Yatağan, Milas, Ören, Bodrum yöresi, güzelim Gökova Körfezi’nin kuzey kıyılarında, Anadolu’nun batıya doğru uzanmış yüzü. Kızılçam ormanları, zeytin, incir, keçiboynuzu ve her çeşit meyve ağaçlarıyla kaplı yemyeşil bir cennet. Bu mevsimde ağaçların altlarında anemonlar, mavi papatyalar açmış, kekik ve envai çeşit şifalı otlarla kaplı verimli topraklarda tarım ve hayvancılıkla uğraşan köyler var. Sahiller ise turizmin merkezi…
Ege’nin pırıl pırıl, çalışkan güzel insanlarının yurtları 40 yıl önce Yatağan’a kurulan termik santralle değişmeye başladı. Yatağan’ı, Ören’in hemen dibine kurulan Kemerköy ve onun 10 km kadar kuzeyindeki Yeniköy Santralları izledi. Bu santrallerin yakacağı kömürün çıkarılması için kilometrelerce karelik alanlarda ağaçlar köyler yok edildi. Bitki örtüsü sıyrılarak çıkarılan, sobaya atılsa yanmayan, henüz tam olarak kömürleşmemiş kaya parçaları, bazı işlemlerden de geçirildikten sonra ancak yakılarak elektrik üretiliyor. Kömür havzalarındaki onlarca köyün yok olmasının yanında bu üç santral, çevrelerine ve bütün bölgeye ölüm saçıyor.
Tek başına Yatağan santralı günde 40 bin ton kömür yakıyor. Havaya salınan zehirli gazların yanında bir de bunun külleri var elbet. Arazide oluşan kül dağları yağmur ve oksijenle buluşup daha da tehlikeli kimyasal reaksiyonlarla yer altı sularını ve solunan havayı zehirliyor. Başta çocuklar olmak üzere, yöre köylüleri astım bronşit ve kanserle savaşıyor. Binlerce insan bu hastalıklardan yaşamını yitirdi.
‘İkizköy direniyor’
Milas’tan Örene giden yol üzerinde kurulan Yeniköy Termik Santralinin 17 km’lik kömür havzasının gelip dayandığı yer İkizköy. Toprakları, ederinin çok altında gasp edilmiş, göçe zorlanmış, yoksullaşmış köylerden sadece biri. Geçen yaz bölgede çıkan orman yangınları sırasında, burada bir yangın olmamasına ve santrale uzaklığına rağmen, maden sahasını genişletmek isteyen fırsatçılar, ellerinde motorlu testerelerle köyün dibindeki Akbelen ormanının ağaçlarını kesmeye kalktılar. Köylüler yetişip durduruncaya kadar 150 kadar çam ne yazık ki katledildi. Böylece “Akbelen Ormanı’nı Vermeyeceğiz” diyerek başlatılan nöbet 260 gündür sürüyor. İkizköy’ün güzel insanları her akşam sırayla nöbet çadırına sıcak yemek taşıyor. Kamp ateşinin etrafında toplantılar, söyleşiler düzenleniyor. Artık bir okula dönüşen bu nöbet yerinde geçen hafta sonu büyük bir buluşma gerçekleşti. Buluşmanın büyüklüğü, katılanların sayısından çok niteliklerinde. Daha önce İkizköylülerin yaşadığı sürecin aynısı şimdi Denizli Avdan yöresinde tekrarlanmak isteniyor. Köylüler, arazilerini satmaya zorlanırken “Zorunlu Kamulaştırma” gündemde. Bu yüzden Avdanlılar, yaşananları ilk ağızdan dinlemek ve santrallerin açtığı (Yatağanlıların deyimiyle) “Cehennem Çukurlarını” görmek için ziyarete geldiler.
Sabah erken saatlerde tepsilerle evlerde yapılmış börekler, ikramlar, nöbet yerine taşındı, ayranlar çalındı, çaylar demlendi. Otobüsten inenler alkışlarla sımsıcak karşılandı. Soluklanmanın ardından çadıra asılan harita üzerinde önce, bölgenin gönüllü koruyucu meleği Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel bilgiler verdi. Kurdukları derneği ve mücadelelerini köylülerin kendileri anlattı. Emekli öğretmen Hasan Yorulmaz, Mehmet Oğultürk, KARDOK Dernek Başkanı Necla Işık, köy azaları Celal Çoban, Halil İbrahim Demir söz alıp bir bir anlattılar. Zeytinlerini kesmek zorunda kalışını anlatırken Melahat ablanın (Çulha) gözlerindeki buğu fark ediliyordu. Topraklarına el koymak için Ocak ayında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılan acele kamulaştırmayı zaten yargıya taşıyan Avdan köylüleri kilometrelerce uzanan tahribatı yerinde görüp başlarına gelen felakete karşı başka neler yapılabileceğini dinlediler, düşündüler…
Milas Akbelen'de kömür çıkaran maden firması kesintisiz 17km böylesi bir doğa ve yaşam alanını çöle çevirmiş. İzin verirsek, direnişi yalnız bırakırsak bir bu kadar alan daha çöle çevirilecek.
Lütfen izleyelim, izletelim👇👇👇#AkbelenOrmanınıVermeyeceğiz pic.twitter.com/L4r7TvFyRH— Ekoloji Radarı (@EkolojiR) March 27, 2022
Sohbete noktayı, Denizlili eski bir muhtar olan Hasan Amca, aşağıdaki kısa videodaki gibi koydu:
Emperyalizm açık bir şekilde alamadığı toprakları yerli işbirlikçileri sayesinde işgal eder. Şu andaki uygulama kapitalizmin, emperyalizmin işbirlikçi faşist yöneticileri tarafından bu topraklara göz dikilmesidir. Fakat biz topraklarımızı hiçbir zaman vermeyiz!
AYDEM’in tehdidi…
Yatağan Santrali ziyaretin son durağıydı. Üretilen elektriği satıp kar elde eden şirket AYDEM’in bu buluşmadan hemen önce “eğer yeni kömür havzaları yaratılmazsa Ege’nin elektriksiz kalabileceğine dair tehdit içeren açıklamasının ne menem bir yalan olduğunu burada Deniz Gümüşel’den dinledikten sonra Avdan köylüleri daha kararlı ayrıldılar. Otobüslerine doğru yürürken kulağıma çalınan sohbet her şeyin özetiydi:
Hem zorla toprağımızı alceklee, köyleri ağaçları yok etceklee, ortalık cehenneme döncek, soona da al sana elektrik diye fahiş fiyattan bize satceklee…!
Kervan…
Ülkenin en önemli mücadele alanlarından biri kuşkusuz ekoloji mücadelesi. İktidarın, çeteleriyle birlikte doğaya, zeytinimize, derelerimize, temiz havamıza, suyumuza, ormanlarımıza açtığı savaşta artık bıçak kemiğe dayandı. COP 26 zirvesinde 2030 yılına kadar kömürden vaz geçmeyi taahhüt eden 46 ülke arasında Türkiye yok. İklim krizine karşı acil önlemler gerekirken süren bu aymazlığa karşı mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Nisan ayında yerellerden başlayan bir “Kervan” uluslararası eylemlerle eş zamanlı olarak yola çıkacak. Özellikle, en acil konu olan kömürle çalışan termik santrallere dikkat çekmek üzere Çanakkale bölgesinde bir buluşma daha gerçekleşecek. Temel sloganı: “Kar Değil İnsan!.” Olan bu kervana herkesin kendi kentinden, köyünden, mahallesinde, sokağından katacağı bir şeyleri olmalı…