Ana SayfaYazarlarDoğan DurgunRosenberg davası ve bizim ana muhalefet

Rosenberg davası ve bizim ana muhalefet


Doğan Durgun


Rosenberg çiftinin adını ilk olarak çocukken, tek kanallı TRT’de oynanan bir dizide duymuştum. Yaşadıkları, vakur duruşları, çocuklarına olan sevgileri ve elektrikli sandalyeye gidişleri o çocuk halimle beni oldukça etkilemişti. 5 Nisan 1951 tarihinde idam cezasına çarptırılan, 68 yıl önce 19 Haziran 1953’te ise cezaları infaz edilen Rosenberglerin davası bugün yaşadıklarımıza ayna tutuyor.

 

Julius Rosenberg 12 Mayıs 1918’de doğmuş, iş hayatına başladığından itibaren sendikal mücadele içinde yer almış bir elektrik mühendisiydi. Ethel ise Julius’tan 3 yaş büyüktü. Nakliye firmasında çalışıyordu. İkili bir işçi toplantısında tanışmış daha sonra evlenmişlerdi. ABD’de 1940’larda başlayan ‘cadı avı’ 2. Dünya Savaşı’nın son bulması ve Sovyetler Birliği’nin güçlü bir aktör olarak dünya sahnesine çıkması ile birlikte, senatör McCarthy ve arkasındaki güçlerin çabalarıyla hız kazanmıştı. 1950 başlayan Kore Savaşı ile de zirveye ulaşmıştı. Ayrıca 1930-1950 yılları arası ABD’de sosyalist ideolojinin oldukça güçlü olduğu dönemdi. Hatta 1944 yılında sosyalist kimlikli Henry Agard Wallece neredeyse Demokrat Parti’den Başkan adayı seçiliyordu. İktidardaki ABD sağı ilkin 1939 yılında Hatch Yasası’nı çıkarıp, memurların siyasetle uğraşmasını yasakladı. 1940 yılında Yabancıları Tescil Yasası yürürlüğe girdi. Bu yasa ile komünistlerin ülke dışına sürgün edilmesinin önü açıldı. 1947 yılında ise Taft Hartley Yasası yürürlüğe girdi. Bu yasa ile komünistlerin sendikalara girmesi engelleniyor, memurların grev hakkı yasaklanıyor, işçilerin grev hakkına ise sınırlamalar getiriliyordu. Bu yasaya istinaden Julius Rosenberg işten çıkartıldı. 1950’de ise İç Güvenlik Yasası devreye sokularak komünist bütün dernek ve partiler suç odağı haline getirildi. Nihayet 1954’de Komünist Kontrol Yasası çıkarılarak, albüm tamamlandı. Yasalar ve içerikleri bugünkü Türkiye’ye ne güzel uyuyor değil mi? Sadece komünist kelimesini muhalif ile değiştirmeniz yeterli.

Julius işten çıkarıldıktan sonra kayınbiraderi David Greenglass ile birlikte bir tamirhane dükkânı açtı. David askerliğini, atom bombasının gizlice üretildiği Los Alamos’ta yapmış, terhis olurken de uranyum zenginleştirici malzeme çalmış ve yakalanmıştı. Artık FBI’in uygulayacağı senaryo için kullanışlı bir hale gelmişti. Böylece tüm Amerikan toplumunu hizaya getirecek büyük bir davanın hazırlığına başlanıldı. Önce Julius 17 Temmuz 1950’de tutuklandı. 11 Ağustos’ta ise Ethel aynı akıbete uğradı. 8 Mart 1951 tarihinde başlayan mahkeme, jet hızıyla 8 ayda sonuçlandı. Suç sabitti. Rosenbergler atom bombasının sırlarını Sovyetlere vermişlerdi. Tek delil Ethel’in kardeşi David’in korkutularak söylediği yalanlardı. Uzamanlar, çiftin atom bombasının formüllerini taşıyacak, aktaracak ve krokisini çizecek bilgi ve birikime sahip olmadığını söyleseler de yargıç Kaufmann emirleri büyük yerden alıyordu. Yıllar sonra bu mizansenin FBI tarafından hazırlandığı ortaya çıkacaktı.

Rosenberg çifti 19 Haziran 1953 tarihinde idam edildi.

İdam kararının verilmesinden sonra dünya halkları ayaklandı. Birçok yerde protestolar düzenlendi. İdamın infazı bu büyük protestolardan dolayı bir türlü gerçekleşmedi. Bu süreçte Julius ve Ethel umutlarını hiç kaybetmedi. Ha bire çocuklarına, birbirlerine, kamuoyuna mektuplar yazdılar. Suçsuz olduklarını haykırdılar. Yapılan itirazlar sonuç vermeyince, 26 Şubat 1952 tarihinde Ethel kocası Julius’a yazdığı mektupta: “Dün akşam saat 10’da korkunç haberi aldım. Yok edilmemiz konusunda hükümetin gösterdiği utanmasız acelecilik karşısında duyduğum dehşeti dile getirebilirim. Görülüyor ki davamızın siyasi niteliği konusunda daha önce düşündüklerimiz, şaşılacak ölçüde doğruymuş” diye yazacaktı.

