Maraş’ın Pazarcık ilçesinde dün 04.17’de gerçekleşen 7.7 büyüklüğündeki ilk depremin ardından açıklama yapan Rusya devletine ait nükleer enerji şirketi ROSATOM, inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali’nde deprem nedeniyle hasar meydana gelmediğini duyurdu. Uzmanlar ise deprem bölgesindeki termik santrallerle birlikte Akkuyu Nükleer Santrali’nin de denetimden geçmesi gerektiğini belirtiyor.
2023’te faaliyete geçeceği açıklanan Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali, tamamlanırsa Türkiye’nin ilk nükleer enerji santrali olacak. Yapımı 12 yıldır devam eden santral inşaatında yaklaşık 25 bin kişi çalışıyor.
6 Şubat günü Maraş’ın Pazarcık ilçesinde meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki ilk depremden sonra bir açıklama yapan ROSATOM, inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali projesinde deprem nedeniyle herhangi bir hasar olmadığını ifade etti: “Uzmanlarımız sahamızda bulunan bina, ekipman ve vinçlerde bir hasar tespit etmemiştir. Sahada inşaat ve montaj çalışmaları devam etmektedir.”
Uzmanlar ve sivil toplum örgütü temsilcileri ise nükleer santral inşaatının denetimden geçirilmesi gerektiğini ve hatta bu depremin nükleer santral projesinin gerekliliğini yeniden gözden geçirmek için bir uyarı niteliği taşıdığını söylüyor.
‘Bağımsız denetim yapılmalı’
Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de nükleer santral yapım sürecinin bağımsız denetim kuruluşları tarafından değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor:
Akkuyu Nükleer Santrali’nin kesinlikle bağımsız bir denetime ihtiyacı var, inşaat sürecinde yaşanan birçok olay bize denetim eksikliğini zaten gösterdi. Örneğin birkaç yıl önce, inşaat sırasında bir çatlak oluştuğunu biz üç ay sonra bir gazeteden öğrendik. Başından beri en büyük sorunumuz bu; bizim her türlü şüphe ve iddiamıza ROSATOM (nükleer santralin sahibi Rus şirket) yanıt veriyor, Enerji Bakanlığı adına bile onlar konuştular, bu baştan aşağı yanlış. Tüm dünyada bağımsız denetleme kurumları vardır.
İnşaat başladığında bu sorumluluk TAEK’te gibi görünüyordu ama 2018’de TAEK lağvedilerek Nükleer Düzenleme Kurumu adında yeni bir yapı kuruldu, fakat bu kurum ancak 2022’de yasal zemine kavuştu. Yani inşaat sürerken neredeyse dört senelik süreçte denetim işinin yasal bir muhatabı bile yoktu. Dünyada nükleer santrallerin bağımsız denetiminin pek çok örneği var. Mesela Finlandiya’da Olkiluoto 3 reaktörünün denetimi yapıldığında bu reaktörün yapımı yıllarca gecikti, çünkü denetimi yapan bağımsız kurum hatalar buldu ve neredeyse reaktörü yeniden yaptırdı.
‘Santrali inşa eden Rus şirketin deprem deneyimi yok’
Maraş merkezli depremlerin Akkuyu’daki nükleer santral inşaatının yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacını ortaya çıkardığını söyleyen Gürbüz, santrali yapan Rus şirketin depremle ilgili deneyiminin de olmadığını ifade ediyor:
Çok aktif olduğu düşünülmeyen ve tehlikesi küçümsenen Akkuyu’nun altından Akdeniz’e uzanan hattın daha aktif ve tehlikeli olabileceği, deprem uzmanlarının yorumlarından anlaşılıyor. Biz aslında bunun bir tehlike olduğunu söylüyorduk. Son depremler gösteriyor ki kaygılanmakta haklıymışız ve o bölgenin deprem riski çok iyi analiz edilmemiş. Rus şirketinin ise deprem deneyimi çok az, dünya çapında yaptığı reaktörlere baktığımızda büyük deprem yaşamamış olduğu görülüyor. Rus şirketi bize hâlâ mühendislik verileriyle yanıt veriyor; binaların şiddetli bir depreme dayanıklı olduğunu söylüyor. Ama mesele şu: Nükleer santral binadan, duvardan oluşan bir yapı değil, içinde insanlar var. Çok şiddetli bir deprem olduğunda o personel nasıl davranacak?
‘Türkiye deprem bölgesine yakın bir yerde nükleer santral kurmak zorunda değil’
Gürbüz, şiddetli bir depremin santral binalarından çok, elektrik hatlarına zarar vererek kazaya yol açabileceğini ifade ediyor:
Nükleer santral kazalarının birçoğu santrale giden elektriğin kesilmesi nedeniyle gerçekleşir. Büyük bir deprem olduğunda nükleer reaktörün bulunduğu binanın sağlam kalması önemli değil, oraya giden elektrik hatları kaç şiddetinde bir depreme dayanacak şekilde inşa edildi, bu önemlidir. Sadece binayla ilgili, beton kalitesiyle ilgili duruma bakmıyoruz, pek çok olaylar zincirini dikkate alıyoruz.
