Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirAmerika çekilirken Afganistan’ı neler bekliyor kim neyi amaçlıyor?

Amerika çekilirken Afganistan’ı neler bekliyor kim neyi amaçlıyor?


Abdülmelik Ş. Bekir


CENTCOM’un 13 Temmuz tarihli açıklamasına göre ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilme süreci yüzde 95’e ulaştı. Onların ardında ülke nüfusunun önemli bir bölümü de göç yollarına düştü. Tamamına yakını Müslüman olan göçmenler, Müslüman komşu ülkelerde kalmıyor. Rotaları Avrupa. Ortadoğu’nun despotik, diktatörlüklerinin rezaletinin doğal sonucu. Avrupa’dan bir önceki durakları Türkiye. Suriyeliler gibi yarın Avrupa’ya karşı şantaj aracı olarak kullanılmak üzere sınırdan girişleri herhangi bir kontrol olmadan kitlesel oluyor.

Peki bir ülke neden göçüyor?

Birçok faktör sayılabilir. Tekniki olarak Şubat 2020’de Doha’da arasında imzalanan anlaşma gereği ABD askerlerini çekecek, Taliban mevcut Kabil Hükümetiyle ülkenin yönetimine katılacaktı. Taliban ve Kabil Hükümeti arasında sürdürülmesi gereken, BM tarafından desteklenen Afgan Barış Görüşmeleri ise belirsizliğini koruyor. ABD ne barış görüşmelerinin sonucuna ne de arkasına bakarak taahhütlerini yerine getirdi. Amiyane tabirle adeta kaçıyor. Taliban ise zaten başlamayan barış görüşmeleri kaale almadan ülkenin geri kalanının kontrolünü ele almak için saldırı ve ilerleyişini sürdürüyor. Taliban’ın şeriat rejimi adı altında uyguladığı istibdat rejimini daha önce deneyimleyen halk bir daha aynı yaşamı tatmak istemiyor. Kitlesel olarak yollara düşmesinin sebebi bu.

ABD neden kaçarcasına Afganistan’ı terk ediyor?

Tek cümleyle anlatacak olursak ABD yıkıcı bir güçtür ancak kurucu bir güç değildir. Ülkede istikrarı sağlayamadı. 3 bine yakın askerini yitirdi. 2001 yılından itibaren 2 trilyon doları aşkın harcama yaptı. Ülkenin alt yapı, ekonomi ve sivil toplumun geliştirilmesine ayrılan bu ödeneğin büyük çoğunluğu Kabil hükümetleri tarafından amacı dışında kullanıldı. Birçok farklı gruptan müteşekkil olan hükümetler ödenekleri kurdukları yolsuzluk ve rüşvet çarkıyla kendi aralarında bölüştü. Asgari düzeyde demokratik teamülleri gözetmedikleri gibi şeffaflık ve denetleme mekanizması olmadığından rant kavgasına tutuşarak sürekli kriz halinde oldu. Ekonomik kriz içinde derin bir yoksulluk ve yoksunluk yaşayan halk kitleleri rüşvet ve yolsuzluğa bulaşan hükümetlerden umudunu ve desteğini kesti. ABD’nin desteğini ilanihaye sandı.

Giderek külfeti artan ancak getirisi olmayan Afganistan dosyası her seçim öncesi ABD başkan adaylarının önüne konuldu. 11 Eylül olaylarının etkisi artık Afganistan’da kalmanın külfetini karşılamaz hale geldi. Bunun üzerine ABD bir yönüyle bir türlü sistem geliştiremeyen, istikrar sağlamayan, sürekli rant kavgasında olan yolsuzluk ve rüşvet çarkına, “Ne haliniz varsa görün” demiş oldu. Halleri de görüldüğü üzere hiç parlak değil.

Kim ne kazanır ne kaybeder?

Son yıllarda ABD birinci dereceden rakip ve düşman güç olarak Çini görüyor. Ekonomik, politik ve askeri stratejisini bunun üzerine kuruyor. Çekişmenin mekanı olarak da Pasifiği işaret ediyor. Stratejinin gereği olarak uzun süredir “külfeti çok getirisi yok” diyerek Ortadoğu’da askeri olarak çekilmeyi dillendiriyor. Ancak kendisi de stratejinin birçok sorunlu alanı olduğunun farkında. Onun için Ortadoğu’ya yönelik bütünlüklü bir strateji geliştiremiyor. Zira Ortadoğu öyle sanıldığı gibi önemi giderek kayıp olan bir bölge değil. Tarihsel ve kültürel olarak sisteme en fazla direnen coğrafya. Şiddetin sürekli yaşandığı ve buradan dünyaya yayıldığı bir gerçekliğe sahip. Dünya nüfusunun üçte biri burada yaşıyor. Ekonomik olarak önemli bir pazar. Yer altı zenginliklerine yönelik alternatifler artsa da hala önemli rezervlere sahip. Dünyanın doğu ve batısının ortasında, karasal bağlantısı.

