Doğan Durgun
HDP’den Kars Milletvekili, Parti sözcüsü, MYK Üyesi olarak görev yapan, en son da Kars Belediye Başkanı iken gözaltına alınan ve yerine kayyum atanan Ayhan Bilgen’in yaklaşık bir yıldır söyledikleri son günlerde gündem oldu. Bilgen gözaltına alınıp, tutuklandıktan sonra ilk kavşakta başka bir yola saptığının izlenimlerini vermişti. Bilgen içeride fazla tutulmadı ve salıverildi (Elbette özgürlüğüne kavuşmasına sevindik). Sonrasında, tüm mesaisini halen üyesi olduğu (yazı yazılırken istifa haberi geldi) HDP’yi eleştirerek geçirdi. Üstelik yeni parti kuracağım deyip, eski partisinden istifa etmeyerek. En başta bu etik değildi. Sonra, içinde yer aldığı parti kapatmayla yüz yüzeyken, her gün onlarca üyesi tutuklanıyorken bu tutumu da pek şövalyece değildi.
Bilgen’in temel eleştirisini üç maddeye ayırabiliriz.
1-HDP çok solda duruyor. Biraz sağa yanaşmalı (Habertürk TV’de Muharrem Sarıkaya’nın “HDP daha sola yakın bir parti. Sizin de HDP benzeri ama sağa yakın, muhafazakâr tutumla hareket eden bir partileşme hareketinizden söz ediliyor. Bu doğru mu?” sorusu üzerine “Muhafazakâr Kürt seçmenle ilgili yapılan araştırmalarda, arayışın büyük olduğu gözüküyor. Bu kesimin arayışı önemli bir arayıştır bence” yanıtıyla tartışmaya yer bırakmıyor).
2-Sağa yanaşmadığı için Türkiyelileşemiyor. Türkiyeleşemediği için de hiçbir parti HDP ile ittifak yapmak istemiyor
3- HDP 7 Haziran seçimlerini doğru okuyamadı. Şımardı. AKP ile sıcak ilişkiler kurmak mümkünken, bütün enerjisini AKP karşıtlığında yoğunlaştırdı. Bu yüzden de birçok insan hapse atıldı. Bilgen, partinin kriminalize edilmesinden de, siyasetçilerinin hapse düşmesinden de HDP’nin yaptığı siyasetten kaynaklandığını düşünüyor.
Bütün suçu HDP’ye yükleyen Bilgen, HDP binasına Mars’tan düşmedi. Öncesinde uzun süre Mazlum-Der Başkanlığı ve Özgür Gündem’de köşe yazarlığı yapmıştı. Kürt siyasetini ve siyaset yapma tarzını muhtemelen biliyordu. Bilmediği yerde niye siyaset yapsın ki. HDP ve öncülleri olan partiler HEP’ten beri aşağı yukarı aynı şeyleri savunuyorlar. Üstelik Ayhan Bilgen gözaltına alınmadan önceki süreçte, partisine doğru dürüst bir eleştiri getirmiyorken, gözaltı ve tutuklanma sürecinde eleştirisel bir pozisyona geçiyordu. Herhalde ruhsal bir arınma yaşıyordu. İşin gerçeği Ayhan Bilgen HDP’de Genel Başkan olmak istiyordu. Sanırım, HDP’de başkan olunca partiyi merkeze çekeceğine, muhafazakâr-sağcı bir parti yapacağına inanmış veya çevresince inandırılmış (Bülent Arınç’ın Ayhan Bilgen ile ilgili açıklamasını akılda tutalım). Daha önceleri Celal Doğan’ın da buna benzer girişimleri olmuştu. Doğaldır. Herkes gönül verdiği partide siyaset yapmak ister, kendine güveniyorsa o partide genel başkan olmayı da yeğleyebilir. Ama stratejik değil, inandığı ve uğruna bedel ödeyebileceği bir partide. Sözcü’den Aytunç Erkin’e 27.01.2021 tarihinde verdiği mülakatta: Sizin HDP’ye başkan olmanızı Selahattin Demirtaş’ın engellediğine dair görüşler var, ne dersiniz? Sorusuna Bilgen: “Sorunun muhatabı Selahattin Demirtaş olmakla birlikte Türkiye siyasetindeki lider merkezli siyasetin psikolojik etkisinin belirleyici olduğu kanaatindeyim. Liderlik konusunun Max Weber’in karizma tarifiyle değil, toplumsal siyaset penceresinden ele almayı önemsiyorum. Kişilere endeksli siyasi beklenti ve planlamaların partileri felç ettiğini, toplumu pasifize ettiğini ve kurtarıcı bekleyen bir yere ittiğini düşünüyorum.” sözleriyle bu iddianın doğru olduğunu ve gerçekleşmeyince nasıl bir hayal kırıklığına uğradığını görebiliyoruz.
