Cuma Daş
20 Eylül 1992, Diyarbakır’ın yakıcı sıcağının ve yakıcı gündeminin hiç feraha ermediği bir sonbahar günü. O gün, Âşık Zamani’nin mısralarına döküldüğü gibi “Bir çınarı devirdiler Diyarbakır toprağında”. Kürtlerin Musa Amcası, Apê Musa’yı katlettiler. Diyarbakır o tarihten önce de sonra da o soğuk, kan donduran, ânı silikleştiren, insanı elden ayaktan kesen o manşeti çok okudu maalesef; Vedat Aydın’ı katlettiler, Tahir Elçi’yi katlettiler, Kemal Kurkut’u katlettiler… Diyarbakır’ın göğsünde, daralan sokaklarda çokça yaşamı çaldılar.
Musa Anter 72 yıllık ömrünün büyük bölümünü, Kürt diline, sanatına, kültürüne, basınına ve tarihine adadı. Onu anlatmak, ya da ondan bahsetmek isteseniz “Musa Anter budur” diyebileceğiniz tek bir yönü olmadı hiç, sadece bir alanla yetinmedi hiç. Hep daha fazla insana nasıl ulaşabilirim, Kürt gerçeğini daha başka nasıl anlatabilirim çabası içinde oldu. O nedenledir ki onu; kah bir filmde Kürt tarihini anlatan bilge bir karakter rolünde, kah Kürtlerin hayatını anlatan bir hikaye kitabının yazarı olarak, kah resmi ideolojiyi iki mısrasıyla, iki benzetmesiyle rahatsız eden bir şair olarak, kah yoktur denilen bir dilin ezgilerini ısrarla ıslıkla çalan bir sanatçı olarak, kah “tarihi belgedir” diyerek ince ince dokuduğu haberler yapan bir gazeteci olarak gördük. Tamamlanması gereken ne varsa yaptı, eksik kalan ne varsa tamamladı. Her yere koşturdu. İşte bütün bu özelliklerinden dolayı Kürt bilge dediler ona.
Diyarbakır’ın ortasında vurulduğunda, onu vuranlar her şeyin bittiğini zannetti, ancak o öyle bir iz bırakmıştı ki; çalışmaları ve açtığı ışıklı yol Özgür Basın’ı doğurdu, Kürt gazeteciliği için yeni bir çığır açtı. 1992’den sonraki her sene onlarca kişi ondan ilham alarak gazeteci oldu. Bir sanatçı olarak yazdığı hikayeler, inatla ve ısrarla çaldığı ıslık, sahnelerde sanata dönüşerek çağını ve sınırlarını aştı, yasaklansa da yazdığı şiirleri bir uyanışa, bir irkilmeye vesile oldu.
Artık onunla özdeş olan ve hala mezarının yanı başında duran kendi elleriyle diktiği çınar ağacı nasıl ki Stilîlê’ye kök saldıysa; fikirleri ve emekleri de Kürtlerin hafızasının ve yüreğinin en kıymetli köşesine kök saldı. İşkence, gözaltı, dava, soruşturma, baskı, tehdit, hapis ve sonu katledilmek olan koca bir ömrün tamamını direnerek yaşamak kolay olmasa gerek. Kalemini yerde bırakmayan ardılları onu bir kere daha anıyor. Onun anısına olan bağlılıkla, daha çok haber yapıyorlar, gerçek olan ne varsa söylemekten geri durmuyorlar.
29’uncu yılında bir kez daha saygıyla anarken Apê Musa’yı son söz yine Aşık Zamani’nin olsun.
“…
Mezarında 3 gül açtı sarı yeşil ve kırmızı
Sen ölmedin yaşıyorsun ak saçlı barış yıldızı
Apê Musa Apê Musa seni vuran kanlar kusa.”