Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirÇöküşün resmi: Erdoğan’ın çay eşliğinde ‘benden sonrası tufan’ vedaları

Çöküşün resmi: Erdoğan’ın çay eşliğinde ‘benden sonrası tufan’ vedaları


Abdulmelik Ş. Bekir*


AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan siyasi hayatının en zorlu günlerini yaşıyor. Bataklığın orta yerine saplanıp kalmış vaziyette. Hareket etmezse yavaş yavaş bataklığa gark olması mukadder. Hareket ederse daha hızlı batması kaçınılmaz. Söylenecek sözü, verilecek vaadi, gidebilecek yolu olmayan trajik bir bekleyiş. Sonu belli bir hikaye.

Siyasi kişiliği gereği Erdoğan beklemiyor. Hareket etmeyi seçiyor. Öyle ki canlı yayında uyuklayacak kadar yorgun, argın haliyle bir umut çırpınıyor. İlden ile ilçeden ilçeye can havliyle hareket ediyor. Tamamıyla panik halde sağa sola koşturup duruyor. Onun için yaptıklarına hiç kimse akıl sır erdiremiyor. Zaten uzun süredir ne siyaset analizcileri ne de toplumun önemli bir kesimi anlıyordu. Artık kendi taraftarlarının da büyük çoğunluğu Erdoğan’ın ne yaptığı hakkında en ufak bir fikri yok.

Gittiği her yerde insanların üstüne iki yüz elli gram olduğu açıklanan ancak gerçekte 180 gram olan çay paketlerini fırlatıyor. Kuşkusuz kenevirden yapılma torbalar içinde. Neye hizmet ettiği, bununla ne amaçlandığı kimsenin malumu değil. Bataklığa saplanmış insanın çırpınışının nasıl bir amacı yoksa, bu çay dağıtmaların da artık bir amacı yok. Aksine batmayı hızlandırıyor. Taziyede, selde, yangında, düğünde, mitingde… her yerde sağa sola çay fırlatmanın tek sebebi var: o da ne yaptığını bilmeden umutsuzca çırpınmak.

2019 Mart Mahalli seçimlerinin ardından hikayesi dağılan Erdoğan’ın son aylarda söylemlerinin zinciri de koptu. Sabah söylediği öğle söylediğiyle yüzde yüz çelişiyor. Cümlenin başı sonuyla tezatlık teşkil ediyor. Kontrolü büyük oranda kaybetmiş ve tekrar işleri eline almaya mecali kalmamıştır. Göklerden bir mucizenin gelmesini ya da bir yerlerde bir fırtınanın kopmasını, bu umutsuzluğun, trajik hikayenin, sonu belli bekleyişin bitirmesini bekliyor.

Ama nafile. Erdoğan bu bataklığı kendi eliyle yarattı. Ne dışarda ne de içerde kendisine uzanacak bir el, bir dal bırakmadı. Çaresizliğine ebelik eden tüm adımları büyük bir şaşaayla attı. Etrafında, bu çayları neden amaçsızca sağa sola savurduğunu soracak hiç kimseyi dahi bırakmadı. Mutlak iktidar hırsıyla kendisini de yutmaya başlayan kin ve nefret deryasını yarattı.

Son stratejisi olan, ‘Kürtlere karşı topyekun savaş’ üzerinden toplumu milliyetçileştirerek ayakta kalma planı da çare olmadı. Ülkenin varını yokunu bu yola harcadı. Hala da bir yandan dışarıda Kürtlere karşı savaş yürütürken, içerde linç politikalarını sürdürüyor. Topluma milliyetçilik zehri zerk ederek ayakta kalmaya çalışıyor. Ancak en büyük darbeyi de buradan yedi ve yiyiyor.

Dışarda yürüttüğü savaşa harcadığı kaynaklar içerde ekonomik krizi derinleştiriyor. Buna rağmen milliyetçiliğe meze edebilecek bir zafer ve başarı hikayesi anlatamıyor. Buradan gelmesini umduğu hiçbir haber gelmiyor. Aksine saplanıp kaldı. Ekonomik kaynakları savaşa harcadıkça içerde işçinin, emekçinin, esnafın yükü yeni zamlarla ağırlaşıyor. Geri çekilse bir dert çekilmese bir dert. Adeta kapana kısıldı.

Semirttiği milliyetçilik, ortağının karakteriyle buluşarak ırkçılık şeklinde ortalığa saçılıyor. Ülke Kürtler için linç pogromuna dönüşmüş halde. Ülkenin birçok yerinde Kürtlerin can ve mal güvenliği yok. Böyle devam ederse Kürtler kentlerine geri dönmek zorunda. Bu da cumhuriyetin yüz yıldır inkara dayalı yürüttüğü asimilasyon ve entegrasyonla Kürtleri başkalaştırma politikalarında başa dönmek olacaktır. Resmi ideolojinin çok tercih edeceği bir seçenek değildir.

AKP-MHP ortaklığı bu politikaların yaratacağı sonuçları biliyor. Linçlerin katliam düzeyine çıkmasına rağmen ısrar etmelerinin iki sebebi vardır. Birincisi başka çarelerinin kalmamış olması. İkincisi olası bir iç savaşı kontrollü bir şekilde yönetebileceklerini düşünmeleridir. Birinci seçenek daha yüksek ihtimaldir. Ancak ikinci seçenek zaten mümkün değildir. Dünya örneklerine bakıldığında iç savaşlar kontrollü başlatılabilir ancak bir kere başladığında kontrol edilmeleri mümkün değildir.

Sonuç olarak; AKP-MHP’nin linç politikalarında ısrarı Erdoğan’ın giderayak, “Benden sonrası tufan” vedalarıdır. Bir nevi “ben yoksam gerisi umurumda değildir, ne olursa olsun” politikasından başka bir şey değildir. Sağa sola çay fırlatarak yapması vedayı sadece trajikomik hale getiriyor. Aynı şey ortağı MHP için de geçerlidir. Bunca kin ve nefret üretmelerinin sebebi yenilgili ruh hali ve sonrasında kedilerine bir gelecek öngörmemelerindendir. Zira işledikleri günahları en iyi onlar biliyor. Günahlarla inşa ettikleri şaşaalı iktidarları toz duman içinde çözülüyor.

Bu melanetin çaresi iktidarı umutsuzluğa götüren, yenilgili ruh haline sokan ve kıpırdamaz hale getiren toplumsal mücadelenin yükseltilmesidir. AKP-MHP iktidarı gitmeden ülkenin iyileşmesi mümkün değildir. Toplumsal demokratik mücadeleyle gidişleri ne kadar hızlandırılırsa verdikleri zarar da o kadar minimize edilmiş olur. Çöküşün tüm emarelerini ve pratiklerini sergileyen iktidar bloğunun topluma daha fazla zarar vermeden gönderilmesi evrensel değerler ve demokrasiye inanan her yurttaşın temel sorumluluğudur.


* İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde gazetecilik ve Fen Edebiyatı Fakültesi’nde ise Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik çalışmalarında Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, kültür ve dil, siyaset üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanmaktadır.

 




Önceki Haber
Mersin Limanı'na paslı su döküldü
Sonraki Haber
Mevcut en güncel haber.