Bahadır Altan
İlk liderler toplantısını geçen hafta yapan 6 partili Millet İttifakı, ikinci buluşmasını 28 Şubat’ta yapacak. Operasyonlarını belli günlere denk getirmeye özen gösteren AKP’yi örnek almaları, keşke bununla sınırlı kalsa!
Bahçeli’nin “6 benzemez” diye nitelendirmesinin aksine birbirlerine çok benzedikleri gibi, aslında muhalefet yürüttükleri AKP ve MHP’ye de benziyorlar. Toplum çabuk unutsa da şimdiki söylemlerinin gerisindeki benzerlik çok somut. Deva ve Gelecek, zaten AKP içinden türediler, Saadet ise AKP’yi doğuran parti; CHP ise, şimdilerde devletin zulmüne uğramış ötekilerle helalleşmekten söz etse de daha 7 yıl önce Cumhur Başkanlığı seçiminde MHP ile, yani şimdiki iktidarla ortak aday çıkarmış bir parti.
N. Chomsky “Kapitalizmin temel ilkesi kar özelleştirilirken maliyet ve riskler toplumsallaştırılır!” diyor.
AKP-MHP iktidarı tam da bunu uyguluyor. Risk alan, madenlerde, inşaatlarda, tarlalar arasındaki yollarda kamyon sırtlarında yaşamını yitiren ve ekonomik krizin bedelini de küçülen ekmekleriyle ödeyen işçi-köylü-esnaf sınıflardır. Ve toplumun ezici çoğunluğunu oluşturanlar, kârdan pay istediklerinde Migros işçilerine uygulandığı gibi, devletin polisinin ters kelepçeleriyle, işkencesiyle göz altılarla karşılanıyor. Kâr ve refah ise sadece bir avuç sömürücünün saraylarına akıyor. Bu anlamda iktidar açısından bir “yönetememe” hali yok aslında, tam tersi iktidar, bu temel kuralı eksiksiz uyguluyor. Kârı saraylara akıtırken halkın lokmalarını sayıyor. Şimdi 5’li çetenin karından biraz kesip topluma dağıtacağı beklentisiyle 6 benzere umut bağlamak mümkün müdür? Bu 8 (BBP ve VP’yi eklersek 10) partinin herhangi bir versiyonundan ekonomik olarak toplumu rahatlatacağını beklemek ham hayaldir. Yani “geççek geççek” de, yerine ne gelecek önemli olan bu.
Demokrasi açısından ise umutlanmayı olanaksız kılan ve hepsinin birbirlerine benzerliklerinin sırıttığı nokta, ülkenin en temel sorunu olan Kürt meselesini, dolayısıyla HDP’yi yok sayan tutumlarıdır ki zurna burada zırt ediyor!
Çok nettir ki Kürt Meselesi bu ülkede demokrat olmanın turnusol kâğıdı, mihenk taşıdır. Bu gerçeğe sırtını dönerek, bu sorunu çözmeden atılacak her adım, ülkeyi demokrasiye değil, Erdoğan örneğinde olduğu gibi diktatörlüğe yaklaştırmıştır. Dolayısıyla “Demokrasiye giden yol Diyarbakır’dan geçer” diyerek lafta bu sorunu kabul eden CHP liderinin, HDP dışlanarak kurduğu ittifak bir santim dahi yol alamadan dağılmaya mahkumdur. Şimdi, “ne yapalım, hele bir, tek adam rejiminden kurtulalım” şeklindeki yaklaşımlar da ikna etmekten çok uzak ve ilerde bu bahaneyle aynı çizginin devam edeceğinin garantisi olabilir ancak.
Millet İttifakı, toplumu “tek adam rejiminden kurtarma” vaadiyle sokağa çıkmadan beklemeye ikna ederek oyalarken rejim, 12 Eylül 1980 öncesinden farklı olarak yeni giyitler ve makyajla kendini sürdürülebilir kılma çabasında. Bu olumsuzluk HDP ve beraberindeki sol sosyalist güçlere ağır bir sorumluluk yüklerken, aynı zamanda çok önemli bir fırsat da sunuyor. “Türk-İslam Sentezi” olarak formüle edilen, milliyetçilik makyajıyla süslenmiş, yoksullukla, ayrımcılıkla, savaşla, baskı ve işkenceyle halklara dayatılan bu rejimin gerçek yüzü hiç bu kadar görünür olmamıştı. Şimdi bu soygun düzeninin maskesini tümüyle düşürme zamanıdır ve bu, aynı zamanda gerçekleşmesi mümkün olan acil bir görevdir.
12 Eylül karanlığını dağıtan işçi hareketleri başladığında Türkiye’de sol, darmadağın bir vaziyetteydi. Elde, şimdiki HDP gibi, her türlü baskıya rağmen ayakta kalmayı başarmış, halk destekli, direngen bir parti ve onun dostları ekoloji ve kadın özgürlükçü duyarlılıkları geçelim bir ses dahi çıkaracak, siyaset üretecek grup bile neredeyse yoktu. Buna rağmen hızla toparlanılıp kalınan yerden devam edilmişti.
Şimdi 90’lı yılların bahar eylemleri gibi, karanlığı dağıtan sınıf hareketleri her yerden kendini gösteriyor. İşçiler, Millet İttifakının “sokağa çıkmayız uslu uslu sandığı bekleriz” tavrını parçalayarak yol gösteriyor. Bakmayın siz bu ırmağı CHP kuyruğuna yönlendirmeye çalışan “Sol” tabansızlara! Karanlık günün sonunda Türkiye solu 90’lardan çok daha deneyimli ve güçlü olarak ayaktadır. Yeter ki safralarımızdan ve sistemin sürekli ördüğü bağlardan kurtulup o cesareti ve özgüveni gösterelim…