Bahadır Altan
Yakaladığı sokak köpeğini sopa şeklindeki tasmayla hunharca sürüklediği görüntüleri Twitter hesabından paylaşan adam, belediye görevlilerine yardım ettiğini gururla yazmış! En altta da “Hedef göstermen yeter Reis!” yazıyor. Elinde silahla poz verip daha “önemli işler” yapmaya hevesli olanlar, hatta bunu eyleme dönüştürenlerin yanında masum bile sanılabilir ama iktidarın sıradanlaşan kötülüğünün en çarpıcı dışa vurumu bu.
Hemen eklemeliyim ki; bu davranış biçimi veya bozukluğu son zamanlarda fazla görünür olsa da toplumda, hiç de Reis’in arzuladığı oranda değil. Toplumun (hatta erkeklerin bile!) ezici çoğunluğu bir şeyh veya liderin taraftarı dahi olsa, onun robotlaşmış emir kulu gibi görünmeyi onur kırıcı sayıyor hala.
AKP’nin kongre vb. kitlesel toplantılarının sonunda artık gelenekselleşen ritüeli hatırlayalım. Reislerinin komutuyla rabia işareti yaparken bile zorlandıklarını, çocuk yaştaki bir grup katılımcı dışında yemin eder gibi tekrarladıkları sözcüklerin ağızlardan zor döküldüğünü ve daha da önemlisi “reisin” katılmadığı toplantılarda başkaca hiçbir konuşmacının bu ritüele tenezzül dahi etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kuşkusuz bu gerçek, yapılan kötülükleri önemsememek anlamına gelmiyor. Tam tersi toplumda suç oranının arttığı alanların hepsinde bu “hedef göstermenin” rolü var.
Hırsızlık, dolandırıcılık, gasp gibi adli suçlardaki artışların da altında “balık baştan kokar” etkisi görülebilir ama biz politik suçlara bakarsak durum hiç de iç açıcı değil.
Başta, son dokuz yılda %289 artan kadın cinayetleri geliyor. Bir kadına silah çeken erkek, “cezası az olacak nasıl olsa” diye düşünerek cinayet işlemiyor elbet! Ama bunu aklına getirdiğinde onu ürpertecek bir yaptırım hatırlanmadığı kesin. Hele, el kaldırmanın, şiddetin karşılığı hiç yok. İstanbul Sözleşmesinin “Ailenin birliğini bozduğu” gerekçesiyle feshinden sonraki artış ise çok dikkat çekici.(İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından en az 130 kadın öldürüldü, 106 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti)
Habercilikten, adalet sistemine kadar her aşamada kadına yönelik şiddet ve tacizde erkeği koruyan bir anlayışın kaçınılmaz sonucu bu. Çalışma hayatında daha ucuz emek ve mahallelerde kapı kapı dolaşacak kadınlara ihtiyaçları olmasa AKP anlayışının kadınları tümüyle eve kapatıp erkeğinin dizinin dibine oturtmaya çalıştığı sır değil. Üstelik bu çaba 20 yıldır sürüyor ve meyveleri artan bir seyirle şimdi ortalığa saçılıyor.
İktidar erkeklere doğrudan “öldürün size itaat etmeyen bu dik başlıları” diyerek hedef göstermiyor elbet. Bunu açıkça söyleyenler de var aslında ama burada hedef gösterme anlamındaki en net tavır, kadın cinayetleri protestolarında, 8 martlarda devletin polisinin kadınlara uyguladığı şiddettir. Erkeklere bundan daha net bir hedef gösterme, yol, yöntem öğretme olabilir mi?
