2000’li yıllarda Arap Yazarlar Birliği’nin “En İyi 100 Roman” listesinde ilk beş sırada yer alan, Gassan Kanafani’nin ‘Güneşteki Adamlar’ romanı Mehmet Hakkı Suçin çevirisiyle Metis’ten çıktı. Kitabın tanıtımını ve yazarın özgeçmişini paylaşıyoruz.
Yolları Basra’daki bir kaçakçının yazıhanesinde kesişen üç Filistinlinin hikâyesi Güneşteki Adamlar.
Göğsünü dayadığında sanki yerin kalbini duyacak kadar toprağa bağlı ihtiyar bir köylü, haksızlığa karşı mücadelesi zindanın yolunu gösterdiğinde kaçmaktan başka çaresi kalmayan genç eylemci ve okulu bırakıp gerçek dünyada ‘pişmek’ zorunda kalan toy bir öğrenci…
Kuveyt’e varıp, Körfez’in bu zengin ülkesinde çalışıp para kazanmaya başladıklarında yalnızca kendilerinin değil arkalarında bıraktıkları Filistin’in, ailelerinin, sevdiklerinin de talihini değiştirmeyi umuyorlar. Yola koyulduklarında, geride kalan acı hatıraların yanı sıra çölün dayanılmaz sıcağıyla da baş etmek zorundalar. Yolculuk sona erdiğinde Filistin’den, onun acılı tarihinden hiç uzaklaşamadıklarını görüyoruz.
Güneşteki Adamlar, 1963’te yayımlandıktan sonra da yazılmaya devam eden bir metin. Onu aynı zamanda çölde kavrulan, okyanusta boğulan, kamyon kasasında yahut bir uçağın bagajında buz tutan göçmenlerin hikâyesi olarak da okuyuşumuz bundan.
Gassan Kanafani hakkında
9 Nisan 1936’da Filistin’in kuzeyinde yer alan Akka’da doğdu. Mayıs 1948’e kadar, İsrail’in kurulmasıyla sonuçlanan savaştan dolayı terk etmek zorunda kaldığı Yafa’da yaşadı. Ailesiyle birlikte önce Lübnan, ardından Suriye’ye göç etti. Lise öğrenimini Şam’da tamamladı. Şam Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdiyse de ikinci sınıfta bırakmak zorunda kaldı. Kuveyt’e gidip ilkokul öğretmenliği yaptı.
1960’ta Beyrut’a taşındı. Beyrut’ta Arap Milliyetçileri Hareketi’nin yayın organı el-Hurriyye dergisinin kültür sayfalarını yönetti. Yine Beyrut’ta yayımlanan el-Muharrir ve el-Envâr gazeteleri ile el-Hedef dergisinde yazar ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Filistin davasını dünyaya tanıtmaya çalışan aktivist Danimarkalı Anni ile 1961’de evlendi. Fayez ve Leyla adında iki çocukları oldu.
1967’de kurulan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne katılıp partinin sözcülüğünü üstlendi. 8 Temmuz 1972’de arabasına konulan bomba sonucu, yeğeni Lemîs’le birlikte katledildi. Erken yaşta ölmesine rağmen on sekiz kitap bıraktı.
Filistin kültürü, siyaseti ve mücadelesiyle ilgili yüzlerce makale yazdı. Ölümünden sonra romanları, öyküleri, tiyatro oyunları ve düzyazılarından oluşan “Toplu Eserleri” dört cilt halinde yayımlandı.
Eserleri birçok dile çevrildi, bazıları sinema ve tiyatroya uyarlandı. Kimi eserleri Arap ülkelerinde müfredata girdi. Güneşteki Adamlar iki binli yıllarda Arap Yazarlar Birliği’nin “en iyi yüz roman” listesinde ilk beş sırada yer aldı.
Çevirmen Mehmet Hakkı Suçin’e dair
Kanafani’nin kitabını Arapça aslından Türkçeye çeviren Prof. Dr. Mehmet Hakkı Suçin geçtiğimiz günlerde, Şeyh Hamed Çeviri ve Uluslararası Anlayış Ödülleri çerçevesinde bütün çeviri çalışmalarıyla Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Şeyh Hamed Çeviri ve Uluslararası Anlayış Ödülleri, Katar tarafından sekiz yıldır veriliyor.
“Arabic Booker” olarak bilinen Uluslararası Arap Romanı Ödülü’ne jüri üyeliği de yapan Suçin, Cahiliye şairleri, Halil Cibran, Adonis, Mahmud Derviş, Nizar Kabbani, Necib Mahfuz, Gassan Kenefani, Adania Shibli (Adeniyye Şibli) gibi klasik ve modern Arap edebiyatından isimleri Türkçeye kazandırmıştı.
Açılış bölümünden, Ebu Kays, s. 7 Ebu Kays çiy düşmüş toprakta göğsünü dinlendirirken altındaki toprağın nabzı atmaya başladı. Yorgun kalbinin atışları, kum taneciklerinde dolaşıp titreşerek hücrelerine nüfuz ediyordu. Göğsünü toprağa her koyduğunda yerin kalbini, sanki cehennemin en derinliklerinden hareket ediyor ve sarp bir yolu yara yara ışığa doğru ilerliyormuşçasına hissediyordu. On yıl önce terk ettiği toprakta aynı tarlayı paylaştığı komşusuna bu durumu anlattığında adam alaycı bir ses tonuyla, “Kendi yüreğinin sesi o,” demişti, “göğsünü toprağa yapıştırdığında bu sesi zaten duyarsın.” Saçmalığın dik âlâsı! Ya kokuya ne demeli? İçine çekince alnında dalgalanan, sonra da damarlarına döküldüğü yerde pinekleyen koku? Yattığı yerden toprağın kokusunu içine çektiği her seferinde, soğuk suyla yıkanmış ve banyodan yeni çıkmış karısının saçlarını koklamış gibi oluyordu. Soğuk duştan çıkıp hafif ıslak saçlarını yüzüne seren kadının kokusuydu bu. Kalp atışları da aynıydı. Şefkatli avuçlarında küçük bir serçe tutarsın ya, işte öyle. |