Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar TBMM’de görüştüklerinde, HDP’nin 2018 Yerel Seçimlerinde uyguladığı “iktidara kaybettirme” politikasına devam edeceği de belli olmuştu: O yerel seçimlerde de özellikle İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ve Ankara’da Mansur Yavaş desteklenerek iktidarın kaybetmesinin önü açılmıştı.
20 Mart’ta TBMM’de gerçekleşen görüşmede de -ki konu ile ilgili bir resmi açıklama yapılmamıştı ama- yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı taktiğin izleneceği ve Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesiyle “iktidara kaybettirme” politikasına devam edileceği görülebiliyordu. Zaten aynı görüşmede -basına yansıyan kulis notlarında- Kılıçdaroğlu’nun da resmi bir dille adaylığının desteklenmesini talep etmediğini öğrenmiştik. Toplantıda Millet İttifakı’nın Ortak Mutabakat Metni ile HDP’nin Tutum Belgesi teati edilir; her iki metin arasındaki benzerliklere dikkat çekilir; HDP’nin tutuklu siyasetçileri üzerine sohbet edilir; belediyelere kayyum atanmasının yanlışlığı dile getirilir. Her iki lider de tüm sorunların çözüm yerinin parlamento olduğu hususunun altını çizerler; o kadar ki, HDP, görüşmenin parti genel merkezinde değil de TBMM’de yapılmasını isteyerek bile bu noktayı ön plana çıkarmaya çalışır. Kılıçdaroğlu da Kürt sorununun çözümünde tek adresin TBMM olduğunu vurgular, Meclis’te Kürtçe yapılan konuşmaların “bilinmeyen dil” olarak kayda geçmesini eleştirir.
20 Mart’taki görüşmeden sonra HDP yetkilileri konuyu kendi karar organlarına ve Emek-Özgürlük İttifakı çatısına taşıdılar. TİP, EMEP bileşenlerinin de desteği ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de iktidara kaybettirme politikası resmiyet kazanmış oldu: TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın da altını çizdiği gibi ittifak, “İkinci turda oy vereceği adaya ilk turda oy vermeyi” kabul etti. Emek-Özgürlük İttifakı’nın desteğiyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmadan sonuçlanmasının da önü açılmış oldu.
Dayanışma Büyütür…
AKP’nin besleme kalemşörleri Emek-Özgürlük İttifakı ve Kılıçdaroğlu görüşmesini ötekileştirici, ayrımcı ve popülist politik dillerinin pelesengi haline getirmeye devam ettiler: HDP “masanın gizli ortağı”ydı, HDP çaktırmadan “bakanlık talep ediyor”, “özerklik istiyor”, “Öcalan’a af istiyor”… istiyor, istiyordu.
AKP’nin kıdemli tetikçisi Mehmet Barlas Sabah gazetesinde “Aslında Pervin Buldan’ın böyle bir açıklama yapacağı günler öncesinden belliydi. PKK elebaşlarından Duran Kalkan, Mustafa Karasu ve Murat Karayılan üst üste açıklamalar yaparak hem 6’lı Masa’ya hem de masanın cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na tam destek vermişti. Pervin Buldan’ın ise Kandil’in talimatını yerine getirmekten başka şansı kalmamıştı.” diye yazdı.
Barlas, önceki gün de gazetesindeki köşesinde şunları yazmıştı:
Bir de koalisyon masasında hazırlanan 250 maddelik anlaşma metni var. Anlayacağınız masanın bu anlaşma metnine, Kandil’in 11 maddelik Tutum Belgesi de eklendi. 7’li masanın üyeleri her ne kadar birbirleriyle koltuk kavgası yapsalar da “Türkiye’nin parçalanması, 21 yılda elde edilen kazanımların yok edilmesi” konusunda anlaşmış durumdalar. Anlaştıkları maddeler arasında özerklikten tutun Anayasa’nın değişmez hükümleri ve LGBT dayatması var. Tek itiraf edemedikleri konu, Türkiye’yi küresel efendilerine hangi yöntemle teslim edecekleri.
Aynı gazetede Murathan Yıldırım “Ve altılı koalisyon masası HDP’ye teslim oldu; Kandil’de bayram” başlığını atıyordu. Yıldırım’ın “haber”ine (!) göre, “Konuya ilişkin skandal bir açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Sayın genel başkan hiçbir partiyi ötekileştirmeden hepsini ziyaret edecek. HDP’yi de ziyaret edecek. ‘HDP’ye bakanlık verilemez’ demem. HDP eşit bir parti” diyerek Millet İttifakı’nın niyetini gözler önüne serdi.” Hangi “kulis”? diye insan sormak istiyor ama sanırım öncelikle Murathan Yıldırım’a “haber nedir?” diye sormak gerekiyor; boş verin gitsin…
Sabah gazetesinin 23 Mart tarihli bir haberinde ise AKP İzmir Milletvekili Mehmetali Çelebi’nin Twitter’daki paylaşımı sulandırılarak haberleştirilmekte. Habere göre Kılıçdaroğlu ve Emek-Özgürlük İttifakı aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır:
“6’lı masa HDP’ye hangi sözleri verdiniz de Cumhurbaşkanı adayı çıkarmıyorlar!?” başlığı ile yayınlanan haberde güya şu hususlar üzerinde anlaşma sağlanmış: “Terör operasyonlarının durdurulması. Tezkerelere hayır verilip terör devletinin önünün açılması. Bebek katili Öcalan’a özgürlük. Savunma bütçesinin kısılması/ sihaların durdurulması. Yerel yönetimlere özerklik. Kayyumların iptali. KHK’lıların tamamının göreve iadesi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının zorlaştırılması. Mavivatandan taviz. Anayasa ilk 4 maddenin değişmesi/Atatürk’süz Anayasa”
Akit gazetesi de “Kılıçdaroğlu ayaklarına gidecek! ‘HDP’nin Eş Genel Başkanlarıyla…’” başlıklı haberinde “Seçimi kazanmak için HDP’nin oylarına muhtaç olan Altılı Masa, umutlarını terör örgütünün Meclis şubesine bağladı.” diyor. Gazete’nin (!) 23 Mart’taki haberinde ise “HDP bakanlık istedi mi? Kılıçdaroğlu, HDP’ye Milli Savunma Bakanlığı’nın sözünü…” başlığı atılmış.
Daha fazla gazeteden daha fazla örnek de vermek mümkün; gerek var mı, sanmam. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım şey şu: AKP medyasının ayrımcı ve ötekileştirici dili sadece popülist politikalarının bir tezahürü değil, sadece yüzer-gezer oyların Kılıçdaroğlu’na gitmesini engellemek de değil. Ben, genelde Türkiye sağının, münhasıran da Cumhur İttifakı bileşenlerinin “dayanışma” kavramını anlamakta da zorlandıklarını düşünüyorum. Emek-Özgürlük İttifakı bileşenlerinin, somut partisel bir çıkar, bir bakanlık, bir ihale, bir somut “menfaat” olmadan “Nasıl olup da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleyeceklerini” tahayyül etmekte zorlandıkları; akıl ve havsalalarının bunu al(a)madığı düşüncesindeyim.
Türkiye sağının “menfaat” ve “dayanışma”, “taviz” ve “konsensüs” arasındaki devrimci farkları anlamasını beklememek gerekir sanırım. Sonuçta Ziya Paşa’nın da dediği gibi “Bu idrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez/ Zîrâ bu terâzû bu kadar sıkleti çekmez.”
Mete Kaan Kaynar kimdir?
1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir.
Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.