Tahmin ettiğiniz gibi, konumuz yine COVID-19. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Haziran 2020 tarihinde kamusal önlemlerin önemli bölümünün artık uygulanmayacağı ilanından sonra, resmi verilere göre, 10 Temmuz 2022 tarihine kadar en az 14 milyon 849 bin 359 yurttaşımız hastalandı ve bunlardan 94 bin 548 kişi de hayatını kaybetti. Bunların en azından bir bölümü engellenebilirdi. Ancak tercih edilmedi. Çünkü, toplu taşıma araçlarında, okullarda, fabrikalarda, hastanelerde vb. toplu yaşam alanlarında yetersiz de olsa o zamana kadar sağlanan hastalığın bulaşmasını engellemeye yönelik önlemler bir anda ortadan kaldırıldı. Dünya genelinde nüfus büyüklüğü yönünden 18. sırada olan Türkiye, hükümet tarafından resmi olarak açıklanan COVID-19 hasta sayısı üzerinden yapılan sıralamada hala 10. sırada. Sekiz sıra daha önde. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)’nun verilerine göre, bir eğitim öğretim yılı boyunca, pandemi nedeniyle okullarını en uzun süre kapalı tutan ülkeler arasında ise 4. sırada. Türkiye’nin önünde Afganistan, Suriye ve Irak var. Bunların yanında, medya aracılığıyla öğrendiğimiz kadarıyla, pandemi boyunca herhangi bir yatılı dini eğitim biriminin kapanmamış olduğu bilgisini de paylaşalım.
Engellenebilir olmasına karşın, COVID-19 nedeniyle ölümler de hastalanmalar da çocuklarımızın modern eğitim alamaması da AKP Hükümeti’ni biraz olsun utandıramıyor. Attığı hatalı adımlarını geri aldıramıyor. Aksine ısrar ve yeni hatalı kararlarla toplumun mağduriyetini daha da artırmaya devam ediyor. Öyle ki 30 Mayıs 2022 tarihi itibarıyla, 8 Eylül 2020 tarihinde tüm kapalı ortamlarda ve toplu taşıma araçlarında zorunlu olan maske uygulaması hastaneler dışında kaldırıldı. Bu defa açıklamayı yapan Sağlık Bakanı. Sunduğu gerekçe de “salgını kontrol altına aldık”, “günlük yeni vaka sayımız 1000 kişinin altına düştü” oldu. Buna karşın, yine kendi açıkladıkları verilere göre, 30 Mayıs-10 Temmuz 2022 tarihleri arasında 225 bin 767 kişi hastalandı ve hastalananlardan da 127 kişi hayatını kaybetti. O tarihten itibaren salgınla ilgili bilgiler günlük olarak değil, haftalık olarak yayımlanıyor. Yapılan PCR test sayısı ile pozitif çıkanların sayısı bile artık kamuoyu ile paylaşılmıyor. 30 Mayıs-05 Haziran 2022 tarihlerinde 1046 olan günlük ortalama yeni hasta sayısı, 04-10 Temmuz haftasında 16 kat artarak 16 bin 728’e ulaştı.
Bizzat yaşayanlardan öğrendiğimize göre, 30 Mayıs’tan sonra Sağlık Bakanlığı hastanelerinin bir bölümünde PCR tanı testi yalnızca mesai saatlerinde yapılmaya bazılarında da hiç yapılmamaya başlandı. Özel hastanelerdeki durumu hiç konu yapmıyoruz. Hastalıkla ilgili belirtileri olanlara dahi test uygulanmayınca, salgın “kontrol altına alınmış” gibi propaganda yapılabiliyor olsa bile bu durum birkaç haftayı geçmedi. Hastane kapılarından geri çevrilenlerin sayısı artmaya başlayınca konu, gündemin ilk sıralarına yerleşti. Kamuoyu değişik kanallarla da olsa durumu öğrendi, sorunu yaşayanlar yalnız olmadıklarını fark etti. Test talebi her geçen gün daha da artıyor. Çünkü hastalık yeniden yaygınlaşmaya başladı. Ancak, uygulamada henüz herhangi bir değişiklik yok. Görmezden gelme ve pişkinlik hali devam ediyor.
