“Sansür yasası”nın toplumu hedef aldığını belirten gazeteci Gazeteci Tuğrul Eryılmaz, “Neredeyse 50 yıl gazetecilik yaptım. Bu kadar vahim bir şeyle karşı karşıya kaldığımı hakikaten hatırlamıyorum” dedi.
AKP ve MHP’nin hazırladığı ve gazeteciler ile muhalefetin “sansür yasası” olarak adlandırdığı yeni basın kanunu teklifi, Adalet Komisyonu’ndan geçti. Yoğun tepkilerin ardından Genel Kurul görüşmeleri yeni yasama dönemine ertelenen teklifin yansımaları sürüyor.
Birçok kısıtlama getiren teklifte ayrıca hapis cezası da öngörülüyor. Sansür yasasının ne gibi sonuçlara yol açacağını yaklaşık 50 yıldır mesleğini sürdüren deneyimli gazeteci Tuğrul Eryılmaz, Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.
‘Art niyetlerini saklıyorlar’
İktidarın art niyetini sakladığına dikkat çeken Eryılmaz, “Örneğin iktidarlar, özgürlükleri kısmak için getirdikleri düzenlemeye ‘özgürlükler yasası’ diyebiliyor. Ya da demokrasinin içine ederken, demokrasi laflarını savurabiliyor. Bu tasarı ve ismine de aynı bağlamda bakmak lazım. İktidar ‘dezenformasyon’ diyor. Biz ise buna ‘sansür’ diyoruz. Peki biz neden sansür diyoruz? Çünkü halkı tedirginliğe, üzüntüye sokacak habere ‘yalan haber’ diyecekler” dedi.
Bu tasarının yasalaşması ile herkesin zarar göreceği uyarısında bulunan Eryılmaz, sözlerine şöyle devam etti:
Bunlar, daha sen haberi yapmadan seni korkutmak istiyorlar. Gazetecinin kendini sansür etmesini istiyorlar. Otosansür gazeteciliğin en büyük düşmanıdır. Gazetecilik neden önemli? Çünkü sabah evden çıkarken bile yağmur yağacak mı yağmayacak mı diye haberlere bakıyorsun. Kamuoyunun haberdar olması için doğru gazetecilik şart. Ancak getirilmek istenen çok tehlikeli. 75 yaşındayım. Neredeyse 50 yıl gazetecilik yaptım. Hala da bir şeylerle uğraşmaya çalışıyorum. Şunu söylemekten sıkıldım; bu kadar vahim bir şey ile karşı karşıya kaldığımı hakikaten hatırlamıyorum.
‘Seslerini nasıl keseriz’ diye düşünmüşler
12 Eylül 1980 askeri darbe uygulamalarını hatırlatan Eryılmaz, “O dönem çıkmak için bir yol buluyorduk. Ama sanki bunlar her şeyden ‘ders’ almışlar gibi. Çünkü ‘nasıl seslerini keseriz’ diye belli ki çok düşünmüşler. Şunu da itiraf edeyim; bazen ne dediklerini ve yapmak istediklerini anlamakta zorluk çekiyorum. Mesela çete, yandaş müteahhit diyemeyeceğiz. Ne diyeceğiz? 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubatları görmüş bir insanım. Şimdi o günlerden daha kötü bir durumdayız. Çünkü mesleğimizi yapmamızı engelliyorlar. Eğer aktif bir gazetecilik yapıyor olsaydım, yani bir yayın organı çıkarıyor ya da editör olsaydım kahrımdan ölürdüm” ifadelerini kullandı.
İktidarın korku toplumu yaratmak istediğini söyleyen Eryılmaz, şu ifadeleri kullandı:
Yavaş yavaş oluyor bu tür şeyler. Her şeyden korkan bir yığın yapmayı planlıyorlar. Bu çok tehlikeli. Zaten ne doğru düzgün çıkan bir gazete ya da televizyon var. Hepsi zaten ellerinde. Her şeyi yalan habere sokabilirsin. ‘Siz insanları korkutuyorsunuz. Yalan haber yazmaya zorluyorsunuz’ demek bile ‘yalan haber’ olacak. Çünkü çıkıp ‘korkutmuyorum’ diyecek. Bir ara ‘zam’ demek yasaklanmıştı. ‘Fiyat artışları düzenledi’ deniliyordu. Biz buna gülerdik. Şimdi aynı şey oluyor. Enflasyon ne oldu demeyeceksin. Zam, açlık sınırı demeyeceksin.
Muhalefete sitem
Hukukun uzun zamandır siyasetin emrinde olduğuna vurgu yapan Eryılmaz, tartışma ve direniş yollarının bulunması gerektiğini söyledi. Tasarıya karşı öncelikli görevin basın örgütlerinin sokağa çıkması olduğunu belirten Eryılmaz, sözlerini şöyle tamamladı:
Muhalefet bunla uğraşacak, bizi örgütleyecek. Artık kim ise o muhalefet. Ben sen ne yapabiliriz ki? Muhalefet yok zaten. Bugün bile idam cezası geri gelsin tartışmasını başlatmak istiyorlar. Bu işin içinden hepimiz birlikte çıkacağız. Başka yolu yok. Bu mümkün olmak zorunda. Hakikaten bu siyasetin elinde. Siyaset bunu yapacak. Yok ‘üç, beş, altı veya dokuzlu masa kurduk’ diyorlar. Hadi bakalım. Bir vatandaş, gazeteci olarak taleplerim var.