‘Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz’
HABER MERKEZİ – İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, 1990’lı yıllarda yaşanan zorla kaybetme politikasının günümüzde de devam ettiğine dikkat çekti. Yoleri, “Zorla kaybedilen ve hâlâ akıbeti bilinmeyen insanlar var. Kayıplar, bir an önce sağ olarak ailelerine teslim edilmelidir. Son kayıp bulunana, son fail cezalandırılana kadar adalet aramaya devam edeceğiz” dedi
Haber: Yadigar Aygün
Zorla kaybetme yöntemi 20. yüzyılın başından itibaren savaş ve yoğun iç çatışmaların olduğu ülkelerde, 1930’lardan sonra Nazi dönemi Almanya’sında, 1960’lardan itibaren ABD’nin desteğiyle darbeler yapan askeri faşist cuntaların olduğu Latin Amerika ülkelerinde kitlesel biçimde uygulandı.
Özellikle Arjantin, Şili, Guatemala, El Salvador, Filipinler, Peru, Nepal, Cezayir, İran, Irak gibi ülkeler zorla kaybetme politikasını sistematik bir yok etme yöntemi olarak kullandı.
Bütün bu ülkelerde zorla kaybetme politikası, sadece fiziksel yok etmeyi hedeflemedi.
Aynı zamanda bir toplumsal sindirme ve baskı altına alma yöntemi olarak da kullanıldı.
1980’li yıllarda savaş politikaları ve çatışmalar dünyanın pek çok bölgesine yayıldı.
Irak’taki kayıplarla ilgili olarak, Birleşmiş Milletler (BM) Kayıplarla İlgili Çalışma Grubu’nun raporuna göre; bildirilen kayıp sayısı 16 bin 545 kişi.
Bu kayıp kişilerin 16 bin 408’inin akıbeti hâlâ bilinmiyor.
İran, Cezayir gibi İslam ülkelerinde de hala zorla kaybetme vakaları görülüyor.
Binlerce yurttaşın akıbeti hala bilinmiyor
Türkiye’de ve bölge kentlerinde 1990’lı yıllarda, köy yakmalar, faili meçhul cinayetler, infaz etme, yasadışı bir şekilde alıkoyma, insan kaçırma ile zorla kaybetmeler yaygınlaşarak sistematik bir devlet politikası olarak yerleşti.
Türkiye ve bölge kentlerinde yaklaşık 17 bin yurttaş “faili meçhul” bir şekilde kaybedildi.
Binlerce yurttaş, gözaltında çeşitli işkence yöntemleri ile öldürüldü. Zorla kaybedilen binlerce yurttaşın akıbeti hala bilinmiyor.
Kayıp yakınları ve Cumartesi Anneleri yıllardır yakınlarını arıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Kayıplar Komisyonu’nun hazırladığı raporlara göre 1990’lardan bugüne gözaltına alındıktan sonra kaybolan insan sayısı bin 388.
Tespit edilen 253 toplu mezarda ise dört binden fazla kişinin cenazesinin olduğu tahmin ediliyor.
Dünyada 21-27 Mayıs arasında “Uluslararası Kayıplar Haftası çerçevesinde çeşitli anma ve etkinlikler düzenleniyor.
Türkiye’de ise İnsan Hakları Derneği (İHD) 1995 yılından itibaren her yıl 17-31 Mayıs tarihleri arasındaki dönemi “Kayıplar Haftası” olarak anıyor.
Kayıplar Haftası dolayısıyla biz de İHD İstanbul Başkanı Gülseren Yoleri ile kayıplar gerçeğini konuştuk.
1990’lı yıllarda yaşanan zorla kaybetme vakalarını hatırlatan Yoleri, 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetleri ve zorla kaybetme vakalarını JİTEM ve Kontrgerilla tarafından gerçekleştirildiğinin altını çizerek günümüzde zorla kaybetme vakalarının MİT tarafından gerçekleştirildiğine şu sözlerle dikkat çekti:
Zorla kaybetme yöntemi, bir devlet politikasıdır. Baktığımızda daha çok darbe rejimlerinde, insan hak ve özgürlüklerinin yok sayıldığı despotik rejimlerde karşımıza çıkıyor. 1990’lı yılların yok etme politikası günümüzde de devam ediyor. 1995 yılından itibaren kayıp yakınları ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesiyle insan kaçırma, zorla kaybetme vakaları bir dönem durmuştu. 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) sonrası gözaltında yaşanan kayıp vakalarında artış yaşandı. Günümüzde tekrar kaybetme politikası hayata geçirildi.