Türkiye’de hala 12 yaş ve üzerine yönelik olarak yürütülmekte olan aşılama uygulamaları 2022 yılının ilk aylarından itibaren neredeyse durdu. Aşılama sayılarında aylardır anlamlı bir ilerleme yok. Türkiye vatandaşlarından (çünkü aşı genel olarak yalnızca onlara yapılıyor) 15 milyon 829 bin 679 kişi henüz aşısız. Bir tek doz bile aşı yapılmadı. Aşı uygulaması kapsamına alınan 12 yaş üstü yurttaşlardan 25 milyon 247 bin 797 kişi tam (iki doz) aşılı. Bunların üçüncü (hatırlatma) dozlarının zaman geçirilmeden yapılması gerekiyor. Çünkü bugünlerde Türkiye’de de yaygınlığının arttığı tahmin edilen Omikron varyantının BA.4, BA.5 ve BA.2.75 alt varyantları hem 2 doz aşının sağladığı hem de hastalanarak kazanılan bağışıklıktan kaçabiliyor. Bu varyantların ağır hastalık yapmasını engelleyebilecek olan 3 doz aşısı yapılmış kişi sayısı yalnızca 27 milyon 845 bin 910. Başka bir ifadeyle, toplam nüfusun yalnızca %32,8’i, 12 yaş üzeri nüfusun da yalnızca %40,4’ü. Gelişmiş ülkelerin aksine, 5-12 yaş grubu çocuklarımız için aşı uygulaması hala başlatılmadı. Bu yaş grubundaki yaklaşık 9 milyon 843 bin 278 çocuğumuzun aşılarının okullar açılmadan tamamlanması gerekiyor.
Günümüz itibarıyla, ülkemizde de yaygın olduğu düşünülen (çünkü bakanlık etkenin genetik yapısıyla ilgili çalışma sonuçlarını paylaşmıyor) Omikron alt varyantlarının öncekine göre daha bulaşıcı ve aşıdan kaçma özelliğinin daha fazla olduğu biliniyor. Bu nedenle, her ne kadar yaygın test yapılıyor olmasa bile hızla yayılmaya başladığını gözlemleyebiliyoruz. O nedenle, Hükümetin üç maymunu oynamaktan bir an önce vazgeçmesini, toplumsal sorumluluğunu, hiç olmazsa COVID-19 pandemisi açısından, yerine getirmesini sağlayabilmek için toplumsal muhalefet gereğini yapabilmelidir. İnsan yaşamı ve sağlığının turizm gelirlerine daha fazla feda edilmesini önlemeliyiz.
Pandemi bitmedi. Devam ediyor. Dünya genelinde son bir hafta içinde yeni tanısı konan günlük ortalama hasta sayısı 910 bin’in, COVID-19 nedeniyle yaşamını kaybedenlerin sayısı da bin 500’ün üzerinde seyrediyor. Bu sayılar azalma değil, aksine bir süredir artış eğiliminde. Salgın her yerde bitmeden hiçbir yerde bitmeyecek.
Nasıl ki COVID-19’un etkeni virüs, SARS-CoV-2 hastalarla yurtdışından geldi. Diğer ülkelerdeki yeni varyantlar, alt varyantlar da gelmeye devam edecek. Başta ülkemizde yaşamakta olan herkesin (göçmenler ve sığınmacılar da dahil) 3 doz aşısı yapılmalı, toplu taşım araçlarında ve kapalı mekanlarda maske zorunluğu ile HES kodu uygulaması yeniden başlatılmalıdır. Maske satılmamalı, Sağlık Bakanlığı tarafından parasız dağıtılmalıdır. Kapalı alanların ve toplu taşıma araçlarının havalandırma ve fizik mesafe yönünden düzenlemesi uygulamalarına bırakıldığı yerden geliştirilerek devam edilmelidir. Hastaların izolasyonu ve takibi ile temaslıların karantinası ve izlemi uygulamaları önceki dönemde yaşanan eksiklikler giderilerek ve
onlardan ders çıkartılarak yeniden başlatılmalıdır.
Bizler hem bu hizmetleri talep etmeli hem de uygulamaların takipçisi olabilmeliyiz. Biz istemez ve takip etmezsek AKP iktidarı bir toplumsal sorumluluğundan daha kaçabilecektir. Böylesi bir olanağı sunmamalıyız.