14 Mayıs’ta iki sandık kurulacak, birinde 2018’de geçilen yeni sistemde güç merkezi haline gelen Cumhurbaşkanını, diğerinde ise parlamento temsilcilerini seçeceğiz. Seçime bir hafta kala son sözler söyleniyor. Son hamleler yapılıyor. Kararsız seçmen oranında ciddi bir gerilime var. Artık son düzlüğe giriyoruz.
Işık ufukta belirdiğine göre pusun kalkmasıyla oluşabilecek denklemleri düşünmek gerekiyor. Bu yazı, pusu kaldıracak seçim sonuçlarının partilerin geleceğine dair ortaya çıkarabileceği ihtimalleri dağılma odağında ele alıyor.
Gerek Menderes’in tek partiden iktidarı aldığı günün yıl dönümü olması gerekse de ikinci yüzyılın açılış seçimi olması nedeniyle 14 Mayıs seçimlerine taraflarca güçlü sembolik anlamlar yükleniyor. Sembolik anlamların yanı sıra her ne kadar yönetim sistemi değişse de bu sistemin bir kez daha onaya sunulduğu açık gerçek. Bu kapsamda hem sembolik anlamlar dünyasına atıfları hem de yönetim sistemine dair ret ve kabul ölçülerini göstermesi açısından 14 Mayıs seçimleri Cumhuriyet tarihinde paranteze alınmayı hak ediyor.
Tarafların halet-i ruhiyeleri
Bu önemde bir seçim öncesi tarafların halet-i ruhiyesi de keskinleşmiş durumda. Cumhur İttifakı “kaybedersek her şeyimizi yitiririz” moduyla son birkaç on yıldır elde ettiği maddi veya güce dayalı imtiyazlarını kaybetmenin kaygısını yaşıyor.
Muhalefet ise bir yandan Cumhuriyeti kaybetmenin ve yeni sistemi kabullenme zorunluluğunun doğuracağı telaşın diğer taraftan ise iktidara bu kadar yaklaşmışken (ülke son beş yılda etkileri güçlü şekilde devam eden bir ekonomik kriz, pandemi, 6 Şubat depremlerini yaşadı) kaybetmenin kapsamlı sonuçları olacağının tedirginliğini yaşıyor.
Nitekim iki tarafın da sahip olduğu bu alarmist ruh hali ve motivasyon seçim sonuçlarının belirmesiyle çeşitli dağılmaları imkân dairesine sokuyor. İki ittifakın temel bileşenleri olan AKP ve CHP’deki olası dağılma senaryolarını her biri için üç ayrı ihtimalin oluşması üzerinden değerlendirilebilir.
AKP’nin dağılması: Batıcı İslamcılık, Anadolu İslamı ve radikalleşme
“Milli görüş gömleği”ni çıkaran siyasetçilerin katılımıyla oluşan bir kadro partisi olarak AKP, gittikçe kurucu kadroların Erdoğan lehine dışlandığı, lider karizmasına sıkı sıkıya bağlanan bir partiye dönüştü. Özellikle 2018’de geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra AKP artık bir siyasi parti hüviyetini yitirmeye ve Erdoğan siyasetinin işlevsel bir eklentisi olmaya başladı. Karar alıcıların Saray’da toplandığı, yürütmenin Saray’dan yapıldığı bu dönemde AKP’nin serencamı, hep bu kararları uygulamak ve yürütmeyi kolaylaştırmak şeklinde gelişti.
Bu manzara seçimlerde olası bir yenilginin (özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimindeki yenilgi) AKP’deki dağılmaya sağlam bir zemin oluşturacağına işaret ediyor. Eğer bu dağılma gerçekleşirse üç patikanın belireceğini öngörmek mümkün.
