Ukrayna işgali iki ayını tamamlarken savaş, korkunç sonuçlarının tümünü sergileyerek sürüyor. Rus ordusunun Ukrayna’yı haritadan silmeye odaklı zalimlikleri soykırım düzeyinde. Milyonlarca insan, evini, yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Göç yolları sadece kavruk, esmer, kara gözlü çocuklar için değil, beyaz, renkli gözlüler için de acı yüklü. Bu savaşın yansıması kötülükler de dünyanın hemen her yerinde yükseliyor. Devletler silahlanma yarışını artırıyor, kişi hakları, demokratik eğilimler raflara kalkıp, baskılar artıyor. Fırsatı ganimet bilen Putin benzeri diğer iktidarlar ise kendi “Donbaslarına” yöneliyor. İsrail Gazze’ye akınlar yaparken, Türkiye Kuzey Irak’a “Operasyon” başlattı. Pençe-Kilit adı verilen ve yüzlerce hava aracı, zırhlı birlikler ve binlerce askerin katıldığı harekatın düpedüz savaş olduğu ortada. Hem de Hulusi Akar’ın, denize kıyısı ve dolayısıyla donanması olmayan Zambiya ile yaptığı fıkra gibi “gemilerde personel mübadelesi ve karşılıklı liman ziyaretleri” anlaşması olmasaydı Fırat üzerinden muhriplerin de katılabileceği topyekûn bir savaş bu. Rusya’da bu işgale “savaş” denmesinin kanunla yasaklanıp 15 yıl gibi hapis cezalarının getirildiği gibi, bizde de savaşa “savaş” demek iktidarca “terör suçu” işlemekle bir tutuluyor…
Savaşın yarattığı dolaylı olumsuzluklar ise saymakla bitmez. Özellikle Rusya ve Ukrayna’dan fosil yakıt ithal eden ülkeler bu açığı kömürle kapamak üzere kolları sıvadılar. İklim krizi açısından öncelikli olarak kömüre veda edilmesi gereken bir noktada olan gezegenimiz için bu ayrı bir yazı konusu olacak kadar büyük bir felakete kapı açıyor.
AKP-MHP iktidarının Kuzey Irak’a başlattığı operasyon kuşkusuz ilk değil, ama daha öncekilerle kıyaslanamayacak kadar geniş boyutlu ve bölgede kalıcı olma niyeti sırıtıyor. Irak Cumhur Başkanı Berhem Salih bunu “Irak’ın egemenliğinin ihlali” olarak nitelerken, Amerika’nın Irak işgaline en etkin direnişi sergilemiş olan ve şimdiki parlamentoda en fazla sandalyeye sahip grubun lideri Mukteda es-Sadr “harekat devam ederse sessiz kalmayacaklarını” açıkladı. Çünkü bu sınır ötesi harekât uluslararası anlaşmalarda meşru sayılan “sıcak takip” tanımına hiç uymuyor. Hulusi Akar da bunun üzerine “Operasyonun Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde sürdüğünü” açıkladı! Yani harekât öncesinde defalarca Ankara’ya getirilerek iş birliği sağladıkları, Kürtlerin AKP’si KDP’nin Lideri Barzani’nin sessizliği yetmedi.
Irak sınırları içinde silahlı kuvvetlerin bütün unsurlarıyla, kilometrelerce ilerleyerek, yüzlerce köy ve kasabayı etkileyen, yeni göç dalgaları yaratan bir savaş ancak dünyanın dikkatinin Ukrayna’ya odaklı olduğu bir zamanda ve ülke içinde ana muhalefetin dümen suyuna girme garantisiyle yapılabilirdi. Kısa süre öncesinde bölgedeki aktörlerden ABD’nin Türkiye’ye F-16 vermenin önünü açması da NATO’nun onay ve desteği anlamına geliyordu. Rusya zaten kendi derdindeydi. Barzani aşireti ise kendi halkı önünde kaybettiği itibar ve sallanan iktidarını koruma refleksiyle ve özellikle Şengal Ezidilerini IŞİD eline terk eden teslimiyetçiliğinin devamı olarak güçlünün yanında olmayı seçmişti. Hatta eş zamanlı olarak PKK’nin bulunmadığı Şengal’e, Ezidi halkına saldırdı.
Türkiye’de ise savaşın boyutları tam olarak algılanmış değil ve Ukrayna işgaline gösterilen tepki kadar bile ses yok. İnsanların bu yorgun alışkanlık ve sessizlikleri iktidarı yüreklendiriyor. Ve kuşkusuz (kuşkusuz desem de aslında farklı bir tutum umudu beslediğimi fark ediyorum!) yine en önemli destek CHP liderinden geldi. Kemal Kılıçdaroğlu, AKP-MHP iktidarıyla orduyu ayrı tuttuğu izlenimi vermeye çalışan ve sanki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu savaşa kendi inisiyatifiyle giriştiği yanılsamasıyla, başarı dileklerini sundu. Kötü yönetimiyle her konuda ülkeyi çöküşe sürükleyen iktidar, konu Kürtlere karşı savaş olduğunda doğru yapıyordu!
AKP-MHP Saray rejimi 2015 yılından beri her sıkıştığında savaş kozunu oynuyor. Halkın ekonomik sıkıntılar içinde geçim derdine düştüğü, bir avuç çıkarcı ve İslami reflekslerle iktidara yapışmış çevre dışında artık desteğinin kalmadığı bu dönemden, yine milliyetçi rüzgarlarla çıkacağı umudundadır. Bu çizginin uzun vadede ülkeye ödeteceği bedelin boyutları bugüne kadar ödenenlerle kıyaslanamayacak kadar büyük olacağı ise kesin. Ve bu kötülüğün vebali sadece Saray’ın omuzlarında değil…