CHP Milletvekili Bekaroğlu bütçe görüşmelerini anlattı: Sekreterler pozisyonundaki bakanlar, bütçe sunmaktan çok halka ilişkilerle meşguller, ‘icraatın içinden’ programı yapıyorlar. Bir de muhalefet konuşurken bağırıp, söylediklerinin anlaşılmasını engellemeye çalışmak var. ‘Cumhurbaşkanı Programı’ denilen kitaptan işlerine gelen, olumlu olduğuna inandıkları rakamları okuyor, diğer göstergeleri de görmezden geliyorlar.
2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, Meclis Plan ve Bütçe Komisyon’unda kabul edildi. 5 Aralık’ta Genel Kurul’da görüşülmeye başlanacak olan bütçenin bir kez de orada kabul edilmesi bekleniyor.
Komisyondaki 36 günlük bütçe görüşmelerinin katılımcısı ve takipçisi olan CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’yla hayli gürültülü/patırtılı geçen görüşmelerde olan biteni konuştuk.
Bütçenin kabul ya da reddedilmesinin aslında pratik bir sonucu olamayacağını söyleyen Bekaroğlu, “Bütçe reddedilirse Cumhurbaşkanı bir önceki yıl bütçesini yeniden değerleme oranına göre artırtır ve uygulamaya başlar Herkes bunu biliyor, en çok da Cumhurbaşkanı’nın sekreterleri pozisyonunda olan bakanlar biliyorlar. O nedenle bakanların çoğu bütçe sunmaktan çok halka ilişkilerle meşguller, ‘icraatın içinden’ programı yapıyorlar” diyerek ‘görüşme’ denilen toplanmaların ruhunu özetledi.
Muhalefet partileri tarafından bütçenin ‘plansız ve günü kurtarmaya yönelik’, ‘har vurup harman savurma bütçesi’ olarak seçime hizmet ettiğini dile getirilirken Bekaroğlu, ‘hayal ürünü’ yorumunu yaptı:
EYT’lilere emeklilik yolunu açacak yasayı en geç Ocak ayı içinde çıkaracaklarını vaat ediyorlar ama yüz milyarlarca lira para gerekli olan bu ‘proje’ için bütçeye konan bir kuruş yok. Bunlardan hareketle; hayal ürünü bütçe mi desek?
Bekaroğlu; bütçe görüşmelerinden AKP-MHP’nin ekonomi yönetiminin geniş kitleler için ne anlama geldiğine, çatışma-savaş siyasetinin toplumsal rıza üretebilme kapasitesine kadar Gazete Karınca’nın sorularını yanıtladı.
Bu yılki bütçe görüşmelerini tanımlamak gerekse karakteristik halleri nedir? Hem rakamlar hem de AKP-MHP milletvekillerinin yaklaşım ve tutumları açısından nasıl bir tablo izlediniz?
Hemen ifade etmeliyim ki bütçe görüşmeleri artık önceki gibi değil. Önceki gibi derken 2018 öncesini, yani parlamenter sistem bütçe görüşmelerini kast ediyorum. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu ‘ucube’ işleyişte, milletin bütçe hakkı artık tartışmalıdır.
Milletin temsilcilerinin bütçeyi reddetmesi ya da kabul etmesinin bir sonucu yoktur; bütçe reddedilirse Cumhurbaşkanı bir önceki yıl bütçesini yeniden değerleme oranına göre artırtır ve uygulamaya başlar. Herkes bunu biliyor, en çok da Cumhurbaşkanı’nın sekreterleri pozisyonunda olan bakanlar biliyorlar. O nedenle bakanların çoğu bütçe sunmaktan çok halka ilişkilerle meşguller; ‘icraatın içinden’ programı yapıyorlar.
Bana göre bu yılki bütçenin bir karakteristik özelliği yok. Medyada ‘seçim bütçesi’ manşetleri atanlar oldu ama öyle de değil; ‘Cumhurbaşkanlığı Programı’ adlı, 2002’den itibaren AKP hükümetlerinin yaptıklarını içeren ve her yıl bir önceki yılda yapılanlar eklenerek yayınlanan kitap var, işte hem bakanlar, hem de AKP ve MHP’li komisyon üyeleri bu kitaptan sayfalar okuyorlar.
Bir de muhalefet milletvekilleri konuşurken bağırıp onların söylediklerinin anlaşılmasını engellemeye çalışıyorlar. Cumhurbaşkanı Programı kitabı dedik ya, o kitapta sadece işlerine gelen, olumlu olduğuna inandıkları rakamları yayınlıyorlar, diğer göstergeleri ise görmezden geliyorlar.
