Seçim tarihi yaklaştıkça siyaset arenasının harareti artıyor. Anayasal olarak mümkün olmasa da Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan olacak. Hem aday belli olduğundan hem de söyleyecek yeni bir vaadi olmadığından seçime yönelik söylemleri toplumda herhangi bir merak ve heyecan uyandırmıyor. Aksine yarattığı umutsuzluk ve bıkkınlık her yeni adım ve söylemle toplumu daha fazla geriyor. Seçim sürecine girilirken en iddiasız odak Cumhur İttifakı’dır. Mevcut tablo Cumhur İttifakı’nı seçimin bezginlik ve gerilim yaratan tarafı haline getiriyor.
Seçimin merak tarafını da Millet İttifakı oluşturuyor. Aday belirlemede zorlanıyor. Kimileri nüansla da olsa farklı politikalara sahip altı ayrı partinin ittifakta yer alması haliyle denklemi çok bilinmeyenli hale getiriyor. Kimi krizler yaşadıkları da basına yansıyor. Krizin perde arkasında daha yoğun ve gerilimli sürdüğü muhakkak. Aday belirsizliği seçmende ciddi bir meraka neden oluyor. Adaylık üzerinden çıkabilecek krizin ittifakta çatlakları ortaya çıkarma ihtimali muhalefet seçmenini zaman zaman umutsuzluğa sürüklüyor. Adaylık konusunun daha fazla uzaması var olan umutsuzluğu derinleştirerek güvensizliğe evrilme ihtimali yüksek. Güvensizlik yaşayan seçmenin sandığa gitmemesi Cumhur İttifakı’nın hanesine yazılan önemli bir kazanım olacaktır. Ayrıca seçimin 14 Mayıs tarihinde yapılacağı gözetildiğinde adayın daha fazla gecikmesi doğru dürüst kampanya yürütememesi anlamına gelecek. Bu saatten sonra adayın belirlenmediği her gün Millet İttifakı’nın aleyhine olacaktır.
İttifak Altılı Masa’da bulunan diğer üç partiyi de Millet İttifakı’na ekleyerek kapsamını genişletirken, Ortak Politikalar Tutum Belgesi’ni kamuoyuna açıkladı. Kısmen geç kalınsa da ittifak için önemli adımlar oldu. Önünde iki önemli sınav kaldı. Cumhurbaşkanlığı adayı ve milletvekilliği için ortak liste oluşturma. Zaman alacak krizlere neden olmadan bu adımları atması tabanında belli bir güven oluşturacak ve gecikmeli de olsa seçim sürecine girmiş olacak. Mutabakat metninde önemli başlıklar olmakla birlikte Türkiye’nin temel bazı sorunlarına hiç değinilmemesi hem ittifakın yaşadığı iç krizlerin hem de gelecek vizyonunun önemli bir işareti. Kimi önemli madde ve vaatler olsa da Kürt meselesi, kadın haklarına yönelik politikaların nişanesi olan İstanbul Sözleşmesi, toplumun ötekileştirilen kesimlerinin sorunlarına değinilmemesi ittifakın vizyonunu anlama için önemli veriler sunuyor. Ülke meselelerinin temelinde yatan kronik sorunlara değinilmemesi ittifakın halklara nasıl bir çözüm düşündüğünü gözler önüne seriyor.
Mutabakat metninin en genel tanımı Cumhuriyet’i seksen yılın sonunda AKP-MHP iktidarı gibi diktatörlük heveslisi bir iktidar yaratan zihniyeti; bu günkü tablonun ve kronik soruların tamamının nedeni olan resmi ideolojiyi temcit pilavı gibi tekrar topluma yenilik olarak sunulmasıdır. Yani farklılıkları tanımayan, ötekileştiren, asimile ve inkar eden; buna karşı direnen, hak talep eden herkese ve gruba karşı devletin zor araçlarıyla imha politikaları uygulayan resmi ideolojinin çözümsüzlük üreten politikalarını çözüm olarak vaat etmektir. Mutabakat metninin gösterdiği bariz ve çıplak gerçeklik Millet İttifakı’nın halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve ezilenlerin sorunlarına çözüm olmayacağıdır.
