2011 yılında Japonya’nın kuzeyini vuran deprem ile geçtiğimiz hafta Türkiye ve Suriye’de yaşanan afet arasındaki benzerlikler, depremden sonraki zorlu toparlanma süreci hakkında da fikir veriyor. Japonya’daki depremden çıkarılacak en büyük ders, bu büyüklükteki bir afetin hiçbir zaman gerçekten bir sonuca bağlanamayacağı… Yeniden inşa söylemlerine rağmen deprem, hem ulusal bilinçte hem de insanların hayatlarında derin bir yara açtı. Associated Press’te 10 Şubat’ta Foster Klug imzasıyla yayımlanan yazıyı Türkçeleştirdik.
Moloz dağları ve bükülmüş metal. Hayal edilemeyecek boyutta ölüm. Keder. Öfke. Hayatta kalmanın getirdiği rahatlama.
Bir toplumun temellerini yerinden oynatıp paramparça edecek kadar güçlü bir afetten geriye ne kalır? On yıl sonra dünyanın geri kalanı yoluna devam ederken üstelik.
2011 yılında Japonya’nın kuzeyini vuran üçlü felaket ile geçtiğimiz hafta Türkiye ve Suriye’de yaşanan felaket arasındaki benzerlikler, bölgenin önümüzdeki yıllarda nelerle karşılaşabileceğine dair bir fikir verebilir. Yaşanan kolektif psikolojik travmanın, can kaybının ve maddi yıkımın büyüklüğü bu iki felaketi birbirine bağlıyor.
Pazartesi günü meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremin bilançosu, cuma günü yetkililerin yeni cenazelere ulaşıldığını açıklamasıyla birlikte 23 bini aştı. Bu rakam, Japonya’daki felakette ölen 18 bin 400’den fazla insanın sayısının şimdiden aşıldığını gösteriyor.
9.0 büyüklüğündeki deprem, 11 Mart 2011’de öğleden sonra 2:46’da meydana gelmişti. Çok geçmeden Japonya kıyılarındaki kameralar, Tohoku bölgesine çarpan su duvarını görüntülemişti. Bu, kayıtlara geçen en büyük depremlerden biriydi ve neden olduğu tsunami, arabaları, evleri, ofis binalarını ve binlerce insanı sürüklemiş ve Fukushima Daiichi nükleer santralinde erime ve patlamalara neden olmuştu.
Okyanustan kilometrelerce uzağa sürüklenen devasa tekneler, bir zamanlar şehir olan yerlerde oyuncak gibi yana yatmış arabaların, yıkık caddelerin, yerle bir olmuş binaların arasında dağ gibi yükselen enkazın üzerine düşmüştü.
Pek çok kişi bölgenin bir daha eski haline dönüp dönemeyeceğini merak ediyordu.
Japonya’daki depremden çıkarılacak en büyük ders -Türkiye’nin de 1999’da ülkenin kuzeybatısında meydana gelen ve yaklaşık 18 bin kişinin ölümüne yol açan depremden iyi bildiği üzere- bu büyüklükteki bir felaketin hiçbir zaman gerçekten bir sonuca bağlanamayacağıdır. Yeniden inşa söylemlerine rağmen Tohoku depremi hem ulusal bilinçte hem de insanların hayatlarında derin bir yara açtı.
Can kaybı sayısını ele alalım.
Türkiye’de, doğrudan depreme bağlı ölümler önümüzdeki haftalarda azalacak olsa da son olacağa benzemiyor.
Örneğin Japonya’da deprem sonrası strese bağlı kalp krizi ya da kötü yaşam koşulları nedeniyle ölen binlerce insan var.
Japonya’da yeniden yapılanma için harcanan yüz milyarlarca dolara rağmen, mekan duygusu da dahil olmak üzere bazı şeyler asla geri gelmeyecek.
Depremden önce Tohoku, etrafı çiftliklerle çevrili, limanları balıkçı tekneleriyle dolu küçük şehirler ve köylerden oluşuyordu. Japonya’nın en vahşi, en güzel sahil şeritlerinden biriydi.
Bugün deprem ve tsunaminin enkazı büyük ölçüde kaldırılmış ve birçok yol ve bina yeniden inşa edilmiş olsa da hâlâ geniş boş alanlar, binaların inşa edilmediği, çiftliklerin yeniden kurulamadığı yerler var. İşletmeler yıllar boyunca kaybolan müşteri tabanlarını yeniden tesis etmeye çalışıyorlar.
