2 Eylül’de İstanbul Silivri’de gözaltına alınan, gözaltı sırasında kendisine polisler tarafından şiddet uygulanan ve ters kelepçeli görüntüleri basına servis edilen HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, avukatları aracılığıyla gönderdiği mektupta yaşadıklarını Gazete Karınca’ya anlattı.
Kendisine yönelik saldırıların asıl amacının Kürt iradesine, kadınlara ve halkların iradesine yönelik olduğuna dikkat çeken Güzel, muhalefetin kendisine yönelik hukuksuzluğa ortak olmasına tepki gösterirken, “Başım eğik poz almak için çok çabaladılar. Yandaş medyanın muhabirliğini emniyet yaptı. Yapılan uygulama bir işkenceydi” dedi.
Semra Güzel gönderdiği mektubunda şunları belirtti:
Herkese merhabalar
Hep umutla büyüyen bir halkın çocuklarıyız ve bu şekilde mücadele ediyoruz. Sonuçlara dair ihtimalleri iyisiyle kötüsüyle düşünüyoruz. Sonucun bu olacağını tabi ki biliyorduk ama bunun değişmesi için de çabalarımız ve mücadelemiz vardı. Bu yanlış ve kirli sistemin değişmesi için olan çabamız hala devam ediyor. Süreci hepimiz yakından takip ettik. Hukuki, yasal ve teknik konulara girmeyeceğim. Çünkü hukukla, yasayla tamamen alakasız bir süreç yürütüldü. Düşünün ki cezaevine girişte sistem bile kaydımı kabul etmedi. Bu hukukun işlemediğini, yapılanın yasadışı olduğunu göstermeye yeterli bir örnek bence. Sistem, ‘parlamenterin kaydı yapılamaz’ dedi. Ve hafta sonu boyunca da ismim sistemde yoktu. Tabi bir kılıfına uydurulmuş olmalılar.
Yapılanlar seçim çalışmasının bir parçasıydı
Her şeyin nasıl manipüle edildiğini nasıl bir algı yaratılmak istendiğini, siyasetlerine bir malzeme yapmak istediklerini hepimiz gördük. Açıkçası yapılanlar seçim çalışmalarının bir parçasıydı. Tıpkı diğer davalarda olduğu gibi bir şeyler bulmak istediklerinden eski defterlere dönme ihtiyacı hissettiler. Kobani’de olduğu gibi. Henüz parlamenter olmadan öncede yargılanabilecekken (Çünkü dosya 2017’den beri ellerindeydi) hiçbir işlem yapmayanlar, bugün ihtiyaç dahilinde çıkardılar o dosyayı. O süreçte yargılamamaları açık açık bunu gösteriyor. Zaten yargılamayı getirecek bir durum da yok. İşte o yüzden bu süreçte getirmeleri siyasi çıkar amaçlı olduğunu gösteriyor. Bu şekilde toplumun bu ve benzeri gündemler ile meşgul etmek istediler. Ama yine başarısız oldular, toplumun gündeminde dahi tutamadılar.
Çünkü toplumun gündemi kim kiminle fotoğraf çekmiş değil. Toplum olaylara at gözlükleriyle bakmıyor. Bazı manipülasyonlardan öteye geçmeyecektir bunlar. Toplum neyin ne için yapıldığını çok iyi biliyor ve görüyor.
Toplumun esas gündemi savaş politikalarının yarattığı ekonomik krizdir. Artan işsizlik oranlarıdır. Artan enflasyondur. Yapılan zamlardır. Her gün yapılan manevralarla, verilerin gerçeğin dışında açıklanmasıyla, yapılan ekonomi paketleriyle halkın cebinden çıkması ama sermayedarların kazanmasıdır asıl gündem. Bu krize neden olan yolsuzluklardır. Bu şekilde halkın açlık sınırını geçtik artık ölüm sınırına dayanmış olmasıdır. Halk bir nevi ölüm orucuna sokulmuştur. Halk açlıkla ölüme terk edilmiştir.
Kadının özne olmasına tahammülsüzlük var
İşte tüm bunlar varken iktidar halka gidememektedir. Bunların nedenini açıklamamaktadır. Sabır dilemektedir. İktidara gösterilecek sabırdan selamet çıkmayacağını halk çok iyi görmüştür. İktidar, bu yüzden klasik yöntemlerini kullanıp manevralar yapmaktadır. Toplumu bu şekilde baskı altında tutmaya çalışmaktadır.
Çoğu zaman bir manevra yetmemekte birkaç gündemi aynı haftada yaratmaktadır. Algıyı başka yere çekmek için hatırlarsak, fotoğraf mevzusunun gündem olduğu hafta sanatçı Sezen Aksu’ya, gazeteci Sedef Kabaş’a bir saldırı oldu. Buradan da görülmektedir ki, saldırılar çoğunlukla kadınlar üzerinden yapılmaktadır. Toplumun her alanında kadının varlığına bir tahammülsüzlük vardır. Kadının özne olmasına tahammülsüzlük vardır.