Yenilik, değişim, dönüşüm ve ülke sorunlarına çözüm olarak sunulsa da esas olarak AKP-MHP iktidarının yarattığı tahribatı restore etmeyi vaat eden bir metin. Bunun için de denklemin üçlü sac ayaklarından biri olan Cumhur İttifakı’nı direkt karşısına alırken, diğer sac ayağı olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nı (EÖİ) görmezden gelmeyi esas almış. Bu saatten sonra Millet İttifakı’nın seçim stratejisi AKP-MHP iktidarının topluma kabul ettirmek istediği ölümü göstererek sıtmaya razı etmek olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı da bir yandan görmezden gelecek ve karşısına almaktan kaçınacaktır. Öte yandan herhangi bir şey vaat etmeyen genel söylem ve taktik manevralarla EÖİ seçmeninin desteğini almayı hedefleyecektir. Kılavuzu Cumhur İttifakı’nın standartları olan Millet İttifakı’ndan daha fazlası da beklenemezdi. Nitekim iyimser bazı çevrelerin dışında; Kürtler, kadınlar, gençler başta olmak üzere ülkenin ezilenleri şaşırmadı. Nitekim EÖİ’nin kurulmasının anlam ve önemi de burada yatıyordu.
Mutabakat metinden çıkarılacak en önemli çıkarsamalardan biri de EÖİ’nin varlığının halklar ve ezilenler için ne kadar önemli ve hayati olduğunu da gösterdi. Yoğun handikaplı bir politikalar metni açıklamış olsa da mevcut seçim denkleminde Millet İttifakı’nın, ülkenin geleceğini belirleyecek olan üç sac ayağından biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Önemli olan stratejisini ve politikalarını iyi görmek, artı ve eksilerini doğru değerlendirmektir. Bu bağlamda Cumhur İttifakı’nın deyim yerindeyse savaş açtığı, Millet İttifakı’nın ise görmezden gelmeyi tercih ettiği EÖİ’nin strateji kritik önemdedir. Bu pozisyonu seçim süreci boyunca hem merak uyandıracak hem de heyecan ve gerilim dozunu belirleyecektir. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın aday çıkarmaya dair açıklamasının bu düzeyde heyecan yaratmasının nedeni de budur. Seçimlerde pozisyonu en güçlü ittifaktır. Diğer iki ittifak arasındaki denge şu an Emek ve Özgürlük İttifakı için birçok avantaj sağlıyor. Atacağı her adımın seçim sonuçlarına etkisi oldukça belirleyici olacak. Var olan dengeyi iyi okuması, stratejisini iyi belirlemesi ve gerekli taktiksel esnekliği göstermesi halinde hem seçim öncesini hem de sonrasını domine etme şansı ve olanaklarına ziyadesiyle sahiptir.
HDP ve ittifak partilerinin açıklamalarına bakıldığında Emek ve Özgürlük İttifakı’nın stratejisi netleşmiş gibi. Gibi diyoruz zira stratejisinin önemli bir ayağı da diğer ittifakları seçime kadar bazı belirsizliklerle baş başa bırakarak avantaj sağlamasıdır. Bu durum aynı zamanda EÖİ’nin işini belli bir düzeyde zorlaştırıyor. Dolayısıyla stratejinin halklara iyi anlatması başarısının düzeyini belirleyecek. Şu bir gerçek ki bu seçim sadece iktidar değişimin olacağı bir seçim olmayacaktır. Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarda nasıl bir sistemle yönetileceğinin de seçimi olacaktır. Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile dört başı mamur bir diktatörlüğü kurumsallaştırmaya çalışırken; Millet İttifakı denenmiş ve çıkmaz sokak olduğu pratikte defaatle sınanmış parlamenter sisteme geri dönmeyi öneriyor. Seçimlerde sadece iktidar değişimine odaklanan bir strateji tek ayaklı ve yanılgılı olacaktır. EÖİ’nin stratejisinin seçim öncesi ve sonrasına içermesi Türkiye’nin demokratikleşmesi, halkların geleceği adına zaruri bir gerekliliktir.
Bu anlamda stratejisinin birinci önceliği AKP-MHP iktidarı tarafından temelleri atılmaya çalışılan diktatörlük sisteminin kurumsallaşmasına izin vermemektir. İkinci önceliği, Meclis’e olabildiğince güçlü girmesidir. Zira seçim sonrasında yeni sistemin nasıl şekilleneceğini gündeme getirecektir. Ezilenlerin yeni sistemin şekillenmesinde etkili olması; temel haklarını garanti altına alması, eşit ve özgür bir geleceğin mücadele olanaklarının yaratılması için Meclis’e güçlü girmeyi gerektirir. Buna bağlı olarak üçüncü önceliği ise, resmi ideolojiyi amentü edinen diğer iki ittifaka karşı halkları Meclis’e taşıyacak alternatifi sunmasıdır. Yani toplumun seçim öncesi ve sonrası dinci, milliyetçi ve sağcı siyasetin nüanslı tonlarına mahkum etmemesidir.
