Burhan Karadeniz… 1990’lı yıllarda gazeteciliğin ölümle sınandığı bir dönemde gazetecilik yaptı. Hizbullah’ın saldırısı sonucu tekerlekli sandalyeye mahkum olan Karadeniz, 16 Mart 2003’te hayatını kaybetti. Onun anısına meslektaşı Hüseyin Kalkan’ın hazırladığı “Burhan’ın Kitabı”, Avesta Yayınları’ndan ikinci baskısını yaptı.
“Burhan’ın aramızdan ayrılmasının üzerinden 20 yıl geçti. Savaş ve acılarla dolu bir yıl 20 yıl. Her şeye rağmen ve nereye gitsek Burhan bir şekilde aklımızda oldu, yanımızda oldu. O çok sevdiği Amed’e gömüldü” diyor gazeteci Hüseyin Kalkan kitabın önsözünde.
1973 yılında Diyarbakır’da doğan Burhan Karadeniz, gazeteciliğe 1991 yılında Yeni Ülke gazetesinde başladı. Musa Anter, Gurbetelli Ersöz, Mehmet Şenol, Hüseyin Deniz, Ferhat Tepe ve Hafız Akdemir gibi görevi başında öldürülen gazetecilerle birlikte çalıştı. Genç yaşta, kontrgerilla ve faili meçhul cinayetler üzerine manşetlik haberler yaptı, pek çok kez tehdit aldı. Ağustos 1992’de Diyarbakır’da vuruldu, ensesinden aldığı kurşun yarası felç olmasına sebep oldu. Buna rağmen gazeteciliği bırakmadı ve yaşamının geri kalanını tekerlekli sandalyeyle sürdürdüğü Almanya’da Özgür Politika, Med TV ve Medya TV’de mesleğine devam etti. Geçirdiği bir kaza sonucu yaşamını yitirdi, Diyarbakır’da toprağa verildi.
Avesta Yayınları tarafından yayınlanan Burhan’ın Kitabı: Ruhumu O Topraklarda Bıraktım, ikinci baskısını Burhan Karadeniz’in 20. ölüm yıldönümünde yaptı. Genişletilmiş bu ikinci baskıda ilk baskıya eklenen yeni yazılar da yer alıyor.
Kitabın yeni baskısına eklenenler arasında Burhan Karadeniz’in ağabeyi Baki Karadeniz’in Burhan’ın Diyarbakır ve gazetecilik günlerine dair bir yazısı, Almanya’da yaşadığı yıllarda yakın arkadaşı Mahmut Güneş ile yapılmış bir söyleşi, Lütfi Bulutoğlu, Örfi Perwane ve Cahit Mervan’ın yazıları bulunuyor.
Kitapta yer alan anlatıların tümünün ortak paydası, Burhan Karadeniz’in ölümüne hâlâ alışamamış olmaları, hepsi de 90’lı yılların karanlık atmosferine rağmen gazeteciliğin nasıl bir direngenlikle icra edildiğini gözler önüne seriyor.
Kitabı yayına hazırlayan Hüseyin Kalkan Burhan Karadeniz’i şöyle anlatıyor:
Burhan, henüz yolun yarısına varmadan aramızdan ayrıldı. Ancak 30 yıl gibi kısa bir süreye, şiir gibi bir yaşam sığdırdı. Aramızdan ayrıldığında sadece Kürt basın tarihinde değil, birçoğumuzun hayatında da silinmeyecek izler bıraktı. ‘Fazladan yaşıyorum’ diyordu. Belki haklıydı. Aynı dönemde, benzeri biçimde saldırıya uğrayan birçok meslektaşı hastaneye bile yetiştirilmeden yaşamlarını yitirmişlerdi. Ama o yaşadı ve yaşadığı fazladan hayat parçasına çok şey sığdırdı. Üç televizyon programı, bir gazetenin yayına hazırlama çalışmasına katkı, bu kitapta okuyacağınız bir deneme ustasının gelmekte olduğunun kanıtı olan yazıları. Sayısız dostluk ve destursuz aşklar…
‘Hayatı bir şiir gibi yaşadı’
Hayatı bir sanat gibi yaşayanlardandı Burhan. Hayatı bir şiir gibi yaşadı. Yaşadıklarını sanata dönüştürme, yazıya dökme fırsatı olmadı. Kafası sürekli yazmak, iyi yazmakla meşguldü. Ne kadar çok yazdı, ne kadar çok çöpe attı. Son konuşmamızda sesi pırıl pırıl geliyordu. ‘Kendimi bir şeyler yazmaya hazır hissediyorum’ diyordu. Bu sözlerden sadece bir hafta sonra ölüm haberi geldi.
‘Gittin, boynu bükük kaldık ardında’
A. Kadir Konuk da Güle Güle Sevgili Burhan isimli yazısında “Duydum kahroldum! Frankfurt Havaalanı’nın ambulans çıkış kapısında öptüğüm gözlerin geldi aklıma. Tüm acılarına karşın insana coşku veren gülüşün… Sen de gittin öyle mi?” diyor ve şu şiirle uğurluyor genç arkadaşını:
‘Evinde ölü bulundu’ diye yazıldı ardından.
‘Evinde ölü bulundu!’
Ne demeli sana çocuk, nasıl anlatmalı seni?
Şimdi ardından yakınmak neye yarar?
Gittin, gözlerimi götürdün gözlerinle,
‘Bulundu’ dediler senin için, oysa hep vardın…
Güle güle çocuk.
Hiçbir şey üzemez artık serçe yüreğini
Gittin, boynu bükük kaldık ardında