Depremlerde 6 yakını enkaz altında kalan Şevin Aksoy, cezaevinde bulunan babasına yönetimin çıkardığı zorluklar yüzünden günlerce haber veremedi. Yakınlarını kaybeden Aksoy, “O gece kimse yoktu, herkes yok oldu” dedi ve ekledi: 26 yıldır cezaevinde olan bir babanın, kızının ve torunlarının yasına katılma hakkını da elinden aldılar.
6 Şubat’ta gerçekleşen Maraş merkezli depremlerde on binler kişi hayatını kaybetti, binlerce bina yıkıldı.
32 yaşındaki Şevin Aksoy da yakınlarını kaybedenlerden biri.
İstanbul’da yüksek lisans öğrencisi olan Aksoy, Adıyaman’da yaşayan ablası, eniştesi ve dört yeğenini depremde kaybetti.
Depremin ilk anından itibaren Aksoy, bir yandan enkaz altındaki yakınlarının akıbetini öğrenmeye çalışırken diğer yandan Tekirdağ Cezaevi’nde tutuklu bulunan babası ile haberleşmek için uğraştı.
Aksoy, cezaevi yönetiminin çıkardığı engelleri, arama kurtarma ve sağlık ekiplerinin eksikliğini ve bunlara karşı verdiği mücadeleyi Gazete Karınca’ya anlattı.
‘O gece kimse yoktu, herkes yok oldu…’
“Ben, yüksek lisans yapıyorum ve tezimi yazdığım için depremin olduğu saatlerde uyanıktım. Arkadaşımın mesajıyla haberdar oldum. Ailemden herkes depremden etkilenen illerde yaşıyordu. İlk andan itibaren herkese ulaşmaya çalıştım” diye sözlerine başlayan Aksoy, şöyle devam etti:
Adıyaman’ın da yerle bir olduğunu öğrendim. Ablam, dört çocuğu ve eşi Adıyaman’da, Varan Sitesi, D Blok’ta yaşıyordu. Nuriye Doğan, İrfan Doğan, Şiyar, Delila, Solin, Masal Doğan. Şiyar, erkek olan ve engelli. Konuşamıyor. Ablamı defalarca aramama rağmen ulaşamadım. Ablamın, eşinin kardeşine ulaştım. Onlar evlerinden çıkabilmiş ama ablamların evinin yerle bir olduğunu söylediler. Defalarca AFAD’ı aradım. Sabah saat 05.08’de AFAD’a ulaştım. Ablamların adresini verdim evde kaç kişi olduklarını söyledim. AFAD’ı arayıp ilk acil durum bildiren insanlardan biri olduğuma eminim. Kayıtlarda vardır. Arayabileceğim, oraya yetişebilecek herkesi aradım. ‘Adıyaman’a yetişin’ dedim. Ama kimse gitmedi. Her ulaştığım anda bana ‘enkazda ses var mı?’ diye sordular. Oysa benim yeğenim engelliydi ve konuşamıyordu.
Abimler Adana’da yaşıyor. Onları da arayıp durumu haber verdim. Abimler ilk saatlerde yola çıktı yetişmek için. İkinci depremde abimler Adıyaman’a ulaştılar. Vardıklarında halen hiçbir çalışma yokmuş, yağmur yağıyormuş. İlk gün, gece bir şahıs kepçesi bulmuşlar ve kepçe sahibinden yalvar yakar yardım almışlar. Ablamı, Şiyar’ı ve Solin’i bulmuşlar ve kendi çabalarıyla çıkarmışlar. Çıkarıldıklarında üçünün de nabzı varmış fakat ne sağlık görevlisi ne de ilk yardımı yapacak kimse yokmuş. Adana’da havaalanında bekletilen doktorlara, sağlık ekiplerine ulaştım. Gitmek için izin alamadıklarını söylediler. O gece kimse yoktu, herkes yok oldu… Ablam ve yeğenlerim, yardım edecek kimse olmadığı için öldüler… 3’üncü gün akşama doğru eniştemi, Masal’ı ve Delila’yı çıkardılar. Hayatta değillerdi. Yaşadıklarımız o kadar kötüydü ki cenazelerimizi çıkarabildiğimize ve gömebildiğimize sevindim.
‘Babamın, benden duymaya hakkı vardı’
Babasının 26 senedir cezaevinde olduğunu belirten Aksoy, cezaevini defalarca aramasına rağmen görüştürülmediğini söyledi.
Babam İbrahim Aksoy, siyasi tutsak ve Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu. Depremin ilk günü babamı da aradım. Benden duymasını istedim depremi ve de ablamların enkaz altında olduğunu. İlk aramamda bana öğle tatili olduğunu söylediler, ulaşamadım. Defalarca babama ulaşmak için aradım. En son konuştuğum kadın memur, ‘sizi görüştüremem numaranız kayıtlı değil’ dedi. Ben düzenli olarak, her ay yüz yüze görüşe gidiyorum.