Ortadoğu’dan çekilmenin ABD hegemonyasına darbe olacağı aşikar. Müttefiklerinde zaten bir süredir var olan güvensizliği derinleştirecektir. Afganistan’dan çekilmesine binaen Çin ve Rusya’ya önemli bir alan açılıyor. Stratejik müttefiki İsrail için çevreleme politikası sürdürdüğü İran rahat bir nefes alacak ve Irak, Suriye gibi batı cephesine yoğunlaşma yolunda eli güçlenecektir. Çin, Rusya ve İran gibi rakip güçlerin ABD’yi tamamıyla Ortadoğu’da izole etme umutlarını ve çabalarını muştulayacaktır. Ortadoğu’da hegemonyasını sağlayan ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarını korumada önemli bir mevzi kaybediyor. Çin, Kuşak Yol projesi ile Ortadoğu’ya nüfuz etme ve buradan Avrupa’ya açılma stratejisinin önündeki önemli bir engel kalkmış oluyor. Dolayısıyla ABD’nin Afganistan ve Ortadoğu’dan askeri olarak çekilme stratejisi Çin’e yönelik stratejisine ile ciddi bir çelişki arz ediyor. Ortadoğu’da bir yüzyılda elde ettiği askeri, siyasi ve ekonomik gücü oldukça zayıflıyor.

Kaybettiklerinin yanında ABD’nin kazanacakları birçok belirsizliklerle örülü. Gücünü Pasifik’e yoğunlaştırması burada belli bir denetim ve var olduğu tahmin edilen kaynaklar hakim olmasını sağlayacaktır. Rakipleri Çin, Rusya ve İran’ı Taliban gibi örgütle baş başa bırakacaktır. Taliban’ın radikal dini ideolojisinin merkezi olan bir Afganistan, dışarıdan- ki bu ABD de olabilir- alacağı destekle Çin’de yaşayan ve hakları tanınmayan 30 milyon Müslüman’a açılacak lojistik, ekonomik ve askeri bir koridor olabilir.

Aynı dini ideoloji Sovyet’ten Rusya’ya bakiye kalan Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan’ı rahatsız etme ihtimali mevcut. İran ile Taliban’ın ilişkileri hiçbir zaman iyi olmadı. ABD’nin varlığına bağlı olarak zaman zaman aynı düşman karşısında ilişkileri gelişse de mezhepsel fay hatları her zaman tetiklenmeye müsait. İran’ın Afganistan’da Şii mezhebine mensup Hazaralar üzerinde nüfuzu baki. Fatimiyun adıyla örgütlediği Hazaralardan müteşekkil milis güçler Suriye ve Irak iç savaşlarında önemli bir deneyim edindiler. Doğalında bir aktör. Taliban ile karşı karşıya gelmesi gayet mümkün.

Taliban ve buna bağlı olarak Afganistan’ın ABD’nin rakip aksı için tehlike haline gelmesi ve onları uğraştırması çok kolay görünmüyor. En nihayetinde etrafı Çin ve Rusya gibi iki hegemonik güç ile mezhepsel olarak kanlı olduğu İran, Türkmenistan, Özbekistan gibi ülkelerle sarılı. Ne askeri olarak ne ekonomik ne demografik ve coğrafi olarak buna gücü yeter. Çin ve Rusya ile ilişkilerine bakılınca öyle bir niyeti de yok. Zaten Şengayİşbirliği Örgütü (SOC) gözlemci ülkesi. Daimi ülke olarak teşkilatın içine çekilerek Ortadoğu’ya nüfuz etmede kaldıraç olarak kullanılması daha mümkün olasılık. Nitekim Taliban’ın ilerleyişi karşısında SOC yaptığı açıklamada Taliban’a Kabil Hükümetiyle bir an önce barış süreci görüşmelerine dönme çağrısı yaptı. Hemen öncesinde de Rusya Savunma Bakanı Şoygu, SOC’un NATO yerine Afganistan’a yerleşebileceği sinyalini vermişti.

Taliban’ın ABD ile düşmanlığını unutarak etrafındaki ülkeler için istikrarsız bir pozisyon kazanması için ABD ve Körfez ülkeleri ve Pakistan başta olmak üzere müttefiklerinin yoğun askeri-istihbari ve ekonomik desteğine ihtiyaç var. ABD ve NATO’nun askeri olarak çekilmesinin bir geri dönüşü olmaz. Olsa da komedi olur. Bu da ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu stratejisizliğinin başka ifadesi. Dolayısıyla ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini alanı Çin ve Rusya’ya terki ve Ortadoğu’da zemin kaybetmesinin pratik adımıdır. Çin, önündeki en büyük engelin kalkmasıyla Kuşak Yol projesine hız verecektir. Nitekim Arap basınına göre Çin önümüzdeki hafta projeye dahiliyeti üzerinden Suriye’ye ziyaret edecektir. Gerisinin gelip gelmemesi Irak’taki pratik adımlarda takip etmek gerekir. ABD’nin Irak’taki yirmi yılına ve Irak merkezi hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin halihazırdaki durumu da Karzai-Gani hükümetlerinden farklı değil. Rüşvet, Yolsuzluk ve sistem kurumama, yönetim olamama hali. Bu da ABD’nin Afganistan’da olduğu gibi burada da, “ne haliniz varsa görün” minvalinde bir kararla çekilebilir.