EÖİ’nin gücünü iyi bilmesi, bu gücünü nelere kadir olduğu; nelere yetmediğini isabetli hesaplaması önemli olacaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Meclis seçimlerine ilişkin hedefler net bir şekilde belirlenmeli ve halklara sade ve basit bir dille anlatabilmeli. Zira iki konuya ilişkin farklı beklendi ve hedefler var. Görüldüğü kadarıyla ne EÖİ’nin ne de diğer ittifakların tek başlarına iktidar olma şansı yok. Oy oranlarına bakıldığında EÖİ’nin adayının ikinci tura kalması da zor görünüyor. Ancak bu cumhurbaşkanlığı seçiminde oyun dışında kaldığı anlamına gelmiyor. Aksine kimin kaybedeceğini ve kimin kazanacağının anahtarını elinde bulunduruyor. Bu azımsanacak, ihmal edilecek bir güç ve fırsat değil. Adeta sihirli değnek mahiyetinde. İyi kullanılması halinde seçim sonrası politikalarını hayata geçirme olanaklarını yaratabilir.
Bu da EÖİ diğer iki ittifak dışında sunduğu Üçüncü Yol stratejisi ve alternatifini halklara ne kadar anlattığı ve ne düzeyde sonuç aldığına bağlı olacaktır. Her şeyden önce EÖİ’nin sadece seçim işbirliğinden ibaret olmadığı, bunu aşan bir gelecek tahayyülü olduğu halklara iyi anlatılmalıdır. Seçim dönemleri kitlelerin harekete geçtiği, partilerin ve ittifakların politikalarını dinlemeye ve anlamaya açık olduğu süreçlerdir. Adayı üzerinden politikalarını halklara anlatmak, topluma taşırmak alternatif ittifak olmanın asgari gereğidir. Bu vesileyle seçim sonrası için Türkiye’nin yeniden dizaynında etkili rol oynamanın zeminine dönüştürebilme şansı vardır. Herhangi bir ittifaka daha seçimin başında aşırı angaje olmak yarışa başlamadan daha start çizgisindeyken silahlarını bırakmak ve kaçınılmaz bir şekilde siyasetsiz kalmaktır. Bu da siyaset yapmanın ruhuna aykırıdır. Aday çıkaracağını açıklaması EÖİ’nin stratejisi için önemli ve yerinde olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı yarışında adayını çıkarsa dahi kendini bağlayacak söylem ve eylemlerden uzak durması siyaseten doğru olacak. Adayını açıklama, açıklamama ya da açıkladığı halde geri çekme opsiyonlarının son ana kadar saklı tutması birçok yönde elini güçlendirecektir. Her an denklemi değiştirme gücünü elinde bulundurularak diğer ittifakları belirsizlik ve politikasızlık içinde tutabilir. Nitekim Cumhur İttifakı da yargı başta olmak üzere devletin zor araçlarını kullanarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nı sürekli bir belirsizlik içinde bırakmak ve politikasız kılma stratejisi güdüyor. Cumhur İttifakı farklı nedenlerle olsa da söylemsel düzeyde dahi Kürt meselesine ilişkin niyet beyan etmeden aynı politikayı başka veçheden yürütüyor. Bu bir mücadele ve başarıya ulaşmak için tüm araçları yerli yerinde ve etkili bir şekilde kullanmak siyaset sanatında başarının anahtarıdır.
EÖİ cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nihai kararını ne kadar geç deklare etse o kadar siyasete etki etme ve belirleme araçlarını elinde tutmuş olacaktır. Ancak bunu yaparken de söyleme dikkat etmesi faydalı olacaktır. Adayın açıklanması ya da açıklamamasının diğer ittifaklarla muhataplık ve müzakere şartlarına bağlanması EÖİ’nin tersinden kendini bağlaması anlamına gelir. Aday çıkarmanın ya da çıkarmamanın önceliği Millet İttifakı’nın ortak adaya yanaşıp yanaşmaması olmadığı gibi geri çekilmesi de Millet İttifakı’nın tavrı ve tutumu olmamalıdır. Belirleyici olması gereken husus EÖİ’nin stratejisinin neyi gerektirdiğidir. Süreç içinde stratejisine hizmet etmesi durumunda herhangi bir müzakere yürütmeden, ortaklaşmaya varmadan da bir ittifakı manivela olarak kullanabilmeli ve hedefleri önünde asıl engel olarak gördüğü ittifakı yenilgiye uğratmak için kullanabilmelidir. Özcesi seçimin kaderini elinde tutma şansı ve araçlarını temel stratejik hedeflerini başarmak için değerlendirmeli.
