İbrahim Aslan
Roboskî’de, kendi ülkesinden kendi ülkesine egemen devletlerin inşa ettiği kaçak sınırın tellerini aşarak ticaret yapan çoğu çocuk 34 yoksul Kürdün katledilmesinin üzerinden 10 yıl geçti.
Zamanın 28 Aralık 2011’de donduğu Roboskî’de, 10 yıldır acının dinmediğini tam aksine daha da ağırlaştığını o çocukların annelerinin gözlerinden dirhem dirhem hissediyorsunuz.
O acının dinmesi için katliamı gerçekleştiren Türk devletinin adımlar atması gerekirken, attığı adımların başında Roboskî’nin acısını simgeleyen anıtları dahi yıkmak geldi.
Devletin yargı mekanizması, en azından insanlık adına işlenen böylesi büyük bir suçta simgesel de olsa birilerini yargılamak yerine tam aksine Roboskîli aileler yargılandı.
Devlet ve hükümet yetkilileri, paramparça olan 34 yoksul Kürdü suçlamaktan ne geri durdular ne de utandılar.
Egemenler, insanlık adına ileri de belki utanmamak için de olsa içlerindeki bir tek suçluyu yargılayabilirlerdi ancak onu da yapmadılar.
Öyle zannediyorlar ki, bu devran hep onlar için dönecek, kısa sap uzundan hakkını hiçbir zaman alamayacak.
Ve bunun içindir ki, 10 yıldır Roboskî’de mezarlık başına giden annelerin, babaların, kardeşlerin, eşlerin, arkadaşların acısı daha da katmerleşiyor. Zaman onlar için akmıyor. Buz gibi soğukta donmuş bir saat gibi öylece duruyor Roboskî’nin yamaçlarında.
Zamanın donduğu yaranın ise 10 yıldır kesintisiz olarak kanadığı Roboskî’deki duyguyu anlamak için Ümit Kıvanç’ın çektiği bu belgesele insan gözüyle bakabilmek yeterli.
Roboskî katliamının 10’uncu yıldönümünde mezarlıkta Roboskîli annelerin donmuş bakışlarla sessiz ağıtları göğe yükselirken, bu kez İstanbul Bahçelievler’de aynı mekanizmanın basit bir tetikçisi giriyor devreye.
HDP’lilere, Kürde dönük belli ki yeni bir katliamın talimatı verilmiş Roboskî katliamının tam da 10’uncu yılında. 34 kişi için Roboskî mezarlığındaki anma daha bitmeden.
Belinde silah ve bıçaklarla giriyor bir kişi, HDP ilçe binasına. Silah tutukluluk yaptığı için ve binadaki HDP’lilerin duyarlı ve zamanında müdahalesiyle sistemin katili bu kez başarısız oluyor.
Sonrasında bildik görüntüleri izlemeye devam ediyoruz.
Katil veya katilleri engelleyemeyen polis, bu katilleri, kendilerine yönelik saldırıları protesto etmek isteyen HDP’lilerin, emek ve demokrasi güçlerinin, Kürtlerin önüne barikat kuruyor.
Ve belki o anda katile, “Neden başarısız oldun? Neden silahının gerekli bakımını yapmadın” sorularıyla hesap soruluyordur, devletin karanlık katmanlarında görevli olanlar tarafından.
Karanlık sistemin basit bir figüranı Bahçelievler’de gerçekleştireceği katliamda başarısız olurken, bir diğeri ise 17 Haziran 2021 tarihinde HDP İzmir il binasında gerçekleştirdiği saldırıda HDP’li Deniz Poyraz’ı vahşice katletmişti.
Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer katili, binada daha fazla HDP’liyi bulamadığı için hıncını Deniz’in yerdeki bedenini kurşunlayıp, tekmeleyerek çıkarmıştı.
Bu yaptıklarını da kendisine HDP binasından çıkarken, “İsmin ne abiciğim”diye soran polislere, gözaltındayken hiç çekinmeden anlatmıştı.
Sadece Roboskî katliamına, Deniz Poyraz’ın katledilmesine ve Bahçelievler’deki katliam girişimine bakarak, şu üç soruyla sonlandırayım yazıyı:
- Bahçelievler’de başarısız olan katilin, tamda Roboskî katliamının 10’uncu yılında, Deniz Poyraz davasının ilk duruşmasından sadece bir gün önce katliam yapmak istemesi bir tesadüf mü?
- Deniz Poyraz’ın katilinin duruşma salonunda kendisini koruyan askerlerle gülüşerek sohbet etmesi, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a, “Aslanım” diyen askerleri hatırlatmıyor mu bize?
- Bu karanlık sistemin basit tetikçileri, havada bombalarken de tetiği çekerken de duruşma salonlarına getirilirken de neden bu kadar rahatlar, verilmiş hangi güvencelerle hareket ediyorlar?