Mesela Fukuşima olana kadar kimse tsunaminin bir nükleer kazayı tetikleyeceğini düşünmüyordu. Kazalar zaten hep böyle olur. O bölgede ciddi bir deprem riski var, dolayısıyla fay hatlarının da yeniden analiz edilmesi gerekir ve bu bilgiyle, nükleer santralin olası deprem riskine uygun yapılıp yapılmadığı kontrol edilmelidir. Türkiye deprem bölgesine yakın bir yerde nükleer santral kurmak zorunda değil. Elektriği daha ucuza, daha güvenli yollardan üretebilecek bir ülkeyiz, güneş, rüzgar gibi onlarca seçeneğimiz var. Neden Türkiye bu riski almak için bu kadar ısrar ediyor? Bu sorunun yanıtını hâlâ bilmiyoruz.
‘Akkuyu deprem açısından nötr bir bölge değil’
Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Osman Koçak’a göre Maraş depremleri, Akkuyu’nun deprem açısından nötr bir bölge olmadığını gösterdi:
Nükleer santralin Maraş’taki depremin merkezine uzaklığı yaklaşık 400 kilometre. Bu mesafeden Akkuyu’da bir etki görünmemesi gayet doğal. Ama bu deprem bize başka bir şeyi gösteriyor. 70’lerde ilk yer tahsisinden beri Akkuyu’nun, deprem açısından nötr bölgelerden biri olduğu iddiası vardı fakat bu deprem bize Akkuyu’nun deprem açısından nötr bir bölge olmadığını gösteriyor. Naci Görür Hoca, Elazığ depreminden bu yana uyarıyor, bundan sonra sırada Hatay’ın olduğunu söylüyor. Maraş depremi Akkuyu’ya uzaktı ama deprem denizin içinde de olabilirdi, böyle bir olasılık bekleniyor zaten.
‘Tsunami riski de hesap edilmeli’
Koçak, bölgede olası bir büyük depremin ardından ortaya çıkabilecek tsunaminin kaza riskini artırdığını, nitekim Japonya’nın Fukuşima kentinde Mart 2011’deki depremin ardından yaşanan tsunaminin büyük bir nükleer felakete yol açtığını ifade ediyor:
Kandilli Deprem Araştırma Enstitüsü Rasathanesi Müdürü Haluk Özener, 6 Şubat’ta yayınlanan röportajında Pazarcık depreminin ardından yapılan tsunami uyarısından bahsetti. Bu sefer gözle görülecek büyük bir deniz suyu hareketi olmadı ama Erdemli’de 13 cm, Magosa’da 17 cm, İskenderun’da 13 cm dalga tespit edildi. Olası bir büyük depremin deniz kıyısında gerçekleşmesi durumunda meydana gelecek tsunami olasılığı zayıf bir olasılık değil ve nükleer santral açısından büyük risktir. Benzeri Fukuşima’da yaşandı, orada tsunamiye karşı inşa edilen duvarın yüksekliği 10 metreydi, önlemeye yetmedi ve nükleer bir felaket yaşandı. Bunlar olasılıktır fakat gerçekleşmesi halinde yaşanacak felaket karşılanamaz boyutta olacaktır. Fukuşima’da reaktörü soğutmak için kullandıkları radyoaktif suyu ne yapacaklarını bilemediler, sonunda okyanusun dibine vermeye başladılar. Burası da Büyük Okyanus değil, Doğu Akdeniz, hacmi belli… Böylesi bir radyoaktif felaketle değil Türkiye, bölgedeki ülkeler baş edemez. Sadece siyasi iktidarın değil, önümüzdeki seçimler sonucunda iktidara gelmesi muhtemel muhalefetin de Türkiye’nin hiçbir şekilde ihtiyacı olmayan bu nükleer santralin yapımını durdurmasını ve nükleer santral projelerini iptal etmelerini bekliyoruz.
‘Santralin inşaat sahasında denetim işlemi gerçekleşmedi’
Devrimci Yapı İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası Başkanı Özgür Karabulut ise Akkuyu’daki nükleer santral inşaatında çalışan sendika üyesi işçilerden aldıkları bilgiye göre Maraş depremlerinin ardından inşaat sahasında bir denetim işlemi gerçekleşmediğini söylüyor:
Üretim faaliyetinin durdurulup kontrol yapılması gerekir. Daha inşaat aşamasında zeminde çatlaklar vardı ve bu çatlakları normal bir inşaatın çatlaklarını kapatır gibi ilkel yöntemlerle onardıklarını biliyoruz. Bu kadar şiddetli bir depremde yeni çatlaklar da oluşmuş olabilir, acilen kontrol edilmesi gerekir.
Karabulut ayrıca, santral şantiyesinde çalışan 1000’in üzerindeki işçinin yardım faaliyetlerine katılmak için deprem bölgesine hareket ettiğini söyledi.