Aslında daha önce Mehmet Metiner, Ahmet İnan, Altan Tan ve seçim ittifaklarından milletvekili seçilen İslamcı-Kürt iki üç ismin parti ile ilişkilerine bakınca, Kürt siyasetinin İslamcı siyasetle bir yerde buluşmasının mümkün olmadığını, hayata bakışlarının, toplumsal beklentilerinin, kadın, ekonomi ve çevre de dâhil inanılmaz bir doku uyuşmazlığı olduğunu görmemiz gerekiyor. Altan Tan da, BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) dindar Kürtlerin oylarını alamıyor. Partiyi dinimizle barıştıralım. Türkiyeleşmek için soldan uzaklaşalım. Marjinal görüntüler vermeyelim gibi sağ-sığ zihin dünyasının şemasını önümüze seriyordu.
Bu isimler Kürt siyasetine eklemlenirken, Kürt siyasetinin beslendiği kaynakları, siyaset yapma biçimini en az bizim kadar biliyorlardı. Farklı gündemlerle buralara girmedilerse, geldikleri konum sarhoş etmiş demek ki. Yine de HDP’nin nasıl bir parti olduğunu tekrar belirtmekte fayda var. HDP sol bir partidir. Onun için kadın özgürlüğünü savunur ve kadınların siyasette eşit şekilde temsil edilmesinden yanadır ve bunu kendisi uygular. HDP sol bir partidir. Onun için kadın özgürlükçü bir toplum inşası için mücadele eder ve kimlikleri farklı olanların yanında yer alır. HDP sol bir partidir. Onun için doğanın tahrip ve talan edilmesinin karşısında durur, ekolojik politikalar geliştirir, bunu parti programına koyar. HDP sol bir partidir. Onun için siyasette herkesin temsil edilmesini ister, bu yüzden seçim barajlarına karşıdır. HDP sol bir partidir. Onun için özgürlüklerden yanadır ve herkesin doğuştan gelen haklarına sonuna kadar sahip çıkar. HDP sol bir partidir. Onun için adil bir paylaşımı savunur, emekçilerle berber mücadele yürütür. HDP sol bir partidir. Onun için Türkiye devrimci mücadelesini yürüten öncüllerinin mirasına sahip çıkar. HDP sol ama kitlesel bir partidir. Kemalizm’den beslenen ve kendilerine sol diyen partilerle uzak yakın bir benzerliğe sahip değildir.
Şöyle bir yanlış uzun süredir gerçekmiş gibi sürekli tekrar ediliyor: HDP dindar Kürtlerin oyunu alamıyor. Bütün kamuoyu araştırmaları aşağı yukarı HDP’nin her üç Kürt seçmenden yaklaşık ikisinin oyunu aldığını gösteriyor. O zaman Kürtlerde demek ki ateist oranı İsveç düzeyinin bile üzerinde. HDP dindar Kürtlerin elbette oyunu alıyor. Hem de büyük çoğunluğunun. Muhafazakâr-sağcı, iktidara ve tarikatlara eklemlenmiş Kürtlerin oyunu alamıyor. Bu da doğal. Yani Mehmet Metiner’den Altan Tan’a oradan Ayhan Bilgen’e kadar bu söylemi geliştirenlerin iddiaları, sosyolojiden, siyasetten uzak, kendi hayal dünyalarından ibarettir. Dindar insanlar HDP’yi destekliyorlar. Doğal olarak siyaset de yapabilirler, milletvekili de seçilebilirler. Dindar ile İslamcı-muhafazakâr farkını bilmek şartıyla…
Ayhan Bilgen’in ayrılığı geç kalınmış olup, iki taraf için de iyi olacaktır.