Bahadır Altan
Pakistan Hava Yolları (PIA) Kaptanı arıza nedeniyle zorunlu iniş yaptığı ara meydandan, uçuş mesai limitleri aşıldığı için seferi tamamlayacak yeni bir uçuşa gitmeyi reddetti. Daha doğrusu bir Kaptan Pilot, kuralların gereğini yapıp uçağının ve yolcularının güvenliğine öncelik verdi. Yapılması gerekeni yaptığı için haber değeri bile olmayan bir uygulama bu. Ama Türkiye’de ana akım medya, müstehzi sırıtışlarla, ekranlarda küçümseyen cahil yorumlarla, “mesaisi dolmuş!” alaylarıyla Pakistanlı pilotu da linç etmeyi “başardı!”
Linç olur da ırkçılık olmaz mı? Amerikalı veya Avrupalı bir beyaz olsaydı böyle yorumlanmayıp övgüyle de söz edilebilirdi elbet. Ama bu ülkede esmer olunca linçe maruz kalmak da kolaylaşıyor işte!
Oysa Kaptanın göreviydi bu. Kaptan Pilot “sadece zorunlu hallerde”, o da kendi başına değil, mutlaka “bütün uçuş ekibine sorup danışarak, onaylarını alarak” mesai süresini en fazla 2 saat uzatabilir. İndikten sonra da bu “zorunlu hali” detaylı bir raporla açıklayabilmesi şarttır. Aksi halde resmi otorite bu suçundan dolayı lisansını askıya alır, soruşturma açar ve yaptırım uygular.
THY’da sendikanın henüz görece bir işlevi olduğu yıllarda, pilotların 3 temsilcisinden biriydim. Daha önce yürekli mücadelelere önderlik etmiş, bedeller ödemiş Kaptanlar Müştak Güner ve Faruk Sayılır’dan öğrenerek pilotluğun yanında sendikacılık da yapmaya çalışıyordum (1998-2008). Sendikada işçileri, iş yerinde de sendikayı temsil eder, yeri geldiğinde her iki tarafın yöneticileriyle çetin tartışmalara, hatta kavgalara girerdik ama temel konularda özellikle uçuş emniyeti söz konusu olduğunda tartışma fazla uzamaz anlaşırdık.
AKP iktidar olduğunda, THY’nin başına, hemen hepsi İstanbul Belediyesi’nden, çoğu Gülen Cemaati’nden Erdoğan’ın atadığı yöneticiler gelince, havacılığın en temel kurallarını, hatta uçuş emniyetini tartışır olduk. Onlara, her kurala titizlikle uymanın önemini, bir pilotun kamyon şoförü gibi kenara çekip uyuyamayacağını, kabin memurlarının asıl görevinin yolcunun güvenliği olduğunu, uçakların gökyüzü restoranları olmadığını, uçuş emniyetinin uçaktaki ikramların önünde tutulması gerektiğini anlatmak zorunda kalıyorduk!
İlk icraatları, doğrudan yönetim kuruluna kazandıracağı milyonlarca dolar komisyonların cazibesiyle, uçak alımına girişmek oldu. Şirket uçak sayısı hızla artarken pilot ve kabin memurlarının sayısı sabit kalmıştı! Bu nedenle iş yükü artıyor, uçuş ekiplerinin planlanması aşamasında tam bir keşmekeş yaşanıyordu. Uçakların yerde kalmaması için uçuş ve mesai limitleri hiçe sayılıyor, pilot ve kabin görevlileri limit dışı uçuşlara zorlanıyordu. Biz de bunlara direniyor arkadaşlarımızı da kuralsızlığa boyun eğmemeye çağırıyorduk.
İşte bu günlerde Almaata-Antalya seferi ardından bir de Antalya-İstanbul yapacak şekilde planlanmış uçuşun Kaptan’ı, yerde bir çok gecikmeler yaşanıp mesai saatleri taşınca, PIA kaptanının yaptığı gibi uçuşu reddedip ekibiyle beraber otele dinlenmeye çekildi. Baş pilot hemen, “şirketi zarara soktuğu” için Kaptanın savunmasını aldı. Ben de temsilcilik sıfatımla Baş Pilotun odasına gidip, deyim yerindeyse kıyameti kopardım. Çünkü ceza verilmese de savunma alınması bu kuralların gereği yapılan eylemi “suç” olarak belleklere kazıyacaktı. Daha önce örnekleri görülen birçok kazaya zemin hazırlanıyordu. İlerde yorgunluk nedeniyle olacak bir kazanın hazırlayıcısı olarak kendisini teşhir edeceğimi de söylemeyi ihmal etmedim. Kaptana ceza verilmedi ama benzeri tutumlarım, benim için işten atılmama yeterli sebepti! Şimdi de olsa kuralları ihlal etmek, yolcunun can güvenliğini riske atmak yerine bedel ödemeyi seçerim kuşkusuz.
Bu olaydan kısa bir süre sonra, Swiss Air, benzer bir durumda uçuşa gitmeyip otele dinlenmeye çekilen Kaptan ve ekibine, “Yılın Uçuş Emniyet Armağanını” verdi. Gecikmeler, aksaklıklar yanında, iki meydandaki bütün yolcular otele alınmış binlerce dolar masrafa neden olmuş bu uygulamasında kaptana “Olası bir kazadan şirketimizi kurtardığı için” diyerek verilen bu ödül sanki bize verilmiş gibi sevinmiştik…
Bu mücadeleler boşa gitmedi kuşkusuz. Kalıcı kazanımlar toplu sözleşme metinlerine girdi. SHT6A-50 diye çalışma ve dinlenme sürelerini kurallara bağlayan yönerge yayınlandı. Kamu adına bunun denetimini gerektiği gibi yapmayan, özerk olması gerekirken iktidarın emrinde, hatta bir önceki Sivil Havacılık Genel (SHGM) “Müdürünün” şimdiki THY’nin “müdürü” olduğu bir ortamda ve TİS maddelerine sahip çıkmayan, tümüyle THY patronlarının güdümünde bir Hava-İş sendikasına rağmen bunlar işçilerin belleğindedir. Ve bir gün mutlaka yeniden yaşama geçecektir.
Neyse ki PIA yöneticileri bizimkilerden çok daha ilerde. PIA sözcüsü, “Bir pilot, uçuş güvenliği için gerekli olması nedeniyle dinlenmelidir” açıklaması yaparak kaptanına sahip çıktı.
Havacılıkta, tüketicilerin yani yolcuların ve genel olarak bütün toplumun en başta da medyanın bilinçlenmesinin önemi büyük. Uçuş Emniyeti sadece teknik bir tanım değil, bir tüketici hakkı olarak kabul görmelidir. Kaza risklerinin azaltılması bununla doğrudan ilintili. Şimdi medyada estirilen havaya bakınız. Bu ortamda ülkemizde yorgun ve uykusuz olduğu için bir kaptanın uçuşu reddetmesi için linçi en azından işten çıkarılmayı göze alması gerekmez mi?
Şarkı söylediği için insanların linç edildiği, Cumhur Başkanı tarafından camide “dillerini koparma görevinden” söz edildiği bir ülkede ben de neyden bahsediyorum değil mi?