Türkiye’nin önünde tarihinin en önemli ve kritik seçimi duruyor. Sandık 6 ya da 7 ay içinde halkın önüne gelecek. İttifak ve partiler seçim atmosferine girdi. İttifaklar dışında seçime girecek olan partilerin bu tarihi yarışta çok bir etkilerinin olmayacağı genel kanaat. Yarış asıl olarak üç ittifak arasında gerçekleşecek: Emek ve Özgürlük İttifakı, Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı. Ancak parti ve ittifakların programları, seçim beyannameleri ile vaatlerinden azade, seçimlerde aslında iki çizginin yarışacağı söylenebilir.
Birincisi, aralarında nüanslar olsa da ‘Cumhur’u, ‘Millet’iyle resmi ideolojiyi amentü edinen sağcı ulusalcı çizgi; ikincisi ise, sol sosyalist partiler, kadın ve gençlik hareketleri, inanç kesimleri ve bir bütün olarak halkların içinden çıkan demokrasi güçlerinin Emek ve Demokrasi İtitfakı’dır.
Birinci çizgi cumhuriyetin kuruluşundan itibaren devlet ve iktidarı elinde tutan, devlet mekanizmasınca çizilen bir çizgidir. Ve yeri geldiğinde kırmızıya boyanan bu çizginin asıl işlevinin, ikinci çizgide temsil bulan halkları ve kesimleri dışlamak, ötekileştirmek, düşmanlaştırmak ve iktidardan uzak tutmak olduğu da açıktır. Ki bu aynı zamanda devletin, resmi ideolojinin çizgisidir.
Yüz yıldır haklarının gasp ve inkarı üzerine kurulu bu resmi ideolojiye karşı mücadele eden halklar, kadınlar, gençler ve inançlar, devletin olanaklarıyla sistematik olarak yürütülen bastırma politikalarına rağmen günümüze kadar direnip, mücadele ederek, büyük bedeller neticesinde varlıklarını koruyabilmiştir.
İflas eden tekçi resmi ideoloji yüz yılın sonunda hala sistem arayışı ve tartışmalarıyla yeni bir seçime gidiyor. Her ne kadar tartışma Başkanlık Sistemi ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem alternatifleri ile sunulsa da, özünde mevcut kodları üzerinden resmi ideolojiyi yeniden ihya ederek sürdürmeyi hedefliyor. Kendini özne, geri kalan tüm kesimleri ise üzerinde her türlü tasarrufta bulunabileceği bir nesne olarak görüyor. Canhıraş bir şekilde, ezilenleri yönetme hakkının dışında tutmanın çabasını veriyor. Cumhur ve Millet ittifaklarının Emek ve Özgürlük İttifakı güçlerine yönelik politikaları bu çabanın ürünüdür. Yansıtılmaya çalışıldığı gibi güncel ve konjonktürel bir politika değil. Aksine resmi ideolojinin gereği olarak bilinçli tercih edilen ve ısrarla hayata geçirilmeye çalışılan ideolojik bir yaklaşımdır.
Resmi ideolojinin iki ana ittifakının Emek ve Özgürlük İttifakına yönelik söylem ve pratiklerine bakıldığında birbirini tamamlayan mahiyeti görülecektir. En fazla saldırılan, kabul edilmeyen husus, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın alternatif bir irade olarak varlık göstermesidir. Kabul edilmek istenmeyen bu iradedir. Emek ve Özgürlük İttifakı en iyi ihtimalle “belirleyicilik” söylemi üzerinden “tamamlayıcı” ve “destekleyici” bir pozisyonda tutulmaya ikna ve sevk ediliyor. Böylece ülkeyi yönetme ve yönetime ortak olma iddiası ve olanağı baştan bertaraf edilmiş oluyor. “Belirleyicilik payesi” verilerek iki taraftan birinden yana destekleyici bir güç konumuna mahkum edilmek isteniyor.
Yanlış anlaşılmaması için bir hususun altını çizmekte fayda var. Evet, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın hem yeni yönetimin, hem de yeni sistemin şekillenmesinde önemli bir belirleyiciliği ve rolü vardır. Ancak bu güç ve imkan, iktidar ya da iktidar ortağı olmak için kullanmalıdır. Yenileni de, kazananı da belirlerken bu parametre üzerinden hareket etmek siyasetin tabiatı gereğidir. İktidar ya da iktidar ortağı olmayı hedeflemeyen herhangi bir güç ve dahi “belirleyicilik”, başkasının değirmenine su taşımaktan başka mana ifade etmeyecektir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın temel hedefi iktidara gelme ya da iktidar ortağı olmaktır. İttifakın sahip olduğu mücadele mirası ve deneyimi, mevcut gücü, pozisyonu ve konjonktür, buna fazlasıyla müsaade ediyor.
Bu bağlamda Emek ve Özgürlük İttifakı, diğer iki ittifakın, ayrı araçlarla olsa da danışıklı bir şekilde sürüklemek istediği, “hangi aday ya da hangi ittifaka destek verecek” çıkmazının farkında olmalı. Bu çıkmaz sokak, sadece iktidara yürümek için yeterli düzeyde olan fırsat ve olanakların heba edilmesine değil, aynı zamanda HDP başta olmak üzere ittifak güçlerinin zayıflamasına dahi neden olabilir. Cumhur İttifakı’nın politikalarına dikkat kesilmişken Millet İttifakı’nın politikaları gözden kaçmamalıdır. Aynı zihniyet kodlarına sahip olduklarını akılda tutmakta fayda var. Cumhur İttifakı yenilirken, sığı, deriniyle resmi ideolojinin kurumları Millet İttifakı’nı ihmal etmez. Her ikisine de çalışır, destekler, akıl hocalığı yapar.
