Belgesel yönetmeni Sibel Tekin’in “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşmasında bilirkişi incelemesi yapılacak dijital materyallerin dışındaki materyallerin iadesine, adli kontrol imza şartının kaldırılmasına, yurtdışı çıkış yasağının devamına karar verildi. Bir sonraki duruşma 8 Haziran’da.
“Karanlıkta Başlayan Hayat” belgeseli için çekim yaparken ihbar edilip 17 Aralık 2022’de tutuklanan, 30 Ocak’ta tahliye edilen belgesel yönetmeni ve akademisyen Sibel Tekin’e, çektiği görüntüler gerekçe gösterilerek “örgüt üyeliği” suçlaması ile dava açılmıştı.
Tekin’in tutuksuz yargılandığı davanın ilk duruşması Ankara 26’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Sibel Tekin’in hazır bulunduğu duruşmaya meslektaşlarının yanı sıra, Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB), DİSK Basın-İş, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), İnsan Hakları Derneği (İHD), Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), Eğitim-Sen, 10 Ekim Derneği, 10 Ekim Dayanışması, Ankara Kadın Platformu, Uçan Süpürge temsilcileri ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu ve çok sayıda avukat katıldı.
Mahkeme başkanının iddianameyi hatırlatmasıyla başlayan duruşmada Tekin’in savunması alındı.
Tekin, savunmasında 1999 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Bölümü’nden mezun olduğunu ve öğrenciliğinden beri sinema ile uğraştığını ifade etti. 2000-2007 yılları arasında da TRT’de belgesel alanında çalıştığının bilgisini veren Tekin, tutuklanma öncesine kadar da Hacettepe Üniversitesi’nde akademik personel olarak görev yaptığını söyledi.
İfadesinde yaptığı belgesellerden örnekler veren Tekin, 2013 yılından itibaren hak temelli tüm toplumsal mücadeleleri kaydettiğini aktararak beraatını istedi ve dijital materyallerini almayı talep etti.
‘Neden o sabah çekim yaptın’ diye soruldu
Neden sabah saatlerinde çekim yaptığı sorusuna yanıt veren Tekin, şunları söyledi:
Yaz saatinin kalıcı olmasıyla ilgili bir belgesel yapmak istiyordum. Karanlıkta hayatın başlaması pek çok kişi gibi beni de etkiliyor. Taksiyle Tuzluçayır’a gittim. Güneş doğmadan tamamlamak için acele ediyordum. Caddeyi, dolu otobüs ve minibüsleri çektim. Okul servislerini ve okula gidenleri çektim. İnsanların yüzünü çekmemek için arkası dönük kişileri ve ışıkla aydınlatılmış okul binalarını çektim.
Tekin’e “Çektiklerinin polis olduğunun farkında mıydın? Üniformaları var mıydı?” sorusu da yöneltildi. Trafiği ve insan kalabalıklarını çektiğini hatırlatan Tekin, hiçbir kolluk gücünü çekmediğini belirtti:
Kolluk güçlerini çekmek gibi bir amacım yoktu. Gece 2’de Terörle Mücadele (TEM) ekibi evime gelene kadar, hatta sağlık kontrolüne gidene kadar çektiklerimin polis olduğunu ve neyle suçlandığımı bilmiyordum. Kadrajıma girmemiş de olabilirler çünkü çekmedim.
Tekin ayrıca, kamusal alanda ve kamuya açık çağrısı olan eylem ve etkinlikleri çektiğini sözlerine ekledi.
‘Kamuya açık alanlarda çekim yapılabilir’
Tekin’in avukatı Cenk Yiğiter, özel güvenlik noktası ya da askeri bölge olmayan kamuya açık alanlarda basın mensubu birinin çekim yapabileceğini vurguladı.
Dosyada incelenen eylemlere de değinen Yiğiter, “Emniyetin de çektiği kamuya açık bir eylemin paylaşılmamış görüntüleri için bir gazeteci yargılanıyor. Yargıyı meşgul etmeye gerek yok. Beraat koşulları mevcuttur, beraat istiyoruz” dedi.
Beraat aldığı davadaki materyaller tekrar dosyaya konuldu
Avukat Murat Yılmaz ise daha önce beraat aldığı bir davaya ait materyallerin iddianameye konulmuş olmasının, Tekin’i tutuklatma amacıyla olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
Daha önce gözaltına alındığında da tüm dijitalleri alınmıştı, sonra bu materyaller iade edildi. Şimdi alınan materyallerle o dönemkiler çakışıyor, çoğu aynı. Tekin için savcı gözaltına alındığını yazıyor ancak beraat ettiğini dosyaya eklemiyor. İyi niyetli mi bu savcı ve kolluk kuvvetleri? Bana bu videolarda kolluk kuvvetlerini gösterebilir misiniz? Nerede infaz koruma memuru ya da jandarma? Müvekkilimin derhal beraat etmesi gerekiyor.
Tek bir delil yok, örgüt bulmaya çalışmışlar
Tekin’in hedef seçildiğini, ortada örgüt olmadığını belirten Yılmaz, devamında şunları söyledi:
Arama tutanağına PKK, DHKPC gibi örgütler yazılmış. Sayın cumhuriyet savcısı örgütlere de hakim değil. Kaldıraç dergisini DHKPC’nin yayını diye yazmış. TİKKO, MLKP gibi pek çok örgütü torbaya atmışlar ancak savcının örgüt üyeliğine dair sunduğu tek bir delil yok. Bu iddianamenin esas olarak iade edilmesi gerekirdi.
Tekin’in avukatlarından Mehtap Sakinci de söz alarak, videoyu izletmek istediklerini ancak mahkeme heyetinin reddettiğini söyledi.
Akademik kariyerini belgesele adamış kişinin, bir gecede bomba hazırlığı içindeki örgüt militanına dönüştürülmesi benim kariyerimde adaletle en sert sınanmam oldu. Bu süreci müvekkili itibarsızlaştırma çabası olarak da algılıyoruz. Şu an da açığa alınmış durumda, bu zararlardan nasıl dönüleceğini de ortaya koymak gerekiyor.
‘Yazılı hukuk kurallarına uymaktan acizler’
Soruşturma aşamasında kolluk ve savcılığın ‘hukuk katliamı’ gerçekleştirdiğini söyleyen Avukat Faruk Çayır, şunları dile getirdi:
Yazılı hukuk kurallarına uymaktan dahi acizler. Dijital el koyma yapmak için başka türlü delil elde etme imkanınızın olmaması gerekiyor bunun için de hakim kararı gerekiyor. Arama el koyma kararına bakar mısınız? Savcının adı yok, kim vermiş bu kararı? Bu delillerle yargılama yapılması mümkün değildir. Materyallerin asıllarına el koyup götürüyorlar, kopyalarını da vermiyorlar. Peki içine bir şey koymadıklarını nereden bileceğiz? Bununla ilgili Yargıtay kararları var, savcılık buna hiç mi bakmıyor?
Duruşma 8 Haziran’a ertelendi
Mahkeme, bilirkişi incelemesi yapılacak bir adet bilgisayar dışındaki dijital materyallerin iade edilmesine, adli kontrol şartının kaldırılmasına, yurtdışı çıkış yasağının devamına karar vererek, duruşmayı 8 Haziran’a erteledi.
Öte yandan adliye çıkışında basın açıklaması gerçekleştirmek isteyenlere izin vermeyen polis, sözlü taciz ve hakaretlerde de bulundu.