Güner Yanlıç
Ilısu Barajı, yıllarca yanlış bir proje diye karşı çıkılmasına rağmen dünyanın ilk güvenlik barajı unvanı alarak su tutmaya başladı. Onca yıllık mücadele sonuç vermedi mi? Bunca emek boşuna mıydı? Ve daha onlarca soruyu geride bıraktı. Hasankeyf mücadelesi Türkiye’nin bir çok ekoloji mücadelesinde yaşıyor. Tıpkı Karadeniz HES-baraj karşıtı direnişler gibi, Allianoi Antik Kenti için yapılan eylemler gibi. Bugün artarak büyüyen tüm ekoloji hareketlerinin temellerinde, direnişinde yer almaktadır. Bu mücadelelere dair bilgiler-direnişler ekoloji mücadelesini yükseltmektedir. Karadeniz’deki HES karşıtı mücadele, Bergama halkının Allianoi mücadelesi ve Hasankeyf hep birlikte Türkiye’de büyük birçok ekoloji hareketinin kurulmasına öncülük edip hep var olacaklar.
Ve bir daha bu dizeyle onlarca yıl sonra da anlatmaya devam edecektir Hasankeyf’leri…
‘’Beşikler vermişim nuha, salıncaklar, hamaklar.
Havva anan dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben, tanıyor musun?’’ A.Arif
Tarihsel süreçle beraber Hasankeyf’in neden önemli olduğu daha da anlaşılacaktır. Yaklaşık 300 bin yıllık bir geçmişi olan homo sapiens, Afrika’nın Rift Vadisi’nin verimli topraklarında yaşamına devam etmiştir. Ta ki deniz kıyılarında tektonik plakalardaki hareketlilik denizle aralarına yüksek bir dağ sırasının oluşmasına neden olana kadar. Böylece denizden gelen nem ve yağmurlar ovaya ulaşamamış ve gittikçe kuraklaşan Rift Vadisi sapiensin göç etmesine neden olmuştur. İlk ve en önemli göç yolu Mezopotamya olmuştur. Bu göç yaklaşık 50 bin yıl sürmüştür. Son buzul çağının bitmesiyle ki, yaklaşık 20 bin yıl önceye dair belgelenir bu tarih; Mezopotamya’da yerleşik yaşamlar başlar. Egemen tarihin aksine tarımın bulunmasından önce olmuştur. Verimli alüvyon topraklarla kaplı bu alanda avcılık ve toplayıcılıkla yerleşik yaşam için en uyun alandı.
Göbeklitepe’de yapılan kazılarda yaklaşık 13 bin yıl önceye dair kalıntılar bulunmuştur. Tabi Göbeklitepe bir ortak yaşam alanı ve sonradan kurulmuş bir yerdir. Göbeklitepe’nin oluşumundaki en önemli yer Newala Çori’dir. Bugün Atatürk Barajı’nın suları altında kalmıştır. Newala Çori ve sular altında kalmış ya da henüz kazılarla ortaya çıkmamış onlarca yaşam alanı ve sakinleri Göbeklitepe’yi inşa etmişlerdir. Buradan 13 bin yıldan daha fazla bir geçmişe gidebiliriz.
Hasankeyf yaklaşık 12 bin yıl öncesinden günümüze gelen bir yaşam alanıdır. Neolitik dönemin ilk yerleşim yerlerinden biridir. Bu yaşam alanı ömrü 50 yıllık beton aşkına suya gömüldü. Binlerce yılda oluşmuş kültürel, sosyal ve toplumsal yaşam Dicle Nehri’nin sularında sonsuzluğa terk edildi.
Ilısu Barajı 1960’lı yıllarda DPT tarafından planlanan GAP kapsamında yapılmış bir barajdır. Allianoi Antik Kenti gibi Hasankeyf de sular altında bırakılmış. Tüm diğer antik kentler gibi sulara gömerek tarihsel-kültürel bağının koparılması sağlanmıştır.