Tıpkı bir zamanlar Japonya’da olduğu gibi, Türkiye ve Suriye’de de kurtarma ekipleri enkaz halindeki binaları kazıyor, bükülmüş metal, toz haline gelmiş beton ve açıkta kalan elektrik tellerinin arasında hayatta kalanları arıyor.
Bundan sonrası kolay olmayacak.
Japonya’da başlangıçta ülkenin felakete dayanma kabiliyetiyle ilgili hissedilir bir gurur vardı. İnsanlar yiyecek ve su almak için uzun ve düzenli kuyruklarda sakince bekledi. Yıkılan kasabalardaki mesaj panolarına, kurtarma görevlilerinin onları bulması umuduyla sevdiklerinin tariflerini içeren ilanlar astılar.
Yerel halkın ‘Büyük Doğu Japonya Depremi’ olarak adlandırdığı felaket sonrası Tohoku’daki ölüler, enkaz yığınlarının arasında düzgünce battaniyelere sarılmış bir şekilde hâlâ hayatta olan var mı diye enkazı tarayan işçiler tarafından götürülmeyi bekledi.
Uzun süren yeniden inşa süreci bu kararlılığa meydan okurken devletin beceriksizliği, küçük çekişmeler ve bürokratik kavgalar, çalışmaların düzensiz ve zaman zaman acı verecek kadar yavaş ilerlemesine sebep oldu. Japonya’da yaklaşık yarım milyon insan yerinden edildi. Hâlâ evlerine dönmeyi bekleyen on binlerce kişi var.
Özellikle Fukushima Daiichi nükleer santralinde meydana gelen felaket niteliğindeki erimelerin ardından nasıl bir yol izleneceği konusundaki tartışmalar hâlâ sürerken, konu siyasete de sızmış durumda.
Yıllar sonra bile radyasyon korkusunun yaygın bir şekilde paylaşıldığı Japonya’da ülkenin kuzeyindeki bazı bölgelerde parklara ve diğer kamusal alanlara radyasyon sayaçları yerleştirildi. Yetkililer ve uzmanlar, reaktördeki yüksek radyoaktif erimiş yakıt kalıntılarının nasıl temizleneceği konusunda halen kararsız.
Türkiye hükümeti, modern inşaat kurallarını yıllardır uygulamadığı halde depreme açık bölgelerde emlak patlamasına izin vermek ve felakete müdahale etmekte yavaş kalmakla eleştiriliyor.
2011’den bu yana geçen süre zarfında Japonya’daki yetkililerin kabul ettiği bir başka başarısızlık daha var: Yaşadıklarından dolayı travma yaşayanlara yardım edememek.
Tohoku genelinde yaklaşık 2 bin 500 kişinin akıbeti bilinmezliğini korurken, yakınları hâlâ sevdiklerinin izini aramaya devam ediyor. Karısına ait kanıtları bulmak için tüplü dalış lisansı alan bir kişi yıllardır her hafta dalış yapıyor.
İnsanlar zaman zaman kurbanlara ait fotoğraf albümleri, giysi ve diğer eşyaları bulmaya devam ediyor.
Ancak iki ülke arasındaki belki de en anlamlı bağlantı, felaketten sağ kurtulanların paylaştığı güçlü empati ve acılarını hafifletmeye yardım eden yabancılara duydukları minnettarlık.
Türkiye’den yaklaşık 30 kişilik bir grup, 2011 yılında felaketten en çok etkilenen Shichigahama kasabasında yaklaşık altı ay geçirerek arama ve kurtarma çalışmaları yürütmüştü.
Shichigahama halkı bu desteği unutmuş değil. Türkiye için bir bağış kampanyası başlatmış bulunuyorlar. Bu hafta bir insan, Türkiye’deki sahneleri izlerken ağladığını ve kasabasının 12 yıl önce yaşadığı çileyi hatırladığını ifade etti.
Belediye Başkanı Kaoru Terasawa, Japonya’ya gelen Türkiyeli yardım görevlileri hakkında gazetecilere verdiği demeçte, “Kurbanları bulmak ve cenazelerini ailelerine teslim etmek için cesurca enkazın içinden geçtiler” ifadelerini kullandı. “Hâlâ minnettarız, onlara borcumuzu ödemek ve minnettarlığımızı göstermek için bir şeyler yapmak istiyoruz.”