Yine de bu bütçenin birkaç ilginç rakamını zikretmek gerekirse; rekor faiz ödemesi ile hani “1 kuruş ödemeden köprüler, otobanlar, hastaneler, santrallar yapıyoruz” diyorlardı ya, yap işlet devret projelerine 2023 yılında 100 milyara liraya yakın para ayrılmış.
2023 bütçesi muhalefet tarafından ağırlıklı olarak ‘seçim bütçesi’ denerek tanımlandı. ‘Hayal ürünü’, ‘plansız ve günü kurtarmaya yönelik’, ‘har vurup harman savurma bütçesi’ olduğu söylendi. Katılır mısınız? Buna ilişkin gözlemleriniz neler?
Yine de ‘seçim bütçesi’ elbette ama kaynak açısından sorunlu. Evet, vergi gelirleri artıyor ama bu aynen büyüme gibi enflasyona dayalı artış; dolayısıyla giderler de aynı şekilde artıyor. Bu durumda seçmene kendini iyi hissettirecek bir rahatlama sağlaması mümkün değil bu bütçenin.
Nitekim Cumhurbaşkanı bunu itiraf ediyor; umut ‘Dostlardan’ gelecek paralara bağlanmış durumda. Örneğin; Hükümet’in en önemli vaatlerinden biri 250 bin adet sosyal konuttur ama bunun için bütçeye konan bir para yok.
Aynı şekilde; EYT’lilere emeklilik yolunu açacak yasayı en geç Ocak ayı içinde çıkaracaklarını vaat ediyorlar ama yüz milyarlarca lira para gerekli olan bu “proje’ için bütçeye konan bir kuruş yok. Bunlardan hareketle; hayal ürünü bütçe mi desek?
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 2023 bütçesinin istihdamı artıracak, ihracat temelli, sürdürülebilir büyüme sağlayacak, işsizliği geriletecek ve enflasyonu düşürecek bir bütçe olacağını iddia etti. Böyle bir şey mümkün mü? Bu bütçenin işçilere, işsizlere, kadınlara, çiftçilere yani topluma söylediği iyi bir şey var mı?
AKP Hükümeti (AKP-MHP Hükümeti demek gerekir tabi) son yıllarca “istihdamı artıracak, ihracat temelli, sürdürülebilir büyüme sağlayacak, işsizliği geriletecek ve enflasyonu düşürecek” gibi beylik sözlerle takdim edilen çok bütçe ve program hazırladı ama teker boşa dönüyor.
Evet, pandemi ve Rusya -Ukrayna savaşının etkisi ile ihracatta bir kımıldama oldu ama dışarıya gönderilen mallar bildiğimiz sıradan ürünler, ihracatımız arasında yüksek teknoloji ürünü malların oranı giderek azalıyor. Kaldı ki son aylarda uygulanan Türkiye modeli ekonomi dolayısıyla tıkanıklıklar başladı.
Şimdi herkes hükümetin seçimler dolaysıyla genişlemeye gitmesi ve kredi musluklarını açmasını bekliyor. CB Erdoğan da “Dostlardan para geliyor” diye beklentileri büyütüyor.
AKP’nin ekonomi yönetimi, kapitalizmin amentüsü olan serbest piyasa kurallarını tanımamaktan, yer üstünden yer altına kadar ülke kaynaklarını bir avuç holding patronuna peşkeş çekmeye kadar eleştiriliyor. AKP’nin ekonomi yönetiminin dinamikleri/dayanakları nerede? 20 yılın ardından nereye gelindi?
Ben kapitalizmin amentüsünün dışına çıktıklarını sanmıyorum. AKP, kapitalizmin evrildiği yeni aşama olan neo-liberal politikaları uyguladı. Tabi Türkiye’ye özgü koşullarda ve kendi öncelikleri çerçevesinde. Dünyanın genişlemeye gitmesinin yarattığı likidite bolluğundan yararlanarak bol ve maliyeti ucuz para getirdiler, bu paraları betona dökerken de kendi zenginlerini yarattılar.
Öyle sanıldığı gibi ülkenin eski zenginlerini de ürkütmediler, onlarla da paylaştılar. Nitekim onların yıllarca AKP Hükümetlerine tek bir laf ettiklerini duymadık. Sadece yer üstü ve yer altı kaynaklarını değil, kör topal da olsa bir şekilde var olan sosyal devletin de altını oydular ve geniş kitlelerin haklarını da üst sınıfa aktardılar.
Aktarma işine doyamadılar, mevcut kaynakların yanı sıra gelecek kuşakların üreteceklerini de Yap-İşlet- Devret projeleri ile ‘bir avuç holding patronuna’ verdiler.