Elbette bir ittifakla seçim sonrası için ilkesel konularda hemfikir olarak destek vermesi daha uygunsa buna açık olması ve yapması gerekir ancak en kötü seçeneğe göre hazırlanmalı ve söylem geliştirmelidir. Diğer ittifakların seçimi kaybetmesi halinde kaybedecekleri ile EÖİ’nin stratejisinin başarısız olması halinde kaybedecekleri arasında büyük fark var. Diğer iki ittifakın liderliği ile tabanı bir diğerinin önerdiği sistemde zorlansa da kabullenebilir ve içinde yaşayabilir. Ancak EÖİ’nin öncülüğü ve tabanının bu olanaklarının ne kadar olup olmadığı hesaplanarak adım atılmalıdır. Tabiri caizse hiçbir opsiyonu tesadüfe bırakmamalı, kılı kırk yararak adım atmalı, taktik geliştirmeli ve söz söylemelidir.
Bu bağlamda hedef ve amaçlarına hizmet edecek stratejiden şaşmamalı ve taktik adımlarını buna bağlı olarak atmalıdır. Strateji ve stratejiye bağlı kalınmadan atılan taktik adımların çoğu zaman niyetten bağımsız amacın tersine sonuçlar ürettiği sıkça rastlanan bir gerçekliktir. Özellikle seçim süreçleri gibi siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmelerin hızlandığı krizli dönemlerde stratejik davranmak daha önemli hale gelir. Taktikleri stratejik hedefini gerçekleştirmeye hizmet ettikten sonra başka taraflara sağladığı fayda ikincil planda kalır. Esasta kendisine karşı olan iki kötü arasında elinde bulunan kozla daha az kötüyü manivela olarak kullanarak en kötüyü yenme şansı varsa; bu adımı tereddütsüz atmalı ve geriye kalan kötüyle mücadelesine devam etmelidir.
Sonuç olarak EÖİ’nin iki kötü arasındaki çizgiyi iyi çizmeli ve buna göre politika, yaklaşım ve söylem geliştirmelidir. Bu konu da EÖİ için oldukça açıktır. Son dönemde bu çizgileri aynılaştıran ve stratejik hedeflerle tam uyumlu olmayan söylemler de görülmektedir. Millet İttifakı’na yönelik süreklileşen, “muhataplık ve müzakere” çağrıları EÖİ’nin stratejisiyle uyumlu olmayan söylemlerdir. Aynı zamanda Millet İttifakı’nda aşırı beklenti ve angaje olmanın nişanesidir. EÖİ’nin aday çıkarıp çıkarmamasını kendi Üçüncü Yol stratejisinin hedefleri üzerinde ifade etmekten ziyade Millet İttifakı’nın yaklaşımına endekslemek tabiri caizse ayağına sıkmaktır. Elbette EÖİ diğer ittifaklarının politikalarını etkilemek, değiştirmek, bazen de bozmak için aday çıkarabilir; ancak herhangi bir ittifakın politikalarına öfke ve kızgınlık duyarak aday çıkarmaz. Bu kendini bağımlı değişken haline getirmek, özne ve irade olmaktan çıkarmak olur. Bu yaklaşım ve söylem aynı zamanda hedef alınan ittifakı da özne, irade ve çözüm adresi olarak gösterir ki seçmeni de bu adrese yönlendirir.
Özellikle Cumhur İttifakı gibi halkın yaka silktiği bir iktidar varken ve açıkladığı Mutabakat Metni ile halkın beklentilerine cevap olamayan Millet İttifakı gerçeği orta yerde dururken Emek ve Özgürlük İttifakı daha fazla Üçüncü Yol siyasetini anlatmalıdır. Diğer ittifakların politikalarından çok vaatkâr bir politikayla elinde bulundurduğu gücü stratejik hedefleri doğrultusunda halkların zaferiyle taçlandırmaya odaklanmalı.
Abdulmelik Ş. Bekir kimdir?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik mesleğine Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, siyaset, kültür ve dil üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da yazmaktadır.