Bunlardan ilki, yüzü Batı’ya dönük İslamcılığı yeniden diriltmek şeklinde olabilir. Deva Partisi çizgisine yaklaşan bu ihtimalde yeni bir araya gelmeler ve siyasi çıkışları görmek şaşırtıcı olmayacak. İkinci ihtimal, Anadolu İslam’ı denebilecek türden daha çok İslamizasyonun gerekliliğine inanan bir tür medeniyetçi yaklaşım gelişebilir. Bu yaklaşım da Gelecek Partisi çizgisine yakınlaşabilir. Üçüncü ihtimal ise AKP ve Saray çevresinde kümelenmiş içte ve dışta faaliyet gösteren bazı çevrelerin radikalizasyonu gerçekleşebilir. Böyle bir radikalleşme yer altına inme ve farklı şekillerde örgütlenme şemalarını var edebilir.
Erdoğan ve AKP’nin kaybetmesi durumunda her üç ihtimal de Türkiye sosyolojisinde yaşam bulabilecek köklere sahip. Nitekim AKP’nin bir siyasi parti hüviyetini kaybetmesi ve Erdoğan’sız çok bir anlam ifade etmemesi olası bir yenilgi durumunda AKP’nin bir tabela olarak kalmasını bile imkânsız kılabilir.
CHP’nin dağılması: Ulusalcılık, sosyal demokrasi ve re-CHP
CHP, parti içi kavgaların ve mikro iktidar alanlarının hikayesi yazılacaksa belki de dünya tarihinde biricik örneklerdendir. Kurucu parti olmasının da etkisiyle her daim farklı eğilimleri içinde barındıran devlet içinde devlet, siyaset içinde siyaset niteliğini hemen hemen hiç kaybetmemiştir.
Seçime yüklediği anlamlar ve kurduğu ittifakın genişliği üzerinden CHP’nin 14 Mayıs seçimlerindeki kaybı çoğu parti içinde gerçekleşecek, bir kısmı yeni arayışları canlandıracak çeşitli iç politik gerilimleri ortaya çıkarabilir. Bu gerilimlerden de üç ihtimalin oluşmasını ve bu ihtimallerde her bir hizbin diğerini partinin dışına doğru itmesini mümkün kılabilir.
Bu kapsamda ilk ihtimal, uzun süredir CHP içi iktidar sırasını bekleyen ulusalcıların güçlenerek Kılıçdaroğlu’nu yerinden etmesidir. İnce özelinde sembolize edebileceğimiz bu kanat, mevcut partilerini dağıtıp CHP’deki mikro-iktidarı ele geçirerek Türkiye’nin genel siyasetine etki edecek şekilde yeniden konumlanmaların önünü açabilir. İkinci ihtimal ise az sayıda olduğu bilinen sosyal demokrat kanadın CHP içinde yeni arayışlara yönelmesi veya ulusalcı kanadın durumuna göre partiden dışlanmaları-ayrılmalarıdır. Bu da bir tür dağılmaya işaret eder ve Türkiye’nin genel siyasetinde yeni denklemleri oluşturabilecek potansiyele sahiptir. CHP’nin kaybetmesi durumunda son ihtimal ise CHP’nin popüler isimlerle yeniden organize edilmesidir. İmamoğlu, Kaan Salıcı, Muharrem Erkek gibi öne çıkan bazı figürlerin yüzlerini post-Kılıçdaroğlu dönemine döndükleri görülüyor. Bu isimler olası kaybetme durumunda CHP’yi merkezde tutmaya devam etmek üzere yeni görevlere talip olabilirler.
Nihayetinde sadece 14 Mayıs akşamı değil, 15 Mayıs sabahı da birçok yeni ve etkileyici gelişmeye gebe. Bu kapsamda siyasetin yeniden başlangıçları üzerine düşünme ve çeşitli öngörülerde bulunma zamanındayız.
Hasan Kılıç kimdir?
Lisans ve yüksek lisans derecelerini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden aldı. Doktora öğrenimine Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalında tez aşamasında devam ediyor. Türkiye siyasi tarihi, devlet kuramı ve felsefesi, Kürt Sorunu gibi alanlarda çalışıyor ve yazıyor.