Bugün eğer suçlu aranıyorsa kendilerine bakacaklar. Eğer fotoğraf arıyorlarsa, onların albümü gayet kabarık. Neredeyse her suçluyla çektikleri fotoğraflara baksınlar. Her gün çarşaf çarşaf ortaya serilen yolsuzluklara bakacaklar, kadın cinayetlerinin cezasız kalmasına bakacaklar.
Her manevralarında bataklık onları daha da içine almakta
Çabaları boşunadır. İktidar şu anda bir bataklıktadır. Ve her manevralarında bataklık, onları biraz daha içine almaktadır. Ama ne yazık ki, iktidarın bu çabalarına son dönemlerde muhalefette ortak olmuştur. Bugün adil bir yargılama sisteminin olmadığını, hukukun rafa kaldırıldığını, yargının siyasi vesayetin altında olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunu tüm muhalefet partileri de her fırsatta dile getiriyor.
Bugün gazetecilerin tutuklu olması, sanatçıların hedef haline gelmesi, festivallerin yasaklanması, bir tweet atmanın bile suç olması, aslında bir bütün muhalefet olmanın suç haline getirilmeye çalışılması ve neredeyse muhalefet eden herkesin şuanda yargılanıyor olması, ortada bir yargının, bir hukukun, adaletin kalmadığını gösteriyor. Kararı, adalet binaları değil tek adam veriyor. İşte tam bu noktada muhalefette bunu biliyorken ve her fırsatta dile getiriyorken kimi kararlarda bu bakış açısından sapıyor.
Muhalefet güvenmediği yargıya parlamenteri havale etti
Bu zamanlar aslında Kürtlerin yargılandığı, Kürt iradesinin yargılandığı zamanlardır. Yargının bakışı tarafsız değildir. Meseleye göre değişmektedir. İşte dokunulmazlık süreci tam da böyle gelişmiştir. O güvenmedikleri yargıya bir parlamenter havale edilmiştir. Ve yine dokunulmazlığın kalkmasına giden süreçte yine hukuksuzca işlemiştir. Taraflar belirlenmiştir. Henüz fezleke dahi gelmeden tüm partiler daha savunmayı dinlemeden kararlarını vermişlerdir. Bu mudur sizlerin getirmeyi vadettiği hukuk sistemi, bu mudur parlamenter sisteme bakış açısınız. Mesele Kürt halkının halkların iradesi olunca savunma rafa mı kalktı, hukuk rafa mı kalktı, adalet rafa mı kalktı. Parlamenter sistemin önemine her gün dikkat çeken muhalefet, bir parlamenteri tutuklamaya götüren yolun taşlarını döşemeye yardım etti.
Yapılan uygulama bir işkenceydi
Bizler de kararın ne yönde olacağını biliyorduk. Bunu yapmaktaki amacın da ne olduğunu biliyorduk. İktidar seçim çalışmasını böyle yürütecek, gündemi bu ve benzeri saldırılarla meşgul etmeye çalışacak, halkı böyle manipüle etmeye çalışacaktır.
Manipülasyonlar boşa çıktı ve çıkmaya devam edecek. Eğer gitmeye dair bir düşünce olsaydı, yurtdışı yasağının olmadığı, dokunulmazlık sürecinin tamamlanmasından önce giderdim. Bunu söylemeye bile gerek yok. Yasağım yoktu. Ayrıca İstanbul içerisinde alındım. İşte özel savaş algı operasyonu böyle bir şey. Bizler mücadele için buradayız. Halkla beraberiz. Bizler üzerinden şunu yapmasınlar; Herkesin bunlara karnı toktur. Medyaya görüntü verebilmek için çok çaba sarfettiler. Bunu da emniyetin memuru çekti. Ne ilginç ki yandaş medyanın muhabirliğini emniyet yaptı. Yapılan uygulama bir işkenceydi.
Başım eğik poz almak için çok çabaladılar
Gözaltında yapılan bu kötü muameleye ve işkenceye, ters kelepçeye muhalefetin bir sözü olacak mı? Gerçekten merak ediyorum. Başım eğik poz almak için çok çabaladılar ama onları hüsrana uğrattım. Yargılanan şahsım değildi. Kürt halkı, halklar ve kadınlardı. O yüzden benim şahsımda Kürt halkına, halkların ortak mücadelesine, kadınlara boyun eğdirmeye çalıştılar. Ben de onların şahsında, onları temsilen buna izin vermedim. Bir kez daha onlara dert oldu ve mücadelemiz devam ettikçe de dert olmaya devam edecek.
Alındığım tarih 02.09.2022 yani 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü takibendi. Bu da yine aslında savaş politikalarında ısrar, Kürtlere, halklara barış hediyesi olarak iradeyi tanımama mesajıydı. Ama bizlerin inatla barışı getirme çabamız, elbette devam edecek.
Bizlerin bu sistemin değişeceğine olan inancımız var ve bu mücadeleyle çok yakında olacak, bunu biliyoruz. Elbet bağımsız bir yargı süreci olacak. O yüzden bizler içeride sizler de dışarıda mücadeleye devam edeceğiz. Bu mücadele zafere ulaşana dek.
Sevgiyle hepinizi kucaklıyorum.