Böyle bir felaket yaşanmış ve beni babamla görüştürmediler. ‘Numarası kayıtlı biri arasın’, dediler. Numarası kayıtlı olan herkes depremzede… Abimler enkaz başında ablamı ve çocuklarını kurtarmaya çalışıyorlar, Adıyaman’da şebeke yok. Babamın bunu benden duymaya hakkı vardı. ‘Tamam, arayacağız’ dediler ama aramadılar. Mesai bitti. Ertesi gün yine aynı şey… Kızı ve iki torunu enkazdan çıkmış hayatını, kaybetmiş ve bunu aileden birisinden duyması gerekirken görüştürmediler. ‘Arama kurtarma devam ediyor deyin’ dedim. Bir gardiyanın, bir memurun babama gidip ‘senin ilk göz ağrın ölmüş’ demesini istemedim.
‘Babamın, yasa katılma hakkını elinden aldılar’
“Eniştem ve diğer yeğenlerim de enkazdan çıktıktan sonra hastaneden ‘gelip teşhis edin yoksa toplu mezara gömülecek’ denilmiş. Adıyaman’da bir kıyamet ortamı varmış. Apar topar bir şekilde eniştem, Masal ve Delila Adıyaman’a gömüldü. Ablamı, Şiyar’ı ve Solin’i Lice’de köyümüze götürdüler” diye anlatan Aksoy, babasının cenazeye katılması için yaptıklarını şöyle anlattı:
Abim Lokman, Lice savcılığına gidiyor ve babamın cenazeye katılabilmesi için dilekçe veriyor. Sistemden kaynaklı UYAP’ın çöktüğü ve süreci faksla halledebilecekleri bilgisi veriliyor. Tekirdağ Cezaevi’ne faks çekiliyor, cezaevi kabul ediyor babamın gelişini. Ama şartlar sebebiyle Lice Emniyet Müdürlüğü’nden güvenliğin sağlanacağına dair bir yazı talep ediyor. Emniyet Müdürlüğü, abime, yardımcı olacaklarını söylüyor ama sonrası tam bir kaos. Önce Tekirdağ Cezaevi’nden faksın geldiğini ve müdürün odasında olduğunu, müdürün de Diyarbakır’da olduğunu söylüyorlar. Sonra faks cihazının bozuk olduğunu, mail geleceğini… Daha birçok şey. Yani abimi oyalamışlar. Ulaşılamayan faks Cuma günü mesai bitiminde ortaya çıkmış. İki gün olan yasal süre geçsin diye oyaladılar bizi. Abim, babam gelsin diye uğraşırken her çabasında sen dilekçe yaz denildi. Umutlandırıldı ama yardımcı olunmadı. Babamın yasal hakkı kullandırılmadı. 26 yıldır cezaevinde olan babamın, kızının ve torunlarının yasına katılma hakkını elinden aldılar.
“Cezaevi yönetimi bu süre içinde babama ulaşmak için ekstra arama hakkı bile vermedi” diyen Aksoy, şunları paylaştı:
Babam her şeyi telefonda öğrendi. Yüz yüze görüşe gittiğimde babamı çökmüş halde buldum. Bu kadar büyük bir felakette, tutsak birine bu zulmü yaptılar. Babamın acısından ailesine sarılması engellendi. Bizi oyalayarak görevi kötüye kullandılar.
‘Bize yaşatılanların hepsi görevi kötüye kullanma’
Aksoy, “Avukatlarla görüştüm ve hukuki olarak babama ve bize yaşatılanlar için ne yapabileceğimi öğrenmeye çalıştım” diyerek devam ediyor:
Önce, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayı düşündük. Bu başvuru için tüm resmi yazışmalara ihtiyacımız vardı. Babamın da yazdığı dilekçe bizde olmalıydı. Şubat’ın 27’sinde cezaevini aradım ve babamın yasal haklarını sordum. ‘Babamla nasıl acil olarak iletişim kurabilirim?’ dedim. ‘Faks gönderebilir miyim?’ diye sordum. ‘Olur, faks gönderin biz iletiriz’ dediler. Abim faks gönderdi. Bu defa ‘faks genel ortama geliyor babanıza veremeyiz’ dediler, ‘siz telgraf gönderin’ dediler. Telgrafın babamın eline ulaşması ve babamın dilekçeyi bize yollaması 1 hafta sürdü. Bize yaşatılanların hepsi görevi kötüye kullanma.
‘Tüm hukuki yollara başvuracağım’
Aksoy, hem depremde yitirdiği aile üyeleri hem de babası için hukuki olarak her yola başvuracağını vurguladı ve sözlerini şöyle noktaladı:
Şu an babamın vasisi ben değilim. O sebeple öncelikli olarak vasilik sürecini halletmek için uğraşıyoruz. Vasisi olduktan sonra avukatların da desteği ile babama bu acı içinde yapılanların hesabını soracağım. Babamın yasal hakkı kullandırtılmadı ve bizi manevi olarak yıprattılar. Bunun için bütün yargı kanallarını zorlayacağım.
Depremin 10’uncu günü Adıyaman’a gidebildim ben. Ablamların evi tuz buz olmuştu. O enkazın içinde ablamların fotoğraflarını bulabildim. Ablamlar geçtiğimiz Ağustos ayında o eve taşınmıştı. Ve orada bulunanlardan aslında ablamların evinin Elazığ Depremi’nden hasar aldığını, DASK’tan 7 bin lira hasar parası yatırıldığını, sitede yaşayanların müteahhitle davalık olduğunu öğrendim. Bu yıkılma ilgili de birçok avukatla görüştüm. Süreci takip ediyoruz. O yıkımın hesabını sormak için de her şeyi yapacağım.