Ana SayfaKonuk YazarlarMedyanın Kürtçe sınırı

Medyanın Kürtçe sınırı


Cuma Daş


Türkiye’de adettir gazetecilik yapmayı beceremeyenler; popüler kültür ürünü olan ve hiçbir niteliği, vasfı ve faydası olmayan, başkalarının hayatlarından dram, gizem ve dolayısıyla para devşiren “reality show” programlarına koşar.

Memleketin derdi sorunu çok olunca gazetecilik yükü de ağır geliyor haliyle. “Suya sabuna dokunmuyorum bakın bir köşede işimi yapıyorum” havasına girerler aslında. Mesela televizyonlarda tartışma programı sunarken, haber takibi yaparken, haber sunarken gördüğünüz biri bir bakıyorsunuz yaz ayında bir reality show programı sunucusu olmuş. Toplumsal konulara o kadar duyarlı gibi görünürler ki, her konuda söyleyecek sözleri vardır. Herkesin her şeyi söyleyebileceği bir alan olduğuna ikna ederler sadece bir konu hariç; Kürt ve Kürtçe. Bu iki kavrama dair ne varsa; söz, şarkı, eylem, bölge, olay, doğal afet vs. kati suretle yasaktır.

Kürtçeye dair yıllardır artarak devam eden tahammülsüzlük son bir yıldır en üst seviyede.
Sadece sanal medyada olduğu sanılan ancak televizyon ve gazetelerde de bazen gizli bazen de açıktan, insanların canına mal olan yoğun bir karşıtlık söz konusu.

Son olarak özel bir televizyon kanalında yayınlanan “Asla Vazgeçme” programının sunucusu Didem Arslan Yılmaz, yayına bağlanan bir kadının Kürtçe konuşmak istemesi üzerine “Burası Türkiye Cumhuriyeti olmaz öyle şey. Kesinlikle olmaz. Doğu dili bilmiyoruz ki biz” diyerek reddetti.
Ses tonuyla, kendinden emin tavırlarıyla bir televizyon sunucusu devletin diliyle bir Kürde had bildiriyor. Ben anlamıyorsan konuşamazsın havasında. Öyle bir dehşet hali var ki yüz ifadesinde, sanki o an memleket yıkılacak.

Buraya tekrar döneriz ancak, televizyonculuk ve yukarıda bahsettiğim program türleri için biraz daha eskiden başlayabiliriz. 2011’de Van’da meydana gelen ve yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği ve geçen bunca zamana rağmen hala yaraların sarılmadığı o büyük depremi bilmeyen yok. Habertürk spikeri Duygu Canbaş, programa duygusal bir giriş yaparak bir deprem haberi sunumu yaptı ancak ilk beş saniyeden sonra bilinçaltında usul usul yatan ırkçı fikirleri ve öğretileri onu dürttü. Cümlesini aynen şöyle bitirdi: “… Her ne kadar doğusundan, Van’dan gelmiş olsa da hepimizi derinden üzdü bu haber.”

Aynı olayla ilgili Müge Anlı da o meşhur programında depremzedelere ‘polis ve asker sevme’ şartıyla yardım etmekten bahsediyordu. Son olarak 2018’de cumhurbaşkanı adayı olan, birçok parti seçmenin oy verdiği bu potansiyelin kendisine ait olduğu düşüncesiyle parti kuran Muharrem İnce de bir televizyon programında bir pedagog edasıyla Kürtçe eğitim için “Pedagojiye uygunsa bilin ki üniter devlete de uygundur. Ama pedagojiye uygun değil bu” ifadelerini kullanıyordu.

Yani iş Didem Yılmaz Arslan’a gelene kadar aslında burada yetiştiremeyeceğim daha çok örnek var. Ama Didem Arslan Yılmaz’ın konuşmasındaki da bir ayrıntı dikkatlerden kaçmasın “Kürtçe anlarım biraz” diyor konuşmasının başında. Buradan ya kendisinin de Kürt olduğunu ya da olmasa bile Kürtçe bildiğini anlıyoruz. Eğer ilk ihtimalse kendisi için de benzerleri için de daha derinlikli bir iç muhasebe gerekiyor.
Yine konuşmasında geçen “doğu dili” ifadesi de dikkat çekici. Bilmiyormuş o dili, konuşmasının başında anlıyorum dediği Kürtçe için, cümlenin sonunda bilmiyoruz doğu dili diyor. Belki bir sonraki programda bizlere batı dili, kuzey dili ve güney dili ile bilgi verir.

Bu karşıtlık, bu tahammül edememe hali bir anlık canlı yayın refleksi değil. Bu öğretilmiş, kabullenilmiş, kurala kaideye konmuş bir tekçilik anlayışıdır. En tepeden en aşağı Kürtçeye karşı tahammül sorununa her gün bir örnekle uyanma lüksümüz var artık. Mesela, iki gün önce Elazığ Cezaevi’nde tutulan DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ve 8 tutukluya “Kürtçe şarkı söylediler” soruşturması açıldı.
Yani aslında hayatın her alanında var olan sorunun sadece medyadaki hali dışa vurunca var sanıyoruz. Oysa büyüyerek devam eden bu durum sadece aralıklarla medyadan hatırlatılmış oluyor.

 




Önceki Haber
Zengin kaynaklara sahip fakir ülke Nijerya, kıtlık riskiyle karşı karşıya
Sonraki Haber
Onların medyası, bizim kapolarımız