Seçimler yaklaştıkça gerilim dozunu arttıran, partilerin iç yapılarını birbiri ile tartışılır kılan, ittifak yapıları arasındaki ilişkileri güvensizleştiren gelişmelere de tanıklık ediyoruz.
Seçim için atılan, süreç başlamadan önce bağlanan ilmekler tek tek açılıyor. Elbette ki bu ilmekleri atanın da, ihtiyacına uygun biçimde açanın da iktidar olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
İktidar bir yandan Kürt meselesi üzerinden suni beka kaygılarını, milliyetçi duyguları ve militer davranışları derinleştirilip muhalefeti yanında hizalayacak bir birlik profilinin tekelini elinde tutarken, diğer yandan muhalefet partileri/ittifakları içindeki politikasızlık ve kararsızlıklara birer zaaf alanı olarak sirayet edebilme, hatta muhalefet içindeki koltuk hesaplarını açık ederek bu siyasetler ve yapılar arasında güvensizlik geliştirebilme kapasitesini de sergilemekten çekinmiyor. Rojava’ya operasyon, Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve siyaset yasağı kararı sonrası tartışmalar, son olarak yasal usullere uymayacak biçimde HDP’nin hesaplarına bloke konması kararına dönük muhalefetin tutumsuzluğu bahsettiğimiz konunun örneklerinden!
Öte yandan iktidar bir yandan gerilim hatlarını tırmandırarak, yer yer de aynı hatlar üzerinden çözüm adresi olarak da kendini kodluyor. Ekonomik krize karşılık sübvanse edici politikalar, dış politikada jeo-politik konumun nimetlerinin yanında Rusya’dan alınmış açık destek, bu ilişkiye içkin biçimde Esad ile görüşme hamlesi, mülteciliğe karşı çözüm adresi, cihadist yapıları kontrol gücü olarak kendilerini sunma halleri bu kodlamadaki başarı olanakları ile ilgili. Oldukça illüzyonist yanlar taşısa da iktidar bu yapılanlardan anlaşılacağı üzere seçim sürecinde oldukça emin ilerliyor.
Ana muhalefet ise son 6’lı masa toplantısına kadar oldukça yalpalayan, iktidar partisinin kurduğu gündem ve çözüm çeperlerine eklemlenen, hatta başörtüsü çıkışında olduğu gibi kendi gündemini dahi iktidara kaptıran, İmamoğlu nezdinde açığa çıkan mağduriyet olanağını dahi siyasete evirmekten aciz, içerde koltuk tartışmalarına açık bir profil çizdi.
Önceki gün gerçekleşen ve bir adım daha ilerledikleri izlenimi oluşturan son 6’lı masa toplantısının etkileri ise şu anda pek bilinmiyor. Bu toplantıdan alınan kararlar yukarıda saydığımız negatif durumları siler mi henüz bilmiyoruz. Ancak toplantı günü HDP’ye dönük anayasa ve yasalara uymayan, kapatılma sinyalleri ile dolu “hesapların blokesi” kararına hiçbir tepki göstermemiş olmaları, HDP’ye olmasa da Anayasal usullere sahip çıkmalarını gerektiren ortak bir söylemin kurulmamış olması, olası Cumhurbaşkanının yetkilerinin 6 genel başkanının onayına haiz kılındığına dair beyanları seçmenin tüm beklentisine karşın iklimin muhalefet lehine toparlanmasını şimdilik güçleştiriyor.
20 kentte gerçekleştirdiğimiz son seçmen ve gündem araştırmamızın sonuçları da bu belirsizliğin ve AKP iktidarının ataklarının izlerini taşıyor. Erken olması halinde 4 ay kaldığı öngörülen seçimler için son çalışmamız hem muhalefet hem iktidar için risk ve fırsatlar alanına işaret ediyor. Sonuçlar bize, seçimleri şu haliyle muhalefetin ya kendisine rağmen seçmenin ısrarı ile ancak kazanabileceğini ya da muhalefetin değerli katkıları ile AKP’nin kazanabileceğini söylüyor.
Tam da bu noktada son çalışmadan kimi verileri paylaşmak anlamlı olabilir.
