Hükümet seçime kadar çöküşü erteleme derdinde ve muhtemelen amacına ulaşacak. Piyasaya sürülen paranın bolluğu, döviz kurunun baskılanması, ihracat teşvikleri vb. iktisadi krizin mutlak bir çöküşe evrilmesini geciktirdi. Ama sermaye birikiminde ve bütçedeki sıkıntılar uzun süre ertelenemez. Hele deprem felaketinin ağır mali yükü, köklü çözümleri zorunlu kılıyor.
T. Erdoğan’ın ve AKP’nin seçimleri kaybetmesi, büyük bir ihtimal olduğuna ve üstelik “el ile gelen düğün bayram” diye bütçeyi savurup saçmaktan kaçınmayacağına göre Millet İttifakı işbaşına geldiğinde, kucağında boynuna sarılmaya hazır, nur topu gibi bir ekonomik krizi bulacak demektir.
Fakat acil sorunlar ek-kaynak (borç ve sermaye) bulunarak geçiştirilse bile ekonomik krizin çöküşe evrilmesini sadece erteleyebilir. Hatta her yeni-dış borç yüksek faiz yükü nedeniyle krizin daha da ağırlaşmasını hızlandırır.
Mesele iki grupta özetlenebilir:
Birincisi, kısa vadede acilen büyükçe bir ek-kaynağa ihtiyaç olması. (Geri ödenme vadesi gelen dış borçlar; Depremin gerektirdiği harcamalar; EYT ile iyice büyüyen SGK açıklarını kapamak; Üretimin gerektirdiği ithalat bedeli)
İkincisi, ekonominin daha fazla kaynak (gelir) yaratması ile ilgili. (Enflasyonun düşürülmesi ve döviz kuru artışının sınırlanması da bu meseleyle ilgili.) Zaten krizin derin olmasının nedeni tam da ekonominin gelir yaratma kapasitesinin zayıflamış olması değil mi?
Millet İttifakı hükümeti, bu ekonomik dertlerle baş edebilir mi, baş edebilirse nasıl? Açıkçası hiç kolay değil. Hele sermaye birikiminin yağmacı biçimi ve bütçeyi yutan savaş politikaları devam ederken…
Zaten emekçi sınıflara dair sosyal reformlara (iş sürecinin iyileştirilmesi, ücretlerin artırılması, örgütlenme hakkının genişletilmesi vb.) ilişkin ciddi vaatlerin verildiği de pek söylenemez. Kaldı ki ittifakın iktisatçılarının açıklamaları da sosyal reformları pek içermiyor.
O halde çözüm yollarını kaçınılmaz biçimde burjuva sınıfının ihtiyaçları belirleyecek dersem abartmış olmam. Zaten Millet İttifakı’nın resmi belgelerinde ekonomi meselesi burjuva iktisadına münasip biçimde ele alınmış.
Gerçekçi olalım. Millet İttifakı aslında bir burjuva ittifakı. Sonra böyle olmasaydı bile işçi hareketinin adeta geri çekilmiş olduğu (ve Kürt hareketi ve diğer toplumsal hareketler) koşullarda, hele büyük bir ekonomik kriz derinleşirken başkası da pek mümkün olamazdı.
Geliniz, “Millet İttifakı’ndan da bize fayda yok, sömürü devam edecek”, “Zengin yine zengin fakir yine fakir” meselelerine girmeden neler yapılabilir sorusunu cevaplamaya gayret edelim. Tabii mantıki bir zemin çerçevesinde…
Birinci gruptaki acil diye nitelediğimiz kısa sürede halledilmesi gereken sorunları çözecek araçlara sahipler. Nasıl? Mesela uluslararası piyasalardan yüksek faizle yeniden-borçlanarak veya ek-vergiler ile ya da karşılıksız para basılması yolu ile (yahut her üçünün kendine özgü bileşimleri ile) büyük kaynaklar sağlayabilirler.