Cumhur İttifakı devletin şiddet araçlarını kullanarak doğrudan bu amacı gerçekleştirmek istiyor. Erdoğan ve ortakları artık Kürt halkı başta olmak üzere ezilenlerin iktidarına destek vermeyeceğine emindir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23 Ekim’de Diyarbakır’da yaptığı mitingde bu gerçek çok çıplak bir şekilde gözler önüne serildi. Tüm devlet olanaklarının seferber edilmesine ve tüm bölge illerinden kitle taşınmasına rağmen miting tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Diyarbakır’da yaptığı konuşma, seçim süreci yaklaştıkça Emek ve Özgürlük İttifakı’na yönelik baskı politikalarına ağırlık verileceğinin işaretleriyle doluydu.
Cumhur İttifakı kaçınılmaz sona doğru yürürken, resmi ideolojinin eşik bekçileri Millet İttifakını da ihmal etmeyiecektir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı etrafında kopartılan fırtına, gösterilen direnç ve yerine resmi ideolojinin kırmızı çizgilerine uygun bir isim olarak Mansur Yavaş’ın dayatılmasını, rastlantısal gelişmeler olarak değerlendirmek naiflik olur. Her ne kadar resmi ideolojiyi amentü edinmiş olsa da Kılıçdaroğlu’nun etnik ve mezhepsel kimliği, yeterince uyumlu değildir. Öte yandan Cumhur İttifakı’ndan farklı söylem ve araçlarla da olsa, Millet İttifakı’nın da Emek ve Özgürlük İttifakı’nı zayıflatmayı hedeflediğine dair ciddi emareler var.
AKP medyasının yıllardır sürdürdüğü HDP’ye karşı yayınların CHP medyasında da görülmeye başlandığı ortadadır. HDP ve aynı anlama gelmek üzere Emek ve Özgürlük İttifakı’na dönük manipülatif haberler yoğunluk kazanırken, HDP ile HDP’li isimler arasında çelişki-çatışma yaratma çabası gözden kaçmıyor. Daha önce defalarca denense de, temcit pilavı gibi ısıtılarak yeniden servis edilen, “Şahin-Güvercin” senaryoları CHP medyasında yer buluyor. CHP ve kimi liberal çevrelerce yeni bir söylemmiş gibi sunulan bu söylemin işe yaramazlığı, HDP ile Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri için aşikardır. Resmi ideolojinin iktidara gelme ihtimali olanın ağzına verdiği sakızdır, onun parmak izlerini taşır.
Bu bağlamda Cumhur İttifakı’nın Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerine yönelik politikalarının ana parametrelerini hangi kurum ve kesimler belirliyorsa, Millet İttifakı’nın politikalarının da aynı akıldan çıktığını görmek gerekir. AKP üzerinden devletin şiddet araçlarıyla baskılamak; CHP üzerinden manipülasyonlar yaratılarak parçalamak ya da zayıflatmak. Dikkatli bir göz ve okuma, CHP’de de HDP ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nı dağıtmaya dönük bir çabanın varlığı rahatlıkla müşahade edilebilir.
Kimileri bunu “CHP cin olmadan adam çarpmaya çalışıyor” diye yorumlasa da, neredeyse 100 yıldır halkların, kadınların, gençlerin ve ezilenlerin ülke yönetiminin dışına itilmesinin zihni kodlarını yazan bir partiden bahsettiğimiz unutulmamalıdır. Belki küçük bir kesimi tenzih ederek Millet İttifakı’nın da, en az Cumhur İttifakı kadar resmi ideolojiyi temsil ettiği, önüne koyulan her politikayı hemen benimsediği görülmektedir.
HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı çok kritik bir seçime giderken tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya. Önemli bir halk desteğine sahip olarak, kesinlikle ülke yönetimine gelme veya iktidar ortaklığı imkanları mevcuttur. Bunun için de öncelikli olarak diğer iki ittifak tarafından sıkıştırıldığı “destekçi” pozisyonuna karşı net bir politika izlenmelidir. Bu konuda parti yöneticilerinin dilinde muğlaklığı görmek mümkün. Belirleyicilik söylemi, yönetme ya da yönetime ortak olma söylemini gölgede bırakıyor. Yüzde 13-14 bandında örgütlü kitlesi olan ve yüzde 25’lerde oy potansiyeli olan bir ittifak. Partinin 2023 seçimleri için hedeflediği yüzde 20 oyu alması gayet mümkün. 7 Haziran 2015 seçimlerinde bunu başardı. Bu gün örgütlülüğü, desteği ve pozisyonu çok daha uygun.
Emek ve Özgürlük İttifakı kendini deklare ederken belirttiği önemli bir iddia da halkları Cumhur ve Millet ittifaklarına mahkum etmemek, alternatif sunmaktır. Bu iddia ve hedefin politikası ile propagandasının daha fazla yapılması, ittifak güçleri ve tabanın buna odaklanması, yüz yılın sonunda yeni bir yaşamı ve yönetimi mümkün kılabilir. Aksi takdirde “kimin adayını destekleyecek” tuzağına düşerek, tarihi fırsatlar kaçırılabilir. Elbette taktik adımlar ve hamleler olacak, siyaseten böyle bir olanak kullanılacaktır.
Nasıl ki 2019 yerel seçimlerinde kendisi kazanırken Cumhur İttifakına da kaybettirdiyse, bugün de benzer koşullar, benzer taktik adımlar mümkündür. Sahip olduğu mücadele mirası itibarıyla Emek ve Özgürlük İttifakı, önümüzdeki altı yedi aylık kritik ve tarihi süreci yönetmede en örgütlü, donanımlı ve hazır güçtür.
Abdulmelik Ş.Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.