Araştırmamıza göre 24 Haziran 2018 seçimlerinde görüşmecilerin yüzde 31,6’sı AKP’ye oy verdiğini söylüyor. Bu Pazar seçim olsa bu defa yüzde 27,7’si AKP’ye oy vereceğini söylüyor. 3,9 puanlık oy kaybı kimilerini heyecanlandırabilir. Ama unutmayın ki geçen yıl aynı zamanda yapılan çalışmaya göre AKP’nin oy kaybı 10 puandı!
Yeni çalışmamızda Haziran 2018 seçimlerinde CHP’ye oy verdiğini söyleyenlerin oranı yüzde 20,6. Bu Pazar seçim olsa CHP’ye oy vereceğim diyenlerin oranı yüzde 23,8! Bunca ciddi krizin ve yıpranmışlığın ortasında 3,2’lik bir artışı başarı saymak zor. Kararsızların dağılımı ile partilerin oy oranları ise şöyle oluyor; %33,2’si AKP, %28,5’i CHP, %13,3’ü İYİ Parti, %13,1’i HDP, %6,5’i MHP, %2,9’u DEVA Partisi.
Ayrıca görüşmecilerin %32’si Millet İttifakına Oy Veririm, %30,7’si Cumhur İttifakına Oy Veririm, %17,8’i Oy Verdiğim Parti İçinde Olursa Ancak Oy Verebilirim, %11,3’ü Hayır, Hiçbir Koşulda mevcut ittifaklara Oy Vermem, diyor!
Denklem değişmez ve bu sonuçlar eğer seçim sandığından da çıkarsa iki önemli durum göze çarpıyor olacak. Birincisi hiçbir parti ve ittifak yasa çıkarabilecek, karar alabilecek meclis çoğunluğuna sahip olamayacak. İkincisi hiçbir ittifak ilk turda %50+1’i yakalayıp Cumhurbaşkanlığını alamayacak!
Partilerin oy toplamlarına bakıldığında bir başka değişmeyen denklem daha göze çarpıyor, ki o da, hem ihtiyaç duyulan Meclis çoğunluğu için hem de ilk turda Cumhurbaşkanlığını kazanabilmek için HDP oylarının vazgeçilmezliği!
Çalışmamızda dikkat çeken ilginç noktalardan birine daha yeri gelmişken değinmek gerekiyor. Parti liderlerinin HDP ve Kürt seçmene yönelik tutumu seçmen nezdinde de giderek karşılık buluyor. Örneğin HDP seçmeninin yüzde 76,5’i partisinin ilk turda bir aday çıkarmasını istiyor! Yine olası ikili adaylıkta “partimin adayına oy veririm” diyen HDP’li seçmen oranı %94,8. Yine ikili adaylardan birinin Mansur Yavaş olması halinde, Yavaş’a oy verecek HDP’li seçmen oranı %12,2. Öte yandan HDP’li seçmenin muhalefet adayları arasında oy verme eğilimi en yüksek olan aday Kılıçdaroğlu (%66,9). HDP’li seçmenin İmamoğlu’na oy verme eğilimi ise %59,3!
Ayrıca HDP seçmeninin muhalefetin ortak adayına oy verme eğiliminde sırası ile 3 öğenin öne çıktığını da not düşmek gerekiyor. Birincisi %44,8 için HDP’nin tavrı, ikincisi %27,9’u için Adayın taahhütleri, üçüncüsü %20’si için Adayın profili. %18’i ise hiçbir muhalefet ortak adayına oy vermeyeceğini söylüyor.
HDP’li seçmenin beklediği taahhütlerin önemli oranda Kürt sorununa çözümü içerdiğini bilmem söylemeye gerek var mı? Aday profilinde ise bir sağcı/milliyetçi adaya çok fazla yer yok gibi.
Öte yandan İYİ Parti seçmeninin olası ikili aday tercihlerinin de Akşener’in ilan ettiği tutumla uyumlu olduğunu belirtmek gerekiyor. Örneğin Kılıçdaroğlu, İYİ Parti seçmeni nezdinde Yavaş ve İmamoğlu’nun ardından geliyor!
Ayrıntılarına sahamerkezi.org adresinden erişebileceğiniz çalışma ve sahanın görünümü özetle bize şunları söylüyor:
- İktidar partisi ve Cumhur İttifakı kısmen toparlama eğilimi içine girmiş görünüyor. İktidarı muhalefeti ile mevcut siyasi partiler 2018 seçmen oranlarını büyük oranda konsolide etmiş görünüyor. Bu konuda henüz açığı olan AKP ve MHP’de ciddi ilerleme gözleniyor. Bu ilerleme de yazının başında bahsettiğimiz gelişmeler etkili gibi görünüyor!