Zindanlardaki siyasi tutsaklara, özellikle hasta tutsaklara yapılan işkence, tecrit yoluyla intihara sürükleme, tedavisine izin vermeme gibi zulümler açıkça hedef gösterme sonucudur. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinin defnedildiği mezarlıkta toplanan güruhun tehditleriyle topraktan çıkarılmak zorunda kalınması en bilinen örnektir. İşte bu saldırının kendisi cenazenin güvenliğini sağlayamayan daha doğrusu sağlamayan İçişleri Bakanlığının sadece bir zafiyeti değil, açıkça hedef göstermesidir. Yine Kandıra’da cinsel saldırıya uğrayan ve tek kişilik hücresinde yaşamını yitiren Garibe Gezer’in avukatlarının tespit ettiği ihlaller çoğu ülkede hükümlünün yaşamından sorumlu olan Adalet Bakanının istifa etmesine yetecek vahimlikteyken bizdeki kayıtsızlık tam da bir hedef göstermedir. Gardiyanlara bundan daha açık “devam edin” denebilir mi? Son haftalarda durumdan vazife çıkaran gardiyanların olumsuz davranışlarında da bu yüzden artış var. Leyla Güven’i aşı için götürüldüğü hastanede tehdit eden gardiyan İsmail bunun son örneğidir.
Tarikat yurtlarındaki taciz, tecavüz dini baskılar ve bunların sonucundaki intiharlar da aynı kanaldan besleniyor. Devlet yurtları kapatılıp bu yurtlara akıtılan kaynaklar, teşvikler ve denetimsizlik, onlara yol vermenin ilk adımı. Ensar gibi vakıflardaki tecavüzcülerin yargıda cezasız bırakılması veya hafifletici sebeplerle suçluların bir gün bile yatmaması, hatta dosyalara konulan gizlilik kararlarıyla afişe edilmelerinin engellenmesinden daha net bir azmettirme olabilir mi? Enes Kara’nın bu perdeyi yırtıp hepimizin yüzüne çarparak yaşamına son vermesinin ardından Beyoğlu’nda basın açıklaması yapmak için toplanan yürekli gençlere polisin saldırısı da bu çerçevede katillerin, tecavüzcülerin önünü açmaktan, teşvik etmekten başka nedir ki?
Erdoğan’ın TTB şahsında hekimleri hedef alan hakaretlerinin yayınlandığı gün 3 hekimin görev başında fiili saldırıya uğraması da tesadüf değil kuşkusuz. “Yerli Aşı” konusunda bilimsel ölçüleri hatırlatarak araştırma sonuçlarının açıklanmamasını eleştiren TTB’ye, yüzüne yansıyan nefret ve öfkeyle “sahtekar yalancı!” diye hakaret edebilen bir Cumhur Başkanı olunca, bu mesajı alan birileri de çıkacaktı elbet!
Mültecilere yönelik ırkçı saldırı artışlarındaki hedef göstermelerde ise Reis yalnız değil! Bolu Belediye Başkanından, Leman Sam’a kadar uzanan geniş bir yelpaze görev başında! Burada tuhaf olan şey mültecileri hedef gösterenlerin büyük çoğunluğu tweet ve benzeri açıklamalarındaki buram buram ırkçılığı kabul etmiyor!
Aynı körlük CHP ve İYİ Parti’nin en kritik anlarda iktidarın yanında saf tutmalarında görülüyor. Daha önce Akşener ve Kılıçdaroğlu’na yönelik benzeri teşviklerle saldırılar olmasına rağmen, bunları unutmaya ve hemen Yenikapı’ya koşmaya hazır bir duruşları var. Kazakistan’da Nazarbayev’in damatları, akrabalarıyla kurduğu diktaya, yolsuzluklara, zamlara karşı halkın haklı isyanında da hemen hazırola geçtiler. AKP ve MHP’nin Kazak Devletinin yabancı silahlı kuvvetler desteğiyle halka karşı kullandığı orantısız güce tek laf etmeden destek veren açıklamaya imza attılar. Bu tutum, CHP ve İYİ Parti “muhalefetinin,” her türlü baskıya rağmen ülkemizde sokağa çıkma cesaretini gösteren halkı hedef göstermesi değilse nedir?
Faşizme karşı duruşun keskin bir sınır çizgisi var. Ya karşısında konumlanırsınız ya da Yenikapı’da!