Geçtiğimiz hafta sonu Karadeniz’e bir yolculuk gerçekleştirdim.
Ankara’da başlayan yolculuğum; Çorum, Amasya, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize’den geçerek, Artvin’in Hopa ilçesinde sona erdi.
Gürcistan sınırına geldik ancak bir adım ötemizde olan Batum’a geçemedik.
Yorucu olan otobüs yolculuğumuz, bir de otobüs yolda bozulunca hemen hemen bütün günümüzün yollarda geçmesine neden oldu.
Otobüsümüzün bozulduğu Amasya’ya ilk kez geliyordum.
Otobüs bozulunca yaklaşık 4 saatimiz; gecenin üçünden sabahın yedisine kadar bu kentte geçti.
Epey moral bozucu bir durumdu gecenin o saatinde yolda kalmak.
Hava aydınlanıp Amasya’yı görünce can sıkıntısı ve moral bozukluğundan eser kalmadı.
Tarihi ve devasa kayalıklı dağların arasına sıkışmış bir kent.
O dağlardaki kaya mezarları görmeye değer ve bence özellikle tarihe meraklı olan herkesin mutlaka gelmesi gereken kentlerden biri Amasya.
Bir de Mart ayının serinliğine ve bahara rağmen o tarihi kentin ortasından tüm dinginliği ile akıp akmadığını dahi hissetmediğiniz Yeşilırmak, ayrı bir hava katıyor bu kente.
Birlikte yolculuk yaptığınız insanlar da ayrı bir güzellik katınca Amasya’nın sabahına, otobüsün bozulmasına ayrıca sevindim.
Hem hava aydınlanırken tarihi bir kenti tanıdım hem de ilk kez geldiğim bu kentin sokaklarını güzel bir sohbet eşliğinde gecenin karanlığından havanın aydınlığına kadar adım adım dolaştım.
Varsın bozulsun otobüs, Amasya gibi tarihi bir kentte havanın aydınlığıyla buluşmuşuz.
Yolculuk yaptığımız otobüs firmasının yeni bir otobüsünün gelmesiyle yola devam ettik.
Yorgunluğa ve uykusuzluğa rağmen özellikle daha önce hiç gitmediğim Doğu Karadeniz’in kentlerini, o güzelim doğasını karış karış görmek istiyordum.
Uyumamak için elimden geleni yaptım.
Karadeniz’in doğasına boydan boya ciddi zarar veren ve Karadeniz insanının tüm tepkilerine rağmen iktidarlar tarafından yapılan Karadeniz Sahil Yolu’nda, geçtiğimiz her kentten Karadenizli yolcuları alarak devam ettik Hopa’ya doğru.
Gerçekten de hâlâ baharla buluşmamış olmasına rağmen eşsiz bir doğası var Doğu Karadeniz’in.
Belli aralıklarla nehirler, dereler, çaylar gelip Karadeniz ile buluşuyor.
Yol boyunca sarp dağlar, kayalıklar ve bunları saran birçok ağaç türünü barındıran ormanların içerisinden geçiyorsunuz.
Doğası adeta sizi mest ediyor.
“Sırt çantamı alayım adım adım bu dağları, bu dereleri, bu nehirleri, bu ormanları dolaşayım” diye defalarca dalıp gittim.
Bu hayalime Karadeniz’in kentlerinden geçerken özellikle üst geçitlere asılı tabelalar engel oldu.
Kentlerin veya kentler arasındaki yollardaki her üst geçidin üzerinde Bölge’deki savaşta yaşamını yitirmiş asker, polis ve özel harekatçıların isimleri var.
Onlarca, belki yüzlerce üst geçit tabelasının altından geçiyorsunuz Gürcistan’a sınır olan Hopa’ya gidinceye kadar.
Bir Dersimli olarak her tarafına çatışmalarda yaşamını yitirmiş Karadeniz insanlarının tabelasının asıldığı bu coğrafyada sırt çantası alıp gezmek hiç makul gözükmüyor.
Otobüsteki yolcuların çoğu Karadenizli.
Yanımdaki Karadenizli yolcuya soruyorum, “Bu kadar tabelayı ilk kez görüyorum. Karadeniz Sahil Yolunda özellikle kentlerden geçerken yüzlerce Karadenizli insanın ‘şehit’ diye isimleri verilmiş üst geçitlere, köprülere. Bunu nasıl görüyorsunuz” diye.
Yanıtı şu şekilde oluyor Karadenizli yolcunun:
“Karadeniz’de neden ırkçılık var? Bu tabelalara bakınca görebilirsin. Mahallelerimizde, köylerimizde yaşayan ve çoğu etnik köken olarak Türk olmayan yüzlerce Karadenizli çocuğun haksız bir savaşta yaşamını yitirmelerini her gün, bazen bir günde onlarca defa bu yollardan geçerken gözümüze sokuyorlar.
Eren Bülbül gibi bir çocuğu önüne koyarak operasyon yapılacak yere götüren ve yaşamını yitirmesine neden olan sorumluların hesap vermesi gerekirken, yıllara yayılan Eren Bülbül 1,2,3,4,5… operasyonları yapılıyor. Sorumsuzluklardan kahramanlık ve ırkçılık üretiliyor bu topraklarda.
Karadeniz’in, Munzur’un, Hasankeyf’in yok edilen doğasının sorumluları ortak iken, bu yok edilen coğrafyaların insanların bir araya gelmemesi için her üst geçide, her köprüye yaşamını yitirmiş bir Karadenizli çocuğun ismi veriliyor…”
Bu yanıt ile birlikte Hopa dönüşü daha dikkatlice izliyorum Karadeniz yollarını ve üst geçitlerdeki, köprülerdeki tabelaları.
O tabelalara; Karadeniz’de yok edilmiş Rum gerçekliği, kaybolmanın eşiğine gelmiş Lazca ve Hemşincenin yankısı, HES’lerle bozulmuş coğrafyanın heyelan ile akan çamurları ve kayaları eşlik ediyor bu kez…