- Ana muhalefet başta olmak üzere muhalefet partileri uzun zaman kararsız kalmış seçmenin önemli kısmını kendilerinde konsolide etmeyi başaramamış görünüyor. Bunun nedenlerinin ipuçları yazının içerisinde mevcut. Bununla birlikte çoğu ilk kez oy kullanacak genç seçmen içerisinde tercih edilme eğilimleri artıyor.
- HDP ile sağlıklı ilişki kurabilen, Kürtlerin kimlik taleplerine ve sosyo-ekonomik ihtiyaçlarına yanıt oluşturabilen parti veya ittifak seçim sonuçlarını tümü ile lehine bükme olanağı taşıyor! Bu demektir ki; önümüzdeki günlerde gündemden düşmeyecek olan “HDP’nin kapatılması” meselesi bu bakımdan ana muhalefet ittifakı için bir sınava döneceğe benziyor. Kürt seçmen talep ve temsil alanlarına dönük yönelimlere karşı umursamazlığın, tavırsızlığın bedelini iktidar ve muhalefet partilerine pay edecek gibi görünüyor.
- Saha araştırmamız HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayı ile gitme kararından önce yapılmış olsa bile oranlar ciddi bir seçmen desteğine tekabül ediyor. Zira, HDP seçmeninin partisinin adayına Erdoğan karşısında oy verme eğilimi de son çalışmamıza göre oldukça yüksek; %94.8! Bu oran HDP seçmeninin adayına sahiplenme düzeyini gösterdiği gibi partisinin aldığı karara onayıdır aynı zamanda. Bu oran ayrıca tüm adaylar içinde partisinden en yüksek oy alabilen adayın HDP adayı olacağını gösteriyor. Örneğin CHP seçmeninin Kılıçdaroğlu’na oy verme eğilimi yüzde 78,7 İmamoğlu’na oy verme eğilimi yüzde 69,1! Ki bu oranlar kendi parti seçmeninden en çok oy alabilen adayların 2’inci ve 3’üncü sırasını oluşturuyor.
Yeri gelmişken HDP kararının seçmen üzerinde gözlediğimiz etkisi için de şunları söylemek mümkün:
- Karar HDP seçmenini motive etti, seçim atmosferine soktu. Seçim sürecinde önemli bir özne oldukları duygusunu güçlendirir. Seçmen, gücünün ortaya çıkaracağı dinamiği, bu dinamiğin değiştirici gücünü göstermek, partisini de bu anlamda güçlendirmek arzusunda görünüyor. Millet İttifakı’ndan beklediği değeri görmediğini düşünen HDP seçmeni bu biçimde 3’üncü bir güç olarak seçim sürecinde “biz de varız” deme fırsatını yakalamış görünüyor.
- Partisinin ve talepleriyle birlikte kendisinin yok sayılmasına, çantada keklik görülmesine bir kızgınlığı da vardı. Kendi adayları ile seçime girmek bu anlamda da HDP seçmeni için mühim görünüyor.
- Bu karar her şeyden önce muhalefetin ortak aday ve HDP’nin sürece dahil edilmesi konusunda sergilediği tutuma, politikasızlığa, seçim sürecini bir tür içerde koltuk yetki paylaşımı haline dönüştüren tutumuna ciddi bir müdahale.
- Bu kadar önemli ve en geniş toplumsal mutabakat isteyen bir seçim sürecine muhalefetin “biz bize” kalma hevesine ciddi bir eleştiridir.
- Bu karar, Türkiye’nin yeni yüzyılına cumhur ittifakının mevcut otoriter rejimine ve Millet İttifakı’nın geçmiş yüzyılın hatalarını sürdürme olasılığı güçlü restorasyoncu anlayışına karşı üçüncü seçeneğin mümkün olduğuna dair bir çağrıdır.
- Bu karar kuşkusuz her iki ittifakı da HDP’yi ve Kürtleri hesaba katacak biçimde dönüşüme davettir. Eğer HDP süreci ısrarlı, istikrarlı ve güçlü yürütürse bu değişim dönüşüm kaçınılmazdır.