İstanbul’daki barajların doluluk oranı yüzde 31,5 seviyesinde. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, “Sadece İstanbul su kaynaklarında depolanan suyun kentin su ihtiyacını karşılaması ancak 45 gün süre ile mümkün olabilir” diyor.
İstanbul’da susuzluk sorunu son günlerde yeniden gündemde.
Kentin su ihtiyacını karşılayan barajların doluluk oranları yağışların azalmasıyla alarm veriyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, 12 Ocak 2023 itibariyle barajların genel doluluk oranı yüzde 31,51 düzeyine indi.
İstanbul’a su sağlayan en önemli barajlardan biri Alibeyköy (Alibey) Barajı’nda ise su seviyesi yüzde 17,5’e geriledi.
Bu seviye, Alibeyköy Barajı’nda son 10 yılda ölçülen en düşük düzey oldu.
En düşük su seviyesi ise yüzde 4,85 ile Kazandere Barajı’nda ölçüldü.
Geçen yıla göre yüzde 20 daha az

Yine İSKİ verilerine göre, İstanbul’da bir yıl önce barajlardaki su oranı yüzde 50,32 seviyesindeydi.
Kuraklığın etkisi, uzun süre yağışların olmaması nedeniyle bu yıl doluluk oranı geçen yıla göre yüzde 20 daha da az oldu.
DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre kentin kuzeyinde bulunan yağış toplama havzalarındaki yapılaşma, Kuzey Ormanları’nın yok edilmesi de yağışların barajları doldurma ihtimalini azaltıyor.
İlk ihalesi Mayıs 2012’de yapılan Sakarya’daki Melen Barajı ise iktidar tarafından İstanbul’un su sigortası olarak görülüyor.
İstanbul’a yaklaşık 190 kilometre uzaklıkta olan Melen Barajı’nın inşaatı henüz bitmese de Melen ve Yeşilçay Regülatörü’nden kente su veriliyor.
Melen’den gelen su 2,5 kat arttı
DW Türkçe’ye konuşan Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, İstanbul’a Melen ve Yeşilçay Regülatörü’nden önceleri günlük 750 bin metreküp su iletilirken, bu miktarın sürekli artırılarak bugünlerde 1,9 milyon metreküp mertebesine ulaştığına işaret ediyor.
Beyaz, “11 Ocak 2023 tarihinde İstanbul’da şebekeye verilen suyun yüzde 65’i Melen ve Yeşilçay Regülatörü’nden, yüzde 35’i ise kent içi havzalardan temin edildi” bilgisini veriyor.
İstanbul’daki barajların kapasitesi ise 868 milyon metreküp. Barajlarda yüzde 31 doluluk ile 270 milyon metreküp su kaldığının anlaşıldığına işaret eden Beyaz, şunları söylüyor:
3 milyon metreküp günlük su tüketiminin tamamı ve barajların bütün suyunun kullanılması durumunda İstanbul’un 90 günlük su rezervinin olduğu görülüyor. Ancak barajların yüzde 15-20’lik kısmı taban çamuru olduğundan tamamının kullanılması mümkün değil. Sadece İstanbul su kaynaklarında depolanan suyun kentin su ihtiyacını karşılaması ancak 45 gün süre ile mümkün olabilir.
‘İstanbul önemli su sıkıntısı yaşayabilir’
DHA’ya konuşan Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz da “Barajlardaki doluluk yüzde 30’un ortasına kışın ortasında düştüyse ciddi bir problemimiz var demektir” diyor.
Kurnaz, 15 gün içerisinde İstanbul’a ciddi yağış düşmeye başlamazsa, önemli bir su sıkıntısının yaşanacağı uyarısında bulunuyor.
Melen suyu 4’üncü sınıf kaliteye sahip
Diğer yandan Melen’den su transferi sağlanabildiği sürece, İstanbul’un su ihtiyacının bir şekilde karşılanabileceğini ancak kalitesi düşük suyun yüksek maliyetler ile halkın kullanımına iletilmesinin kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığını vurgulayan ÇMO İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, şunları dile getiriyor:
İstanbul’un su ihtiyacının çözümünü Melen Projesi olarak öngören iktidar geçici çözümlere sırtını dayayarak su havzalarını yok eden projelerine devam ediyor. İstanbul’u ise susuz kalma riski olduğu kadar, dördüncü sınıf kaliteye sahip Melen suyundan kaynaklı hastalıklar ve başka pek çok kötü olasılıklarla dolu bir gelecek bekliyor.
DW Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Üyesi Dr. Ahmet Soysal da “Dördüncü sınıf su, hiçbir şekilde bırakın içme ve kullanma suyunu, endüstride soğutma suyu olarak bile kullanılmaz. O derece kirlenmiş, o kadar tehlikeli bir sudur” diyor.
Dördüncü sınıf su içerisinde ağır metaller olabileceğine dikkat çeken Soysal, “Ağır metallerden mesela kurşun olsun, arsenik olsun, kadmiyum olsun, bunlar kanserojen. Eğer belli bir müddet insanlar vücuduna bu ağır metalleri alırlarsa, belli bir eşik değeri geçtikten sonra, beş sene, on beş sene sonra çeşitli organ kanserleriyle karşılaşır” diye konuşuyor.
Suyun içerisinde bakteri, virüsler gibi biyolojik ajanlar da olduğuna değinen Soysal, bunların da hepatitten koleraya kadar çeşitli gastrointestinal sistem hastalıklarına neden olduğuna dikkat çekiyor.