Oyunun şimdiden kazananı olan Çin ve Rusya’nın yaklaşımları arasında da çıkar çatışmasının ortaya çıkması kaçınılmazdır. İkisinin buradaki ortaklığı ABD karşıtlığına dayanıyordu. Bu faktör ortadan kalkınca ikilinin çıkar çelişkilerinin baş göstermesi kaçınılmazdır. ABD Ortadoğu’da irtifa kaybederken iki güç nüfuz alanını genişletiyor. Rakip güçler haline gelecektir. Buradaki asıl mesele ABD’nin bu kadar mali külfete rağmen gerçekleşmediği inşayı Çin ve Rusya gerçekleştirebilir mi? Sorunun cevabı çok basit. Hayır. Zira iki ülkenin zaten böyle bir derdi yok. Baskıcı otoriter ülkeler. Despotik bir yönetimi destekleyerek halkı baskı ile yönetme ve bu arada çıkarlarına bakacaklar. Rusya ve Çin’in nüfuzundaki müttefiklerin tamamı diktatörlükle yönetilen, yoksulluk içinde kıvranan ülkeler. Dolayısıyla ABD çekilirken aslında halklar yağmurdan çok daha fena bir doluya yakalanacaklar. Bu da halklar için ekonomik, politik ve toplumsal yeni kıyım, yıkım ve sefalet süreci demek.

Konunun Türkiye ile ilişkisi ise daha çetrefilli. ABD giderayak kendi yerine bir muhafız bırakmak istiyor. Ancak bu bir az olmayacak duaya amin demektir. Rusya başta olmak üzere SOC bu konudaki menfi görüşünü bildirdi. Taliban ise Türkiye’nin ülkede kendi izinleri dışında askeri varlığını sürdürmesini işgal olarak görerek buna karşı mücadele edeceğini duyurdu. Ankara burada bekçilik yaparak Transatlantik aksla ilişkileri düzeltmek ve başka alanlarda destek almayı bekliyor. Ayrıca iç politik krizlerini dış politik hamlelerle regüle etmek. Ancak burada kalmasının tek bir olanağı var SOC ile ortaklaşarak ve bura üzerinden Taliban’dan belli bir olur almakla mümkün. Bu da SOC ile daha fazla ilişki demek. Zaten Türkiye’nin Afganistan’da bekçiliği kabul etmesinin bir nedeni de Rusya girdiği ilişkiler nedeniyle ABD ile yaşadığı sorunlardır. SOC ile daha fazla ilişkilenme Transatlantikle yeni sorunlar yaşamak, amiyane tabirle kaş yapayım derken göz çıkarmaktır. Suriye’de ABD ve Rusya arasında kalmışken şimdide Afganistan’da Taliban, SOC ve Transatlantik arasında daha girift olan bir dengeyi yürütmeye çalışıyor. İmkânsız olan bu üçlü arasında denge sağlamaya Ankara’nın askeri, ekonomik ve politik gücünün yetmediği Suriye ve Libya’dan açığa çıkmışken yeni bir maceraya girmek bile bile lades demektir. Şayet böyle bir yükü yüklenirse kısa vadede ciddi darbeler yiyerek çekilmek zorunda kalacağı kesindir.

Konunun özü ise demokratikleşemeyen Ortadoğu’nun ulus devletçi, despotik, milliyetçi ve dinci iktidarları coğrafyanın sürekli kan gölüne dönüşmesine neden oluyor. Gerici Taliban örgütünün adını duyan her milletten ve inançtan yurttaşlar ülkeyi terk ederek katar katar göç yollarına düşüyor. Kalanları ise baskı ve yoksulluk içinde geçecek karanlık bir gelecek bekliyor. Filler tepişirken halklar yine eziliyor. Çözüm ve kurtuluş ise göç etmekten, despotik, gerici, dinci, milliyetçi ulus devletçi iktidarlara boyun eğmekten geçmiyor. Kurtuluş bunlara karşı mücadele etmekten, direnmekten ve öz toprağını güzelleştirmek, demokratik bir yaşamı kurmakla mümkün. Zira kapitalist modernitenin yavrusu Taliban’ın eliyle Afganistan zifiri karanlığa gömülürken, göçle gidilen yerlerde ise kararma çağında olan kapitalist modernite daha farklı bir yaşam vaat etmiyor.




Önceki Haber
Beraber yürünen yolun kanlı ayrılığı: 15 Temmuz-4 YARGIDA 'TEK ADAM' DÖNEMİ
Sonraki Haber
Güney Afrika'da şiddet tırmanıyor: Yaklaşık 117 ölü