Hakan Yurdanur
Günümüzde ekonominin (hakim piyasa sisteminin) demokrasiyi belirlediği, içinde barındırdığı söylenmekte. Etkilenme yönünün ekonomiden demokrasiye doğru olduğu ve bunun tersinin düşünülemeyeceği birçok kesim tarafından kabul görmüş durumda. Ve bu kavrama inananların sayısı gün geçtikçe artmakta…
Demokrasi yaklaşık 2500 yıldan bu yana insanlığın yaşam arayışını meşgul etmekte. Başlangıç tarihi olduğuna göre bitiş tarihinin de olacağını söylemek mümkün. Ama bu bitiş egemenlerin değil halkın isteği ile, ileri bir dönüşümle gerçekleşirse anlam taşır. Demokrasi tanım gereği, halkın kendisini yönetebilme gücünü elinde bulundurması demek. Bu güç aynı zamanda iktidar ilişkilerini de barındırmakta. İktidar ilişkileri de devlete gönderme yapmakta. Belirtmekte yarar var, demokrasi devletsiz var olamaz fakat devlet demokrasisiz var olabilir.
Demokrasinin nasıl tanımlandığı kadar kimler tarafından tanımladığı da önem taşımakta. İktidar için demokrasi egemenliğini perçinlemek ise ezilen ve sömürülenler için de eşitlik, özgürlük, insana ve doğaya yaşam hakkı demek. Öyleyse herkes için uygun ve aynı anlama gelen bir tanım bulmak imkansız. Bir kavramı herkesin eşit derece de kabul ediyor olması da mantıksız. Ezen ezilen ilişkisi buna izin vermez.
Demokrasi sınıflı toplumlar da sınıf egemenliğinin biçimi. Örneğin, ortaçağa göre ileri aşamayı temsil eden burjuvazinin demokrasisi özünde iki yüzlü sınırlı ve iktidar kutsayıcıdır. Burjuva demokrasisi kavramının bir diğer sıkıntılı yönü de burjuvazi sanki demokrasi üretiyormuş yanılsamasına götürmesidir. Bu yanılsama devam ettirilirse, demokratik sermayedar gibi kavramlar üretilir ki buda insanı gülme krizine sokabilir…
Demokrasinin ne olduğu kadar ne olmadığı, olamayacağını da sorgulamak gerekmekte. En başta gelen de demokrasiyi hem tanım hem de işleyiş olarak profesyonel politika alanına indirgememek olmalıdır. Politikayı meslek edinmiş ihraç fazlası politikacıların içi boş demokrasi söylemlerine de kendilerine de noktayı koymak gerekli. Demokrasiyi seçimden ibaret görenlere, gördüğümüz yerde her seçimin bir oligarşi yarattığını söylemek gerekmekte. Bunlar bizi siyasete alet etmek istiyorlar diyen siyasetçiye hem yaptığı işi hatırlatmak hem de demokratik siyasetten ne anladığını (şahsen ben bir şey anlamıyorum) sormak gerek. Seçimde oy veren çoğunluğu akılsız, cahil ve yoksul gören akıllı, bilgili ve zengin azınlık iktidara geldiğinde bunun demokratik bir hareket olmadığını vurgulamak gerek. Kimin kimi ve neyi temsil ettiğini dile getirmek gerek.
Temsili demokrasi de seçime giren partilerin (birkaçı hariç) çoklu tek parti biçimine büründüklerini belirtmek gerek. Adının üslubunun değişmesinin bir şey değiştirmediğini görmek gerek. Halkın iradesinin neden ille de sandıktan çıktıktan sonra milli olduğunu araştırmak gerek. Bu sistem de oy ile oyun arasında ki ince çizgiyi keşfetmek gerek..
Bugün serbest piyasa ile demokrasi arasında bire bir eşitlik olduğu söyleniyor. Hatta bir adım ileri gidilip ekleniyor; serbest piyasanın hakim olduğu toplumsal yapı uyum içinde dengededir, bu denge serbest piyasanın içinde ki demokrasinin varlığı sayesindedir. Zaten içinde demokrasiyi barındıran serbest piyasa düzeninin karşısına çıkıp demokrasi talebinde bulunmak, hak aramak, mücadele etmek boşunadır ve demokrasi düşmanlığıdır…
Bu mantık aslında demokrasi vurgusu üzerinden boğun eğdirmek, mevcut durumu kabul ettirmek, onaylatmak anlamlarını taşımakta. Bir ülkeye demokrasi gerekiyorsa onu getirenler, gelenin demokrasi olmadığını söyleyenleri anti demokratik olarak ilan edebilirler.
Bir diğer suçlama da şöyle: demokrasi ekonominin bir alt organıdır, ona bağlıdır. Toplumsal işleyiş sadece ekonomi yasalarına tabidir. Ekonomik işleyişe, sermayenin yeni alanlar kazanmasına karşı olmak demokrasi düşmanlığıdır ! Bunun için sermaye büyümeli, büyümek için topluma ve doğaya sınırsız saldırabilmeli, demokrasiden yana olanlar da olup biteni ya alkışlamalı yada uslu uslu yerinde oturmalı, televizyon kanalı değiştirerek büyük protestosunu yapmalı. Evinde televizyon olmayanlara muhalefetin mutlaka bir çözümü olacaktır. Çünkü muhalefete göre sorun sistemde değil evde televizyon olup olmamasındadır.
Bir ülkenin büyümesi, demokratik olarak ilerlemesi gelişmesi anlamına gelmez. Bunun tam tersinin olduğu dünyadaki örnekleri ile mevcut. Ekonomik büyüme, kalkınma ile sosyalleşme, refah seviyesinin artması, demokratikleşme ile özdeş sayılamaz. Büyüme gayri safi yurt içi hasılanın büyümesi ise o vakit paranın hareketi her şeye kadirdir diyemeyiz.
Özel mülkiyetin varlığı demokratik alanları daraltır. Azınlığın elindeki çokluk, çoğunluğun elindeki azlık çelişkisini sürekli kılar. Azınlığın iktidarı bu daralmanın ve çelişkinin sonucudur.
Temsili demokrasi önce şekli ardından da resmi demokrasiye dönüştü günümüzde. Bu dönüşüm sermayenin işleyişini sağlama alan kurum ve kuruluşların üzerinden var olan demokrasidir artık. Sermayenin elinde ki demokrasi de tahvilden, bonodan, hisse senedinden, altın ve dövizden farksız bir yapıya bürünür. Alınıp satılan bir metadır. Her şeyin fiyatının olması içi tamamen boşaltılmış demokrasi için de geçerlidir.
Başladığımız gibi bitirelim. Ekonominin demokrasiye tabi olması büyük insanlığın büyük mücadelelerine bağlıdır. Bu mücadeleler kazanıldığında işleyiş yönü demokrasiden ekonomiye doğru olacaktır.