2014, 2016 ve son olarak 2017 yılında yapılan bir takım değişikliklerle MİT’e çok ciddi bir yargı muafiyeti sağlandı. MİT faaliyetlerinin takibi ve denetimi neredeyse imkansız hale geldi. MİT’e verilen bu yetkilerle birlikte insan kaçırma ve kaybetme vakaları yasalarla desteklenir hale getirildi. JİTEM ya da kontrgerilla hukuk içinde ve görünürde yoktu fakat MİT yetkilerini hukuktan alıyor. Eğer mücadele edilmezse önümüzdeki süreçte insan kaçırma ve kaybetme vakaları artacak. İnsan kaçırma ve zorla kaybetme vakaları ile günümüzde toplum baskı altına alınmak isteniyor.
Zorla kaybetme insanlığa karşı işlenen bir suçtur
Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşmesi’ne hâlâ imza atmadı.
Türkiye, “zorla kaybetme” vakalarını, “insanlığa karşı işlenmiş suç” kapsamında değerlendirmiyor.
Türkiye’de kayıp davalarında cinayet fiiline uygulanan 20 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanarak kayıp dosyaları zamanaşımından dolayı kapatılıyor.
Halbuki “zorla kaybetme” uluslararası hukukta insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamında değerlendiriliyor.
Cemil Kırbayır dosyası
Son olarak Cemil Kırbayır dosyası zaman aşımından kapatıldı.
26 yaşındaki Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsü son sınıf öğrencisi Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980’de Kars’ın Göle ilçesi Okçular Köyü’ndeki evinden gözaltına alındı.
Kırbayır’ın, 8 Ekim 1980 tarihinde gözaltından firar ettiği iddia edilmişti.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu, görgü tanıklarıyla da yapılan görüşmeler neticesinde hazırlanan 250 sayfalık raporda Cemil Kırbayır’ın ”gözaltında işkenceyle öldürüldüğü” sonucuna varıldığı tespit etmişti.
Yargıtay 8. Dairesi, ”kanun yararına bozma” görüşü bildirmesi sonucunda Cemil Kırbayır Davası, zamanaşımından dolayı kapatıldı.
Kaybetme davaları “zamanaşımı’ gerekçesiyle rafa kaldırılıyor
Gülseren Yoleri, Cemil Kırbayır dosyası gibi birçok dosyanın zaman aşımından kapatılmak istendiğine dikkat çekerek, “Zorla kaybetme, insanlığa karşı işlenmiş suçtur. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı olmaz” diyor.
Yoleri, zorla kaybetme vakalarının toplum için tehdit oluşturduğunu, bu vakaların yaşanmaması için toplumsal mücadelenin büyük önem taşıdığını şu sözlerle vurguladı:
Çeyrek asırdır kayıp yakınları ve Cumartesi Anneleri adalet mücadelesi veriyor. Günümüzde zorla kaybedilen, akıbeti hala bilinmeyen insanlar var. Kayıplar, bir an önce sağ olarak ailelerine teslim edilmelidir. Son kayıp bulunana, son fail cezalandırılana kadar adalet mücadelemize devam edeceğiz. Kayıplarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
İHD, 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası nedeniyle şu taleplerde bulundu:
- Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
- Toplu mezarların Minnesota Protokolü çerçevesinde usulüne uygun açılması ve faillerin yargı önünde hesap vermesi sağlanmalı.
- Hükümeti, ‘BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme’yi imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
- Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsüne taraf olması gerektiğini hatırlatıyoruz
- İçinde bulunduğunuz zaman diliminde en son Cemil Kırbayır dosyasında olduğu gibi geçmişte yaşanmış birçok katliam ve kayıp davaları maalesef bugün zamanaşımına uğramış durumdadır. Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.
- Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için ‘Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ kurulmasını talep ediyoruz.
İHD İstanbul Kayıplar Haftası’nda yapılacak eylem ve etkinlikler;
- 19 Mayıs: Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç Gazi Mezarlığı’nda mezarı başında saat 11.00’de anılacak.
- 22 Mayıs: Cumartesi Anneleri, 843’üncü hafta etkinliği saat 12.00’de online gerçekleşecek.
- 25 Mayıs: Cemil Kırbayır dosyası, çevrimiçi panelde saat 20.00’de tartışılacak.
- 29 Mayıs: Cumartesi Anneleri, 844’üncü hafta etkinliği saat 12.00’de online gerçekleşecek.
- 30 Mayıs: İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu, çevrimiçi panelde saat 20.00’de cezasızlık politikalarını tartışacak.
- 31 Mayıs: İHD, Beyoğlu’nda bulunan dernek binaları önünde “Kayıplar Haftası” bitişine ilişkin saat 19.00’da basın açıklaması gerçekleştirecek.