Bir ülkenin gelişmiş yada gelişmemiş olması dünya kapitalist sisteminin yapı taşları ile kurulmuş piramit tipi örgütlenmede aldığı yere göre belirleniyor. Öyle bir piramit ki, ne yukardakiler aşağıya iniyor ne de aşağıdakiler yukarıya çıkıyor. Ama hakkını teslim edelim; aşağıdakiler kalkınmak, gelişmek, medeniyete ulaşmak, büyümek için çırpınıyor (yada öyleymiş gibi yapıp) duruyor.
Azgelişmişlik bir sorun olarak tespit ediliyor fakat neden az geliştiği bir türlü söylenmiyor. Azgelişmişlikten kurtulmak için yapılması gerekenlerin sonuç kısmı dile getiriliyor fakat bunun toplumun büyük çoğunluğuna ve doğaya yapacağı tahribatlar, yıkımlar saklanıyor. Zorunlu bir reçete sunuluyor ve ilk maddesinde şunlar yazıyor: Siz az geliştiniz, bazı şeyleri yapmakta geciktiniz. O zaman hızla yapın ve bizi yakalayın !
Oysa basit bir mantık yürütülse nedenin gecikme olmadığı hemen anlaşılacaktır. Gelişmiş ve gelişmemiş kavramlarının kriteri nedir ? Bunu kim / kimler neye göre belirliyor ? Gerçekte bu ikili arasında var olanlar vampir ve kanı emilen arasındaki ilişkiden farksızdır. Kanı emilen, kanı emilmekten kurtulursa vampirleşir. Her yer vampir dolarsa kanı emilecek kimse kalmaz.
Sanırım en ilginç ve trajik olanı, azgelişmiş ülkede yaşayan halkın bir gün gelişmiş ülke statüsüne çıkabileceğine inanmasıdır. Bu sadece uydurulan yalanlara inanmakla olmaz. Aynı zamanda içinde yaşadığı kendi gerçeğine yabancılaşması da gereklidir. Neden azgelişmiş bir ülkenin mutlaka gelişmesi söylenir. Dikkat ettiniz mi; istenir demedim söylenir dedim. Çünkü gerçekte istenmez.
Kavramların ve kafaların bulanıklaştırılması bu süreçteki en büyük silahtır. Az gelişmişlikten kurtulmanın birinci kuralı, kalkınmaktır. Kalkınmakta büyümek demektir, büyümekle gerçekleşir. İyi de ikisi aynı şeyler değil ki ! Büyüme ekonomik büyüme, sermayenin büyümesidir. Bu süreçte sermaye büyürken devlet sosyal anlamda küçülür. Ama devlet sermayeyi korumak adına büyümesine devam eder. Kalkınma ise sadece ekonomik değil siyasi ve sosyal bir olgudur. Tüm toplumu kapsar. Peki ama büyüme nedir ? Büyümek kısaca , paranın hareketi demektir. Peki bu hangi ülkenin parası ? Tabi ki ABD doları. İyi de nasıl oluyor da büyüyüp büyümediğimizi başka bir ülkenin parası cinsinden belirliyoruz ? İşte burası sorgu sual edilmeyen kısımdır.
Neden sadece medeniyet deniyor ? Hadi bir adım ileri gidip tekrar soralım: Neden Batı medeniyeti deniyor ? Ve neden gerçek ismiyle söylenmiyor, kapitalist medeniyet denmiyor, kapitalist çağdaşlaşma denemiyor?
Deniyorki; azgelişmiş ülkeler yoksul ülkelerdir. Yoksulluktan kurtulmak için gelişmeleri gerekir. Burada asıl söylenmesi gereken her zaman olduğu gibi yine söylenmiyor. Yoksul olan, ülkeler değil halklardır. Yoksulluk, gelişmiş merkezin az gelişmiş çevreye uyguladığı ekonomik, siyasal, ekolojik şiddet ve baskının sonucudur. Bundan da halk ve doğa büyük zarar görür. Öyleyse yoksulluk neden değil, sonuçtur. Yoksullukla değil, yoksullarla savaşılır.
Bir de şu var: Gelişmiş ile gelişmemiş ülkeler sanki ayrı ayrı yerlerde duruyor, birbirlerine karışmıyor izlenimi yaratılıyor. Oysa durum tam tersi. Gelişmiş merkezin gelişmemiş çevreye tam anlamı ile nüfuz etmesi söz konusu. Çünkü kapitalistleştirilmemiş hiçbir şey, hiçbir yer kalmadı. Çöpünü gönderen merkez ve bu çöpten para kazanan çevre…
Buna ideolojik yaptırımları, kültür paketlerini de eklemek gerek. Cola yada başka popüler marka ürün bir ülkeye sadece yiyecek – içecek olarak girmiyor. Yan etkilerini de beraberinde getiriyor. Kendine benzetmek için deformasyonlar yaratıyor. Yeni ve saçma alışkanlıklar yaratıyor.
Sürdürülebilir kalkınma, büyüme, ekonomi, çevre, ekoloji… gibi kavramlar son zamanlarda moda oldular. Bunların içinin boş olduğunu, kapitalizm koşullarında sürdürülebilir olanın sömürü, yağma, talan, yalan olduğunu belirtelim. Sürdürülebilir yalan kavramını ileri yazılarımızda derinlemesine inceleyelim deyip son noktayı koyalım: Kapitalizmin ayakları ile yürüyerek onun gideceği, varacağı yerden farklı bir yere ve sonuca varmak imkansızdır.