Erdal Avcı
CHP genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu gazeteci ve belgesel yapımcısı Günel Cantak’ın “Bay Kemal ve İttifakları” belgeselinde Kürt sorunun çözümüne ilişkin CHP’nin bakışını “Devlet dediğiniz kurum gayrimeşru bir organla muhatap olmaz. Erdoğan bunu yaptı. Devleti İmralı ile muhatap kıldı. Mesela İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Eğer bu sorun çözülecekse meşru bir organla çözebiliriz” açıklaması ile kamuoyuna duyurmuş oldu. Esasen daha önceki açıklamalarından farklı bir açıklama yapmamış olmasına karşın; açıklamanın CHP heyetinin Kürdistan bölgesel yönetimi ziyareti sonrasına, diğer yandan HDP’nin 27 Eylül’de açıklayacağı Deklerasyon öncesine denk gelmesi, gündemleşmesine, bir yanıyla da siyaset kurumunu gerçek gündeme çekmesine zemin sundu.
Öncelikle şu tespiti yapmakta fayda var. “Kürt sorunu” en yakıcı haliyle en azından 1921 Anayasa’sından sonra Cumhuriyetin yüz yıllık sorunudur. “Kürt sorunu”diye tarif edilen sorun esasen bir “Türk sorunu” ve “CHP sorunu” dur. CHP’nin çözüm tartışmaları ve yol arayışları kuşkusuz çok önemlidir.
Yalnızca CHP değil; çözüm arayışında samimi olan, adil yaklaşan her kurum, kuruluş, şahsiyet tartışmaya katkı sunmalıdır. Derdi ve amacı Demokrasi olan siyasi partilerin “Kürt sorunun çözümü” konusunda asgari paydalarda buluşması, çözüm için diyalog geliştirmesi gecikmiş, ve fakat olmazsa olmaz zorunluluk, ahlaki bir sorumluluktur.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının içeriğindeki tespit ve kavramlara ilişkin itirazlarımız olmakla beraber; CHP’nin çözüm tartışması ve arayışını önemli bulduğumuzu belirtmek gerekir.
Çözüm tartışmaları ve arayışını yaklaşan seçim atmosferine indirgemek, yüz yıllık kronikleşmiş sorunu dönemsel ve taktiksel ele almak büyük hata ve kayıp olur. Bunu nereden mi biliyoruz? AKP ve sayın Erdoğan’dan…
AKP’nin çözüm konusunda izlediği yol ve yöntem, süreci sonlandırmasından sonra yaşanan kriz ve kaos, AKP-MHP ittifakının imhacı uygulaması ve politikaları; bu gün AKP’yi bitişin eşiğine getirmiştir. Şurası kesin ki; Kürt sorunu çözülecekse devlet denen aygıtın dahiliyeti ve onayı gerekir. Devlet aygıtları ve unsurları çözümün asgari şartlarını kabul etmemiş iseler, süreç tıkanır. Diğer yandan, siyasetin (özellikle meclis ayağı) diyalog ve konsensus sağlayamıyorlarsa süreç yine tıkanır. Fakat daha önemli olan ise; toplumsal uzlaşı ve halkların çözümü kavraması, değer vermesidir. Tekçi ve inkarcı dil, zihniyet aşılmadığı ve halklar bir birine kışkırtılmaya devam edildiği sürece çözüm imkansızdır.
Çözüm denilen şey yan yana yaşamak, yaraları iyileştirmek, yarınları kazanmaktır. Çözüm denilen şey, hakikatin galip gelmesidir.
Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözümünün öncelikli yeri halkların kalpleri, baş muhatapların becerileri, meclisin onayı ve süreci yasalaştırılmasıdır.
