki seçimlerin anahtar seçmeni konumuna yükselmiş bulunuyor. Kamuoyu yoklamalarına göre Cumhurbaşkanlığı seçimi için gerekli olan %50+1 oya hem Cumhur ittifakı hem millet ittifakı hatırı sayılır bir uzaklığa sahip.
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin seçim sathı mailinde, hem Diyarbakır’a ziyareti, hem de Kürt seçmene dönük söylemleri bu uzak dengenin muhalefet lehine dönmemesini hedefliyor, bu seçmeni kazanmayı değil! Çünkü bu seçmen grubunu yeniden kazanabilme koşullarından yapısal olarak epey uzaklaşmış bulunuyor. Pragmatist yeteneklerini de yitirmiş görünüyor!
O yüzden kente ziyaret ile beklentiyi yükseltmeyi değil, muhalefete dönük uzaklığı tesis etmeyi umuyor. Söylemler de buna uygun olarak kuruluyor. Ana muhalefeti kaale alan bir söylem kurmaktan kaçınması, kentin birinci partisi olan HDP’yi hedefleyerek iktidar olmanın kuşatıcılığını hatırlatması, Kürtlük üzerindeki vurgularla tartışılmayı sağlayarak popülist gündem kurma çabası bu hedefleriyle uyumlu görünüyor.
Özetle bu ziyaret iktidar olmak için oy istemeyi hedefleyen, o oyu alabilmek için gereklerini yapma taahhütlerini ve vaatlerini içeren bir ziyaret olmaktan ziyade; karşıya oy verilmemesini arzulayan bir yerde kendini gösterme ihtiyacına hitap ediyor….