Seçimler yaklaşırken ekonomik krizin derinleştiğini diğer yandan da iktidar tarafından savaş/çatışma politikalarını tırmandırıldığını izliyoruz. Bu denklem sandıkta AKP’nin hala işine yarabilir mi? Ağır ekonomik kiriz tablosunda AKP’nin geniş toplumsal rızasını militarist/milliyetçi söylemlerle alması mümkün görünüyor mu?
Aslında Erdoğan’ın ezberleri yine devrede. Bir taraftan kimlik ve değerler siyaseti ve buradan türettiği kutuplaştırma ve gerginlik, diğer taraftan dış politikada zikzaklı da olsa büyük devlet, dünya lideri efsanesi ve borçla harçla da olsa, gelecekten yiyerek de olsa kesenin ağzını açarak, herkese bir şeyler vermek, emeklilik, kadro, borç silme, vergi affı, sosyal yardım vb. ve bol bol algı.. ‘Evet, sıkıntı var, zamlar var, hayat zorlaştı ama bütün bunları çözerse yine Reis çözer.’ Elbette savaş ve çatışma politikaları da var.
Bütün bu saydıklarımızın yanında Erdoğan ve Bahçeli’nin bu seçimde en başta gelen silahları ‘güvenlik’ olacaktır. Önce her anlamda ‘güvensizlik’ oluşturuyorlar. Ama her anlamda; insanlara temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayamayacaklar korkusu ekiliyor. Aynı şekilde bireysel ve ülke olarak güvenlik korkusu ekiliyor.
O çok bildik olan, iç ve dış düşmanlar hortlatılıyor. Sonra da bunları ancak biz bertaraf ederiz; krizi de hallederiz, terörle de mücadele ederiz, her şekilde her şeyle ve herkesle baş ederiz.
13 Kasım’da patlayan ve 6 kişinin canına 81 kişinin yaralanmasına mal olan bomba, TSK’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyine düzenlediği askeri operasyonun gerekçesi yapıldı. CHP dahil muhalefet partilerinin ağırlıklı olarak AKP-MHP’nin tek başına karar alarak düzenlediği bu askeri operasyona destek verdiğini gördük. Partiniz dahil muhalefetin bu konudaki yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önce şunu ifade edeyim; Türkiye’nin güvenlik sorunu elbette var; ayrıca şiddeti siyasetin aracı olarak kullanan terör örgütleri var, hala çatışma ortamı mevcut, bu sebepten dolayı 40 yıldır insanlarımız ölüyor, binlerce yurttaşımızı kaybettik, kaybediyoruz.
Bu durumu siyasetin malzemesi yapanlar; ölülerimizin kanları üzerinden büyük küçük iktidarlar devşirenler, bu çatışma ortamını ranta tahvil edenler de var. Böyle bir ortamda siyaset yapmak elbette kolay değil.
13 Kasım’daki Beyoğlu patlaması her şekilde kuşkuları üzerine çekiyor; 20’li yaşlarda bir kadın Suriye’den kalkıyor elini kolunu sallayarak sınırı geçip İstanbul’a geliyor. İstanbul’da aylarca kalıyor, keşifler, provalar yapıyor, sonunda kamuflajlarını giyip Beyoğlu’na geliyor, elinde gül ve bomba çantası ile bankta bir saate yakın oturuyor, üç kişiden birinin sivil polis olduğu söylenen İstiklal Caddesi’nde bu garip kadın hiç kimsenin dikkatini çekmiyor ve sonra da kadın bombayı patlatıyor.
Bu kadar tuhaflık yetmezmiş gibi ülkenin İçişleri Bakanı tam da bu kadının geldiği yerden, İdlib’den geliyor ve ayağının tozu ile her şeyi açıklıyor; kadın şuradan geldi, filandır, emri filan yerden aldı vs. Ve ‘terör’ün geldiği yere hava operasyonu yapılıyor, kara harekatı da eli kulağında.
Muhalefet partileri, özellikle de partim CHP bu çelişkilere dikkat çektiler, terör ve terörle mücadelenin gündelik siyasetin malzemesi yapılmasını kınadılar. En son Altılı Masa bildirisinde de bu durumu ifade ettiler.
Daha fazlasını bekleyebilir miyiz muhalefetten? Beklemeliyiz tabi; bu sorunu kompleksler ve yılların tortularını bir kenara bıkarak ele almasını, radikal, çözümler üretmesini, kalıcı barışı sağlamasını bekliyoruz muhalefetten elbette.