Asıl önemlisi ikinci gruptakiler… Bu dertler bir bakıma kapitalist sistemin hakim olduğu az gelişmiş ekonomilerin nesnel sorunları. Öyle anlaşılıyor ki mevcut AKP iktidarının üç ayaklı, (yani “düşük ücretli-yaygın eksik istihdamlı-uzun çalışma süreli) “çalışma rejimi”nin sonuna varılmış durumda.
Çünkü bu çalışma rejimi ile sağlanabilecek maksimum gelir elde edildi. Fakat bu rejim ile elde edilen toplam gelir, ekonominin nesnel sorunlarını çözebilmek için artık yetersiz. Yani ücretler daha da düşse hatta boğaz tokluğuna çalışsalar bile toplam geliri artırmanın imkanı yok. Ayrıca elde edilen, borçlarını geri ödemek için de yetersiz. İşletme borçlarını da ödeyemiyorlar. Yetmedi, üretim için gerekli döviz ihtiyacını da karşılayamıyor. Aynı şekilde bütçe de bütçenin iflas etmemesi için gerekli (en başta devletin dış borç geri ödemeleri ve SGK açıkları) geliri sağlayamıyor.
O halde ya ekonomi küçülecek böylece ihtiyaçlar, mevcut gelire uydurulacak… Ya da gelir artırılacak, ihtiyaçlar kısılmadan karşılanabilecek…
Büyük vaatlerle gelen yeni bir hükümetin, ihtiyaçları kısması beklenemez. Bu nedenle toplam geliri artırmaya yönelmesi kaçınılmaz görünüyor.
Peki gelirler nasıl artırılabilir?
En başta üretkenlik (verimlilik) artırılarak. Sonra yeni işletmeler kurularak. Mal ulaşım ve dağıtım imkanlarının maliyeti düşürülerek. Fakat bunları realize etmek için, kabarık bir kaynağa ihtiyaç var. Bunu da yeniden borçlanmadan ve harcamaları kısmadan sağlamak mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Millet İttifakı, mesaisinin bir kısmını borç temin etmek için harcamak zorunda kalacaktır. Diğer kısmında da uluslararası sermayeye (yeni şirketler kurması, yeni yatırımlar yapması için) sırtı terleyerek dil dökecektir.
İki grupta özetlediğimiz çözüm biçiminin bazı “küçük kusurları” var. Birincisi bir yıl içinde gelir artışı, harcama düzeyine erişemeyeceği için, talebin (ihtiyaçların) belli ölçüde kısılması (en azından artmaması) zorunludur. Bu ise ücret artışlarının (satın alma gücünün) kaçınılmaz biçimde sınırlanması demektir.
AKP iktidarında sefalete sürüklenen ve 5 milyondan fazlası işsiz olan emekçi sınıflar, bu türden uygulamalara razı olabilir mi? Bilemiyorum… AKP iktidarı boyunca ücretlerinin sürekli düşerek asgari ücret seviyesine yaklaşmasına razı oldular. Hatta asgari ücretin, ortalama ücret olmasına kuvvetle itiraz etmediler. Şimdi baskıcı, otoriter, içten içe çürümüş bir siyasi rejimin sona ermesi uğruna neden razı olmasınlar!
Maalesef… Otoriter veya görünüşte demokratik olacağı varsayılan başka bir siyasi rejim… Yahut sahiden demokratik bir siyasi rejim. Hepsinde bedel veya fatura emekçi sınıfların önüne konuluyor.
Bedelin sermaye sınıfına ödetileceği siyasi bir iklim umuduyla…
Erhan Bilgin kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Çalışma hayatının büyük kısmında iktisatçı olarak işçi sendikaları ile kamu kurum ve işletmelerinde görev aldı. Gazeteler, dijital haber siteleri ve bazı politik dergilere iktisadi sorunlara dair makaleler yazdı. ‘İktisatçıların İktisadı’ isimli bir kitabı bulunuyor.