Rosenberglere FBI tarafından sürekli yeni teklifler götürüldü. Af dilenmesi karşılığında cezanın hafifletileceği söylendi. Rosenbergler bu ahlaksız teklifleri sürekli ret ettiler. İnsanlara hep doğruları söyledik, çocuklarımıza doğruları söyledik, af dilemek, suçluyuz demek insanlığa saygısızlık olur diyeceklerdi. Çift için infaz tarihi olarak, 18 Haziran 1953 uygun görülmüştü. Oysa o gün çiftin evlilik yıldönümüydü. Bu kadar arsızlardı kararı verenler. İtiraz sonucu bir gün sonra katledildiler.

Bir suç örgütü lideri olan Sedat Peker, iktidarla aralarındaki iç çatışmadan dolayı itiraflarda ve suçlamalarda bulunuyor. İlginç olan, suçlamaların neredeyse tamamı bir süre sonra doğru çıkıyor. Devlet diye kutsanmış bir mekanizmanın çeperinden merkezine doğru gittikçe, parıltılı yaşamalar görüyoruz. Peker, o parıltı yaşamların nasıl sağlandığını tarih, fotoğraf ve yer yer belge ile göstermeye çalışıyor.  Bir mafya babası, devletin kirli yüzünü, kendisini azade etmeden bölüm bölüm anlatıyor. Nerde duracağını bilmiyoruz. Hangi pazarlıklara bağlı olarak susacak, tahmin etmek zor. Ne var ki iddiaları araştıran kimse yok. Bunun yerine, yerli Rosenbergler olan Kürtlerin yargılanmaları yapılıyor, partilerine açılan kapatma davası hızlandırılıyor. Kanal İstanbul açılışı televizyonlardan show business   tadında yayınlanıyor. Gündem, iktidar tarafından sürekli zararsız ve kendi açılarından maliyetsiz hale getiriliyor.

Kılıçdaroğlu, 2016’da HDP’lilerin dokunulmazlığını kaldıran düzenlemeye destek vermişti.

Ana muhalefet olarak kodlanan CHP ne yapıyor? Sandık isterim cümlesinin ötesine geçecek hiçbir argüman ortaya koyamıyor. Sandık kurmak kolay. Zaten bu ülkede seçim sonuçları 1946’dan beri, sandık kurulmadan önce elde ediliyor. İktidar olmaktan öte, sandık kurduk, halkımız bize oy vermedi stratejisine devam etmek istiyor. Böyle bir rolü içselleştirmişler. Düşünebiliyor musunuz, CHP’de uzun yıllar Deniz Baykal ve Mustafa Sarıgül liderlik için çekiştiler, ön sıraya Savcı Sayan’ı oturttular. Ekmeleddin dediler, Muharrem dediler, Feyzioğlu dediler. Olmadı. En fazla absürt bir filmin senaryosu olabilirdi. Zaman öyle olduğunu bize gösterdi. Yani CHP, Rosenbergler niye tutuklandılar, niye elektrikli sandalyede ölüme mahkûm edildiler, bunun önünde arkasında ne var, bunlara bakmıyor. El kaldırıyor, Anayasaya aykırı ama Rosenbergler asılsın diye oy kullanacağız diyor. Bu tavır sürdükçe, yeni Rosenbergler bulacaklar, yargılayacaklar, idam fermanını imzalayacaklar. Anayasaya aykırı ama…

CHP bu anaforun içinden çıkmak istiyorsa, bütün demokratik değerleri bir sandığın içine hapsetmekten vazgeçecek. Nihayetinde sandığın kurulmadığı herhangi bir ülke yok. Sandığa giderken yaban otlarıyla, engebelerle döşeli yolu temizlemek, sandıktan daha önemli. Yani yol temizliği yapması gerekiyor. Sürekli, iktidar ne der kaygısı yüzünden, demokratik siyaseti Salı günkü meclis konuşmasına indirgemiş durumdalar. Sokakta verilebilecek demokrasi mücadelesini, “iktidar bizi sokağa çekmek istiyor” argümanı ile Gonçarov’un Oblomov karakteri gibi tembelliğin, miskinliğin resmini çiziyorlar. Oysa AKP iktidarı, en çok sokakta verilen demokrasi mücadelesinden haz etmiyor. Rosenbergler yaşamalı demek yerine, Rosenbergler ölmeli sloganının peşinden yürüyüp gidiyorlar. Bu haliyle CHP’ye, iktidarın ömrünü uzatan bir aparattan öte bir anlam yüklemek ciddi hayal kırıklığı yaratır. Rosenberglerin özgürlük mücadelesinin yanında duracak, yeni bir dil ortaya koyacak, geçmişi ile yüzleşecek, ezberlenmiş sloganlar yerine hayatın dinamiklerine dokunacak bir CHP gerekiyor. Bunu yapacak ne cesaretleri var ne de birikimleri. En azından şimdilik durum böyle.

Rosenbergler davası, bizim gibi ülkeler için çok önemli veriler sunmaya devam ediyor. Bunun en somut örneği, iddia makamının tanık listesinde olmasına rağmen ifadesi alınmayan C. Urey’in New York Times muhabirine söyledikleriydi: “Kaufman’ın mahkemesinde olanları görünce, Rosenberglerin suçsuzluğuna inandım. Orda sanki yargıç Kaufmann değil de, McCarthy vardı. Beni en çok şaşırtan basının oynadığı rol. Yargıcın taraf tuttuğu çok açık. Siz gazetecilerin yüzüne bakıyorum ne bir utanç ne bir tasa izi.”




Önceki Haber
Macaristan'ın LGBTİ+ yasası tepki çekmeye devam ediyor: Fransa yaptırım uygulayabilir
Sonraki Haber
Mevcut en güncel haber.