Kuşkusuz muhataplık sorunu diyaloğun öncelikli konusudur. Fakat daha önemli olan ise, samimiyet ve ilkedir. AKP’nin ve sayın Erdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatını yok sayması, masayı devirmesi, sürecin ruhu ve ilkesine aykırı olmuş, sonuçları başta partisi olmak üzere, herkes için yıkıcı olmuştur. Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin projesi ve önerisi olan her parti ve kurum sorununun muhatabıdır. İlkesel olarak ele alındığında AKP-MHP de buna dahildir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun meclis vurgusu önemlidir. Fakat sayın Öcalan’ın Çözümün Yol Haritasında meclisi “olmazsa olmaz” olarak tarif ettiğinin altını çizmek gerekir. Ve hatta HDP heyeti ve Akiller üyelerine “yasal güvence önemli, süreç bitirilirse sizi yargılarlar” uyarısını yaptığını ( nitekim öyle de oldu) mecliste kurulması gereken komisyonlara vurgu yaptığı, ve bütün bu süreçlerin yasal ve Anayasal düzenlemeyle sonuçlandırılması zorunluluğuna dikkat çektiğini biliyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu “35-40 yılldır çözülmeyen bir Kürt sorunu var” derken, çatışmalı sürece vurgu yapıyor. Bu sürecin birinci muhatabı sayın Öcalan’dır. Nitekim Devlet ve AKP de bu hakikati kabul etmiştir. Bu aşamada meşruiyet tartışması yapmak, sürece samimi yaklaşımda eksiklik olur. Kaldı ki sürecin içinde bir muhatap, birden fazla aktör vardır. CHP’nin başlatacağını varsaydığımız çözüm sürecinin tek muhatabı CHP ve Kılıçdaroğlu olamayacağı gibi, tek başına HDP de olamaz. Kürt sorununun demokratik yol yöntemlerle çözümü sürecinin farklı zeminlerde, farklı konuları içerdiği, farklı muhataplıkların zorunluluk olduğu hem geçmiş deneyimlerimizden, hem de dünyadaki benzer çözümlerden biliyoruz. AKP pratiği ve dönemi bu gerçeğin yalın halidir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye ilişkin muhataplık vurgusu önemlidir. Fakat meşru olan ile yasal olanı karıştırmamak gerekir. Çözümün meşru muhataplarını Türk devleti de biliyor, nitekim defalarca kez görüşmeler yapmıştır. Meşru olanın yasal olması gerekmiyor. Meşruiyetini gerçekliği ve gücünden alır. HDP ise sürecin yasal muhatabıdır. 40 yıldır savaşan silahlı bir güce HDP’nin silah bıraktırma gücüne ve inisiyatifine sahip olduğunu düşünmesi, veya bu hususu önemsememesi pek akılcı olmaz. PKK ve KCK’nin açıklamalarında sürekli ve altı çizilerek işaret edilen husus “tek muhatabın Öcalan olduğu” dur. Bu nesnel gerçek es geçilir, süreç tek başına meclise indirgenirse, AKP’nin süreci yürütürken meclisi işletmemesi hatasının farklı versiyonu olan; sadece meclisteki partileri muhatap alıp, asli ve dahiliyeti mecbur olan tarafları dışarda bırakmak hata olur; benzer sonuçlar doğurur. Bir nevi sonuçsuz bir çaba, önemli bir fırsatı daha heba etmek olur ki; buna hiç kimsenin tahammülü yok. Zamanın siyaset kurumları ve aktörlerine tanıdığı tolerans bitti. Zamanı ve fırsatları çözümleyici olarak planlamanın tek şartı; Çözümde samimi ve hemfikir olmaktır. Eşit yurttaşlık ilkesiyle, halkların farklıklarını zenginlik olarak gören, inkarı lafta değil yasalarla yasaklayan, demokratik anayasa ile demokratik cumhuriyet inşa etmek, iktidar ve bütün muhalefetin birinci sorunu ve sorumluluğudur.
Cumhur ve ya Millet ittifakı fark etmiyor, halklara onurlu ve büyük barışın sözünü veren her kim olursa olsun, üçüncü güç ve seçenek olan HDP’nin meclisteki muhatabı olacak, şeffaf ve ilkeli yürütülecek sürecin tarafı olacaktır. HDK ve HDP’nin çözüm gücü ve rolü büyüktür. “HDP’nin sorumluluk almaktan imtina ettiği” yorumları zorlamadır. HDP tarihsel, toplumsal, siyasal, ideolojik, ahlaki ve vicdani olarak hazırdır, üstüne düşecek bütün görevleri yerine getirecektir.