Doğan Durgun
Ekonomi batmış, yeni anayasa yapımı çoktan unutulmuş, kadın cinayetleri tam gaz sürüyor. Kimin umurunda? Sendikacılar, kadınlar, öğrenciler, siyasetçiler yargılanıyor. Kime ne? Bütün azınlıkların, ötekilerin, ezilmişlerin hak gaspı devam ediyor. Duyan var mı? İktidar, bütün enerjisini, varını yoğunu bir sonraki seçimi kazanmak üzerine kurmuş. Ülkedeki sorunlar ile uğraşacak zamanı yok, isteği yok, niyeti yok. Elinde üç koz var. Birinci koz, Kürt seçmeni Millet İttifak’ından uzak tutacak politikalar geliştirmek. Temel argümanı da belli; “Görüyorsunuz kimler kimlerle beraber” retoriği üzerinden yol almaya çalışacak. Yani, şimdiye kadar yaptığını yapacak. Muhalefetin genel anlamda pısırıklığı en büyük şansı olacak. HDP’yi sürekli kriminalize edecek, kapatma davası güncel halde bekleyecek, Millet İttifakı bileşenleri ile HDP’nin seçim ittifakı yapması engellenecek. Oluşacak bir ittifakı sabote edemezse de, Millet İttifakı’nın seçmen bazında buna reaksiyon göstermesine çalışacaktır.
İkinci kozu İyi Parti. Bir sabah uyandığınızda AKP-MHP ilişkisinin bittiğini, akşamına da MHP’nin boşluğunun İyi Parti ile doldurulduğunu görürseniz, şaşırmayın. En taze done, tezkereye evet demeleri. Bir örnek anlatayım. 7 Haziran 2015 seçimleri öncesiydi. Üniversiteden bir arkadaşım (kendisi İzmirli olur) “Erdoğan’ı bitirecek kişi Devlet Bahçeli’dir. AKP’nin sonunu MHP’nin muazzam muhalefeti getirecektir” demişti. Kendisine dilim döndüğünce MHP’yi, AKP’yi hatta CHP’yi doğal olarak da devlet denen olgunun ne olduğunu anlatmıştım. Beni öngörüsüz olmakla suçlamıştı. İyi Parti, MHP’nin daha seküler ve daha kentli hali. Yani zengin milliyetçiler. Milliyetçilik ideolojisinin ne olduğunu, devlet denen mekanizmaya nasıl baktığını tekrarlamaya gerek yok. “HDP’nin dolaylı olarak da olsa iktidara gelme ihtimalini boşa çıkarmak için AKP’nin yanında olduk” derlerse, kim İyi Parti’ye bir laf çakabilir? HDP bu kadar şeytanlaştırılırken susanlar mı? Olmayacak senaryo değil yani.
Bence Erdoğan ve AKP’nin seçime dönük en çok güvendiği strateji belli. Suriye’ye yeni bir askeri müdahalede bulunmak. Dış tehdit, bölücülük, büyük devlet olmanın gereği gibi söylemler ile sonuç vermesi en yüksek kozu bu. Suriye ve Irak Tezkeresi de 2 yıl daha uzatılması için Meclis’e yollandı. CHP’nin sürpriz ‘hayır’ oyu gündemi belirlemiş olsa da, İyi Parti’nin ‘evet’i ile kabul edildi. Tezkere burada dursun, ben bir filmden bahsedeyim. Film, 24 yıl önce Baryy Levinson tarafından çekilen Başkanın Adamları. ABD’de bir tarihte başkanlık seçimleri yapılacaktır. Rakip aday, mevcut başkanın bir kadına cinsel saldırıda bulunduğunu belirtip, kamuoyu oluşturur. İddialar güçlüdür. Başkan, adamlarına bu işten bir çıkış bulmaları için talimat verir ve zaman kazanmak için Çin’e bir ziyaret gerçekleştirir. Bunun üzerine başkanın yardımcıları, başarılı bir danışman olan Conrad Brean’ı (Robert De Niro) acilen saraya çağırırlar. Brean çareyi bulur. Bütün günahları kapatan ‘savaş’a sarılır. Acilen bir ülke ile hayali bir savaş yaratmanın yollarını düşünür. Hollywood’un parlak yapımcısı olan Stanley Motss’a (Dustin Hoffman) ulaşır. Ondan yardım ister. Önce savaşacak bir ülke düşünürler. Uzakta olduğundan ve Amerikalıların adını pek bilmediğinden Arnavutluk’ta karar kılarlar.
Arnavutluk’ta yaşanan hayali bir iç savaşın fotoğraflarını basına servis ederler. Olayı dramatize etmek için, bir Amerikalı mankeni sıradan bir Arnavut kadınmış gibi gösterirler. Elinde kedisi ile savaştan kaçan kadın haberi büyük patlama yapar, başkanın skandalı unutulmaya yüz tutar. Ne var ki rakipler olaydan şüphelenmeye başlayınca, yeni bir haber planlarlar. Güya kedisi olan kadını özel bir görevle kurtarmaya giden bir Amerikalı askerin esir alındığı haberi hazırlanır. Hapisten bir adam bulunur, kahraman asker o olur. O asker, hapse tecavüzden girmiş bir psikopattır ama kim bilecek. Bir süre sonra askerin, Arnavutluk askerleri tarafından esir alındığına dair hazırlanan mizansen haber servis edilir. Esir asker için kampanyalar düzenlenir. Uzatmayayım, sonuçta su testisi suyolunda kırılır. Kahraman asker, yeni bir tecavüz girişiminde bulununca öldürülür. Senarist Motss, olanları açıklayacağım deyince, evinde ölü bulunur. Ama sonuç itibarıyla, başkan istediğini elde etmiş, cinsel taciz haberini Amerikalıların hafızasından silmiştir.
Onlarca sorunla boğuşan AKP iktidarı, anlaşılan o ki, son çare olarak bir savaşa ihtiyaç duyabilir. Özellikle ekonomideki kötü gidişi, işsizliği ikinci plana itecek, genel sorunları unutturacak bir askeri hamle: toplumu hizaya çekmek, insanları daha da susturmak, otoriter bir yapıyı tamamlamak için kullanılacak. Her ölen asker üzerinden savaş yeniden kutsanacak, gerçeklik duygusu şehitlik mertebesi ile unutturulacak, ülke sonu olmayan bir yolculuğa çıkacaktır. Memleket 2071’e doğru dörtnala şaha kalkacaktır. Bu mudur yani?
Oylanıp, kabul edilen ve iktidara 2 yıllık geniş yetkiler veren Suriye ve Irak Tezkeresi, bir açıdan, daha önceki tezkerelerden sonuç anlamında farklıydı. 25 Temmuz 1950’de yeni DP hükümeti Kore’ye asker gönderilmesi kararını Meclis’e getirmeden vermişti. 1974 Kıbrıs müdahalesi için yapılan askeri çıkartmaya karşı gelen parti olmamıştı. Bunun dışında sayısını unuttuğumuz birçok tezkere Meclis’te onaylandı. HDP geleneğinden gelen partiler dışında ‘hayır’ oyu kullanan olmadı. CHP’nin kullandığı oy, yakın gelecek siyasetinde önemli ve olumlu sonuçları doğuracağını düşünüyorum. Klasik sağ siyasetin ise, zaman ne kadar geçse de zihinsel bir değişime o kadar kapalı olduğunu görmek şaşırtıcı değil. Boşuna kendileri ‘muhafazakâr’ damının altında toplanmıyorlar.