Hasankeyf’te yapılan kazılarda, 13’üncü yüzyıla ait yeraltı kanalizasyon ile içme suyu şebekesi gün ışığına çıktı. Dicle Nehri’ne atık sularını önleyen filtreli kanalizasyon şebekesini çakıl ve kumda oluşan iki etaplı bir sistem. Atıkları önleyen bu filtre sistemiyle mükemmel bir içme suyu ile kanalizasyon şebekesi yaklaşık 900 yıl önce yapılmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan içme suyu ile atık su sistemi ekolojik arıtmanın en iyi örneklerindendir.
Günümüzde bile bir çok sanayi ve kanalizasyon atığı arıtılmadan drene edilmekte. Günümüz için en önemli örnek olarak Marmara gibi bir denizin ölüme terk edecek atıklarla dolmasına izin verilmektedir.
Barajla birlikte oluşacak tahribatları ve karşı çıkış nedenlerimizin birkaçını şöyle sıralayabiliriz.
Ilısu barajına karşı tepkiler yükselince enerji balonuna sarılarak sulama barajına birkaç HES eklendi. Enerji yalanına tutunmaya başladılar ki, böyle bir ihtiyaç yoktu.
Tarımsal sulama için söylemi tamamen yanlıştır. Suyun sermayeleşmesi en önemli nedenlerden biridir.
Kurak olan bu alanda mısır, pamuk gibi çok su tüketen ürünler salma sulamadan kaynaklı aşırı buharlaşma yapar bir müddet sonra tarımsal mikro organizmalarla dolu toprak çoraklaşacak tuz oranı yükselecek ve yüzyıllarca bir daha tarım yapılamayacak hale gelecektir.
199 köy boşaltıldı, yüz binlerle ifade edilen sayılarda göç oldu. Bu göçlerle kent merkezlerine gidenler sisteme ucuz işçilik yapmak zorunda kalacak. Kültürel sosyal ve ekonomik olarak zorlanacaklar. Kimsesizi, engellisi ve üç nesil bir arada toplumsal bir yaşam süren insanlar metropollerde sistemin sömürüsüne uygun olan çekirdek aile yapısına dönüşmek zorunda kalacak.
Baraj suyu altında kalmasından dolayı bazı hayvan ve bitki türlerinin besin ve habitatlarının yok edilmesiyle birlikte kitlesel balık ölümlerine neden olacaktır. Baraj gövdesi ile alüvyon toprakların birikmesine bu da çökelme ve zehirli kimyasallar üreterek su kalitesinde ciddi düşüşler neden olacaktır. Baraj göletinde biriken suyun yumuşatıcı etkisi mikro ölçekte iklim değişikliğine neden olacaktır
UNESCO dünya mirası olabilmesi için gereken 10 kriterden 9’unu karşılamasına rağmen kültür bakanlığının onay vermemesi nedeniyle dünya mirası listesine alınmadı. Yerel yönetim ve farklı STÖ’lerce yapılan çalışmalar UNESCO tarafından kabul görmedi.
AİHM’e hak ihlalleri nedeniyle yapılan başvurular, çalışma konusu olmadığı gerekçesiyle ret edildi. Yüz binleri bulan insanın göçertilmesi hak ihlali olarak değerlendirilmedi. Doğal, kültürel ve tarihsel miras olan Hasankeyf için iç yargıda ise açılan onlarca dava ya ret edildi ya da hiç kabul edilmedi.
Tarihsel kalıntıların çok büyük bir kısmı arkeolojik kazı yapılmadan sulara gömüldü. Sisteme hizmet eden akademisyen ve mühendis unvanlı ama vicdansızlarca görmezlikten gelindi. Ve evet; Ilısu Barajı kim için ne için yapıldı sorusu hafızalarda tazeliğini hep koruyacaktır. Biz de; Karadeniz’den Allianoi’ye, Kazdağları’ndan Hasankeyf’e mücadeleye devam edeceğiz.